İzmir Buca'dan Hollanda'ya göç eden bir ailenin top peşinde koşan üç oğlunun en büyüğü. Hollanda'da parlak bir çıkışla başlayan futbol kariyerini bu sezon Kayserispor'da yaptığı patlamayla zirveye çıkardı ve A Millî Takım'la tanıştı. Ay-yıldızlı formayla yaşadıklarını gerçek bir duygu yüküyle anlatırken, "Ben tek maçlık bir oyuncu değilim. Bu formaya birçok kez daha kavuşabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım" diyor ve futbol oynamayı hobi olarak gördüğünü söyleyip, "Boş zamanlarımda da top oynuyorum. Top oynayamıyorsam Play Station'da maç yapıyorum" ifadelerini kullanıyor.
Röportaj: Rasim Artagan
29 Ocak 1993 Enschede Hollanda doğumlusun. Nasıl bir çocukluk geçirdin? Ailen Hollanda'ya ne zaman ve nereden göç etti?
Annem ve babam Hollanda doğumlu. Aslen İzmir Bucalıyız… Çocukluğum çok güzel geçti. 24 yaşındayım. 4 yaşından beri top oynuyorum. Dedem ve ninem Hollanda'ya göç etmiş zamanında… Çalışmak ve Avrupa'yı görmek için göç etmişler. Orada memnun kalınca yaşamaya karar vermişler. Annem ve babam zamanında bir fabrikada çalışıyordu. Biliyorsunuz Hollandalıların peynirleri meşhurdur. Annem de babam da peynir fabrikasında çalışıyordu. Ancak o fabrika daha sonra iflâs etti. Daha sonra ikisi de emekli oldu. İki erkek kardeşim, bir ablam var. Diğer iki kardeşim de futbolcu. İkisi de Twente altyapısında oynadı. Futbol ailesiyiz. 18 yaşındaki erkek kardeşimin adı Sezer Sefer Türüç, 11 yaşında olan erkek kardeşimin adı da İlkan Türüç… Ablam da Hollanda'da turizm üzerine okuyor. Dayımın otelleri var. Ablam da dayımı örnek alarak turizm okuyor.
İkisi de futbolcu olan kardeşlerinle aranda nasıl bir diyalog var? Onlara nasıl öğütler veriyorsun, nasıl önerilerde bulunuyorsun?
Doğduğumuz günden bu yana birbirimize çok yakınız. Futbol hakkında her zaman konuşuyoruz. Hollanda'da yaşarken de sürekli maçlarıma gelirlerdi. Aramız iyi. Her konuda yardımcı olmaya çalışıyorum kendilerine.
Onların mevkii nedir?
Sezer aynı ben… Birbirimize çok benziyoruz. O da forvet arkasında oynuyor. Diğer kardeşim İlkan da çok süratli ve tam bir kanat oyuncusu. İş bitirici bir oyuncu…
Türk futbolunda Hamit-Halil Altıntop, Bülent-Mert Korkmaz gibi kardeş oyuncuları gördük. Sence üç kardeşi bir arada görür müyüz?
Olabilir. Ama bunun için daha çok zaman gerekli. Kardeşlerimden birisi 11, diğeri 18 yaşında. Tabiî jenerasyon illa ki yakalanır. Babam olsun, kardeşlerim olsun, dayım olsun futbolu çok seven insanlarız. Hepimiz futbol oynadık. Babam da dayım da profesyonel oynamadı ama futboldan çok anlıyorlar. Ben doğduğumdan beri futbolun içindeler. Bizim elimizden tuttular.
Futbola olan ilgin nasıl başladı ve futbolcu olman için ilk kim elinden tuttu?
4 yaşımda başladım dediğim gibi… Musa dayım var benim; kendisi de futbolcu. O benim elimden tuttu. "Bu kadar yeteneklerin var, bu kadar iyisin. Seni bir futbol kulübüne yerleştirelim" dedi. 9 yaşına kadar amatör takımlarda oynadım. 9 yaşından sonra FC Twente takımının altyapısına girdim. Orada 8 senem geçti. Go Ahead Eagles ile Twente'nin altyapısı birleşik. Zaten birbirlerine 45 dakika uzaklıktalar. Twente'den sonra Go Ahead Eagles takımına gittim.
Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın bugün futbolcu olamadı ama sen başardın. Neleri farklı yaptın da bugün futbolcu olabildin?
Kendi açımdan baktığım zaman onlar neleri yanlış yaptı bilmiyorum ve bunu takip etmiyorum. Ben o farkı aramadım. Kendi işime odaklandım. Herkes iyi ya da kötü bir maç oynayabilir. Bu insanın doğasında var sonuçta… Ama en önemlisi kötü oynasan bile işini iyi yapmak zorundasın. Ben kötü oynadığım zaman karşımdaki adamı da kötü oynatmalıyım. Kötü oynadığım zaman karşımdaki rakibin işini bozmalıyım, onun önünde yürümeliyim. Bu iş karşılıklı… Nasıl bir kornerde vuramıyorsan, vurdurtmayacaksın! Her maçı iyi oynayamazsın ama işini iyi yapabilirsin. Takım için mücadele edebilirsin. Çok koşabilirsin. Gerçekten benim yapım bu. Ben de zor zamanlar geçirdim. Altyapıda oynayamadığım dönemler oldu. Twente beni yetenekli bulmadı ve yolladı. Ondan sonra geri almak istediler, bu sefer de paraları yetmedi! Futbol böyle bir şey!
Peki, okul hayatını anlatır mısın?
18 yaşına kadar spor üzerine okudum. Spor ve jimnastik üzerine okulumu bitirdim. Ondan sonra okulu bıraktım ve kendimi futbola adadım. Okulu çok sevdiğimi söyleyemem. Jimnastik derslerini çok seviyordum ve tercih ediyordum. Bu tarz bir insanım.
Futbola başladığın günlere geri döndüğün zaman nasıl bir eğitim aldın? Hollanda'nın altyapısı nasıldı? Bize Hollanda altyapıları hakkında bilgi verir misin?
Hollanda'nın her takımında 4-5, Ajax gibi bazı takımlarda 6-7 tane altyapıdan çıkan ve ilk 11'de oynayan oyuncular var. Bunun nedeni de oradaki hocalar çoğunlukla eski futbolcu ve altyapıya çok önem veriyorlar. Çok bilinçliler. Bir oyuncunun sağ ayağı iyi, sol ayağı kötüyse, sol ayağına da çok özen gösteriyorlar ve iyileştirmek için her şeyi yapıyorlar. "Kendini bu yaşta geliştirebilirsin" diyorlar. Bir oyuncu ilk maçında, ikinci maçında kötüyse, mutlaka üçüncü maçta da şans buluyor. Çok sabırlı insanlar. Her konuda altyapıya yardımcı olmaya çalışıyorlar. Her kulübün bir standardı var. Her kulüp yüzde 40, yüzde 50 oranında A takıma oyuncu çıkartmak istiyor.
Bu federasyonun koyduğu bir kural mı?
Hayır değil. Yapıları böyle. Oradaki para durumları buradaki gibi de değil. Burada başkan gitse, hoca gitse bütün takım dağılıyor. Kayserispor'da da bu oldu. Ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi bilemedik. Şaşırdık kaldık. Ama Hollanda'da böyle değil. Başkan gittiğinde ikinci aday hazır. Onun yanında direktörümüz var, onun altında hocamız var. Her şey sistemli. Hoca gittiğinde her zaman kulübün kültürünü tanıyan yardımcı hocalarımız göreve getiriliyor. Kulübün standartları bellidir ve kulüp hep aynı kalır.
2012-2013 sezonunda Hollanda 2. Ligi'nde ilk sezonun olmasına rağmen 22 maçta forma giydin. 13 maça ilk 11'de başladın ve 1326 dakika süre aldın. Bu sayılar gayet verimli. O sezonu bize anlatır mısın?
