TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Zeki Korkmaz:"Arkadaşım için savaşıyorum" 1.10.2010
Zeki Korkmaz:"Arkadaşım için savaşıyorum"

Spor Toto Süper Lig'in Bingöl doğumlu tek oyuncusu, İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un orta sahadaki genç dinamosu. Maç boyunca bitmek bilmeyen bir enerjiyle koşmasını, "Aldığım futbol eğitimim böyle. Herkes arkadaşı için 2 kilometre fazla koşarsa takım olursunuz" sözleriyle açıklıyor. Bingöl'den gelip dişiyle tırnağıyla çalışan ve futbolcu olmasını sağlayan ailesine borcunu ödemek için didiniyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Süper Lig'deki Bingöl doğumlu tek oyuncusun. Koca bir şehri tek başına temsil etmek nasıl bir duygu?

Bir şehri tek başına temsil etmek ve oradaki insanların sizden söz etmesi gurur verici bir duygu. Ama aynı zamanda omuzlarıma da bir yük bindiriyor doğrusu. Her maça aynı zamanda onların da başlarını dik tutmak düşüncesiyle çıkıyorum.

Tabii senin Bingöl'ün tek temsilcisi olman, akıllara o kentten ya da o bölgeden futbolcu çıkması konusundaki sorunları da getiriyor. Orada çocukların oyuna katılması konusunda problemler mi var sence?

Doğuda gerçekten de futbolun altyapısı çok eksik. Altyapı olmadığında futbolcu da kazanılamıyor. Belki ben de İstanbul'a gelmeyip orada kalsaydım futbolcu olamayacaktım. Bir yerden başlamak gerekiyor. Beş yıl önce gittiğimde Bingöl'deki stadın zemininin çok güzel olduğunu görmüştüm. Orada futbol oynamaya meraklı çocuklar da var. Doğru bir altyapı sistemi kurulursa Doğudan da futbolcu yetişeceğine inanıyorum. Devre arasında bütün takımlar Antalya'ya gidip kamp yapıyor. Orada çok sayıda saha var. Ama Doğu için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Doğu futbolla değil, olaylarla hafızalara kazınmış durumda. Ancak futbol yatırımları bu algıyı değiştirebilir ve aynı zamanda Türk futboluna geniş bir altyapı kazandırabilir.

Ailenin İstanbul'a göç hikâyesinden söz eder misin? Neden Bingöl'de kalmak yerine İstanbul'a gelmeyi tercih etti ailen?

İstanbul'a geldiğimde çok küçüktüm. Beş kişilik bir aileyiz ve ben ailenin hem en küçüğü hem de tek erkek çocuğuyum. Babam büyük bir şehre gidip hayatını değiştirmek istemiş ve bir anlamda kumar oynamış. Ama bu kumar da tuttu.

Tuttu derken, senin futbolcu olmanı mı kastediyorsun?

Sadece bu değil. Babam kendisi de kazanıp yatırım yaptı. Ablalarımın da ailemizin geçimine büyük katkıları oldu. Aslında futbolcu olmamın arkasında ailemin gerçekten büyük katkıları var.

Baban ne iş yapıyor?

Pendik'e geldiğimizden beri babam inşaatlarda ustabaşılık yaptı, çevre düzenlemesi gibi işlerde çalıştı. Ben babamın yaptığı işlerden gocunmuyorum, aksine gurur duyuyorum. Çünkü bugüne gelebildiysem bunu babama borçluyum. Çok şükür şimdi babama ve aileme bakma görevini üstlenmiş durumdayım ve bunu da büyük bir mutlulukla yapıyorum.

Ailem için futbola dört elle sarılıyorum

Biraz önce ablalarının da aile bütçesine katkısından söz ettin. O konudan da bahseder misin?

