TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Andre Moritz: Futbolun doktoru 26.11.2009
Andre Moritz: Futbolun doktoru

Türkiye'de üçüncü sezonunu geçiriyor ama futbolseverlerin diline bu sezon gösterdiği performansla düştü. 23 yaşındaki Brezilyalı oyuncu, doktor bir babanın aynı mesleği yapan diğer üç oğlundan farklı bir mesleği seçmesini "Ben futbol için doğdum" diyerek açıklıyor. Saha içindeki yeteneklerini görünce "Baba mesleğini futbol için uyguluyor" demek hiç de yanlış durmuyor. Anadili Portekizcenin dışında konuştuğu 4 lisan arasında Türkçe de bulunuyor. Zaten "Selamünaleyküm" diyerek başladığı bu röportajın tüm sorularına da Türkçe cevaplar veriyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Türkiye'de üçüncü sezonunu geçiriyorsun ve bu sezon gösterdiğin performansla kamuoyunun ilgisi bir anda üzerinde toplandı. "Andre Moritz kimdir?" diye sorarak başlamak istiyorum.

6 Ağustos 1986'da Brezilya'nın Florianopolis kentinde doğdum. Futbola başladığımda 5 yaşındaydım. Ama o dönemde salon futbolu oynuyordum. 15 yaşımda ise futbol oynamaya başladım. International'da profesyonel olup 3 sene oynadım. Daha sonra Fluminense'ye transfer oldum ve o takımdaki 1.5 yıllık kariyerimde bir Brezilya Kupası kazandım. Bu benim futbol hayatımın en mutlu günüydü. 2.5 yıl önce de Kasımpaşa'ya geldim.

Burada biraz duraklayalım. Bize biraz ailenden söz eder misin?

Dört erkek kardeşiz. Ben ailenin en küçük oğluyum. Annem ev hanımı. Babam doktor. Üç ağabeyim de doktor.

Futbol için doğdum

Anladığım kadarıyla doktorluk bir aile geleneği. Sen neden doktor olmadın da futbolcu olmayı seçtin?

Ben futbolu çok seviyorum. Açıkçası futbol için doğduğumu düşünüyorum.

Brezilya'da genellikle fakir ailelerin çocuklarının futbolcu olmayı tercih ettiğini biliyoruz. Sense çok farklı bir kulvardan geliyorsun. Başlangıçta seni futbolcu olmaya yönelten motivasyon neydi? Sadece futbolu çok sevmen mi?

Dediğiniz gibi, babam doktor, ağabeylerim doktor, yani ailemizin durumu iyiydi. Ağabeylerimin okuldaki notları her zaman 10'du. Benimse 6, 7'yi geçmezdi. Çünkü benim hayatım futboldu. Zaten 5 yaşında da futbola başladım. Elbette para kazanmayı, bir takımda oynamayı istiyordum ama futbol oynama arzumun altında yatan en önemli faktör oyuna duyduğum sevgiydi.

Peki, baban futbolcu olmana nasıl yaklaştı? Sonuçta senden önceki üç çocuğu da doktor olmuş. Seni de bu şekilde yönlendirmedi mi?

15 yaşıma gelip salon futbolundan futbola döndüğümde biraz zorlandım. Çünkü babam futbolcu olmamı istemedi. Ama bir antrenörüm vardı ve babamla konuştu. "Moritz çok iyi futbolcu, ileride kesinlikle çok büyük takımlarda oynayacak" dedi. Babam inanmadı ve "Yemin et" dedi. Hoca ısrar edince babam bana, "Peki o zaman, futbolunu oyna ama okulunu da bırakma. İkisini bir arada yürüt" diyerek izin verdi. Bir yandan futbol oynarken, bir yandan da üniversiteye girdim ve ekonomi eğitimi almaya başladım. Ama Türkiye'ye gelince üniversiteyi yarıda bıraktım.

Bütün Brezilyalı oyuncular bir gün gelir yurt dışına çıkar gibi bir kural var neredeyse. Sen de 21 yaşında ülkenden ayrılmayı seçtin. Kasımpaşa'nın teklifi sana nasıl ulaştı? Sen bu teklifi hangi gerekçelerle kabul ettin?