Twente altyapısından çıktıktan sonra, şu anda Utrecht takımını çalıştıran Erik ten Hag benim hocamdı. Geçen sene de Bayern Münih'te Pep Guardiola'nın yardımcısıydı. Çok iyi bir insan. Beni Twente altyapısından tanıyordu. O dönem Go Ahead Eagles'ı çalıştırıyordu. "Seninle çalışmak istiyorum. Seni daha iyi oyuncu yapmak istiyorum. Her hafta, her gün A takımla idmana çıkacaksın. Bu seni daha iyi bir oyuncu yapacak. Sana oynama garantisi veremem. Bu sözü kimseye veremem. Ama çalışırsan her şey olabilir" dedi… Sezonun ilk yarısında sürekli son 10 dakika, 15 dakika, yarım saat, 45 dakika şans veriyordu. O zamanlar benim için çok güzeldi. Sürekli statlarda oynuyorum. Ondan sonra devre arasında bizim orta saha oyuncularımızdan birisi gitti. O gittikten sonra beni oynatmaya başladı hocamız. Çok iyi bir sezon geçirdik. Şu an Spartak Moskova'nın 10 numarası Quincy Promes'le beraber takımı taşıdık. 20 sene sonra Go Ahead Eagles'ı Hollanda 1. Ligi'ne çıkardık.
Sonraki iki sezonunda takımın en önemli oyuncularından biri haline geldiğini görüyoruz. İkinci sezonunda 33 maçta 2762, üçüncü sezonunda da 32 maçta 2707 dakika şans buldun. O sezonlarda neler yaşadın?
Hollanda 1. Ligi'ne çıktıktan sonra ilk sene takımı ligde tuttuk. Bu bizim için şampiyonluk kadar önemliydi. Çünkü 20 sene sonra bu kadar küçük bir takımı 1. Lig'e çıkarmışız ve orada tutmuşuz. Bir yere gelmek var, bir yerde kalmak var. O sezon da çok iyi geçti ve sezon sonunda Galatasaray ile Beşiktaş geldi. Sürekli orta sahada oynamış, çok iyi bir sezon geçirmiş, 6 gol atıp 6 da asist yapmıştım. Ayakta kaldım. Sırtım yere değmedi. Sürekli ilk 11'de oynadım. Takımın en önemli oyuncularından birisiydim. Zaten ben bu oyunu niye oynuyorum? Hobim olduğu için oynuyorum. Benim için para ikinci planda. Zaten zamanında bu işin para ettiğini bilmiyordum ki. Her şeyi sevdiğim için yaptım. Niye seviyorsun? Oynamak için. Oynamak istediğin için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Çok şükür şu an oynuyorum gördüğünüz gibi.
2015-2016 sezonunda Go Ahead Eagles'la UEFA Avrupa Ligi tecrübesi yaşadın. Hollanda Ligleri'ne göre Avrupa arenasındaki farklar sence nelerdi?
Hollanda 1. Ligi'nde kaldığımız ilk sezon sonrasında Fair-Play sebebiyle Avrupa Ligi'ne gitme hakkı kazandık. Hollanda'da seyirci sayısı, kulübün misafir takımlara yardımları, sarı kartlar, kırmızı kartlar gibi bir çok kriter var. Bu kriterleri tutturan takım, Fair-Play ödülü olarak Avrupa Ligi'ne gidebiliyor. Bu hakkı da biz kazandık. Avrupa Ligi tecrübesi yaşadım. İki maçta bir golüm var.
Aynı sezonun başında yolun Kayserispor'la kesişti. Bize bu transferin hikâyesini anlatır mısın?
