TR
EN

Site İçi Arama
Detaylı Arama
TFF » Haberler » Hakemler » Hakemler Detay Sayfası
Koray Gençerler: "Hakemlik için mesleğimi değiştirdim" 1.02.2008
Koray Gençerler: "Hakemlik için mesleğimi değiştirdim"
2004 yılına kadar Türkiye'nin 1 numaralı yardımcı hakemiydi ancak o dönemde radikal bir karar vererek sıfırdan başlayıp hakemliğe geçmeyi tercih etti. Emeğinin karşılığını bu sezon başında Süper Lig kadrosuna yükselerek aldı. 30 yaşında, İngilizce ve Almanca biliyor. Turizm üzerine eğitim yaptı ama hakemlik kariyerini etkileyeceği endişesiyle çok sevdiği mesleğinden vazgeçti. Yardımcı hakem olarak hak ettiği ama prosedür gereği gidemediği büyük finallerde hakem olarak yer almayı amaçlıyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Sizin hakem olarak ilginç iki durumunuz var. Birincisi kuzeniniz de sizin gibi üst düzey bir hakem, ikincisi siz yardımcı hakem olarak FIFA kokartı taktıktan sonra neredeyse sıfırdan başlayarak hakemliğe döndünüz. Öncelikle sizi biraz tanıyalım istiyorum.

1978 Almanya doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğuyum. Ama ben 2 yaşındayken ailem Türkiye'ye dönüş yapmış. Aslen Manisalıyım. Lise eğitimimin sonuna kadar Manisa'da okuduktan sonra Mersin Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu'nu bitirdim. Orada 6 yıl kaldım. Şimdi Manisa'da yaşıyorum ve serbest meslekle uğraşıyorum. Gaz ölçüm cihazları satıyorum.

Futbolla ilişkiniz nasıl başladı? Bir futbolculuk geçmişiniz var mı?

Küçük yaşlardan beri futbola ilgim vardı. Kuzenim Serkan'la birlikte yazın futbol okullarına gidiyordum. İlginçtir, Serkan'la ilkokulu birlikte okuduk, Anadolu Lisesi'ni de birlikte kazandık. Lise 2. sınıftayken hakem kursu açıldığını duyduk. O dönemde hakemliğe başlama yaşı 16'ydı. Biz de Serkan'la birlikte 1994'te kursa başladık ve o günden beri bu camianın içinde devam ediyoruz.

16 yaşındayken nereden aklınıza geldi hakem olmak? Sizi bu mesleğe yönelten düşünce neydi?

Dediğim gibi spora karşı bir ilgim vardı. Ama derslerimin yoğunluğundan dolayı yaz okullarının dışında futbol oynamam mümkün değildi. Futbolu çok seviyordum ve o dönemde 3. Lig'de oynayan Manisaspor'un maçlarını kaçırmazdım. İzmir'e gider, Karşıyaka'nın, Altay'ın maçlarını da seyrederdim. Futbolu gerçekten çok seviyordum ve içinde bulunmak istiyordum. Bunun için de hakemliği tercih ettim.

Hakemlerin de futbolcular gibi keşfedilme hikâyeleri oluyor. Sizi de keşfeden biri var mıydı?

1996'da il hakemi oldum ve üniversiteyi kazandığım için Mersin'e gittim. Mersin'in hakemlik hayatımda çok önemli bir yeri var çünkü oraya il hakemi olarak gittim, FIFA yardımcı hakemi olarak geri döndüm. O dönemde Musa Eryılmaz'ın üzerimdeki emeği büyüktür. C klasmanında olduğum dönemde hem hakem hem de yardımcı hakem olarak maçlara çıkıyordum. Süper Lig yardımcı hakem kadrosunda bir azaltma yapılmıştı ve ben de Süper Lig'de yardımcı hakem olarak görev almaya başladım. Bu maçlar da iyi gidince Süper Lig yardımcı hakem kadrosuna alındım ve birkaç ay sonra da FIFA kokartı taktım.

İyi ki yardımcı hakem olmuşum

C ve B klasmanında olduğunuz dönemde yardımcılığın yanında hakemlik de yapıyordunuz. Sonrasında ihtisaslaşma nedeniyle mi yardımcı hakemlikte karar kıldınız?