Ablalarım ilkokulu bitirdikten sonra çalışmaya başladı. Dördü de tekstil atölyesinde çalıştı. Benim dışımda herkes çalıştı ve hem okula gidip hem de futbolcu olmamda bana büyük yardımlarda bulundu. İnsan bunları bilince işine daha dört elle sarılıyor.

Hâlâ ailenle mi yaşıyorsun?

Annem, babam ve bekâr olan en küçük ablamla birlikte Pendik'te oturuyoruz. Ama zaman zaman kulübün tesislerinde de kalıyorum.

Futboldan para kazanmaya başladıktan sonra ailenin hayatında neleri değiştirdin?

Bu işe başlarken anneme bir sözüm vardı, "Sana bir ev alacağım" diye. Hep onun istediği, beğendiği bir evde oturmasını arzulamıştım. İlk defa Pendikspor'da profesyonel oldum. Ama antrenmanlara A takımla, maçlara ise genç takımla çıkıyordum. Sezonun son haftasında altyapıdan hocam olan Gürkan Kocabıyık A takımın başına gelince beni oynattı. Üsküdar Anadolu maçını kazanınca prim olarak bugünün parasıyla 500 lira almıştım. O parayı aileme götürdüğümde çok mutlu oldular. Ben de o zaman bu işten para kazanabileceğimi anladım ve futbola daha fazla sarıldım. Büyükşehir Belediyespor'a transfer olunca da peşinatımla annemin istediği evi aldım. Şu anda orada yaşıyoruz ve çok mutluyuz.

Peki, futbola nasıl başladın?

Futbola çok yatkındım. 5-6 yaşlarımdan itibaren televizyondan maç seyrederken bile kendimi kaybederdim. Mahallede Ümit isminde bir ağabeyimiz vardı ve Pendikspor'un genç takımında oynuyordu. Yetenekli olduğumu görüp babama "Bu çocuğu futbola yazdıralım" demiş. Babam da hevesimi almam için beni yaz okuluna gönderdi. Orada iyi bir performans gösterince Pendikspor altyapısında futbola başladım.

Futbol oynarken eğitimini de sürdürebildin mi?

Liseyi bitirdim, bu sene üniversite sınavına girdim ama istediğim puanı alamadım. İnşallah seneye yeniden sınava girip BESYO'da okumak istiyorum. Amacım futbolu bıraktıktan sonra da antrenör olarak bu işin içinde kalmak.

Pendikspor'da nasıl bir performans gösterdin de kendini Süper Lig takımı Belediyespor'da buldun?

Pendikspor'da 10 yıl altyapıda, 1.5 yıl da A takımda oynadım. Oktay Çevik döneminde sürekli oynama fırsatı buldum. O dönemde Gençlerbirliği de beni çok istiyordu. Ara transferin son günü geldiğinde Oktay Hoca "Bize lâzımsın, seni kimseye vermeyeceğiz" dedi. Ben de "Peki hocam" cevabını verdim. Akşam bir ağabeyimle yemeğe giderken kulüpten çağırdılar ve "Seni Belediyespor'a verdik" dediler. Başkanımız Göksel Gümüşdağ gelip beni aldı ve Belediyespor'a götürdü. Oradan da Antalya kampına katıldım.

Transferini Abdullah Avcı mı istemişti?

Pendikspor'da kamplarda aynı odada kaldığım Recep Uçar ağabeyim daha sonra Belediyespor'da menajer oldu. Bana çok güvenir ve "Senin iyi yerlere geleceğine inanıyorum" derdi. Onun tavsiyesi ve Abdullah Avcı Hocamın izleyerek beğenmesiyle Belediyespor'a geldim.

Futbola başladığın dönemde idollerin var mıydı?

Başlangıçta her çocuk futbola forvet olarak başlar. Ben de öyle başlamıştım ve beğendiğim oyuncular da forvetlerdi. Ama 14 yaşından itibaren orta sahada oynama başladım ve idolüm de Tugay Kerimoğlu oldu. Onu çok beğenir ve kendime örnek alırdım. Şimdi ise Xavi'yi çok beğeniyorum. Müthiş bir oyuncu. Keza Gerrard da öyle.