Yurt dışında oynamayı çok istiyordum. Fluminense'de 1.5 yılım geçmişti ve artık Avrupa'da bir takımda oynama zamanımın geldiğini düşünüyordum. Kasımpaşa'nın teklifi geldiğinde çok düşündüm, ailemle ve menajerimle görüştüm. Karşımda iyi bir teklif vardı ve kabul ettim. Tabii ki Kasımpaşa bir International veya Fluminense değil. Ama sonuçta Türk futbolu Avrupa'nın bir parçası ve burada kendimi gösterip daha büyük takımlara sıçrama yapabileceğimi düşündüm.

İstanbul'u görünce şoka uğradım

Türkiye'ye gelmeden önce bu ülke hakkında neler biliyordun? Buraya geldikten sonra karşılaştığın Türkiye seni şaşırttı mı?

Çok az şey biliyordum. Sadece Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ı duymuştum. Ne zaman İstanbul'u gördüm, gerçek bir şoka uğradım. İstanbul'un büyük şehir olduğunu duymuştum ama ne kadar modern olduğu konusunda da insanları hakkında da bir fikrim yoktu. Buraya geldiğimde beklediğimden çok daha büyük bir şehirle karşılaştım. Belki Sao Paulo İstanbul'dan daha büyüktür ama burası çok daha farklı. İnsanlar da Brezilyalılara çok benziyor. Son derece sıcakkanlılar.

Türkiye'ye ilk geldiğinde takım arkadaşların seni nasıl karşıladı?

Doğrusu başlangıçta biraz zorlandım. Çünkü takımda İngilizce bilen çok oyuncu yoktu. Sadece 4-5 oyuncu İngilizce biliyordu. İletişim kurmakta biraz zorlandım. Ama hayat böyle. İlk zamanlar göz göze anlaşıyorduk ama ben şimdi biraz Türkçe konuşabiliyorum ve daha rahat iletişim kurabiliyoruz.

Aslında bu konuda mütevazı davranıyorsun çünkü şaşırtıcı şekilde güzel Türkçe konuşuyorsun. Ülkemize birçok yabancı oyuncu geliyor ve aralarında uzun yıllardır burada yaşayanlar var ama hiçbiri bu düzeyde Türkçe konuşamıyor. Sen neden böyle bir çaba gösterip de Türkçe öğrendin?

Çünkü burada yaşıyorum ve yaşadığım ülkenin dilini de öğrenmeliyim. Bir yere gittiğimde ya da alışverişe çıktığımda nasıl konuşacağım? Yanımda tercüman mı gezdireceğim? Ben işimi kendim yapmayı seviyorum ve bu nedenle Türkçeyi öğrendim.

Türkçe öğrenmek için ders aldın mı?

Hayır, hayır. Sadece arkadaşlarıma, "Bunu nasıl söyleyeceğim; şunu nasıl söyleyeceğim?" diye sora sora öğrendim.

Peki, bildiğin başka diller var mı?

Anadilim Portekizce. Portekizceye yakın olan İspanyolcayı biliyorum. İngilizcem var. Biraz Türkçem, biraz da Fransızcam var. Dil öğrenmeye yatkın bir insanım yani.

Türk futbolu çok farklı

Brezilya Ligi'nde oynamış bir futbolcu olarak Türkiye Ligi'nde sana farklı gelen neler vardı?

İlk sezonumda buradaki futbola uyum sağlamakta gerçekten çok zorlandım. Çünkü Türkiye'de çok fazla kuvvete dayalı bir futbol var. Brezilya'da oynanan futbol daha teknik ve kolay. Bir kere tempo çok daha düşük. Türkiye'deki gibi bir pres de yok. Burada ise her zaman arkanızda bir oyuncu var, her takım sert futbol oynuyor. Yani Türkiye'deki futbol için Brezilya'ya göre bambaşka diyebilirim.

O halde Türkiye'de geride bıraktığın 2.5 sezon senin Avrupa futboluna uyum sağlaman açısından da bir öğrenim süreci sayılabilir değil mi?

