TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Fatma Şahin: "Ben de Hope Solo olurdum" 1.07.2014
Fatma Şahin: "Ben de Hope Solo olurdum"

İki sezon üst üste şampiyon olan ve Şampiyonlar Ligi'nde on 16'ya kalarak tarihi bir başarı gösteren Konak Belediyespor'un millî kalecisi, Türkiye'de kadın futbolunun problemlerini büyük bir içtenlikle anlattı. "Şu anda dünyanın en iyi kadın kalecisi ABD Millî Takımı'nın kalesini koruyan Hope Solo. Ama eğer Amerika'da doğup aynı antrenmanları yapmış ve aynı kaleci antrenörleriyle çalışmış olsaydım ben de onun gibi bir kaleci olurdum" diyen millî eldiven, bir gün dünyanın en iyi liglerinde forma giyerek temsil anlamında kadın futbolunun Arda Turan'ı olmak istiyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Röportajı E-Dergi formatında okumak için tıklayınız...

Şampiyon Konak Belediyespor'un ve Kadın A Millî Takımımızın kalecisi Fatma Şahin ne zaman, nerede doğdu, futbola nasıl başladı?

1990 İzmir Çiğli doğumluyum ama çocukluğumun büyük bir bölümü İstanbul'da geçti. Babam İstanbullu, annem İzmirli. Babamın İzmir'de askerlik yaptığı dönemde tanışıp evlenmişler ve İstanbul'ataj yerleşmişler. Ben üç kız kardeşin ortancası, yani ailenin en az sevilen çocuğuyum (gülüyor). Annem bana hamile olduğu dönemde babamla tartışıp İzmir'e annesinin yanına dönünce ben de o kısa süre içinde İzmir'de dünyaya gelmişim. Sonra annemle babam barışınca İstanbul'daki evimize dönmüşüz. Ailenin İzmir doğumlu tek çocuğu benim yani. 9 yaşına kadar Gebze'de yaşadık. 1999 depreminde evimiz hasar görünce İzmir'e taşındık. Gebze'de yaşadığımız dönemde ablam hep dersleriyle uğraştığı için birlikte oyun oynayamazdık. Ben de hiperaktif bir çocuk olarak sokakta erkek çocuklarıyla top oynardım. Futbolu o kadar sevmiştim ki İzmir'e döndükten sonra da erkek çocuklarla top oynamayı sürdürdüm. Tabiî kız olduğum için genellikle beni kaleye geçiriyorlardı. 7. sınıfa geldiğimde okuldan bir arkadaşım, "Mahallede kız futbol takımı kuruluyor, hadi birlikte gidelim" deyince seve seve takıma katıldım. O sırada 13 yaşındaydım. Erkeklerle birlikte antrenman yapıyorduk. Sonra Balçova'da bir kız takımının seçmeleri olduğunu öğrenince o seçmelere katıldım. Fuar alanında bir halı sahada yapılan seçmeleri üç kız arkadaşımla birlikte kazandım. O seçmelerde kalecilik yaptım ve Elit Çimen takımı tarafından seçildim. Aradan bir ay geçtikten sonra Riva'da Millî Takım seçmeleri olduğu söylendi. Biz üç arkadaş o seçmelere de katıldık. Diğer iki arkadaşım seçmeleri kazandı ama ben seçilemedim. Doğrusunu söylemek gerekirse çok üzülmüştüm. İzmir'e döndükten sonra futbol hayatımın dönüm noktası diyebileceğim bir olay yaşadım. İzmir futbolunun emektarlarından Sayim Soybayraktar, çalıştığım sahada arzumu, isteğimi görünce hiçbir karşılık beklemeksizin bana kaleci antrenörlüğü yaptı. Ona da buradan özellikle teşekkür etmek istiyorum. Aradan 2 yıl geçtikten sonra 2005 yılında bir kez daha Millî Takım seçmeleri yapıldı ve ben bu kez seçilmeyi başardım. Millî Takım kariyerim de böylece başlamış oldu.

Elit Çimen'den Konak Belediyespor'a transferin nasıl gerçekleşti?