Tecrübe yaşla değil oynamakla ilgili

Ön liberoların daha çok tecrübeli oyunculardan seçildiğini görüyoruz. Belki oyun bilgilerinin ve sezgilerinin giderek artması onları tercih edilir kılıyor. Sense Belediyespor'da 20 yaşından itibaren ön libero oynamaya başladın. Bunu neye bağlıyorsun?

O bölge gerçekten de riskli. Hücuma çok fazla katkı sağlamıyor gibi görünse de aslında savunmadan çıkan bütün topların organizasyonu o noktada başlıyor. Ve orada kaybedeceğiniz her topun kalenize büyük bir tehlike olarak dönme riski var. Gerçekten de o bölgede oynamak için tecrübe gerekiyor ancak genç oyuncunun da tecrübe kazanması için bir yerden başlaması ve oynaması gerekiyor. Başlangıçta benim de korkarak oynadığım bir mevkiiydi ama oynadıkça tecrübe kazanıyorsunuz. Zaten tecrübe yaşla değil, fazla tekrarla kazanılan bir şey. Dolayısıyla genç bir oyuncu da o bölgede oynadıkça tecrübe kazanabilir. Büyükşehir Belediyespor'a baktığınızda o bölgede oynayan Mahmut Tekdemir de benimle yaşıt. Abdullah Hoca futbol bilgisi yüksek bir teknik adam. Demek ki genç oyuncuların da bu görevin altından kalkabileceğine inanıyor.

Takım içi rekabetiniz nasıl? Geçen sezon banko oynayan kaptan Efe bu sezon yedek ve sen ilk on birde oynuyorsun.

Geçtiğimiz sezon bir sakatlık yaşadım, çapraz bağlarım koptu ve 8 ay oynayamadım. Geçtiğimiz sezon takımda çok fazla sakat oyuncu vardı ve mecburi rotasyonlar yaşandı. Efe ağabey, Serhat ağabey müthiş oynadı, sol bek Gökhan ve stoper Mahmut birer orta saha oyuncusuna dönüştü. Ama yine de takım altıncı oldu. Bu sezon takım bozulmadığı gibi nokta transferler yapıldı. Arkadaşlık inanılmaz düzeyde ve sahada herkes birbiri için mücadele ediyor. Hocamızın uzun süredir takıma oynattığı bir oyun sistemi var. Bu sisteme sadık kaldığımız sürece başarılı olacağımızı düşünüyorum. Belediyespor'da isimlerin değil, saha içindeki görevlerin bir anlamı var. Hangi oyuncu eksikse, onun yapacağı görevi yerine getirecek bir başka oyuncu bulunabiliyor. Her oyuncu oynadığı bölgenin gereğini yerine getirmeye çalışıyor.

Oyunculara baktığımızda herkesin aşama kaydettiğini de görüyoruz. Alt liglerden gelen futbolcular kısa sürede başarılı birer Süper Lig oyuncusuna dönüşebiliyor.

Bu da hocalarımızdan kaynaklanıyor. Tüm oyuncular onlardan çok memnun. Günde çift antrenman yapıyoruz ama hiç sıkılmıyoruz. Abdullah Hoca takımın başında beşinci sezonunu yaşıyor ve hepimizi çok iyi tanıyor.

Futbolun hakkında özeleştiri yapar mısın?

Her futbolcu bunu yapmak zorunda. Zaten kendinizi ancak böyle geliştirebilirsiniz. Oynadığım her maçın CD'si bilgisayarımda kayıtlı. Kendimi objektif olarak izliyorum ve "Burada bu hatayı yapmışım, bir daha yapmamalıyım" diyorum.

Abdullah Hocanın seni ilk on bir oyuncusu olarak tercih etmesinin sebebi ne?

