TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Tarık Çamdal: "Hep profesyonelce yaşadım" 2.12.2013
Tarık Çamdal: "Hep profesyonelce yaşadım"

Üç sezon önce 1860 Münih'ten geldiği Eskişehirspor'da bu sezon yıldızını parlattı. Geçtiğimiz sezon sağ bekteki göz kırpışlarının ardından bu sezon sol bekteki performansıyla A Millî Takım'ın da kapısını açtı. İki kanatta da oynayabilmesini Almanya'daki altyapı eğitimine bağlıyor. Bugün geldiği noktayı, "Baştan itibaren futbolcu olmayı kafama koymuştum. Arkadaşlarım gezmeye giderken ben evde kalıp dinlenirdim. Her zaman profesyonelce yaşadım" cümleleriyle açıklıyor. Dört yıl boyunca her gün 160 kilometre yol yaparak kendisini antrenmana taşıyan babasını ise minnetle anıyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Bu sezon Eskişehirspor'un sol bek mevkiini tapuladın ve Kasım ayındaki Kuzey İrlanda, Belarus maçları için ilk kez A Millî Takım kadrosunda yer aldın. Seni daha yakından tanımak istiyoruz. İstersen ailenin Almanya'ya göç ediş hikâyesinden başlayalım...

Annem de babam da Kayserili. Babam 16 yaşındayken dedemle birlikte Almanya'ya çalışmaya gitmiş ve dedem döndüğünde de orada kalmış. Annemse çok küçük yaşlarda Almanya'ya gitmiş. Orada tanışıp evlenmişler. 18 yaşında bir erkek kardeşim var. 1991'de Münih'te doğdum ama ailem oraya 80 kilometre uzaklıktaki Ingolstadt'ta yaşıyor. Ben de Ingolstadt'ta büyüdüm. Babam Audi'de çalışıyor. Annem ise evden pazarlama işi yapıyor.

Senin futbolla tanışman nasıl oldu?

Babam Türklerin kurduğu Ingolstadt Türkgücü'nde yöneticilik yapıyor. Ben de 5 yaşında futbola o takımda başladım. Zaten öncesinde de hayatım futbol sahalarında geçiyordu. Babam o yıllarda Ingolstadt Türkgücü'nde antrenördü. Benim de ilk antrenörüm o oldu. Ailece futbola çok meraklıyız. Evde Lig TV'den Premier'e, Sky'a tüm kanallardan futbol izlenir. 13 yaşına geldiğimde şehrin en iyi takımı olan MTV Ingolstadt'a transfer oldum. Beni daha önce istemişlerdi ama arkadaşlarımdan ayrılmak zor gelmişti. Babamın "Artık zamanı geldi" demesi üzerine MTV Ingolstadt'a geçtim. Hiç denenmeden takıma alındım çünkü daha önce onlara karşı bir çok kez oynamıştım. Beni tanıyorlardı yani.

Kısa sürede 1860 Münih tarafından keşfedildiğini görüyoruz. Sanırım o sırada 13 yaşındaydın. Bize bu keşfediliş serüvenini ve 1860 Münih'e geçişini anlatır mısın?

Şehrin karmasına seçilmiş ve o karmayla 1860 Münih'e karşı oynamıştım. Bu arada babama da hep 1860'ın nasıl bir kulüp olduğunu sorardım. O da bana Münih'in iki büyük takımından birinin 1860 olduğunu anlatırdı. Maçta 2-1 yenildik ama 1860 Münih'in hocaları bana gelip "Seni çok beğendik, transfer etmek istiyoruz" dedi. Ben de henüz 13 yaşında olduğumu ve bu kararı babamın verebileceğini söyledim. Babamla konuştular ancak yatılı kalma şartları vardı. Yani onların tesislerinde kalacak, idmanlara çıkacak ve okula gidecektim. Babam bunu kabul etmedi; "Oğlum çok küçük, bizden ayrı kalmasına izin veremem" dedi. Buna karşılık, "Ben nasıl olsa gece çalışıyorum, oğlumu her gün Münih'e getirip götürürüm " teklifinde bulundu. Kabul ettiler. 13 yaşından 17 yaşına kadar babam beni her gün Münih'e götürüp getirdi. Benim için her gün 160 kilometre yol yaptı. Kendisi de futbolu çok sevdiği için bundan hiç gocunmadı. Sadece antrenmanlarımda değil, başka şehirlerdeki maçlarımda da beni yalnız bırakmadı. Babamın üzerimdeki hakkını asla ödeyemem.