O dönemde sürekli Ümit Millî Takım'a geliyordum. Türkiye'yi yavaş yavaş tanımaya başlamıştım. En önemlisi de Hollanda'da misyonumu doldurduğumu düşünüyordum. Yani her şeyi gördüm. Ligde kaldım, 1. Lig'e çıktım, 2. Lig'i gördüm, Avrupa Ligi'ni gördüm. Hollanda'da başarabileceğim her şeyi başardım. Kendimi transfer yapmaya hazır hissettim. Bu sebeple de bir adım atmak istedim. Bu hem Türkiye hem de Avrupa takımlarından birisi olabilirdi. Transfer olduğum dönemde Beşiktaş da Kayserispor da beni istiyordu. İş benim tercihime kalmıştı. Beşiktaş'a hayır demek kolay bir şey değil biliyorsunuz. Çok büyük bir kulüp, çok güzel bir kulüp. Ama Kayserispor'da Tolunay Hoca ve o dönemki başkan Recep Mamur beni davet etti. Kayserispor'u bana gösterdiler. İlk gelen Kayserispor oldu. Onlara, "Tamam, size geleceğim ve konuşacağız" dedim. Sonra Beşiktaş geldi. Ben sözümde durdum ve Kayseri'ye gittim. Beşiktaş'a, "Ben söz verdim. Önce Kayseri'ye gideceğim. Onlarla görüşeceğim. Anlaşamazsam mutlaka size geri döneceğim" dedim. Ama her şey istediğim gibi oldu. Kayseri beni dinledi, ben Kayseri'yi dinledim. İki taraf da memnun kaldı. İnsanlığımızdan, futbolumuzdan memnun kaldık. Çok şükür alıştık.
Büyük takımdan ziyade sürekli ve düzenli olarak forma giyebileceğin bir takımı tercih ettin yani…
Bu çok önemli gerçekten. Size açık konuşacağım… Kayserispor'u seçme nedenim Tolunay Kafkas'tır… Beni çok istedi. En başından beri bana dedi ki, "Buraya gel. Ben seni oynatacağım. Ben seni yıldız yapacağım. Ben seni A Millî Takıma göndereceğim." Bana bunları söyledi. Beşiktaş'ta hoca ile görüşmedim.
Bunlar çok önemli nüanslar değil mi?
Kesinlikle öyle… Düşünürseniz, Hollanda'nın küçük bir takımından Türkiye'ye geldim. Nasıl böyle bir başarı yakaladım? Bakarsan tesadüf… Hayır! Hiçbir şey tesadüf değil. Her şey düşünceyle ve çalışmakla alâkalı… Her şeyi düşünerek yaptık. Menajerimle oturduk ve her şeyi planladık. Her şey de planladığımız gibi gidiyor. Allah'ın yardımıyla inşallah daha güzel yerlere geleceğim.
Her sezon çok sayıda maç yapma performansın Kayserispor'daki ilk sezonunda da sürdü. Süper Lig'de 33, Türkiye Kupası'nda 8 maçta forma giydin. Bu rakamlar sanki hiç uyum sorunu yaşamamışsın gibi bir algı oluşturuyor.
Uyum sorunu tabiî ki yaşadım. Her şey değişik, her şey farklıydı. Katı bir hoca var. Hollanda bu konuda daha sakindir. Stat, hakemler, saha, taraftar her şey farklı. Hollanda çok değişik bir dünya… Sırtımın yere değmemesinin en önemli nedeni karakterim. En önemli şey bence insanlıktır. Ben insanlığımla bu kulübe geldim. Başkanla oturdum konuştum, yöneticilerle konuştum, hocayla konuştum. Beni ne kadar çok istediklerini anlattılar. Ben de onlara inanarak geldim. Saygı duyarak geldim. Sağ olsunlar bir gün olsun sözlerinden çıkmadılar. Bu da benim sayemde oldu. İyi top oynadım. Onlara yardımcı oldum. İlk sezon benim için alışma dönemiydi. Sırtımın yere değmemesi benim için çok önemliydi. Sürekli ilk 11'de oynadım. Alıştım ve bu sezona geçtik.
Hollanda Ligi ile Spor Toto Süper Lig arasındaki farkları bize anlatır mısın?