Hocamızla konuştuğumda top tekniğimin iyi olduğunu, savunmaya yardımda başarılı olduğumu ve hücumlara da katkı verdiğimi söylüyor. Ama benim de eksiklerim var tabii. Sürdüğüm topla çok iyi şut atamıyorum, duran topu iyi kullanamıyorum ve kafaya iyi sıçrayamıyorum.

Saha dışında da arkadaşız

Bu eksiklerinin üzerine gidiyor musun?

Zaten hocalarımız da bize eksiklerimizi gösteriyor. Antrenmanlardan sonra sadece bireysel olarak değil kalabalık bir grup halinde sahada kalıp çalışmayı sürdürüyoruz. Biraz önce takımdaki arkadaşlıktan söz etmiştim ya. Bu birliktelik sadece saha içinde kalmıyor, dışarıda da sürüyor. 10-12 kişilik bir grup halinde gezmeye çıkabiliyoruz, oturup sohbet edebiliyoruz. Bu arkadaşlık takım birlikteliği için gerçekten çok önemli. Kaptanımız Metin ağabey inanılmaz bir insan. Saha içinde olağanüstü ciddi, dışarıda bir o kadar espritüel. Belediyespor'a ilk geldiğimde görüntüsünden çekiniyordum, ama tanıyınca her yaştaki oyuncuyla çok sıcak ilişkiler kurabildiğini gördüm. Takımın toparlayıcısı Metin ağabey diyebiliriz. Saha içinde onun sesiyle hiç durmadan koşabilir, saha dışında yine onun anlattıklarına hiç durmadan gülebilirsiniz.

Metin'in profesyonellik yanı da ilginç. Uzun süre kenarda kalabiliyor, sonra şans bulduğunda sanki hiç ara vermemiş gibi görev yapabiliyor.

Gerçekten de çok iyi bir profesyonel. Rızvan ağabey de öyle. 15 maç oynamıyor, 16. haftada görev aldığında en çok koşanlardan birisi oluyor. Böyle oyuncularla aynı takımda olmak, onların davranışlarına bizzat şahitlik etmek bizim için de çok faydalı bir tecrübe.

Belediyespor her sezon büyük takımlara sürpriz yapan ve yine her sezon bir adım yukarı çıkan bir ekip. Birçok insanın "Seyircisi yok, hedefi de yok" dediği bir takım bunu nasıl başarıyor? Sizi motive eden şey ne?

Herkes farklı görebilir ama aslında bizim hedeflerimiz var. İlk sezonunda on ikinci, ikinci sezonunda dokuzuncu, üçüncü sezonunda da altıncı olmuş bir takımız. Geçtiğimiz sezona ilk altıda yer almak ve kupada da gidebildiğimiz yere kadar gitmek hedefiyle başlamıştık. Ligde hedefimize ulaştık, kupada da çeyrek finalde elendiğimiz Trabzonspor şampiyon oldu. Bu sezon yine ilk altıda olmak, kupada da en azından final oynamak istiyoruz. Maçlara zaten seyirci gelecek diye hazırlanmıyoruz. Motivasyonumuzu takım olarak sağlıyoruz. Bu iş bizim ekmek paramız, hepimiz ailemizi geçindiriyoruz ve futbola da böyle bakıyoruz. Sahaya "Bizi izlemeye kimse gelmeyebilir ama ekmeğimizi de kaptırmamamız gerekir" düşüncesiyle çıkıyoruz. Bir de sahanın içi bir vitrin. İyi oynadığınız sürece o vitrinde kalırsınız. Şimdi sağ olsun başkanımız Başakşehir'in merkezinde 15 bin kişilik bir stat yaptırıyor. O statta bir seyirci kitlemizin oluşacağına inanıyoruz.

Bu takımı sürekli bir hedefe odaklamak için Abdullah Avcı'ya da ağır bir görev düşüyor olmalı.

