TR
EN

Site İçi Arama
Detaylı Arama
TFF » Haberler » Hakemler » Hakemler Detay Sayfası
Özgüç Türkalp: "Hakeme yatırım yapılmalı" 2.01.2008
Özgüç Türkalp: "Hakeme yatırım yapılmalı"
İçinde futbol ateşi yanmaya başladıysa ve babası da ünlü bir spor yazarıysa, soluğu ister istemez antrenman sahalarında, tribünlerde veya gazetelerin spor sayfalarının hazırlandığı mekânlarda alıyor insan. Futbolun içinde kalma arzusunu da eğer futbolcu olamayacaksa hakemlikle gerçekleştirmeyi seçiyor. Bugün 33 yaşında, tecrübeli bir Süper Lig hakemi. Bu işin meşakkatini çeken insanların gelişimine yeterince katkı verilmemesinden yakınıyor. Bir hakemin maç yöneterek gelişebileceğini söylüyor ve "Bir grup elit hakem belirleyebilirsiniz veya 4 yıllık planlar koyabilirsiniz. Ama öncelikle hakeme yatırım yapılması lazım" diyor.

Röportaj: İlker Uğur

Özgüç Türkalp'ı bir Süper Lig hakemi olarak tanıyoruz. Bir süre öncesine kadar Federasyon bünyesinde de çalışıyordunuz. Kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız?

1974 doğumluyum. 33 yaşındayım. Ankaralıyım. Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu'nu bitirdim. Sporcu bir ailenin çocuğu, gazeteci bir babanın, Erol Yaşar Türkalp'in oğluyum. Futbolun içerisinde büyüdüm ve futbolla tanınmaya devam ediyorum. Herkes beni hakem olarak biliyor ama benim de profesyonelce yaptığım bir işim var. Gayrimenkul danışmanlığı yapıyorum.

Hakemliğe başlamanız nasıl oldu?

Benim başlangıcım üniversite yıllarımda oldu. Futbol hocamız Asaf Özkara bölümde bir kurs organize etti ve biz de beş-altı arkadaş hakem oluruz diye bu kursa katıldık. Bir hafta sonunda kursu başarıyla tamamladık. Daha sonra yavaş yavaş maçlara gitmeye başladım. Bu dönemde babam da çok destek oldu ve bu yola girdim. Bu olayların hepsi 1996 yılında oldu.

Genellikle hakemlerin geçmişlerinde futbol vardır. Amatör olarak oynayan, profesyonel olarak da oynama şansı bulan hakemlerimiz var. Sizin de böyle bir oyunculuk geçmişiniz var mı?

Ben her zaman spor camiasının içerisinde olan bir insandım. Ankara'da basın tribününde büyüdüm. Çocukluğum 19 Mayıs Stadı ve Spor Yazarları Derneği'nde geçti. Pek bir futbolculuk yaşantım yok. Çankaya Lisesi'nin takımında oynadım. Amatör takımlarda oynamak istedim ama iki kez gittiğim antrenmanların ilkinde ağzıma tekme yiyip ciddi bir sakatlık yaşadım. İkincisinde ise gittiğim takımdaki arkadaşlarla pek uyuşamadık. Ondan sonra üniversite hayatı başladı ve ben de hakemliğe yöneldim.

Futbolcu olamayınca hakem oldum

Bir insan neden hakem olur? Benim için kâbus bir iş yani. Ucunda ne olursa olsun çıkıp öyle bir işe kalkışmam.

Futbolu seven herkes çok iyi futbolcu olmak ister. Ama olmayınca bir alternatif de hakemliktir. Benimki tamamen spor bölümünde olmanın vermiş olduğu bir başlangıç. Futbolcu olamayacaktım ve hakemlik fırsatı gelmişti. "Deneyelim, belki oluruz" diye düşündüm. Hakemlik, bilmeyen veya hakemlik yapmamış birisi için sadece eleştirilen, iki tarafa da yaranılmayan bir müessese gibi görünüyor. Ama aslında öyle değil. Hakemlik kursuna ilk başladığımız zaman hepimiz kurs bitince büyük maçlara gideceğimizi düşünmüştük ancak öyle olmuyor. Kimsenin doğuştan profesör olamayacağı gibi kimse de bir haftalık kurstan sonra Birinci Lig'e gitmiyor. Ben bu evreleri geçtim ve şu an üst kademe hakemlerdenim. Benim maceram bu şekilde.