Aslında basit… Hollanda Ligi biraz daha yumuşak ve taktik üzerine kurulu. Rahat bir lig. Süper Lig'e gelirsek baskı çok, sert bir lig… Çok para döndüğü için, büyük takımlar olduğu için biraz daha zor bir lig. Bu açıdan Türkiye daha zor, tempo daha yüksek. Hollanda basit ve rahat.
Bu sezona gelirsek, Kayserispor zor bir dönem geçirse de sen kendi adına büyük bir çıkış yakaladın. Gol ve asist sayında kariyer rekorunu kırdın, A Millî Takım'a seçildin.
Kendime bir hedef koydum. Hedefim şu kadar maçta oynayacağım ya da bu kadar asist yapacağım değil. Hedefim her maçta göze batmak, iyi oynamak ve takıma katkıda bulunmak. İlk sezon sırtım yere değmedi. Sürekli ilk 11 oynadım. O sezon kendimi lige alıştırdım. Türkiye beni tanımaya başladım. Bu sezon da patlama yaşadım. Bu sezon elimden gelen her şeyi yapacağım. Bundan sonra da hep böyle olmalı. Türkiye beni tanıyor, ben Türkiye'yi tanıyorum. Her zaman şunu söylerim. Bir şeyi bildikten sonra neden şaşırıyorsun? Ben bu ligi artık biliyorum. Şu ana kadar 8 gol, 10 asistle oynadım. Penaltılar kazandırdım. Her maç bir şeyler yapman gerekiyor çünkü. Elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bu benim için daha başlangıç…
A Millî Takım'a seçilmek, o formayı giymek nasıl bir duyguydu?
Öncelikle Fatih Terim Hocama çok teşekkür ediyorum. Her hoca bunu yapmaz! Neden? Kayserispor'da oynuyorsun çünkü… Beşiktaş, Galatasaray ya da Fenerbahçe'de oynamıyorsun. Bu sebeple kendisine çok teşekkür ediyorum. Beni herkes buraya çağırmaz. Bunun yanında A Millî Takım'da olmak benim için çok güzel, çok farklı bir şey. Tempo çok yüksek. Arda ağabey olsun, Selçuk ağabey olsun, Cenk olsun çok kaliteli oyuncular. Dünyada 120 milyon Türk varsa, demek ki ben en iyi 25 kişinin içindeyim. Bu inanılmaz bir şey ve bu yüzden de çok mutluyum. Tabiî ki şu an her istediğimi yapamıyorum. Çünkü ilk defa olduğu için alışmam lâzım. Ama ikinci defa, üçüncü defa illa ki olacak. Bunu da söylemek istiyorum. Ben bir kerelik bir oyuncu değilim. Ben buraya ikinci, üçüncü defa geldiğimde daha iyi olacağım. Daha güzel şeyler yapacağım. Kendimi göstermeye hazırım.
Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim'le bire bir çalışma imkânı buldun. Fatih Hoca ile arandaki diyalog nasıldı? Gözlemlerini aktarır mısın?
Fatih Hoca öncelikle çok iyi bir insan… Kampa geldiğim andan itibaren benimle yakından ilgilendi. Doğum yerimi sordu, nasıl bir insan olduğumu anlamaya çalıştı. Onunla konuştuk. Birbirimizi tanıdık. Boşu boşuna imparator demiyorlar kendisine. Çok büyük bir hoca… Hem Avrupa'da hem Türkiye'de çok önemli başarıları kazanmış bir hoca. İnşallah onu daha iyi tanıyabilirim. Şimdiye kadar gördüklerim bunlar…
Millî Takımımız, 2018 Dünya Kupası'na gitmek için savaşıyor. Son olarak Finlandiya'yı yendik. Bu galibiyeti sen de yaşadın. Bu yolculuk senin gözünde nasıl?