Esasında bize böyle bir şey söylemediler. Ben iki görevi de sürdürüyordum. Sene sonunda klasmanlar açıklandığında Süper Lig yardımcı hakem kadrosundaydım. Buna üzülmedim. Çünkü hakem-yardımcı hakem ayrımına katılmıyorum. Sonuçta ikisinde de bir iş yapıyorsunuz. "İyi ki de beni yardımcı hakem kadrosuna almışlar" diyorum. Çünkü bana çok büyük tecrübe kazandırdı. Çok sayıda üst düzey maça çıktım ve bugün o avantajı yaşıyorum. Ama şu da var, "Yardımcı hakem olayım, hakemlik için basamak olsun" diye de düşünmedim. Şansımız varmış, bize hakemliğe dönme konusunda bir fırsat tanıdılar ve ben de hakemliği seçtim.

Birçok yardımcı bu yolu seçmezken siz neden hakemliğe dönmek istediniz? Yardımcı hakem olarak bir dönem Türkiye'nin 1 numarası olmuştunuz ama sonrasında sıfırdan başlayarak hakemliğe geçtiniz. Bu değişikliğin gerekçesi neydi?

FIFA yardımcı hakemiyken Türkiye'den elit kategoriye giren ilk isimdim. 2002 yılıydı ve 24 yaşındaydım. 2004'teki Avrupa Şampiyonası'na gitme şansım vardı. UEFA Hakem Komisyonu Başkanı Wolker Roth, seminer için Kuşadası'na geldiğinde "Euro 2004'te Türkiye'den de bir yardımcı hakem olacak, bu da Koray Gençerler" diye bir açıklama yapmıştı. 2002 Dünya Kupası'na kadar hakemlerle yardımcı hakemler ayrı ayrı sıralanıyordu. Dolayısıyla hakem ve yardımcı hakemler farklı ülkelerden olabiliyordu. Ancak 2002 Dünya Kupası'nda farklı ülkelerden hakemlerle, yardımcı hakemler arasında problemler yaşanınca FIFA karar değiştirdi. Artık hakemlerle, yardımcı hakemler aynı ülkeden olacaktı. Bu durumda benim de Euro 2004'e gidebilme şansım ortadan kalktı. 25 yaşındaydım, Türkiye'de çıkmadığım derbi kalmamıştı ve yurtdışında da çok önemli maçlarda görev almıştım. Bu tecrübeyi hakemliğe döndürmek istedim. Birçok kişi benim bu kararı alamayacağımı düşünmüştü. "Koray, Türkiye'nin 1 numaralı yardımcı hakemi. Her sezon naklen yayındaki 25 maça çıkıyor. Hakemliğe dönmez" diyordu. Ama ben bu kararı verdim. Bu sezon ilk yönettiğim maç İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Bursaspor karşılaşması oldu ve Olimpiyat Stadı'nda oynandı. O maçtan dönerken kendi kendime "Çok cesur bir karar almışım" dedim. İşin ilginci yardımcı hakem olarak en son maçım Galatasaray-Beşiktaş maçıydı ve yine Olimpiyat Stadı'nda oynanmıştı. Yani kaldığım yerden devam etmiş gibi oldum. Hedefim, yardımcı hakem olarak hak ettiğim halde gidemediğim büyük finallere hakem olarak gidebilmek.

30 yaşındasınız. Kendinizi yaş konusunda geri kalmış hissediyor musunuz?

Türkiye'de hakemler çok çabuk yıpranıyor. Eğer 25 yaşında hakem olarak Süper Lig'e çıksaydım, 45 yaşıma kadar önümde 20 sene olacaktı. Türkiye şartlarında 20 yıl hakemlik yapmak çok zor. 30 yaşında Süper Lig'e yükselmem bence bir avantaj.

Örnek aldığınız, stilini beğendiğiniz hakemler var mı?

FIFA yardımcı hakemiyken Türkiye'nin en üst düzey hakemleriyle maçlara çıkma avantajını elde ettim. Her biri iyi hakemlerdi ve ben öne çıkan farklı yönlerini gördüm. Kiminin duruşunu, kiminin otoritesini, kiminin memorandum yaparkenki renkliliğini, kiminin mesleğine duyduğu saygı ve antrenman yapma biçimini kendime örnek aldım.