Hakemlik yaşantısının bir noktasında "Ben bu işe devam edeceğim" dediğiniz bir an oldu mu?

Ben bir önceki soruyu buna bağlayayım. Babamın hakemlik konusunda bana çok desteği olmuştur. Başlamam ve devam etmem konusunda çok ısrarcı oldu. "Hakemliğe devam edeceğim" dediğim an ise amatör kümede ilk kez orta hakem olarak çıktığım maçtır. Hakemliğe yardımcı olarak başlarsınız ve orta hakem olmak için biraz zaman geçmesi gerekir. Bana ilk kez düdük verdiklerinde bu işte devam edeceğime karar vermiştim. Babam da o maçı seyretmiş ve hakemliğimi beğenmişti. Ailemin de desteğiyle hakemliğe sıkı sıkı sarılmaya karar verdim.

Ailenin desteği burada çok önemli sanırım.

Tabii ki. Rahmetli babam hakem camiasındaki kişilerle görüşürdü ve bu konularla uğraşırdı. Kendisinin bana hep söylediği şeylerden birisi, "Futbolun içerisinde küfür var ve böyle şeyler olur, çok takılma" cümlesiydi. Aile desteği önemli bu işlerde. Sonuçta "Ben yapmayacağım, bırakıyorum" demek kolay. Ama bu meşakkatli yolda birisinin çıkıp size destek vermesi çok önemli.

Kafanızda maç planlarınız olmalı

Günümüzde hakemliğe baktığımız zaman çok büyük baskı altında bir camia görüyoruz. Maça çıkmadan önce yaptığınız hataların çetelesi çıkartılıyor adeta. Bu ortamda maçlara nasıl hazırlanıyorsunuz?

Pek çok insanın aklında, maça çıkacak hakemler hakkında şöyle bir imge olabilir. Hiçbir derdi, sıkıntısı olmayan hakem çantasını alıp direkt maça gidiyor ve maçı yönetmeye başlıyor. Maçlara hazırlanmak konusunda herkesin kendisine özel bir yöntemi vardır. Ama maça, yaşadıklarınızla, o ana kadarki deneyimlerinizle hazırlanırsınız. Tecrübe hakemlikte çok önemlidir. Hazırlığın temeli hakemlikte yaşadığınız önceki olaylardır. Ben müsabakaya hazırlanırken bir maç planı yaparım. Daha önceki maçlarımı gözden geçiririm. Oynayacak takımların, oyuncuların durumlarına bakarım. Kafamda bir maç planı ve alternatif planlar oluştururum. Bu planların tutmadığı zamanlar da olur elbette.

Özellikle hakemi aldatmaya yönelik hareketler yapan oyuncuları takip ediyor musunuz?

Önyargı herkes için çok negatif bir olay. Maça çıkmadan önce hakeme gösterilen önyargıyla, hakemin kendisini yere atan futbolcuya gösterdiği önyargı arasında bence çok fark yok. Ben hazırlıklı olmak anlamında bu notları alıyorum ama bununla ilgili bir önyargım yok hiçbir futbolcuya karşı.

Euro 2008'de düdük çalacak hakemler açıklandı ve bizden bir hakem yok. Sizce bunun nedeni nedir? Bunca senedir büyük turnuvalara niçin hakem gönderemiyoruz?

Bu tip turnuvalara katılma yolunda olan başarılı FIFA hakemlerimiz var. Ama Türkiye şartları oldukça zor bir hakem için. Hakem taraf olmadığı için arkasında duran yok. Hatalar oluyor elbette ama bence Türkiye'nin bir FIFA hakemi stratejisi yok. Hakemin gelişiminin kendi çabası veya ailesinin desteğiyle olması bekleniyor. Örneğin şu ana kadar bir destekle İngilizce öğrenimimi tamamlayıp ikinci dile geçmeyi çok isterdim. Dolayısıyla gelişim sürecinde elenenler çok oluyor. Türkiye'de elenme ihtimali de çok fazla. Sonuç olarak zor maç yönetmeden FIFA olamazsınız ama zor maç gelmeyebiliyor. Bence FIFA hakemliğiyle ilgili bir gelişim planının çok iyi yapılması gerekiyor.