Açıkçası Elit Çimenspor'da hocayla anlaşmazlıklar yaşadım. Malzememizden deplasman masraflarımıza kadar bütün harcamaları kendi cebimizden karşılamak zorundaydık. Birçok arkadaşım bu nedenle futbolu bıraktı. Bense içimdeki futbol sevgisi nedeniyle uzun süre devam etmekte direndim. Sonunda ayrılmaya karar verdim. Bucaspor ve Konak Belediyespor'dan birisine gidecektim. Gönlüm Bucaspor'dan yanaydı ama para konusunda anlaşamadık. Konak Belediyespor ise o sırada kuruluş aşamasında bir kulüptü. Babamın "Bir kurum takımı, senin için her şey daha iyi olur" demesi üzerine Konak Belediyespor'a gittim. Ancak bu defa da eski kulübüm lisansımı vermedi ve ben 1.5 yıl boyunca futbol oynayamadım. Konak Belediyespor'da sadece antrenmanlara çıkabildim. Antrenmanlar ve maçlardan önce diğer iki kaleci arkadaşıma adeta kaleci antrenörlüğü yaptım.

1.5 yıl oldukça uzun bir süre. Bu sürede hiç maça çıkamadan futbola devam etmeni sağlayan motivasyon neydi?

O dönemde kulüp takımında oynamasam bile Millî Takımlara geliyordum. Ama orada da sadece antrenmanlara katılıyor ve maçlara da yedek kaleci olarak çıkıyordum. Hocam haklı olarak sonunda bana, "Çok fazla maç eksiğin olduğu için seni bundan sonra kamplara çağıramayacağız" dedi. Bu süreçte devam etmemi sağlayan içimdeki büyük futbol aşkıydı. Bu arada koyu bir Fenerbahçeli olduğumu da söyleyeyim. Futbolu gerçekten çok sıkı takip eden birisiyim. Çok iyi futbol oynayıp da futbol dünyasında neler yaşandığından habersiz birçok insan var ama ben her anlamda futbola aşığım. Neyse, 1.5 yıllık bu sürecin ardından iki kulüp anlaştı ve 2008'de Konak Belediyespor'a transferim resmi olarak gerçekleşti. Kadın futbolunda transfere para harcanmadığı dönemde bana güvenen ve o zamanın parasıyla 5 milyar lira bonservis bedeli ödeyen Konak Belediyespor'a da çok teşekkür ediyorum. Ama ben de bu paranın hakkını verdiğimi düşünüyorum.

Evet, oraya gelelim. Konak Belediyespor'da oynamaya başladıktan sonra takımın da ciddi bir çıkış yaşadığını görüyoruz…

Sadece idmanlara çıktığım dönemde Millî Takım'a geldiğimde, diğer takımlarda oynayan arkadaşlarımız Konak Belediyespor'la oynadıkları maçların ne kadar kolay geçtiğini konuşuyordu. O dönemde Konak Belediyespor güçlü rakipler karşısında çok gol yiyen bir averaj takımıydı. Sezonun ilk yarısında 14 gol yediğimiz bir takımla ikinci yarıda tekrar karşılaştığımızda kalede ben vardım ve 89. dakikada penaltıdan yediğimiz golle 1-1 berabere kaldık. O gün gerçekten de müthiş oynamıştım. İçimde büyük bir futbol özlemi vardı. O performans da aldığım paranın hakkını verdiğim düşüncesiyle beni iyice rahatlattı. Millî Takım'a da yeniden çağırılmaya başladım. Ancak maç tecrübesi diye de bir şey var. Uzun süre ligde maça çıkamadığım için U19 boyunca hep yedek kaldım.

Biz yeniden Konak Belediyespor'un yükseliş sürecine dönelim…

Benimle birlikte birkaç iyi oyuncu daha transfer ettiler ve rakiplerimizle başa baş oynamaya başladık. İki sezon önce başkanımız "Ben artık kupa istiyorum" deyince büyük bir riske girildi ve ciddi harcamalarla takıma büyük takviyeler yapıldı. Büyük bir risk diyorum çünkü sonunda başarı gelmeseydi o takım tamamen dağılabilirdi. İki Rumen oyuncunun da katılmasıyla hazırlık kampına başladık. Bu sırada bir sakatlık geçirdim ve yedek kaldım. Sonra diğer kaleci sakatlanınca kaleyi devraldım ve sezon sonunda şampiyonluğa ulaştık. Ardından da Şampiyonlar Ligi'ndeki son 16 başarısı geldi.

Evet, bir Türk kadın takımının Şampiyonlar Ligi'nde güçlü rakipleri karşısında ilk defa son 16'ya kalabilmesi tarihi bir başarı. Bu başarıyı biraz açalım.