Yardımcılıktan gelmiş olmanın, şimdi maç yönetirken yardımcılarınızla diyalog kurma açısından bir avantajı var mı?

Kesinlikle var. Yardımcı hakem arkadaşların çoğuyla aynı kadrodaydık ve birbirimizi iyi tanıyoruz. Bu benim için önemli bir avantaj. Ayrıca benim üst düzeyde yardımcı hakemlik yapmam onların da bana duydukları saygıyı artırıyor. Cesur bir karar verdiğim için içlerinde benim yerimde olmak isteyenler var.

Hakemlikteki haz anlatılmaz

Süper Lig'deki ilk maçınızdan ve o maça çıkarken neler hissettiğinizden söz edelim biraz da. Gerçi birçok derbide yardımcı olarak görev aldınız ama bu başka bir şey olsa gerek.

Kesinlikle başka bir şey. İlk maç olmasından dolayı bir heyecan vardı. Orada duyduğunuz haz anlatılmaz. Hakemliğe yeni başlayanlara "Hakemlik mi yardımcı hakemlik mi?" diye sorsanız hiç kimse yardımcı hakem olmak istemez. İnsanların kafasında hep hakemlik vardır. Ben yardımcı hakem olduğum dönemde insanlar hep "Ne zaman hakem olacaksın?" diye soruyorlardı. Tabii hakem olarak sahaya çıkmak beni çok mutlu etti.

O maç öncesi nasıl bir hazırlık yaptınız?

Maçlara hazırlanırken, stada gittiğim an benim açımdan film kopuyor. Sadece maçı düşünmeye çalışıyorum. Çok fazla gülmem ve arkadaşlarımla şakalaşmam. Benim için sadece maç vardır. Bu benim konsantre olma yöntemim. Zaten tebligatı aldığım andan itibaren konsantre olmaya başlıyorum. Mesela Cuma günü tek başıma antrenman yaparım. Orada "Maçta şu pozisyon olabilir, böyle şeylerle karşılaşabilirim" diyerek maçı kafamda yaşıyorum. Hem maça hazırlanıyorum hem de ter atarak rahatlıyorum.

Bu maçı yaşama durumu bir önyargı oluşturmuyor mu?

Hayır oluşturmuyor. Diyelim ki bir oyuncu eliyle gol atmış. Ben meseleyi A takımı, B takımı diye düşünüyorum. Ama oyuncuların yüzleri ve takımların renkleri yok. A takımının santrforu eliyle gol atabilir diye düşünüyorum ve o anda nerede olmam gerektiği üzerine kafa yoruyorum. Ya da yardımcı hakemimle nasıl anlaşmam gerektiğini planlıyorum.

Hiçbir maçı kaçırmam

Bu analizleri yaptığınıza göre takımları incelemeniz gerekiyor. Bu konuda nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?

1997'den beri klasmandayım ve izlemediğim, kaçırdığım maç çok azdır. Son seminerde yaklaşık 100 pozisyon gösterdiler, ben o pozisyonların hepsini izlemiştim. Hiçbir pozisyon için "Aaa, bu maçta böyle bir şey mi olmuş?" demedim. Bir de ben izlediğim maçlarda "Bu hata nasıl yapılır?" demek yerine, "Hakem ya da yardımcı hakem o anda ne düşünüyordu? Ne yapsaydı hata olmazdı? Yeri mi kötüydü, konsantrasyonu mu düşüktü, bir önceki pozisyondan mı etkilendi?" diye düşünürüm. Sonuçta tecrübe yapılan hatalardan ders almaktır. Ben sadece kendi hatalarımdan ders almaya kalkarsam buna ömrüm yetmez. Başkalarının hatalarından da dersler çıkarmamız gerekiyor.

Bir spor yazarı ile taraftar maçı farklı gözlerle izler. Hakem için de böyle bir şey söz konusu mudur? Siz maçı hangi gözle takip edersiniz?

İstiklâl Marşı'nda takımlar sıralandığında ben oyunculara değil hakeme bakarım. Eğer kaleci olsam kaleciyi izlerim ama hakem olduğum için hakemi takip ediyorum. Taraftar maçı kendi takımının lehine izliyor. Ben hakem olarak kendimi sahada maç yöneten arkadaşımın yerine koyuyorum. Hatta bazen onunla yer bile değiştiriyorum. Tribünde izlediğim maçı yaşıyorum yani.