Peki, bu nasıl olacak? Örneğin genç yaşta 10 hakem alınıp bunlar üzerinde mi yoğunlaşılacak?

Her şeyi illa Avrupa'dan almamıza gerek yok. Avrupa'nın denediği çeşitli yöntemler var elbette. Ama öncelikle bir gerçeğin altını çizmememiz lâzım. Hakem maç yönete yönete hakem olur. Kadro sayıları kalabalık olup maç sırası gelmeyince, hakem kendisini geliştirmeye ayıracağı zamanı sosyal hayatına ayırıyor ve ilerleyemiyor. Bir grup elit hakem belirleyebilirsiniz elbette veya 4 yıllık planlar koyabilirsiniz ama öncelikle hakeme yatırım yapılması lazım. Ticaretle uğraşan herkes bilir, yatırım yapmadan kazanç sağlayamazsınız. Oturduğu yerden sadece tavuk üretim yapar.

Dil yarası üzüyor

Hakemlere en büyük eleştirileri ne taraftar ne spor yazarları ne de yöneticiler yapıyor. En çok eleştirenler eski hakemler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Onlar da tabii ki kendi işlerini yapıyorlar. Ben eleştiriye hiç kapalı değilim. Elbette eleştirileceğim. Ama eleştirinin rahatsız eden boyutu kişilik haklarına yapılan saldırılar. Sonuçta hakem yorumcularının eleştirileri sokaktaki insandan bize aynen ulaşıyor. Bu açıdan yönlendirilebilir bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Bizi rencide edici açıklamalar yapmaları bence yanlış olan. Siz hiçbir hakemin çıkıp onlar hakkında rencide edici açıklamalar yaptığını duydunuz mu? Hakem konuşamaz mı? Gayet güzel konuşur. Polemik olmasın diye konuşmaz hakem. Bir de efendiliğinden konuşmaz. Hatalar eleştirilecek elbette ama onun ucunu başka taraflara çekmek bence çok yanlış. Bu beni en çok üzen şey. Dil yarası diyorlar buna da.

Hakemler hakkında asla konuşmam diyen insanları birkaç hafta sonra hakemlere ağır eleştiriler yöneltirken görüyoruz. Bunun nedeni nedir sizce?

O bir hayat tarzı olmuş bu insanlar için. Hakemler hakkında konuşmak bir hayat tarzı adeta. Düzgün giden bir maçtan sonra sıkıntı yok elbette. Ama maç kötü gittiyse "Hakemler hakkında asla konuşmayacağım demiştim ama…" diye söze başlıyorlar. "Ama"dan öncesini zaten bu sözle sildin. Bir anlamı kalmadı. Konuşmayacağım diyorsan konuşma. Hakeme yatırım yapmak, hakeme destek olmak gerekirken- canı yanıyor elbette insanların ve ben kendimi onların yerine de koyuyorum- bu tip açıklamalar geliyor. Hangi hakem maça hata yapmak için çıkar, bana söyler misiniz? Her hakem "İyi yönettiği bir maçtan sonra evime huzurlu döneyim" diye düşünür. İyi yönettiği bir maçın ardından hakemden daha mutlusu yoktur.

Sizi en çok zorlayan maçlar ne tip maçlardır?

Ben böyle bir kategori koyamam açıkçası. Her maç zor ve kâğıt üzerinde belki daha zor görünen maçlar vardır. Ama bazen kolay geçeceğine inandığınız bir maç sizi çok zorlayabilir. En zorlu dediğiniz maç ise tertemiz bir şekilde tamamlanmıştır.

Maça gideceğim zaman gazete okumuyorum

Nasıl ve nereden bir destek bekliyorsunuz?

