FIFA U20 Dünya Kupası'nda Türkiye'yi temsil edecek takımımızın defanstaki bel kemiği. Küçüklüğünde gol atmak istediği için forvet oynayamadığına üzülse de şimdilerde defansif özellikleriyle var olduğunu ve asıl mevkiinin zaman zaman oynadığı sağ bekten çok stoper olduğunu belirtiyor. A2 takımında oynadığı Galatasaray'da bir gün Semih Kaya gibi A takımın değişmez stoperi olmanın hayalini kurarken, saha içinde mücadeleden asla vazgeçmeyen Felipe Melo'nun oyun stilini örnek alıyor.
Röportaj: Aydın Güvenir
Öncelikle hem seni tanıyalım hem de futbola nasıl başladın onu soralım…
1993 yılında Adana Seyhan'da doğdum. Ailem hâlâ orada yaşıyor. İki kardeşiz. Benden üç yaş büyük bir ablam var. Futbola nasıl başladığıma gelince; oturduğumuz mahallede ağzı bozuk arkadaşlarımız vardı çocukken. Onların arasında kaybolup gitmek istemedim. Bir şeyler yapmak istedim. Okula da devam ediyordum ancak okul dışı zamanlarda orada kalırsam o çocuklara uyup kötü bir şekilde büyüyeceğimden korkuyordum. 2002'nin yazında Millî Takımımızın üçüncü olduğu Dünya Kupası finallerini televizyondan izlemiş ve oldukça etkilenmiştim. 9 yaşındaydım o sırada. İşte bu iki olayın üstüne, annemden beni bir futbol takımına yazdırmasını istedim. Annemin de Adana'da amatör bir kulüp olan Seyhan Belediyespor'da bir akrabası çalışıyormuş. Onun vesilesiyle ve ilk seçmede başarılı olarak kulübe alındım. Futbol hayatıma böylece başladım.
Adana'dan Galatasaray'ın yolunu kimin sayesinde tuttun?
Yaklaşık 6-7 sene Seyhan Belediyespor'da oynadım. 2008'in sonunda U17 Millî Takımımızın Adana'da bir hazırlık maçı vardı. O takımda Gökhan Töre, Berkin Kamil Arslan gibi isimler oynuyordu. Biz de antrenmandan çıkıp onları izlemeye maça gitmiştik. Seyhan Belediyespor'daki hocamız İbrahim Demiryol da gelmişti bizimle. Maçı izlemeye o dönem Galatasaray A2 Takımı'nın antrenörü Nedim Yiğit de gelmişti. İbrahim Hoca ile Nedim Hoca futbolculuk dönemlerinde aynı takımda oynadıkları için tanışıyorlardı. Maçtan sonra Nedim Hoca'ya, "Sadık'ı yanına göndereceğim. Bir bak, beğenirsen alırsın" dedi. O yaz Galatasaray'ın seçmelerine katılmak için İstanbul'a gittim. Yaklaşık 20-25 günlük bir seçme kampının sonunda takıma alındığımı söylediler. Bu haberi aldıktan sonra kendimi kaybettim adeta. Galatasaray'a transfer olacağım için çok mutluydum. Direkt annemi aradım. Hayatımdaki her önemli anımı hep ilk önce annemle paylaşmışımdır bugüne kadar. Galatasaray'daki futbol kariyerim de bu şekilde başladı.
Çocukken defans oynadığım için üzülüyordum
O dönemde de stoper mi oynuyordun?
Hayır. Futbola sağ bek olarak başlamıştım. Yaş olarak büyük takımlarla oynadığımız zaman boyumun kısalığı ve zayıf fiziğim nedeniyle sağ beke koyuyorlardı beni. Bazen de stoper oynuyordum. O dönemlerde defansta oynadığım için üzülüyordum. Gol atmak istiyordum çünkü. Galatasaray'daki seçmelerde de hep sağ bek olarak oynamıştım.
Galatasaray'ın altyapısına transfer olduğundan bugüne hangi evrelerden geçtin?
Seçmeler döneminde 1992'lilerle antrenmana çıkıyordum. Kulübe geçiş yaptıktan sonra ise kendi yaş grubumda, yani U17 takımında oynamaya başladım. Oynadığımız hazırlık maçlarının sonuncusunda hocamız Mehmet Ünver beni son dakikalarda stopere çekti. Kısa süre stoper olarak oynasam da çıktığım bir-iki kafa topunu alınca beni stoperde denemeye karar verdiler. Açıkçası o maçtan sonra stoper mevkiine geçiş yaptım diyebilirim. Zeytinburnuspor ile oynadığımız bir maç öncesinde Nedim Hoca beni yanına çağırarak, U17 Millî Takımı antrenörlerinden Metin Çekiçler'in maçı izlemeye geleceğini söyledi. O karşılaşmada rakibimizi 7-0 mağlup etmiştik. İlk golü ben kaydetmiş, iyi de bir performans sergilemiştim. O maç sayesinde çok kısa bir süre sonra U17 Millî Takımı'na seçilmeyi başardım. Rüya gibi bir sene yaşamıştım kısacası. Önce Galatasaray'a transfer olmuş, sonra da Millî Takım'a seçilmiştim. Bu güzel haberi yine ilk olarak annemle paylaşmıştım.