1860 Münih'teki gelişim sürecini anlatır mısın? A takıma çıkışın sırasında neler yaşadın?

17 yaşında A takıma yükseldim. Beni yaz kampına götürdüler. Denenmek için 6 oyuncuyu götürmüşlerdi ve beni seçtiler. Ondan sonra kulüple profesyonel sözleşme imzaladım. Hafta sonunda A takım kadrosuna giremezsem maç yapmak için PAF takıma gönderiliyordum. 1860 Münih benim futbol karakterimi şekillendirdi diyebilirim. Çünkü Ingolstadt Türkgücü'nde futbol oyun gibiydi. Sonrasında MTV Ingolstadt'da 1 sezon oynadım ve 1860 Münih'e gittim. 1860, Almanya'nın en iyi altyapı kulüplerinden birisi. Büyük takımlara ve Alman Millî Takımı'na çok sayıda oyuncu veren bir kulüp. Teknik ve taktik bilgileri orada edindim. 1860 Münih'te altyapı takımları A takımla aynı sistemi oynuyor. Bir de ben sağ ayaklı olduğum halde üç sezon sol kanatta oynatıldım. Bunu sol ayağımı da sağ gibi kullanabilmem için yaptılar. Bugün sol kanatta rahatlıkla oynuyorsam bunu 1860 Münih'teki eğitimime borçluyum.

Aslında kanat oyuncusuydum

Futbola sağ bek olarak mı başlamıştın?

Hayır. Hep sağ ve sol açıkta oynadım. 1860 Münih'in A takımında da sağ ve sol açık oynadım. PAF takıma gittiğimde ise orta sahada oynardım.

1860 Münih formasıyla 2. Bundesliga 'da da oynadın ama sonrasında kariyerini Almanya'da sürdürmek yerine Türkiye'ye gelmeyi seçtin? Bunun sebebi neydi? Kendine Almanya'da bir gelecek görmedin mi?

1860 Münih'le 2013'e kadar kontratım vardı aslında. A takıma çıkmamı sağlayan teknik direktörümüz Ewald Lienen de beni çok tutuyordu. Zaten o sezonun ardından Türkiye'den teklifler de gelmeye başlamıştı. Ancak hocam vermeye yanaşmadı ve "Seninle ilgili çok güzel planlarım var. Gitmeni istemiyorum" dedi. Ben de zaten ailemden ve çevremden ayrılmayı düşünmüyordum. 2. Bundesliga'da oynamak da kariyerim açısından önemli bir aşamaydı. Bu nedenle 1860'ta kaldım. Yaz tatili için Kayseri'deyken Lienen'in Olympiakos'a gittiğini öğrenince hayal kırıklığı yaşadım. Geri döndüğümde takımın başında Reiner Mauer vardı ve bana antipatiyle yaklaştı. Benim bambaşka planlarım varken direkt PAF takıma gönderdi. A takımla idmanlara bile çıkarmıyordu. Yine de sabrettim. Sonra A takımda sakatlıklar yaşanınca beni geri çağırdı. Döner dönmez oynamaya başladım. 9 maça çıktım ama hocayla bir türlü aramız iyi olmadı. İyi oynasam bile beni eleştiriyordu.

Sana karşı takındığı bu tavır Türk olmandan kaynaklanmış olabilir mi?

Böyle bir şey söylemek istemem. Çünkü bu çirkinliğe ihtimal dahi vermek istemiyorum. Ama ona saygı göstermeme rağmen bana saygısızlık yapıyordu. Benimle konuşmuyordu. Takımda çok yabancı oyuncu vardı ve bu oyuncuların yarısından fazlası sezon sonuna kadar takım değiştirmek zorunda kaldı. Sezon sonunda Mauer'in takımda kalacağı anlaşılınca "Artık buradan gitmem gerek" dedim ve kulüpten ayrılacağımı açıkladım.