İlk geldiğimde "Ben burada nasıl oynayacağım?" diye düşünmüştüm ama yavaş yavaş bu futbol stiline alıştım ve giderek yükselen performansım da öğrenme sürecini başarıyla geçtiğimi gösteriyor.

Türk oyuncular hakkında bir kanaatin mutlaka vardır. Onların futbol karakterlerini nasıl tanımlarsın?

Dedim ya burada başka bir futbol oynanıyor. Brezilya'ya da benzemiyor, İspanya'ya da Almanya'ya da… Ama Türkiye'de çok kaliteli futbolcular var. Ben Türk Milli Takımı'nın oynadığı futbolu da çok beğeniyorum.

Alex'i örnek alıyorum

Ligimizde beğendiğin oyuncular var mı?

Türk oyunculardan Galatasaraylı Arda Turan çok iyi bir futbolcu. Fenerbahçe'den Emre Belözoğlu ve Beşiktaş'tan İbrahim Toraman'ı da çok beğeniyorum. Yabancılardan Alex'in yeri çok farklı. Böyle bir oyuncu yok. Onu dikkatle izliyorum. Hangi pozisyonda ne yaptığını anlamaya çalışıyorum. Alex benim örnek aldığım bir oyuncu.

Türkiye'de Elano ile Alex arasında bir kıyaslama var. Elano Brezilya Milli Takımı'nda oynuyor ama Alex orada yok. Bu konuda ne söylersin?

Elano tabii çok iyi futbolcu. Bizim milli takımda ilk on birde oynuyor. Ama Alex de o takımda oynayabilecek nitelikte bir oyuncu. Sadece takımın bugünkü teknik direktörü Dunga onu seçmediği için orada değil. Yarın Dunga gidip bir başka teknik adam geldiğinde Alex'i tercih edebilir. Çünkü futbol kalitesi ortada.

Senin Brezilya Milli Takımı'nda oynamak gibi bir hedefin var mı?

Elbette var. Bütün çalışmalarım ve attığım bütün adımlar bir gün o takımda oynamaya dönük. Zaten 21 yaşında ülkemin dışına çıkmamın altında da bu istek yatıyor. Çünkü Brezilya Milli Takımı'nda oynayan oyuncuların büyük bölümünü Avrupa'da top koşturanlar oluşturuyor.

Turkcell Süper Lig'de karşısında oynarken en fazla zorlandığın defans oyuncuları hangileri?

İbrahim Toraman çok sert bir oyuncu ve çok kuvvetli. Servet de öyle. Servet aynı zamanda çok dengeli bir oyuncu.

Futbola başladığın dönemde idollerin var mıydı?

Öncelikle Rivaldo. Onu çok beğeniyordum. Sonra da Alex geldi. Ama bence dünyanın en iyi futbolcusu Brezilyalı Ronaldo.

Bir oyuncu için farklı bir ülkede, hiç tanımadığı insanların arasında tek başına yaşamanın zorlukları vardır. Sen ilk geldiğin dönemde bu tip zorluklar yaşadın mı?

Dediğim gibi başlangıçta her şey çok zordu. Sadece futbol değil, konuşulan dil, yemekler, iklim, kısacası her şey bambaşkaydı. Ama ben buraya futbol oynamaya gelmiştim ve futbol oynamak istiyorsanız her şarta uyum sağlamak zorundasınız. Hava eksi 20 derece de olsa hiç fark etmez. Futbol için her zorluğa katlanmam gerektiğini düşünüyorum.

İlk sezonunu Turkcell Süper Lig'de, ikinci sezonunu ise Bank Asya 1. Lig'de geçirdin. Ancak o ilk iki sezonda bu kadar ön plana çıkan bir oyuncu değildin. Bu sezon senin için neler değişti de ciddi bir patlama yapabildin?

Türk futbolunda bir oyuncudan neler beklendiğini anladım. İlk iki sezonumda fazla oynayamadım ama burada futbolun nasıl oynandığını iyi öğrendim. Besim Durmuş Hocam bana çok güvenmişti. Şimdi Yılmaz Vural Hocam da aynı şekilde bana güven duyuyor. Başınızdaki teknik adam size güvenirse, o zaman kendinizi daha iyi hissedersiniz, içinizdeki futbol oynama arzusu zirveye çıkar. Ben şimdi böyle hissediyorum ve her maçta, her antrenmanda daha fazlasını vermeye çalışıyorum.