Bakın bir şey anlatayım. Takıma Okan Buruk ağabey katıldığında yanına yanaşmaya korkmuştum. Ama sanki Inter'de, Galatasaray'da, Beşiktaş'ta oynayan benmişim de Pendikspor'dan gelen oymuş gibi davrandı. Yanımıza gelip bizimle tanıştı, bir ihtiyacımız olup olmadığımız sordu. Yani bu takımın içine hep iyi insanlar giriyor. Bu sezon başında İsveçli Holmen geldi ve ilk günden inanılmaz biçimde bizimle kaynaştı. Takımda arkamızdan kuyu kazacak insan olmadığını biliyoruz. Bu ortamı da hazırlayan hocamız Abdullah Avcı.

Pendikspor'da seninle birlikte futbola başlayan pek çok arkadaşın bugün oyunun içinde yok. Sense Süper Lig'in iyi takımlarından birisinde oynuyorsun. Geriye dönüp baktığında bu noktaya gelene kadar neleri doğru yaptığını düşünüyorsun?

En büyük artım, üç büyüklerden birisinin altyapısında başlamamaktı. Pendikspor'daki hocam ve arkadaşlarımla hâlâ görüşüyorum. Orada takım oyuncusu olmanın, arkadaşlığın ne olduğunu öğrendim. Gürkan Hocam bize "Her zaman arkadaşlarınız için mücadele edeceksiniz" derdi. Bunu hiç unutmadım. Hocamın bana verdiği en büyük katkı da bu oldu belki. Saha içinde hep arkadaşı için koşan, mücadele eden bir oyuncu oldum. Arkadaşım topu kaybettiğinde hiç şikâyet etmeden onun açığını kapatmaya çalıştım. Aynı şeyi arkadaşlarım da benim için yaptı. Bunu yaptığınız zaman takım bütünlüğünü sağlıyor ve başarılı oluyorsunuz. Pendikspor'un yıldız takımında oynarken Fenerbahçe beni istemiş ama Gürkan Hocam "Hayatta bırakmam" demişti. Bu da çok hoşuma gitmişti. O dönemde bizden Fenerbahçe'ye dört oyuncu gitmişti, bugün üçü futbol oynamıyor. Üstelik hepsi de benden yetenekliydi. Ben Pendik'te kalıp Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray'a karşı oynayarak kendimi geliştirdim. Sürekli göz önünde bulundum ve zamanı geldiğinde de Süper Lig'e transfer oldum. Çünkü basamakları yavaş yavaş ve zamanı geldiğinde çıktım. Bugün herkes Arda Turan'ı konuşuyor ama Manisaspor'a gidip kendini göstermeseydi belki böyle bir oyuncu olmayacaktı. Bir başka önemli nokta da şans geldiğinde hazır olmak. Hiçbir oyuncu yedek kalmayı sevmez ama yedek kaldığınızda her an bir şans bulacağınızı bilerek kendinizi hazır tutmanız gerekiyor. Bizde ise oyuncular yedek kaldığında genellikle fizik olarak da beyin olarak da kendilerini bırakıyor. Futbol için yaşamaktan vazgeçiyor. Bu yola girdikten sonra geri dönmek de çok zor. Oysa kadroda belki 25 oyuncu var ve maç kadrosuna sadece 18'i girebiliyor. Bugün 18 kişi arasına girememeniz yarın da giremeyeceğinizi göstermez. Lig uzun bir maraton, 34 maç oynuyorsunuz. Ben ilk geldiğim sezon 8 maça çıkabildim. Ama asla içimdeki oynama isteği tükenmedi.

Millî Takımlara çağrılmak sana neler hissettiriyor?

Bu çok farklı bir duygu. Yüzlerce oyuncu arasından 23 kişinin içine seçiliyorsunuz. Ama burayı eğlence yeri olarak görürseniz yanılırsınız. Bugün 150 kere millî olmuş ancak şimdi amatör takımlarda oynayan futbolcular var. Millî Takım'a gelip de bayrağınız için savaşabiliyorsanız bir yerlere ulaşabilirsiniz. Ben Millî Takım'a gelince farklı bir boyuta geçiyorum. Kulüp takımınızda oynuyorsunuz, para kazanıyorsunuz, ama burada çok daha anlamlı bir durum var. Göğsünüzde taşıdığınız bayrak için mücadele ediyorsunuz. İnşallah bir gün A Millî Takım'da da oynarım.