O yılın sonunda Millî Takım serüvenin de başladı böylece…
Evet. U17 Millî Takımı'nın Sakarya'da kampı vardı. Fransa ile iki hazırlık maçı oynayacaktık. İlk karşılaşmada yedek kulübesindeydim. Ancak bir pozisyonda Erhan Kartal'ın burnu kırılınca oyuna girdim. Erhan sağ bekte oynuyordu, Abdullah Hoca da oyuna girmeden önce bana "Sağ bek oynayabilir misin?" diye sormuş, "Oynarım" karşılığını vermiştim. Zaten hiç yabancılık çektiğim bir mevki değildi. İkinci maça da ilk on birde başlamıştım. İlk karşılaşmaya göre vasat olsam da Hasan Türk'ün kullandığı bir duran topta kafayla gol atmıştım. İkinci millî maçımda ilk golümü atmıştım ve bu golle 1-0 öne geçmiştik. Yaklaşık 5 dakika önce arkadaşımız Emre Pehlivan'ın ayağı kırılmıştı. Tüm takım o anda ağlamaklı olmuştuk. Bu olayın üstüne o golü atınca tam anlamıyla bir duygu patlaması yaşadım. Hatta Fransızların yedek kulübesine gidip formamdaki Türk bayrağını göstererek öptüm. Maçtan sonra Abdullah Hoca beni, "Oğlum bir gol attın, neredeyse formayı yiyecektin" diye esprili bir şekilde uyardı.
Galatasaray'a dönelim istersen. A takımla antrenmanlara hangi sıklıkta çıkıyorsun?
İkinci sezonumda U18 takımında oynamaya başladım. A takımın maçlardan sonraki idmanlarında bazı as oyuncular dinlendiği için eksik oluyordu. O antrenmanlara biz de çıkıyorduk. Frank Rijkaard vardı o zaman takımın başında. Hagi döneminde ise A takımla hiç antrenmana çıkamadım. Fatih Hoca göreve geldikten sonra geçen sezon başı Pendikspor'la oynadığımız bir hazırlık maçında yaklaşık 20 dakika oynama şansı bulmuştum. Bu sezon da Romanya'nın Petrolul takımıyla oynadığımız hazırlık maçında 30 dakika forma giydim. Yani iki kere A takımla sahaya çıktım. İkisinde de sağ bek oynamıştım. İki sezondur A2 takımında forma giyiyorum.
Fatih Hoca ile diyaloğun nasıl?
Fatih Hoca gerçekten çok büyük bir teknik direktör. Zaman zaman bizim maçlarımızı izlemeye geliyor. O dönemde görme fırsatımız oluyor Fatih Hocayı. O maçlarda ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Onun maçlarımızı izlemesi beni ekstra motive ediyor.
Benim yerim stoper
Kendinde iyi bulduğun ve eksiklik olduğunu düşündüğün yönler neler? Mesela çocukken forvet oynama isteğinden olacak, ileriye çıkıp sık sık gol atıyorsun gibi bir anlam çıkardım söylediklerinden…
Aslında öyle bir durum yok. Örneğin bu sezon A2 Ligi'nde hiç golüm yok. Kritik maçlarda kritik goller attım geçmişte, bu da benim için iyi oldu tabii ki. Bugüne bakarsak; savunmada başarılı olayım, kademede hata yapmayayım diyorum her zaman. Bunlar önceliğim. Gol atmak sonra geliyor. Kendimde iyi bulduğum demek yerine yapabildiklerim neler diye tanımlarsak daha doğru olur. Bir stopere göre çok çabuk ve hızlı olduğumu söylüyor arkadaşlarım. Onun dışında kademeye de iyi girdiğimi belirtiyorlar. Bire bir mücadeleleri agresif ve sert oyun tarzımdan dolayı kazandığımı söylüyorlar. Bir de çalışmaktan bıkmıyorum. Odada bile otururken bir anda kalkıp mekik çekerim mesela. Çalışmadan duramam. Kaybetmeye asla tahammülüm yoktur. Yenildiğimiz bazı maçlardan sonra oturup ağladığım bile olmuştur. Play Station oynarken bile kaybetmeye dayanamam diyebilirim (gülüyor). Eksik yönlerime gelince, özellikle sağ bek oynarken ortalarımın ve ileri çıkışlarımın iyi olduğunu pek söyleyemem. Sürekli sağ bek olan bir futbolcu kadar ofansif anlamda takıma faydalı olamıyorum o yüzden. Defansif bakımdan ise hem sağ bekte hem de stoperde her zaman kendimi başarılı olacakmış gibi buluyorum. Bu nedenlerden dolayı da benim asıl yerim stoper diyebilirim. Burada oynamaktan da daha çok zevk duyuyorum açıkçası. Çünkü ben savunmasıyla var olan bir oyuncuyum.