Kendinde eksik gördüğün yönler var mı?

Babam Brezilya'da olmasına rağmen her maçımı izler. Her maçtan sonra onunla konuşurum ve bana neleri eksik yaptığımı söyler. Fiziksel olarak biraz eksiğim olduğunu ve kuvvet çalışmaları yapmam gerektiğini biliyorum.

Bu arada seni Delgado'ya benzeten oldu mu?

Evet, herkes benzetiyor ama ben daha yakışıklıyım. (Gülüyor) Sadece fiziksel olarak değil, futbol stili olarak da beni Delgado'ya benzetiyorlar.

Hem forvet hattında hem de orta alanda oynayabiliyorsun. Sen kendini hangi bölgede daha verimli hissediyorsun?

Aslında benim bölgem forvet arkası. Ama Yılmaz Hocam geldiğinde bana, "İkinci forvet oynar mısın?" diye sordu. Daha önce bu bölgede görev almıştım ama uzun zamandır oynamıyordum. "Eğer isterseniz oynarım" cevabını verdim. Birkaç maç forvet ikilisinde görev aldım. Orada oynamayı da sevdim ama benim asıl verimli olacağım yer forvet arkası.

Sezon başında Kasımpaşa puan alamayan bir takımdı. Yılmaz Vural'ın gelişinden sonra ligde kalma yolunda bir ivme yakalandı. Bu değişimi neye bağlıyorsun?

Başlangıçta puan alamadığımız maçlarda biraz da şanssızlık vardı doğrusu. Yılmaz Vural'ın gelmesinden sonra yaşanan kan değişimi ise en başta bize farklı bir hava ve moral getirdi. Daha yoğun ve farklı stilde antrenmanlar yapmaya başladık. Kadroda da değişiklikler yaşandı ve puanlar almaya başladık. Ben Kasımpaşa'nın bu kadrosu ve oynadığı bu futbolla sezon sonunda ligde kalacağına inanıyorum.

Kasımpaşa puan açısından çok tatmin edici bir noktada olmasa da oynadığınız futbol son derece keyif verici. Beşiktaş ve Galatasaray maçlarını kaybetmenize rağmen futbolunuzla takdir topladınız.

Evet, o iki maçta da gerçekten iyi oynamıştık. Galatasaray maçında 60-65 dakika çok başarılıydık. Ama o dakikalardan sonra takım biraz yoruldu. Galatasaray da çok kaliteli bir takım. Son dakikalarda istedikleri sonuca ulaştılar. Beşiktaş maçında ise iyi başlayamadık. İki gol yedik ama sonrasında gösterdiğimiz direnç ve rakibi baskı altına almamız çok olumlu bir görüntüydü. Yavaş yavaş istenilen düzeye yaklaşıyoruz ve bu futbolu 90 dakikaya yaymayı başarabilirsek çok daha iyi yerlere gelebiliriz.

İstanbul'daki yaşamın nasıl?

Takım arkadaşlarım Murat Akın ve Yekta'yla her zaman beraberiz. Birlikte geziyoruz, yemek yiyoruz, alışveriş yapıyoruz.

Taraftarlarla ilişkilerin nasıl?

Belki çok kalabalık bir taraftar topluluğumuz yok ama son derece coşkulular. Beni çok seviyorlar ve özel tezahüratlar yapıyorlar. Bu da bana büyük bir moral veriyor. Geçtiğimiz sezon beni sadece Kasımpaşa taraftarları tanıyordu. Ama bu sezon oynadığımız Beşiktaş ve Galatasaray maçlarından sonra artık futbolseverlerin birçoğu beni tanımaya başladı. Sokakta gezerken "Bakın bakın, Moritz" diyen insanları duyuyorum. Yolumu kesiyorlar ve imza almak ya da fotoğraf çektirmek istiyorlar.