Takım olmaktan sık sık söz ettik. Son Dünya Kupası da bu konuda bize bazı dersler verdi sanırım. Messi'siz Barcelona görüntüsündeki İspanya şampiyon olurken, Messi'li yıldızlar topluluğu Arjantin büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.

İspanya takımına bakıyoruz, hemen hemen hepsi Barcelona takımında altyapıdan itibaren birlikte oynamış oyuncular. Eğer futbol kişilerin üzerine kurulu olsaydı Messi ile Ronaldo kapışırdı. Ama futbol bireysel bir oyun değil. İş yine takım oyununa ve arkadaşın için savaşmaya geliyor. Raşit Hocamız bize kampta Barcelona'nın maç görüntülerini izletti, bir kişinin kaybettiği topu kazanmak için üç kişi baskı yapıyor. İşte bunu sağlayan da arkadaşlık duygusu. Kendinizden feragat ederek arkadaşınız için 2 kilometre fazla koşacaksınız, bu kadar basit. O oyuncuların paraya mı ihtiyacı var? Futbol biraz da zevk işi. Barcelona ve İspanya Millî Takımı da zevk almak için oynandığında futbolda neler yapılabileceğini gösteriyor hepimize.

Henüz çok geçsin ve önünde uzun bir kariyer var. Gelecekle ilgili nasıl planlar yapıyorsun?

Genç yaşta inanılmaz bir sakatlık yaşadım. Bu sakatlık beni biraz geriye düşürdü ama yavaş yavaş toparlanıyorum. Belediyespor'da kendimi ispatlamak istiyorum. Bir şehir takımında oynasanız belki kendinizi daha kolay gösterebilirsiniz. Belediyespor'da ise gündeme gelmek için biraz daha çabalamanız gerekiyor. Bu çabayı gösterip Türkiye'de büyük bir takımda oynamak istiyorum. Sonrasında ise Tuncay Şanlı'nın izlediği yoldan yürüyüp Avrupa'ya gitmek istiyorum. Bunların hepsini de adım adım gerçekleştirmek amacındayım.

Özel hayatında neler var?

Arkadaşlarımla zaman geçirmeyi çok seviyorum. Bir kız arkadaşım var. Ya onunla ya da takım arkadaşlarımla birlikte dışarı çıkmaktan hoşlanıyorum. Aileme zaman ayırmaya çalışıyorum. Eve gitmezsem tesislerde kalıyorum. Zaten yetişme tarzım nedeniyle gece hayatını seven birisi değilim.

Otomobilinin markası ne?

Ford Focus kullanıyorum. Lüks bir hayat özlemim yok. Birçok genç oyuncu, "Ben bugün 200 bin lira kazanıyorum, yarın da kazanırım" diye düşünüyor. Ama ben geçirdiğim sakatlık süresinde şunu gördüm, bazen para kazanamayabilirim, hatta çok ciddi bir sakatlık yaşarsam futboldan hiç para kazanamayabilirim. Belediyespor'da oynamanın bir avantajı da biz gençlere yol gösterecek çok sayıda ağabeyimizin olması. Her zaman, "Futbol hayatınız boyunca kazandığınız parayla, futbolu bıraktıktan sonra pahalı arabalar alabilir, lüks evlerde oturabilirsiniz, ama şimdi kazandığınız parayı iyi değerlendirmeniz gerekir" diyerek bizi uyarıyorlar. Ben de hem yaşadığım tecrübeyle hem de ağabeylerimin tavsiyesine uyarak kazandığım parayı yatırıma dönüştürüyorum.