Yendikten sonra her zaman hava iyidir, herkes rahattır. Takım daha iyi yerlere gelebilmek için gerçekten çok çalışıyor. İdmanlar olsun, taktiksel çalışmalar olsun herkes çok iyi çalışıyor. Bizim takımın bir ekip olması çok önemli. "Sen oradasın, ben buradayım" gibi bir durum yok. Arda ağabey benim gibi çok rahat bir insan. Benimle çok konuştu. O konuda çok rahat. Hollanda Millî Takımı'na da gittim ben. Orada mesafeli herkes… "Benim buyum var, senin şuyun yok" gibi bir durum var Hollanda'da… Ama biz burada büyük bir aileyiz. Bizim kültürümüz kesinlikle çok daha sıcak.
Hollanda U19 ve U20 Millî Takımlarında oynadın. Nasıl gelişti olaylar?
Benim için orada oynamak bir sorun değildi. Çünkü Hollanda'da top oynuyordum. Ama "Hollanda mı, Türkiye mi?" sorusunun cevabı benim için çok basitti. Ben bir Türküm. Gururla bu bayrağı taşıyorum. Türk milletinin ne olduğunu, nasıl bir kültürü olduğunu, nasıl temiz insanlar olduğunu bütün dünya biliyor. Ben bir Türküm ve sonsuza kadar böyle kalacağım. Hollanda Millî Takımı hiçbir zaman aklımda bile yoktu.
Eskişehir Yeni Stadyumu'nda A millî formayla ilk kez sahaya çıktığın anda neler hissettin?
Bu gerçekten inanılmaz bir duygu. Şöyle düşünün; futbolculuk adımlarını ilk kez attığın anda, yani 5-6 yaşlarındayken sana, "Hangi formayı giymek istersin?" diye soruyorlar. Verdiğin tek cevap var: "Türkiye forması…" Çocukluktan ergenliğe geçiyorsun, altyapılarda oynuyorsun, basamakları tırmanıyorsun. Sen ilerledikçe etrafındaki insanlar, ailen, dostların, arkadaşların hepsi bu hayali kurmaya başlıyor. "Deniz Türüç bir gün A Millî Takım formasını giyecek" diyorlar. Uzun günlerin, gecelerin, haftaların, ayların, yılların ardından nihayet bu büyük hayalime ulaştım. Türk Bayrağı için, Türkiye için, vatan için sahaya çıkmak, ter akıtmak, bir şeyler yapmaya çalışmak gerçekten çok gurur ve onur verici bir durum. Şu an bunları size anlatırken bile tüylerim diken diken oluyor. Özellikle Eskişehir'deki muhteşem taraftarın önünde maça çıkmak, hayatım boyunca unutulmayacak bir andı. Nereye baksak sadece kırmızı-beyaz, ay-yıldız var ve insanlar hep bir ağızdan "Türkiye" diye haykırıyor. Demin de söylediğim gibi ben tek maçlık bir oyuncu değilim. Bu formaya birçok kez daha kavuşabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım, tüm gücümü sahada vereceğim. Başta Fatih Terim Hocam olmak üzere bana inananları mahcup etmemek için var gücümle çalışacağım.
Kayserispor'a geri dönelim. Sergen Yalçın, Kayserispor'un başına geçtiği ilk haftalarda çok başarılı sonuçlar aldı. Ama sonrası iyi gelmedi.
Sergen Hoca çok yumuşak ve çok rahat bir insan. İlk maçında Fenerbahçe'yi 4-1 yeniyorsun… Galatasaray'ı deplasmanda yeniyorsun. Beşiktaş'tan deplasmanda son dakikada gol yiyorsun ve berabere kalıyorsun. Bağırıp çağırarak disiplin sağlamaya çalışan hocalardan değil, çok rahat. İlk geldiğinde bana, "Orada burada ne yaptığın hiç önemli değil. İyi futbolcu sahada kendini gösterir. Bunun dışındaki hiçbir etken geçerli değil. Sahada konuşacaksın. Orta sahada 4-5 oyuncu geçmek benim için iş değil. Benim için önemli olan asist üretmen, gol atman. Son bölgede riskini al, onun dışında basit oyna" dedi. Sergen Hoca geldikten sonra çok değişik bir Deniz oldum. Beni kanattan forvet arkasına aldı. Onun sayesinde çok güzel şeyler başardım. Daha çok goller attım, daha güzel asistler yaptım.