Bir de hakemlerin baskı altında tutulması meselesi var. Yoğun eleştiriler alıyorsunuz. Televizyonlarda futboldan çok hakemler konuşuluyor. Bu baskıyla nasıl başa çıkıyorsunuz?

Bu baskıyla başa çıkamazsak zaten hakemlik yapma şansımız yok. Ben spor gazeteleri dışındaki bütün gazeteleri okuyorum. Birçok spor programını da izliyorum. Özellikle hakem kökenli olanların programını daha fazla izliyorum. Hatta bu programların faydalı olduğunu da düşünüyorum. İnsanlar bu yorumcular sayesinde kuralları öğreniyor ve maçları daha farklı izliyor. Beni rahatsız eden, kişiliğe yönelik eleştiriler.

Galiba hakem programlarının şöyle bir avantajı daha var; aynı pozisyon üzerine eski hakemler farklı yorumlar yaptığında, insanlar, "Bu iş bu kadar da kolay değilmiş" diye düşünerek hakeme daha toleranslı bakıyor.

Doğru gerçekten. Biz anında izleyip anında karar veriyoruz. Zaten akşam evde izlediğimde ben de hangi kararın doğru, hangisinin yanlış olduğunu görüyorum.

Avrupa sıralamasında Milli Takımımız ya da kulüp takımlarımızla hakemlerimizin bulunduğu nokta eşit değil. Bir Türk hakemi, en iyi ihtimalle 2012 Avrupa Şampiyonası finallerinde görebileceğiz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Neden hakemlerimiz uluslararası arenada yeterince başarılı değil?

Avrupalı hakemlerle Türk hakemler arasında yetenek açısından hiçbir fark görmüyorum. Ama dediğiniz gibi ortada bir problem var. Çünkü 1996'dan bu yana hiçbir hakemimiz üst düzey organizasyonlarda görev alamadı. Bunu geride bırakmamız ve bundan sonra ne yapacağımıza bakmamız lazım. Son olarak Antalya'daki seminerde yedi arkadaşımız FIFA kokartı taktı. Hepsi genç, yetenekli, fiziksel olarak üst düzeyde ve yabancı dil bilen arkadaşlar. Ben bu yedi hakemimizden en az bir tanesinin Avrupa Şampiyonası veya Dünya Kupası finallerinde görev alacağına inanıyorum.

Türk ve Avrupalı hakemler arasında yetenek farkı yok diyorsak, sorunu biraz da yaşanılan ortama bağlamak gerekiyor herhalde. Bir İngiliz ya da Alman hakemle bir Türk hakemin liglerinde maç yönettiği ortamlar arasında da fark var galiba.

Evet, bu görüşe katılıyorum. Bazen basında da bu tip haberler yer alıyor. Mesela "Koray Gençerler'in Türkiye'de problemli maçları var ama gidiyor Avrupa'dan en yüksek notu alıp geliyor" diyorlar. Tabii ki bu baskının etkisi var. Hakem olarak bundan en alt düzeyde etkilenmeye çalışıyoruz ama sonuçta hepimiz insanız.

FIFA kokartı takabilmek için yabancı dil bilmek önemli bir kriter haline geldi. Siz Anadolu Lisesi mezunu ve ayrıca üniversitede hazırlık okuyan bir hakem olarak bu konuda avantajlısınız sanırım.

Üst düzeyde İngilizcem var. Hazırlık sınıflarının dışında turizm stajı yapmamın da katkısı büyük. Anadolu Lisesi'nde Almanca eğitimi de aldım. Ama Almancam İngilizcem kadar iyi değil.

Sahada hakem-futbolcu diyaloğu çok önemli. Bazı hakemler güleryüzle maç yönetmeyi tercih ederken, bazıları otoritelerini daha sert tavırlarla sergiliyor. Siz hangi kategoridensiniz?