İnsanların ilgisini karşılıksız bırakmam

Günümüzde pek çok oyuncu, futbolseverlerin bu tip taleplerinden rahatsız olabiliyor. Sen yanına böyle isteklerle gelenlere nasıl karşılık veriyorsun?

Benim çok hoşuma gidiyor. Çünkü çocukken ben de futbolculardan imza isterdim. Brezilya'da Fluminense takımını tutuyordum. Bir maç öncesi takımın kaldığı otele gittim ve bütün futbolculardan imza almak, onlarla fotoğraf çektirmek istedim. Bazıları bu isteğime olumlu karşılık verdi. Bir kısmı ise beni geri çevirdi. Bilmiyorum o olayın etkisiyle mi ama imza almak ya da benimle fotoğraf çektirmek isteyen hiç kimseyi geri çevirmemeye çalışıyorum. Onların ilgisi hoşuma gidiyor ve bana sevgiyle yaklaşan insanları kırmak istemiyorum.

Kariyer planlamanda bundan sonrası için neler var? Mesela iki sezon sonra Moritz'i nerede göreceğiz?

Bu sezon benim için işler çok iyi gidiyor. Sezon sonunda sözleşmem sona erecek. Menajerim de geçtiğimiz günlerde buradaydı. Büyük bir takımda oynamak istiyorum ve menajerim de benim için böyle bir kulüp arayışına başladı. Türkiye veya Avrupa fark etmez. Ama Türkçe bilmem bir avantaj ve İstanbul'da yaşamayı seviyorum. Buradaki büyük takımlardan birinde oynamayı isterim. Olmazsa Avrupa'da büyük bir takımda forma giymek istiyorum. Şampiyonlar Ligi'nde veya UEFA Avrupa Ligi'nde oynamak her oyuncunun hayalidir.

Avrupa liglerine baktığında kendi stiline uygun gördüğün bir lig var mı?

Alman futbolunu çok beğeniyorum. Önceliğim Almanya. Onun dışında İngiltere, İspanya veya İtalya'da oynamak isterim.

Brezilya için yaşlı oyuncuyum!

Türkiye'deki genç oyuncular hakkında neler söylersin, sence takımlarında yeterince şans bulabiliyorlar mı?

Türkiye'de sadece PAF takımları ciddi biçimde maç trafiğinin içinde yer alabiliyor. Brezilya'da ise 10 yaşında kupa maçlarında oynamaya başlıyorsunuz. 13 yaşına geldiğinizde başka şehirlere deplasmanlara gidiyorsunuz. Türkiye'de bu süreç ancak 18 yaşından sonra başlıyor. Türkiye'de herkes bana "Moritz sen çok gençsin" diyor. Ama ben Brezilya için genç bir futbolcu değilim. Çünkü 18 yaşındayken profesyonel takımda oynamaya başlamıştım. 6 sezondur profesyonel oyuncuyum ve Brezilya'dan baktığınızda artık yaşlı bir futbolcuyum. (Gülüyor)

Futbol dışındaki hayatında neler var?

Brezilya'dayken sörf yapardım. Ama burada böyle bir imkânım yok. Müzik dinlemekten hoşlanıyorum. Ağırlıklı olarak Brezilya müzikleri dinliyorum. Türk müziğini de seviyorum. İbrahim Tatlıses'i çok beğeniyorum. Favori şarkım ise "Kim o gözlerindeki yabancı." Son olarak Ayrton Senna'nın biyografisini okudum. Beni en fazla etkileyen kitap odur.

İstanbul'daki Brezilyalı oyuncularla görüşüyor musun?

Çok az görüşüyorum. Ancak maçlarda karşı karşıya geliyoruz. En yakın olduğum Brezilyalı oyuncu Vederson. Gerçekten de çok iyi bir insan.

Son olarak söylemek istediğin bir şeyler var mı?

Sadece Kasımpaşa kulübüne ve takım arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Evet, ben iyi oynuyorum ama bunun nedeni takım olarak iyi olmamız. Çünkü futbol tek başına oynanan bir oyun değil. Bugünkü performansımda takım arkadaşlarımın da büyük rolü olduğunu biliyorum.