TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Tuncay Şanlı: "Euro 2008'i içimde yaşıyorum" 2.06.2008
Tuncay Şanlı: "Euro 2008i içimde yaşıyorum"

Türk futbolunun Avrupa'daki son gurur adamlarından birisi. Middlesbrough formasıyla mükemmel bir sezon geçirdi. Euro 2008'i büyük bir heyecanla bekliyor ve daha şimdiden maçları kafasında oynadığını anlatıyor. Bu turnuvayı hem kendisi hem takım arkadaşları hem de Türkiye için çok önemli bir fırsat olarak görüyor. "Şu anda dünyaya kendimizi en iyi biçimde tanıtmanın birinci yolu futbol. Biz de orada ülkemizi en iyi biçimde tanıtmak zorundayız. Kadroya baktığımda çok isteyen, arzulu ve genç oyunculara sahibiz. En büyük avantajımız da bu" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Yurt dışına yeterince oyuncu gönderemeyen bir ülkenin son gurur kaynaklarından birisin. Ancak transfer döneminde Milan'dan ve başka büyük takımlardan söz edilirken sen Middlesbrough'ya gittin. Genellikle bizim oyuncularımızın büyük takım takıntısı vardır. Senin bu tercihinin nedeni neydi?

Yurt dışında ve özellikle de İngiltere'de oynamak istiyordum. Belki transferim geç olmuş olabilir ama Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu beklediğim için uzun süre hiçbir takımla görüşmedim. Büyük takım olayına gelince, bizim bakış açımızla Avrupa'nınki çok farklı. Bizler biraz iyi olduğumuzda veya iyi şeyler yaptığımıza inandığımızda büyük takımlarda oynayabileceğimizi zannediyoruz. Tabii ki çok yetenekliyiz ve oynayabilecek kapasitedeyiz. Ama o takımlara gidebilmek için biraz daha zamana ihtiyacımız var ve onlar bizi çok yakından tanımıyor. Bizi en iyi tanıyabilecekleri yerler ya Şampiyonlar Ligi ya da Milli Takım'la oynadığımız büyük turnuvalar. Hakan ağabey ve Emre bu yolla gitti. Tugay ağabey de benim gibi orta sırada bir takımda devam ediyor. Ben de böyle bir tercih yaptım ve son derece memnunum.

Middlesbrough senin için bir atlama taşı mı? Ciddi bir kariyer planlaması yaptığını biliyoruz. Bundan sonrası için neler var kafanda?

Tabii ki adımları dikkatli atmak gerekiyor. Benim isteğim İngiltere'de futbol oynamak. Bundan sonrasını getirmek sizin isteğinizin yanında sizi isteyen kulüplerin de olmasına bağlı. Bu anlamda İngiltere çok farklı bir ülke. Dışarıdan çok fazla oyuncu almıyorlar. Genellikle transferler ligin içinde gerçekleşiyor. Ben de şimdi o havuzun içinde bir oyuncuyum. Zamanla neler olacağı benim performansımla alakalı. Orada hem ülkemi temsil ediyorum hem de Türk futbolcusunun kalitesini en iyi şekilde göstermeye çalışıyorum.

Fenerbahçe'den ayrılıp Middlesbrough'ya gitmekle aradığını bulabildin mi? Çünkü Fenerbahçe taraftarlarının "Kalsaydı Roberto Carlos'un kaptanı olacaktı" gibi bir serzenişi var seninle ilgili.

Çok fazla geriye bakmak istemiyorum. Ben Fenerbahçeliyim ve bir taraftar olarak Fenerbahçe'nin başarılarından mutluluk duyarım. Tabi ki Roberto Carlos'un, başka iyi oyuncuların gelmesi önemli ama benim de bir isteğim vardı. Fenerbahçe'de yapabileceklerimi yapmaya çalıştım. 5 yılda 3 şampiyonluk yaşadım. O aşamadan sonra da İngiltere'ye gitmek istedim. Başkanım da taraftarlarımız da kendi açılarından doğruları söylüyor ama benim ne istediğim de önemliydi. Fenerbahçe taraftarlarının sevgisinden son derece mutluyum ve ben de artık onlardan biriyim.

Galatasaray'ın şampiyonluğu biraz da takımdaki Galatasaray taraftarı oyuncuların çokluğuyla açıklandı ve "Fenerbahçe'de Tuncay gibi oyuncular olsaydı durum farklı olabilirdi" yorumları yapıldı.

Ben de buna karşılık şöyle söyleyebilirim, eğer Fenerbahçe şampiyon olsaydı siz bana bu soruyu sormayacaktınız. Olaya bir de bu yanından bakmak lazım. İşler kötü gidince farklı yorumlar yapılabiliyor, eksiklikler aranabiliyor. Tabii ki ben olsaydım neler olurdu bilemem ama bu soruya böyle bir cevap verebilirim. Fenerbahçe şampiyon olsaydı, hiç kimse Tuncay'ın yokluğunu konuşmayacaktı.

Sabır ve mücadele gerekiyor

Türk futbolcusunun yeteneğinden hiç kimse kuşku duymuyor, ama birçok oyuncumuzun Avrupa'ya gittikten kısa süre sonra geri döndüğünü gördük. Birincisi bunu neye bağlıyorsun, ikincisi kendi açından durumu nasıl görüyorsun?