Türkiye'deki kadın futbolu, dünyanın bu alandaki öncü ülkelerinin 30 yıl gerisinde. Bu açıdan bakıldığında bizim Konak Belediyespor olarak Şampiyonlar Ligi'nde son 16'ya kalmamız gerçekten de tarihi bir başarıydı. Geçtiğimiz sezon lig şampiyonluğunu elde ettikten sonra Başkanımız Hakan Tartan, "Kızlar sizi tebrik ediyorum, bundan sonra sizden Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final bekliyorum" dedi. Tebrik hoşumuza gitse de başkanın Şampiyonlar Ligi'ndeki çeyrek final beklentisine içimizden güldük açıkçası. Ama bu hedef doğrultusunda takıma birkaç takviye daha yapıldı. Takımdaki Rumen oyuncuların ülkesine gidip orada bir turnuvaya katıldık. İzmir'e döndüğümüzde bu defa başkanımız Edirne'ye otobüs yollayıp Şampiyonlar Ligi'ne katılacak PAOK takımını getirdi. Onlarla hazırlık maçları oynadık. Kısacası Bosna-Hersek'teki grup maçlarına sıkı bir biçimde hazırlandık. Bulgar takımı NSA Sofya ile oynayacağımız ilk maç öncesi hocamız Hüseyin Tavur, "Hepimiz Şampiyonlar Ligi'nde tecrübesiziz. Bu turu geçebilen bir Türk takımı yok. Gruptan çıkabilirsek ileride çocuklarınıza anlatabileceğiniz harika bir hikâyeniz olacak. Bu başarı tarihe geçecek" diye çok motive edici bir konuşma yaptı. Sofya'yı 2-0 yendikten sonra ev sahibi WFC SFK 2000 karşısında inanılmaz bir maç oynadık. Bence Türk kadın futbolunun en önemli maçı olarak tarih geçecek bir karşılaşmaydı. 1-0 gerideydik ama son dakikalarda attığımız iki golle 2-1 kazanmayı başardık. Bence hiçbir arkadaşım bu maçı asla unutamaz. Ardından Galler ekibi Cardiff City'yi de 1-0 yenip tüm maçlarımızı kazanarak gruptan çıktık ve Polonya'nın Unia Raciborz takımıyla eşleştik. Polonya Millî Takımı'yla daha önce oynadığımız için rakibimizin gücünü biliyorduk. Fiziksel anlamda çok üstün bir takımdı. Bu arada başkanımız gruptan çıktığımız için bizi primle ödüllendirirken bir yandan da İzmir'de billboardlara afişlerimizi astırdı. Şampiyonlar Ligi logolu bu afişlerde kendimizi görmek gurur vericiydi. Bizim için çok motive edici şeylerdi bunlar. Takım olarak inanılmaz bir biçimde kenetlendik. Zaten bir yandan Şampiyonlar Ligi maçları, bir yandan bu sezonun sonunda ikinci şampiyonluğumuzla sonuçlanacak lig mücadelesi nedeniyle takım olarak sürekli birlikteydik. Anne-babamızdan çok birbirimizi görüyorduk ve bu da takımı birbirine kenetlemişti.

Güçlü Polonya takımını yenmeniz çok da beklenen bir sonuç değildi aslında…

İzmir'deki ilk maçımızı Alsancak Stadı'nda oynadık. Dört bine yakın taraftar tribünleri doldurmuştu. Bir kadın maçı için oldukça yüksek bir rakamdı bu. Başkanımız Göztepe ve Karşıyaka taraftarlarıyla temasa geçip böyle bir taraftar desteği sağlamıştı. İlk yarıda kontrataktan bir gol bulduk, ardından ikincisini attık. Devre arasına girerken bir gol yesek de ikinci yarıda skoru koruduk ve rövanşa 2-1'lik galibiyetle gittik. Orada da golsüz berabere kalarak son 16 takım arasına kaldık. Yeni rakibimiz Avusturya temsilcisi Neulengbach, kadın futbolunda çok köklü bir tarihe sahipti. Şampiyonlar Ligi'nin müdavimi olan ve fizik açıdan çok üstün rakibimize İzmir'deki ilk maçta 3-0 yenildik. O maçın da unutulmaz tarafı futbolseverlerin tribünleri doldurması ve farklı yenilgiye rağmen son ana kadar bize desteklerini sürdürmesiydi. Rövanşı da 3-0 kaybedince Şampiyonlar Ligi maceramız sona erdi.