Eskişehirspor seni nasıl keşfetmişti? O dönemde başta transfer teklifleri de almış mıydın? Senin Eskişehirspor'u tercih etmenin sebebi neydi?

Aslında en ciddi teklif Bursaspor'dan gelmişti. Ertuğrul Hoca beni çok istiyordu. Ben de onunla çalışmayı çok istiyordum. 1860 Münih'le yaz kampındayken Ümit Karan beni aradı ve "Kardeşim Eskişehirspor'a gelir misin?" diye sordu. Ben de "Bonservis bedelimi öderseniz elbette gelirim. Çünkü artık futbol oynamak istiyorum" karşılığını verdim. Münih'e gelip ailemle görüştüler ve transferim gerçekleşti.

Eskişehirspor'a gelirken beklentilerin neydi? İlk sezonunun tamamını A2 Ligi'nde geçirmek senin için bir hayal kırıklığı oldu mu?

Beklentilerim büyüktü aslında. Çünkü başka takımlardan da teklif almıştım ve Eskişehirspor'a "Oynayacağım" diye gelmiştim. Kendime çok güveniyor ve mutlaka oynamak istiyordum. Geldiğimde takımın başında Bülent Uygun vardı. 3 Temmuz sürecinde Bülent Uygun ve Ümit Karan'ın ayrılması benim için bir dezavantaj oldu. Ama yeni gelen Skibbe de beni tuttu. İlk beş hafta forma vermese de Fenerbahçe maçında oynatma kararı aldı. Bu maç öncesinde Gençlerbirliği ile bir hazırlık maçı yaptık. O maçta beni sağ bekte oynadı. Çok iyi oynadım ama arka adalem yırtılınca dört hafta takımdan uzak kaldım. İyileştiğimde de Skibbe takımdan ayrıldı. Ersun Yanal'ın ilk döneminde zaman zaman kadroya girdim, A2 takımında ise isteyerek oynadım. Çünkü maç eksiğimi orada gideriyordum.

Eskişehirspor'da ikinci sezonundan itibaren Süper Lig'de zaman zaman da olsa görev almaya başladın. Bir önceki sezona göre değişen neydi sence?

Aslında ben aynı Tarık'tım. Şimdi nasılsam o zaman da öyleydim. Oynayıp oynayamamak biraz da kadronun derinliği ve oturmuşluğuyla ilgili. Ersun Hocanın elinde kaliteli ve oturmuş bir kadro olduğu için o kadroyu bozmak istemedi.

Stuttgart maçı dönüm noktası

Yedek kaldığın dönemde neler geçiyordu aklından?

Tabii ki oynamak istiyordum. İçimdeki futbol oynama isteği o kadar yüksekti ki deplasmandaki A2 maçlarına bile yüzümü asmadan gidiyordum. Kış kampında Stuttgart'la oynadığımız hazırlık maçında Ersun Hoca beni sağ bek oynattı ve o maç benim için bir dönüm noktası oldu. O gün çok iyi oynamıştım. Hemen ertesinde Mersin İdman Yurdu ile oynadığımız kupa maçının kadrosuna alındım. Oyuna sonradan girip Necati abiye de bir asist yaptım ve yarım sezonda kupa dahil 14 maça çıktım. Sağ bekte çok da iyi maçlar oynadığımı düşünüyorum.

Ertuğrul Sağlam'ın takımın başına geçmesiyle birlikte sürekli oynamaya başladın. Bu sezonun başında banko oynamayı bekliyor muydun?