Ben maçtan önce gazete okumayı Süper Lig hakemi olduktan bir süre sonra bıraktım. Maça gideceğim zaman gazete okumuyorum. Gazeteler hakemler atandıktan sonra istatistikler üzerinden değerlendirmelere başlıyor. Böyle bir istatistik futbolda mümkün değil. Buna çok bel bağlanıyor ve bence çok yanlış. Bu hakemin gelişimini engelleyen bir husus. Ama hakemin gelişimini sağlayacak en önemli unsur yapılacak yatırımdır. Kulüplerimiz yatırım yapmasa bu futbolcular yetişir mi? Hiç sanmam. Hakemlerle ilgili de benzer yatırımların yapılması lazım. Benim Federasyonum var. Ben gidip başka yerde hakemlik yapamam. Dolayısıyla bana destek verecek tek yer Türkiye Futbol Federasyonu'dur.

Yurtdışında kendinize örnek aldığınız hakemler var mı?

Hakemlikte tek bir doğru yoktur. Herkesten biraz biraz alırsınız. Ben de bu anlamda hakemleri izliyorum ve yaptıklarından bir şeyler öğrenmeye uğraşıyorum ama şu ismi örnek alıyorum diyemem. Collina'yı örnek alıyorum dersem ne kadar doğru olur ki? Uyar mı bana Collina? (Gülüyor)

İş hayatıyla hakemlik nasıl gidiyor?

Zor gidiyor. Antrenmanlara mesai çıkışı gidiyoruz. Ama bireysel antrenman yönünde bir destek sağlansa çok daha iyi bir seviyeye gelebiliriz. Federasyonda çalışırken hem profesyonel iş hem de hakemlik futbolla ilgili olunca gerçekten bunalmıştım. Ama yeni işimde o açıdan daha rahatım diyebilirim.

Hakemlik özel hayatınıza etki ediyor mu?

Beni herkes hakem Özgüç olarak biliyor. Kimse gayrimenkul işiyle uğraşan Özgüç olarak tanımıyor. Maçlardan sonra beni tanıyanlar o hafta yapılan bütün hakem hatalarını bana sorabiliyor. Tepki gösteriyor. Ama ben o an sakin durup tansiyonu biraz düşürüyorum.

Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?

İş değişikliği sonrası pek boş zamanım kalmadı. Olan zamanlarda bir ara dart oynuyordum. Güzel bir hobi bence. Boş zaman bulunca bol bol dinleniyorum. Bazen maç yapıyoruz arkadaşlarla.

Anelka olayı dönüm noktam oldu

Özgüç Türkalp deyince akla gelen birkaç olay var. Birisi Anelka'nın eli, bir diğeri ise Bülent Uygun'un yaptığı iddia edilen açıklamalar.

Anelka'nın eli benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. O zaman benim tam iş değiştirdiğim zamandı. Çok zor bir dönemimdi. Bir tarafta futbol kamuoyu sallanıyor, bir yanda benim içimde fırtınalar kopuyor. Çok güzel giden bir maçın bir pozisyonunda her şey değişti. 2-0'dan o golle 2-1 olan maç 4-2'ye döndü. O gün sahadaki futbolcular da bence çok profesyonel düşünmediler. O maçla birlikte benim hayatım da döndü. Herkes beni o pozisyonla tanıtıyor. Maalesef sizi iyiyle kimse hatırlamıyor bu ülkede. Bu da çok kötü bir şey. İyi yönettiğiniz maçın ardından stadın kapısının önünde hiçbir kamera olmaz ama kötü maçlardan sonra beklerler sizi. Bu kamera aşkı filan olarak algılanmasın ama bir durumu belirtmek için söylüyorum. Daha sonraki hayatınızda da bunlarla anılırsınız.

Bülent Uygun olayı nedir?

İnanılmaz bir haber. Ben o gün Bülent Uygun'a merhaba bile demedim, yan yana bile gelmedim ve böyle bir şey söylenildiği iddia ediliyor. Bu kadar kolay mı bu işler ya? Bence sadece futbolun değil Türkiye'nin en büyük sorunu insanların birbirine duyduğu güven problemidir. Ben isterdim ki haberi yazan Ali Erdoğan beni de bir arayıp sorsun. Ben Ankara'da yaşıyorum ve kendisine bir telefon kadar yakınım. Bunlar acıtan şeyler ve bu acıyla kavruluyorsunuz.