Ben sahada çok ciddiyim. Herkesin bir yoğurt yiyişi vardır ya benim de duruşum böyle. Dördüncü hakem olduğum maçlarda bile beni izleyen arkadaşlarım "Çok ciddi görünüyorsun" diyorlar. Bu benim konsantrasyonumdan kaynaklanan bir şey. Aslında çok sakin bir insanım ama o konsantrasyon beni ciddiyete itiyor. Futbolcularla ilişkilere gelince, hepimiz aynı camianın insanlarıyız. Herkes kendi işini yaptıktan sonra arada bir problem yaşanacağını düşünmüyorum.

Spor kültürümüz değişmeli

Bazen oyuncular hakemleri aldatabiliyor. Böyle bir pozisyonu televizyondan izlediğinizde neler düşünüyorsunuz?

Bizim spor kültürümüz çok farklı. Hep kazanmak üzerine kurulu. Kazanmak için her yol mubahmış gibi görünüyor. Hakemler iyi niyetle maç yönetmeye ve gördüğünü çalmaya çalışıyor. Ama bir oyuncu hakemi aldattığında Türkiye'de herkes hakeme yükleniyor. Ama Avrupa'da fatura aldatan futbolcuya çıkıyor. Bizim spor kültürümüzden kaynaklanan bir problem bu. Dilerim ileride düzelir ama biz görür müyüz bilemem. Diyelim ki bizde ev sahibi takım mağlup oluyor ve taraftarları deplasman takımını alkışlıyor. Aslında bu alkışlar deplasman takımı için "Çok güzel oynadınız, bravo size" anlamına gelmiyor. Orada kendi takımını protesto etme amacı, bir kinaye var.

Hakemlik oldukça yoğun bir mesai istiyor. İşinizle hakemliği birlikte yürütmek zor olmuyor mu?

Turizm mesleğini kendi isteğimle seçtim. Üniversiteye giderken puanım başka okullara da tutuyordu ama ben turizmci olmayı çok istemiştim. Fakat turizmci olsaydım özel sektörde çalışacaktım ve bu durum hakemlik yaşantımı çok etkileyecekti. Çünkü turizmcinin belli bir çalışma süresi yok. Sabah 8'den akşam 12'ye kadar zaman alan bir iş. Ben hakemlik yapmayı kafama koyduğum için çok sevdiğim mesleğimden vazgeçtim. Şimdi kendi işimi yapıyorum ve kendi kendimin patronuyum. Yaptığım iş çok da vaktimi almıyor ve hakemlik hayatımı engellemiyor.

Arkadaşlarınızla, yakın çevrenizle hakemliğiniz hakkında konuşuyor musunuz? Nasıl değerlendirmeler yapıyorlar hakkınızda?

Örneğin babam her maçımı televizyondan izler ve maçlardan sonra onu mutlaka arar, "Sana göre bir problem var mıydı?" diye sorarım. Ama ailemin maçlarıma gelmesini istemiyorum. Çünkü bu konuda kötü bir olay yaşadım. Mersin'de öğrenciyken İzmir'de maç yönetmeye gelmiştim. Annem, ağabeyim ve eşi de o maçı izlemeye geldiler. O zaman yardımcı hakemdim. Arkamdaki tribüne oturmuşlardı. O tribünden bana küfürler gelmeye başladı. Bu sefer hatalı kararlar vermeye başladım. Hatta maçtan sonra Manisa'ya ailemin yanına gittiğimde onlarla iki gün konuşamadım. Moralim çok bozulmuştu. O günden beri ailem maçlarıma gelmiyor.

Hakemlik dışındaki hayatınızda neler var? Nelerden hoşlanır, nelere ilgi duyarsınız?

Sporun her dalıyla ilgileniyorum. Basketbol ve voleybol da oynadım. Çok fazla sevmesem de televizyon çok fazla vaktimi alıyor. Çünkü neredeyse tüm spor müsabakalarını izliyorum. Üniversitedeyken ev arkadaşım NBA hayranıydı, gece 03.30'da kalkıp basketbol maçı izlerdik. Yine çok samimi bir arkadaşım Formula 1 hayranıydı, onunla birlikte Formula 1'i kaçırmazdım. Ama Schumacher bıraktıktan sonra benim de Formula'ya ilgim azaldı. Müzikle pek aram yok, köpeklerden korkarım. Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi seviyorum. Sinemaya gidemesem de evde film izliyorum.