Geçtiğimiz sezon iyi maçlar çıkarıp A2 Millî Takımı'na gitmiştim ama sonuçta bir sezon önce 14 maç oynayan bir oyuncu olarak banko forma giyeceğimi düşünmüyordum. Çünkü yeni yeni takıma girmeye başlamıştım. Avusturya'da Kasımpaşa ile bir hazırlık maçımız vardı. Dede de sakatlanmıştı. Ertuğrul Hoca, "Sol bek oynar mısın?" diye sorunca, Almanya'da sol açık oynadığımı ve o kanatta tecrübem olduğunu söyledim. Beni 60. dakikada oyuna aldı. Allah'a şükür çok iyi bir maç çıkarınca sonraki hazırlık maçlarında da bana sol bekte şans tanıdı. Bugün burada olmamdaki en büyük pay Ertuğrul Hocaya aittir. Bursa maçı öncesi gelip benimle konuştu, "Sana çok güveniyorum. Başaracağından da eminim" dedi. Hocanın da bu güvenini gördükten sonra iyice rahatladım. Dede'yle de konuşuyordum; o da bana "Sağ bekte nasıl oynuyorsan sol bekte de öyle oynarsın, hiç merak etme" diyordu. Onunla her gün konuşurum zaten. Burada, Millî Takım kampında da yine her gün konuşmayı sürdürüyoruz. Bursaspor maçında iyi başlayınca arkasını da getirdim ve çok şükür artık sürekli forma giyen bir oyuncu oldum.

Aslında Eskişehirspor'da o bölge için Dede dışında da alternatif oyuncular var değil mi?

Geçmişte sol bek oynama tecrübesi olan Serol Demirhan ve Özgür Çek var. İkisi de sol ayaklı ama hoca bana güvendi ve formayı verdi. Almanya'da aldığım al tyapı eğitimi sayesinde sol ayağımı kullanabilmenin avantajını yaşıyorum. O zamanlar hocalara itiraz edip, "Ben sağ ayaklıyım, niye sol kanatta oynuyorum?" der ve "Susup işini yapacaksın" cevabını alırdım. Bugün iyi ki de bunları yaşamışım diye düşünüyorum. Serol ve Özgür'ün varlığı da beni motive ediyor. İyi oynayamazsam formayı kaybedeceğimi bilmek beni sürekli istim üzerinde tutuyor.

İdollerim Gökhan ve Dede

Futbola başladığın dönemde idollerin var mıydı?

Geçtiğimiz sezon sağ bekte oynadığım için idolüm Gökhan Gönül'dü. Gökhan abiyi çok beğeniyorum. Neler yaptığını herkes görüyor zaten. Ben de onun gibi bir futbolcu olmaya uğraşıyorum. Maçlarını da izlemeye ve ona odaklanmaya çalışıyorum. Sol bekteki idolüm ise Almanya'da oynadığı dönemlerden beri Dede. En büyük şansım idolümle aynı takımda oynamak. Bana ne yapacağımı, hatalarımı, iyi yaptığım şeyleri söylüyor. Onunla aynı takımda olmak müthiş bir avantaj.

Konuşmalarınızda sana neler anlatıyor?

İlk maçımdan önce sol bek oynamanın, sağ bek oynamaktan farksız olduğunu söylemiş ve "Kafanda nasıl oynayacağını canlandırma. Geçtiğimiz sezon sağ bek oynadın ve A2 Millî Takımı'na gittin. İyi oynamasaydın bunu başaramazdın. Şimdi nasıl sol bek oynayacağını hiç düşünme. Mutlaka sol ayağınla orta yapacaksın diye bir şey yok. Gerekirse içeriye girip sağ ayağınla şut atarsın. Üstelik senin sol ayağın da kötü değil. Çizgiye inip orta da yaparsın. Her ortan mutlaka 10 numara olacak diye bir şart da yok. Beş ortandan üçü mutlaka takım arkadaşınla buluşur" demişti.

Kondisyonum üst düzeyde

Sen "hücum beki" olarak tanımlanabilecek oyunculardan birisin. Çizgiyi ileri-geri kullanabiliyorsun. Bu seni fiziksel olarak zorlamıyor mu?

Hiç zorlamıyor çünkü altyapı döneminden itibaren kondisyonum hep yüksek oldu. Geçtiğim her laktat testinde daima ilk üçe girdim, çoğunlukla da birinci oldum. 1860 Münih'te de işe laktat testiyle başlamıştık ve herkes çıkan sonuca şaşırmıştı. Eskişehirspor'da da aynı durum devam ediyor. Kondisyonum çok iyi ve maçlarda sürekli ileri-geri çalışmak beni zorlamıyor.