Birebir mücadelelerde sert ve agresif bir futbolcu olduğunu söyledin. Kişisel Twitter hesabında da Felip Melo'yla antrenmanda çekilmiş bir fotoğrafın var. Kendine saha içinde Melo ve bu tarz oyuncuları örnek aldığını söyleyebilir miyiz?
Bu soruya cevap vermeye başlarken şu anımı paylaşmak isterim. Geçen sezon A2 Ligi maçında Denizli Belediyespor'la oynuyorduk. Tüm A takım oyuncuları da o karşılaşmayı izlemeye gelmişti. Takım arkadaşlarım gerek saha içindeki hırsım, gerekse ikili mücadelelerdeki başarımdan dolayı beni Melo'ya benzetiyorlar, hatta gol attıktan sonra da onun gibi Pitbull sevinci yapmamı istiyorlardı. Ben de onlara söz vermiştim "Gol attığım ilk maçta o sevinci yapacağım" diye. Denizli Belediyespor maçında kornerden kafayla gol atınca Melo gibi Pitbull sevinci yaptım. Kulüp içinde 1-2 ay konuşuldu bu ilginç anı. Melo'nun da o maçı izlemesi tesadüf olmuştu gerçekten. Dediğim gibi gerek agresifliği, gerekse de kazanma hırsından dolayı Melo'yu çok beğeniyor, onun bu yönlerini kendime örnek alıyorum. Dünyada ise örnek aldığım oyuncular Puyol ve Pepe. Pepe'nin sert futbolunu kimse beğenmez ama ben onun bu oyun tarzını beğeniyorum açıkçası.
Semih Kaya'nın yeri ayrıdır
Semih Kaya da senin bölgende oynuyor ve geçen sezon büyük bir çıkış yaptı. Onun bu çıkışı sana da ilham verdi mi? Kendisiyle bu konu hakkında konuşuyor musun?
Semih abiyle sürekli diyalog halindeyiz. Hatta Fenerbahçe'yi mağlup ettikten sonra da mesaj attım kendisine geçen ay, tebrik ettim. Sürekli araşır, konuşuruz bu şekilde. Ben onu kutlarım sürekli. O da bana her zaman destek olur, yapmam gerekenleri söyler. Kendisi beni ve A2'de oynayan arkadaşlarımı en iyi anlayabilen insanlardan. Çünkü o da zamanında bizim şu an bulunduğumuz noktalardan geçmiş birisi. Antrenmanlardan sonra bazen yanımıza gelir, bizimle uzun uzun sohbet eder. Dikkat etmemiz, daha iyi olmamız gereken konuları söyler. Bu yüzden Semih abinin yeri benim için çok ayrıdır. Diğer yandan yine altyapıdan yetiştiği için Emre Çolak da her zaman gelir, maçlarımız izler. Her zaman bize destek olurlar, bizi hiç yalnız bırakmazlar. Açıkçası onların yanımıza gelip bir "Ne haber kardeşim?" bile demesi bizi inanılmaz mutlu ve motive ediyor. Önceki dönemlerden takımda olan Murat Akça ile de hâlâ konuşurum diğer yandan.
Türkiye, bu yıl dünyanın en büyük gençlik şampiyonası olan FIFA U20 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak. Sen de U20 Millî Takımımızın bir parçasısın. Finallerde mücadele edecek olma ihtimali seni heyecanlandırıyor mu?