Beğendiğin, benzemek istediğin kaleciler var mı?

Genellikle arkadaşlarım beni Volkan Demirel'e benzetiyor. Saha içinde ben de biraz agresifim. Dünya çapında ise Casillas'ı beğeniyorum. Hem kalecilik yetenekleri çok yüksek hem de lider özelliklerine sahip. Maçlarını mutlaka izlerim. Hem maçı hem de özel olarak kaleciyi takip ederim. Bazen hatalı goller yediklerinde onları çok iyi anlayabiliyorum. Çünkü ben de bazen takımı ipten alıyorum bazen de yenilmeyecek goller yiyebiliyorum. Mesela bu sezon Ataşehir Belediyespor'la deplasmanda oynadığımız maçı kazandığımız takdirde şampiyonluğumuzu ilân edecektik. Daha önce onlar bize aynısını yapmış, İzmir'de kazandıkları maçtan sonra şampiyonluklarını kutlamışlardı. Biz de bu kez rövanşı aynı biçimde almak istiyorduk. Ama o maçta bir gol yedim ki, inanılmaz. Rakip kaleye orta yaptı, ben bomboş pozisyonda çıktığım topu yumruklayıp kendi kaleme attım. Ama Polonya takımını 2-1 yendiğimiz maçın 90 artısında da çok yakın mesafeden vurulan bir voleyi müthiş bir refleksle çıkardım. Kalecinin hayatında ikisi de var.

Eğitimini ne yaptın bu arada?

Ege Üniversitesi'nde futbol antrenörlüğü okuyorum. Aslında geçen sene bitmesi gerekiyordu ama yaşadığım sakatlık ve onun getirdiği moral bozukluğu nedeniyle okulum uzadı. Bu sene tek dersimi verip mezun olacağım inşallah.

Antrenörlük eğitimi almanın da futboluna bir katkısı vardır mutlaka, değil mi?

Kesinlikle var… Mental açıdan olsun, beslenme açısından olsun, antrenman metotları ve planlanması açısından olsun, taktiksel bilgi açısından olsun okulda edindiğim teorik bilgiler var. Bunları futbol oynarken pratiğe de geçiriyorum. Okulda edindiğim bilgiler, şu an Millî Takım'da bulunmam ve kulübümde elde ettiğim başarılar benim gelecekteki hayatım için çok önemli referanslar. TV'deki yorumcuları da dikkatle takip ediyorum ve ileride futbol yorumcusu olmayı da istiyorum. Artık futbol dünyasında kadın yorumcular da var ve ben de ileride onlardan birisi olabileceğimi düşünüyorum. Futbolun geçmişiyle ilgili de bilgi birikimim fena değil.

Madem konu bu işten para kazanmaya geldi, futbolculuk kadınlar için bir meslek sayılabilir mi? Sen geçimini futbolla sağlayabiliyor musun?

Konak Belediyespor oyuncusu olarak bu soruya "evet" cevabını verebilirim. Ben Meslek Lisesi mezunuyum ve son sınıfta staj yapmaya başladığımdan itibaren ailemden para almayı kestim. Şu ana kadar onlardan para almadığım gibi aileme katkı yapabiliyorum. Hatta krediyle kendime bir araba bile aldım. Ama Türkiye'de kadın futbolcuların erkekler gibi bu işten para kazanıp aile geçindirebilmesi ve geleceğini garanti altına alması mümkün değil. Eski Başkanımız Hakan Tartan'ın müthiş desteği sayesinde biz bu noktaya geldik ama 1. Lig'de oynayıp da hiç para almayan oyuncular var.

Bu problem nasıl çözülebilir sence?

Açıkçası sponsor ve medya desteği bekliyoruz. TV'ler hiç değilse İstanbul'daki maçlara bir kamera yollasa da Türkiye'de kadın futbolunun varlığı bilinir hale gelse. Bu sayede sponsorlar da bilgi sahibi olup kadın futboluna destek sağlayabilir.

Kendinle ilgili özeleştiriler yapar mısın? Nasıl bir kaleci olduğunu düşünüyorsun? Neleri iyi yapıyorsun, hangi konularda eksiklerin var?