Bu performansını korumak için özel bir çalışma yapıyor musun?

Elbette. Uzun süreli tatillerde sadece 1 hafta dinlenirim. Fazlası beni rahatsız eder. Sonrasında Almanya'daki fitness kulübümde çalışmaya ve ormanda koşmaya başlarım. Zaten kulüpten bize bir antrenman programı verirler. O programı uygulamazsanız fit kalmanız mümkün olmaz. Yaz tatillerinde çalışmaktan da gocunmuyorum. Kulaklığımdan müzik dinlerken ormanda temiz havada koşmaktan keyif alıyorum.

Eski bir forvet olarak savunma konusunda bir sıkıntı yaşıyor musun?

İlk zamanlar bu soruyu kendime sık sık soruyordum. Ama Allah'a şükür hiçbir sıkıntı yaşamadım. İnsan idmanlarda da bu pozisyona alışıyor. Dede'nin, Gökhan abinin maçlarını da çok izlediğim için hangi pozisyonlarda nasıl davrandıklarını iyi biliyorum. Kendimi bu konuda da geliştirdiğimi düşünüyorum. Hangi mevkide oynamaktan hoşlandığımı sorarsanız, bek cevabını veririm. Eskiden forvet oynamış olmak da karşımdaki oyuncunun neler yapabileceğini tahmin etmek açısından bana avantaj sağlıyor.

Kendinde eksik gördüğün yönler var mı?

Rakip kaleyi daha fazla zorlamam gerekiyor. Hücuma çıktığım zaman hızımdan dolayı direkt çizgiye inip pas vermeyi deniyorum. Ama biraz da içeri girip şut çekmem gerekiyor. Boyum çok uzun olmadığı halde kafa toplarına fena yükselmiyorum. Bunun için de özel olarak kafa topu çalışıyorum.

Futbola birlikte başladığın çocukların pek çoğu bugün başka işler yaparken senin aradan sıyrılıp futbolcu olmanı sağlayan özelliklerin neydi?

Çok yetenekli arkadaşlarım vardı başlangıçta. Ama ben baştan itibaren futbolcu olmayı kafama koymuştum. Arkadaşlarım gezmeye giderken ben evde kalıp dinlenirdim. Her zaman profesyonelce yaşadım. Babam da beni bu yönde uyarır, "Eğer futbolcu olmak istiyorsan, bana söylediğin gibi hayalin futbolcu olmaksa profesyonelce yaşamalısın. Eğer böyle yaşamazsan bir gün gelir önünün kesildiğini görürsün" derdi. Profesyonelce yaşamanın dışında annemin ve babamın da futbolcu olmamdaki etkisi çok büyük. Dediğim gibi babam her zaman yanımdaydı. Annem de hep futbolcu olma kararımın arkasında durdu. Yetenek ve çalışma azmi bir çok gençte var ama bazıları da sırf aileleri gereken desteği vermediği için futbolcu olamayabiliyor.

Hayallerim bir bir gerçek oldu

Futbola başladığın dönemde kurduğun hayallerle bugün geldiğin nokta ne kadar örtüşüyor?

Başlangıçtaki hayalim kulübümde profesyonel olmaktı. Bunu başardım. Almanya'da arkadaşlarımla Türkgücü lokalinde toplanırdık. Orada Süper Lig maçlarını izlerdik. Arkadaşlarım bana "İnşallah bir gün Süper Lig'de oynarsın" derlerdi. "İnşallah" cevabını verirdim. Bunu da başardım. Tabii her Türk gencinin en büyük hayali bir gün Türk Millî Takımı'nda oynamaktır. Almanya'da ve Alman Millî Takımı'nda oynarken bile hayalim hep ay-yıldızlı formaydı. Geçtiğimiz sezon A2 Millî Takımı'nda oynayarak bir hayalimi gerçekleştirdim. Şimdi de A Millî Takım'da oynayarak en büyük hayalime kavuştum.