Finallerde oynama düşüncesi bile inanılmaz heyecan verici. Örneğin Hırvatistan maçları sırasında A Millî Takım Teknik Direktörü Abdullah Avcı da gelip bizimle konuştu ve şampiyona öncesi motive etti. Abdullah Hocanın o konuşması bile turnuvayı düşündüğümde tüylerimi diken diken etmeye yetti. Dediğiniz gibi bu önemli turnuvaya ev sahipliği yapacağız. Bunu yaşamak herkese nasip olmaz. O yüzden kendimizi bu açıdan çok şanslı hissediyoruz. Abdullah Hocanın konuşmasında söylediği gibi 3 milyon futbolcu arasındaki 20-25 kişiyiz bu şansı yakalayan. Kadroda bana yer vermeyi uygun gören tüm hocalarıma lâyık olmaya çalışacağım finallerde. Bu turnuva bizim kariyerimiz açısından dönüm noktası olacak. Ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğimize inanıyoruz. Kendi evimizde olması da bizi ayrıca motive ediyor. Özellikle bunu ülkemizde yaptığımız kamplarda görüyoruz. İç sahadaki maçlarda çok daha iyi oynuyoruz. Bu da şampiyona boyunca bizim en önemli avantajlarımızdan biri olacak. Örneğin geçtiğimiz ay finalistlerden Hırvatistan'ı kendi evimizde art arda iki kere mağlup etmeyi başardık. FIFA U20 Dünya Kupası'nda da tribünleri dolduran taraftarlarımızın desteğiyle birlikte bu coşkuyu daha da artırıp halkımızı mutlu etmek istiyoruz. Turnuva boyunca hangi şehirde oynarsak oynayalım taraftarımızın bizi yalnız bırakmayacağından eminiz. Özellikle Mart ayındaki kura çekiminden sonra futbolseverlerin tam anlamıyla şampiyona moduna gireceğini düşünüyorum.
FIFA U20 Dünya Kupası rüyalarımıza giriyor
Bu turnuvanın önemini kavramanızda ne gibi şeyler etkili oldu?
Zaten hocalarımız her zaman bu şampiyonanın önemini bize anlatıyor. Ancak Kasım ayındaki maskot tanıtımından sonra heyecanımız iyice arttı. Biliyorsunuz o dönem Danimarka maçı için kamptaydık ve tüm takım olarak turnuvanın resmi maskotu Kanki'nin tanıtılacağı lansmana gelmiştik. Oradaki kalabalığı ve ortamı görünce iyice motive olduk. Hatta o tanıtımdan sonra tüm takım olarak konuştuk ve ciddiyet seviyesini daha da arttırmamız gerektiğini düşündük. O dönemden sonra da kamplarda ve antrenmanlarda daha da iyi olduğumuz söylenebilir. Kısacası turnuva artık rüyalarımıza girmeye başladı. Tüm takım olarak sadece bu şampiyonaya odaklandığımızı söyleyebilirim. Yatıyoruz kalkıyoruz, günleri geriye doğru sayıyoruz. Her geçen gün heyecanımız bir kat daha artıyor.
2005'te katıldığımız FIFA U20 Dünya Kupası kadrosunda bulunan Selçuk İnan ve Burak Yılmaz şu an Galatasaray'ın futbolcuları. Kendileriyle orada yaşadıkları tecrübeleri konuşma fırsatın oldu mu?
Hayır, henüz olmadı. Sizin de tavsiyenizle bu kamptan ve röportajdan sonra kulübe gittiğimde yapacağım ilk iş bu olacak. Selçuk abi de Burak abi de gerçekten çok başarılı oyuncular. Kendilerinin yaşadıkları tecrübeleri dinlemek turnuva öncesi çok faydalı olacaktır benim için.
Takım olarak turnuvadaki hedefinizi nasıl yorumlarsın?
Dediğim gibi takım olarak tamamen bu şampiyonaya odaklanmış durumdayız. Ev sahibi olmamızın avantajını kullanarak, taraftarımızın da vereceği destekle ülkemizi bu turnuvada en iyi şekilde temsil etmek ve başarıyı yakalamak en büyük amacımız.
Boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun?
İstanbul'da tesislerde kalıyorum, o yüzden antrenman ve maçlar dışında zamanımın çoğu burada geçiyor. Takım arkadaşım Okan Derici ile sık sık Play Station'da futbol oyunları oynuyoruz. FIFA 13 oyununda Okan'la birlikte Galatasaray'ı seçip aynı takımda maç yapıyoruz. İkimizi de takıma ekledik. Kendimi Semih abinin yanına koyuyorum kadroda (gülüyor). Diğer yandan son dönemlerde kitap okumaya başladım. Kulüpte bir Hakan hocamız var. O kazandırdı bu alışkanlığı. Kitap okumanın konuşmamızı da olumlu yönde geliştireceğini ve kelime bilgimizi arttıracağını söylüyor. Artık mikrofonlar karşısında sürekli, "Önümüzdeki maçlara bakacağız" demekten kurtulun diyor (gülüyor). Özellikle politik kitaplar okumayı seviyorum. Böylece yeni bilgiler öğrenmiş de oluyorum.