Topu oyuna sokarken kötüyüm. Ayak tekniğim iyi değil. Ne kadar çalışsam da bazı şeylerin daha küçük yaşlarda oturması gerekiyor. Beni iyi yapan şeyse reflekslerim. Bir de kalecinin günü olduğunu düşünüyorum. Maç başında iyi bir pozisyonu çıkardıysam hava toplarında da karşı karşıya pozisyonlarda da çok iyi olmayı sürdürüyorum. Geçmişte bir hata beni bozardı, oyundan düşerdim ama artık bu konuda da güçlendiğimi düşünüyorum. Maç içinde bir hata yaptığımda ona takılıp kalmadan devam edebiliyorum.

Kadın futbolunda başarılı ülkelerle aramızda önemli bir fark var. En başta da fiziksel kalite, taktik bilgi ve maç tecrübesi anlamında. Kalecinin durumu ise biraz daha farklı olabilir. Takım kötü olsa da kaleci bireysel olarak kendisini geliştirebilir ve rakiplerle aynı seviyede olabilir. İyi takımların kalecileriyle kıyasladığında kendini nerede görüyorsun?

Kadın futbolunun üst düzeyde oynandığı ülkelerde doğsaydım bugün çok daha iyi noktalarda olabilirdim. Keşke ülkemizde daha iyi imkânlara sahip olsaydık. Kadın futbolunda kaleci antrenörlüğü diye bir şey yok. Ne yazık ki kaleci antrenörlüğünün önemi hâlâ anlaşılabilmiş değil. Ben bunu anlayamıyorum. Kimse kaleciye önem vermiyor. Oysa kaleci takımın en az yarısıdır. Düşünsenize, çok iyi bir takımsınız ve gol atmakta sıkıntı çekmiyorsunuz ama 30 metreden atılan her şutu içeri alan bir kaleciniz var… Bütün emekleriniz heba olur. Ama ne yazık ki kimse bunu umursamıyor ve kalecilerin yetiştirilip geliştirilmesine önem vermiyor.

Daha net sorayım; bugünkü performansınla dünya futbolunun iyi takımlarının kalesini koruyabilir misin?

Şu anda dünyanın en iyi kadın kalecisi ABD Millî Takımı'nın kalesini koruyan Hope Solo. Ama eğer Amerika'da doğup aynı antrenmanları yapmış ve aynı kaleci antrenörleriyle çalışmış olsaydım ben de onun gibi bir kaleci olurdum. Kendime gerçekten inanıyorum, güveniyorum. Bir kaleci için kaleci antrenörü çok çok önemli. Düşünsenize takımda üç kaleci birbirimizi çalışıyoruz. Orada nasıl bir ciddiyet olabilir ki? Allah'tan ara sıra Sayim Hoca gelip bize yardımcı oluyor. Millî Takım'da ise durum çok farklı. Burada her zaman bir kaleci antrenörümüz oluyor ve onlardan gerçekten de çok faydalanıyoruz.

Gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun?

Avrupa'da iyi bir takımda oynamayı kesinlikle istiyorum. Orada yaşamakla ilgili bir endişem yok. İngilizce konuşabiliyorum. Almanya'da 1. Lig'de oynamayı çok istiyorum. ABD'de de kadın futbolunun erkek futbolunun önünde olduğunu biliyorum. Bu iki ligden birinde, iyi bir takımda forma giymek en büyük hayalim. Kalitemi orada gösterebileceğimi biliyorum. Orada elde edebileceğim başarıyla anılmak istiyorum. Bugün nasıl Arda Turan Türkiye'yi büyük bir başarıyla ve hepimize gurur vererek temsil ediyorsa ben de onun gibi olmayı hedefliyorum. Kendimi geliştirmek, üzerine katarak ilerlemek istiyorum.

Futbol dışındaki hayatında neler var?

Futbolun dışında bir hayatım olduğunu söyleyemem. Her şeyim futbola bağlı. Sabah kalkıp okula gidiyorum, saat 2'de, 3'te okuldan çıkıp kulübe gidiyorum. Zaman zaman arkadaşlarımla dışarı çıkıp eğleniyorum. Araba kullanmayı, gezmeyi, eğlenmeyi çok seviyorum. Bazen kamplar ve antrenmanlardan o kadar bunalıyorum ki kendimi ancak gezip eğlenerek deşarj edebiliyorum.