31 Mayıs 2018'e kadar Kayserispor ile sözleşmen var. Belli ki hayatındaki her adımı planlı atıyorsun. Bundan sonrası için kariyer planında neler var?
Arda ağabaye söyledim, beni Barcelona'ya alsın, bitsin bu iş (gülüyor). Tabiî ki planlarım var. Herkesin hedefi var. Benim ilk hedefim bu dönemde A Millî Takım'a seçilmekti, bunu başardım. İkinci en büyük hedefim, Kayserispor'u ligde tutmak. Bunu da başaracağız. Kimsenin şüphesi olmasın. Sezon bittikten sonra ya Avrupa'nın ya da Türkiye'nin büyük kulüplerinden birine transfer olmak istiyorum. Nedenini soracaksan eğer bunu herkes sahada görebiliyor. Yarını elbette düşüneceksin ama öbür güne bakmayacaksın. Çünkü öbür günü kimse bilemez. Örnek vermek gerekirse yarın Benfica'da oynarım, sakatlanırım; o zaman bir adım geri adım atmam gerekebilir. Şöyle diyebilirdim, "Galatasaray'da oynamak istiyorum, sonra Barcelona, sonra Real Madrid…" Ama gerçek hayatta böyle bir plan dünyası yok! Gerçekçi olmak lâzım. İlk hedefim A Millî Takım'da iyi maçlar çıkartmak. Sonra takımımı ligde tutmak, sonra da transfer olmak. Bunu benim kulübüm de biliyor, ben de biliyorum.
Dünyada örnek aldığın oyuncular kimler?
Arda ağabeyi çok seyrettim. Galatasaray'dayken de çok izledim. Stilini çok beğeniyorum. Onun yanında Iniesta müthiş bir oyuncu. Top kaybetmez. Mesut Özil'i örnek alırım. Ama yine de ben Deniz'im. Kendimi kimseyle değişmek istemem. Daha güzel yerlere de gelirim inşallah.
Çok yönlü bir oyuncusun ve farklı mevkilerde oynayabiliyorsun? Sen kendini en rahat nerede hissediyorsun?
Forvet arkasında. Çünkü benim işim orada. Sergen Hoca geldiği gün beni kanatlardan aldı. Bana, "Kanatlarda yeteneklerini kısıtlıyorsun. İstediklerini yapamıyorsun. Takım iyiyse sen de iyi oynuyorsun, takım kötüyse sen de kötüsün çünkü az top geliyor. Orta sahada en azından ikili mücadeleye girersin. Sahanın en önemli yeri orta saha" dedi. Sahanın kalbi orası… O yüzden de forvet arkasında kendimi rahat hissediyorum.
Türkiye'de ikinci sezonun. Kayseri'de nasıl bir hayatın var?
Ben aile adamıyım. Sürekli ailemle beraberim. Futboldan sonra ailemleyim. Eşim ve oğlumla vakit geçiririm. Futboldan eve, evden futbola bir hayatım var. Futbol hayatım bittikten sonra gezmek için yeterince zaman bulurum nasıl olsa.
Aile hayatı da futboluna olumlu etki ediyor sanırım…
Kesinlikle… Sonuçta evde bir huzur var, çocuğun var. Mutluluk ve sağlık çok önemli. Kendim için onu bunu almayı sevmem ama ailem için aldığım zaman çok mutlu olurum. Kardeşlerim olsun, oğlum olsun, onlara bir şey almak beni çok mutlu eder…
Hobilerin ve fobilerin neler?
Hobim futbol… Boş zamanlarımda da top oynuyorum. Top oynayamıyorsam Play Station'da maç yapıyorum. Ben bir futbol delisiyim. Futbolu oynayamıyorsam izliyorum. Benim için bu bir hobi, yaşam biçimi. Bazen de arkadaşlarımla tenis oynarım. Fobim hiç yok.