Almanya Genç Millî Takımı'nda oynama meseleni biraz açalım istersen. O dönemde Türkiye'den teklif almamış mıydın?

TFF'nin Almanya sorumlusu Metin Tekin, Karlsruhe ile oynadığımız maça başka iki oyuncuyu izlemek için gelmişti. Ben de o maçtan önce Almanya U17 Millî Takımı'ndan davet almıştım. Maçın ardından kampa katılacaktım. Metin Tekin maçtan sonra babama "Tarık'ın Türkiye için oynamasını istiyoruz" dedi. Babam da "Tarık'ın gönlü de Türkiye'den yana ama şimdi davet aldığı Almanya'nın U17 kampına katılması gerekiyor. Yoksa ayıp etmiş oluruz" cevabını verdi. Kampa gidip geldikten sonra da Metin Tekin beni yine Türkiye'ye davet etti. Ancak Bayern Münih maçında sakatlandım ve 5 ay oynayamadım. O yaz Antalya'da U17 Avrupa Şampiyonası finalleri oynanacaktı. Metin Tekin de "İyileştiğinde seni o takımın kadrosuna alacağız, çünkü bunu hak ettin" dedi. Turnuvaya iki ay kala iyileştim ama yer kalmadığı için kadroya giremedim. O zaman çok üzülmüştüm. Millî formayı giymeyi çok istiyordum ama nasip değilmiş. Almanya Genç Millî Takımı'nda oynamayı sürdürdüm. Sonrasında da 2013 yılına kadar Türkiye'den teklif gelmedi.

Alman formasıyla İstiklâl Marşı

Almanya adına oynamakla Türkiye için oynamak arasında duygusal açıdan fark var mıydı sana göre?

Olmaz mı? Vardı elbette. U19'da Türkiye'ye karşı Avrupa Şampiyonası eleme maçı oynamıştım. Alman takımında benimle birlikte Cenk Tosun da vardı. İki takım dizildi, millî marşlar başladı. İstiklal Marşı okunurken gözlerim doldu, tüylerim diken diken oldu. İçimden ben de söyledim millî marşı. Cenk'e sorarsanız o da aynı şeyleri anlatır mutlaka. Türkiye bizim vatanımız. En büyük hayalimiz de ay-yıldızlı formayı giymekti.

Peki A2 Millî Takımı'nda ilk olarak ay-yıldızlı formayı giydiğinde ne hissettin?

Dünyalar benim oldu. Sadece benim değil, annemin, babamın da hissettikleri anlatılamaz. Annem Millî Takım'a davet edildiğimi öğrendiği zaman telefonda hüngür hüngür ağladı. Ben de "Allah'ım sana şükürler olsun ki bana bu günleri gösterdin" diye şükrettim.

Peki ya A Millî Takım'da olmak?.. Böyle bir davet bekliyor muydun?

Tabii ki A Millî Takım bambaşka bir dünya. Kulübümde iyi oynamaya başlayınca benimle ilgili "Millî Takım'a çağrılacak" haberleri çıkıyordu ama bunlarla hiç ilgilenmedim. Sadece işime odaklandım. Çünkü iyi oynarsam millî formanın bir gün bana nasip olacağını biliyordum. Kadro açıklanmadan bir gün önce Ertuğrul Hoca, "Millî Takım'dan davet alacaksın, ona göre hazırlan" dedi. Kadro açıklandığında da hemen annemi, babamı aradım ve mutluluğumu onlarla paylaştım. Onlar için müthiş bir gurur vesilesi oldu.

Eskişehirspor sahip olduğu potansiyel, tesisleri ve şehrin futbola olan bağlılığıyla önemli bir takım. Hocalarınız ve arkadaşlarınızla konuşurken, takım olarak kendinize nasıl hedefler çiziyorsunuz?

Kadro kalitemiz çok yüksek. Hem tecrübeli ve isim yapmış hem de çok yetenekli genç oyunculara sahibiz. Bu kadro kalitesinin farkındayız ve yukarıları kovalayabileceğimizi biliyoruz. Sezon başındaki takım yemeğinde her oyuncunun arkadaşlarına hitaben bir şeyler söylemesi istendiğinde, "Türkiye'deki başka takımları bilmiyorum ama Eskişehirspor benim için kocaman bir aile gibi. Üçüncü sezonumu yaşıyorum ve bu aileden ayrılmayı hiç düşünmüyorum" demiştim. Gerçekten de hocalar, yöneticiler ve oyuncular birbirine sımsıkı sarılmış durumda. Herkes birbirine sahip çıkıyor. Taraftarın desteği de ayrı bir itici güç. Şampiyonluğu konuşmuyoruz ama üst sıralarda kalıcı olmak istiyoruz.

Takımın Erkan Abisi!

Dede dışında takımdaki diğer tecrübeli oyuncularla ilişkileriniz nasıl?

Bize çok sahip çıkıyorlar. Mesela Erkan abinin benim için yaptıklarını unutamam. Transfer olup Türkiye'ye gelirken havalimanına indiğim günden beri bana abilik yapıyor. Futbolun içinde olsun, dışında olsun bana çok büyük destek verdi. Adapte olmamdaki en büyük etken Erkan abidir diyebilirim. Sadece bana değil tüm gençlere abilik yapıyor. "Türkiye'ye ilk geldiğimde ben de sizin gibiydim. Çok acemilik çekmiştim, Aynı şeyleri sizin yaşamanızı istemiyorum" diyor.

Ertuğrul Sağlam senin için ne anlam ifade ediyor?

Türkiye'de ilk olarak Ersun Hoca döneminde oynadım. Ersun Hocaya da çok şey borçluyum. Ertuğrul Hocanın ise üzerimde başka bir etkisi var. Beni ilk kez sol bek oynatan ve sürekli forma giymemi sağlayan hoca Ertuğrul Sağlam. Bir de tabii Almanya'dayken beni ilk isteyen hoca da oydu. Bu konuyu hatırlattığımda, "O zaman olmadı ama nasip bugüneymiş" dedi.

Türkiye'de A2 Ligi'nde de oynamış bir oyuncu olarak hem Türkiye'deki hem de Almanya'daki altyapıları yakından tanıyorsun. İkisi arasında nasıl bir kıyaslama yapılabilir?

Böyle bir kıyaslama yapılamaz. Almanya'da altyapıya profesyonel takımdan daha fazla önem veriyorlar çünkü. En azından benim oynadığım 1860 Münih'te öyleydi. Malzemesinden, masörüne kadar her şey dört dörtlüktü. Altyapılar için özel olarak yapılmış çok sayıda saha vardı. Bir de A takım nasıl oynuyorsa altyapıdaki çocukları da aynı şekilde yetiştiriyorlar.

Kariyer planlamanda bundan sonrası için neler var?

Ay-yıldızlı formayı sürekli giymek, kalıcı olmak istiyorum. Kulübümle kontratım sezon sonunda bitiyor ama dediğim gibi Eskişehirspor'u ailem gibi görüyorum. Sezon sonunda benim için hayırlısı neyse o olsun diyorum. Geleceği çok fazla düşünmek istemiyorum. İyi performans gösterirsem zaten önümdeki kapıların açılacağını biliyorum. Bu nedenle profesyonel yaşamaya devam ediyorum. Bir yerlere gelebilmek için böyle yaşamam gerektiğini biliyorum.

Ailenin senin için büyük fedakârlıklar yaptığını anlattın. Sen onlar için ne yapmayı planlıyorsun?

Ailemin benim kazandığım paraya ihtiyacı yok. Zaten Türkiye'deki ailesine de babam bakıyor. Sağ olsun bugüne kadar bizim her ihtiyacımızı karşıladı. Bana da her zaman, "Oğlum benim senin parana ihtiyacım yok. Sen futbolcu olmak istediğin için oldun. Futbolcu olmasaydın da senin için yaptıklarımdan pişmanlık duymazdım. Bırak maçları, seni idmanda bile izlemenin gururu bana yetiyor" der. Buradan bir kez daha babama çok teşekkür ediyorum.