Ben de ilk gittiğimde "Bir ay sonra geri gelecek" dediler. O haberleri okuyordum ama bir yandan da kendimi biliyordum. Hiç böyle bir düşüncem yoktu. Uzun süre de dönmeyi düşünmüyorum. Biraz sabırlı olmamız, mücadele etmemiz gerekiyor. Tamam, ben orta düzey bir takıma gittim ama oradaki futbol anlayışı, oyuncuların mantalitesi çok farklı ve alışmak çok da kolay değil. Çünkü bir yandan da yabancı bir ülkedesiniz. Biz biraz sabırsızız. Hemen her şey olsun, hemen oynayalım ve büyük takıma gidelim diye bakıyoruz. İşler o şekilde yürümüyor açıkçası. Ben sabırlı ve mücadeleciyim. Sonuna kadar da böyle devam edeceğim.

Ne tür sorunlar yaşanıyor orada?

Çok fazla zorluk yok aslında. Ama tabii oyuncularla diyalog anlamında başlangıçta sıkıntı çekiyorsunuz. Saha içinde siz onları tanımıyorsunuz, onlar da sizi… Karşılıklı olarak neler yapabileceğinizi bilmiyorsunuz. Aslında Türkiye içinde bir başka takıma gitmekten de çok farkı yok. Türkiye'ye gelen yabancıların da yaşadığı sıkıntıları çekiyorsunuz. Orada saha dışında hiçbir sorun yaşamadım. Saha içindeki o doğal süreci atlatabilmek için de sabırlı olmak lâzım.

Biz yabancı oyuncuları el üstünde tutarız. Peki, İngiltere'de yabancı oyuncu olmak, daha doğrusu Türk oyuncu olmak nasıl bir şey?

Herkesin bir değeri, bir kalitesi var. Siz sahada yaptıklarınızla bu değeri ve kaliteyi göstermeye çalışırsınız. Tabii ki sizi transfer ettikleri için mutlaka yardımcı oluyorlar, ama sizin konumunuzu ve değerinizi belirleyen şey, saha içinde yaptıklarınızla oluşuyor. Yoksa "Aman bu oyuncu geldi, coşkuyla karşılayalım" gibi bir düşünce yok. Onların size vereceği değeri, siz ortaya koyduklarınızla belirlemek durumundasınız.

Sezona iyi başlayamamıştınız. O dönemde kulüp çevresinden ya da taraftar gruplarından nasıl tepkiler aldınız? Oradaki tepkiler de bizim ülkemizdekine benziyor mu?

Hayır, hayır, hiç benzemiyor. Başlangıçta 2-0, 3-0 kaybettiğimiz maçların ardından sonra bile sokağa çıkıp geziyor, taraftarlarla fotoğraf çektirip imza atıyordum. Kimse bana "Niye kötü oynadın, takım niye kötü, bu takımın hali ne olacak?" gibi sorular sormadı.

Dil konusu bizim futbolcumuz açısından önemli bir sorun. İngilizlerle anlaşabilmek için ne yapıyorsun?

Şu anda derdimi anlatabiliyorum ama İngilizcem çok iyi değil. Dilimi geliştirmek için ders almayı sürdürüyorum. Zaten takım içinde de İngilizce konuşulduğu için pratiğimi geliştiriyorum. Bu konunun çok önemli olduğunu biliyorum. Gitmeden önce bir ay ders çalıştım ama daha hazırlıklı olmam gerekirdi.

İngiltere'de her şey saha içinde

İngiltere'de futbolcu olmakla, Türkiye'de futbolcu olmak arasında ne gibi farklar var?

En önemli fark İngiltere'de her şeyin saha içinde olması. O sahayı terk ettikten sonra kimse size karışmıyor, özel hayatınızla ilgili bir yorum yapmıyor. Sahada iyiyseniz iyisiniz, kötüyseniz kötüsünüz. Hafta sonunda televizyonu açtığımda sadece BBC 1'de 45 dakika maç özetlerini görüyorum. Bir maçın üzerinde saatlerce, günlerce, haftalarca konuşulmuyor. Bir de ciddi bir yorum farkı var. Futbolcunun kişiliğine karşı aşağılayıcı yorumlar yapılmıyor. Ayrıca hiç kimse sizin değerinizi bir günlük ya da bir haftalık performansınızla ölçmüyor.

İngiliz medyası ile bizim medyamız arasında bir kıyaslama yapabilir miyiz? Mesela her antrenmanınızı 30-40 gazeteci mi izliyor?

Sekiz aydır oradayım ama antrenmanlarda sekiz tane gazeteci görmedim. Antrenmanlarımızda basın yok. Maçlara geliyorlar tabii ama o da bir-iki kişi.

Peki, bu durum oyuncu açısından iyi mi kötü mü? Sonuçta bir ilgi eksikliği hissedilmiyor mu?

Antrenmanda her şeyi yaşayabilirsiniz. Arkadaşınızla kavga edebilirsiniz ya da hocanız size sert davranabilir. Saha içinde olanların farklı biçimde yansıtılması takımı olmasa da taraftarı olumsuz etkileyebiliyor. Taraftarın bakış açısı çok farklı oluyor.

Oyuncu-teknik adam ilişkileri açısından iki lig arasında bir kıyaslama yapabilir misin? Sanırım İngiltere'ye ilk gidişinde seni havaalanında Gareth Southgate karşılamıştı.

Evet, yardımcısıyla birlikte havaalanına geldi ve açıkçası çok şaşırdım. Çünkü bizde gelen oyuncuyu ya bir yönetici ya da menajer karşılar. Ama ben İngiltere'de başkanı bir defa, menajerimiz Southgate dışındaki bir yöneticiyi de herhalde 5 defa gördüm. Havaalanında Southgate'i karşımda gördüğümde içimden "Ne oluyoruz?" diye geçirdim. Çünkü Southgate İngiliz futbolunun en önemli isimlerinden birisi. Bu davranış beni çok iyi motive etti, müthiş bir mutluluk duydum. İlişkilerimiz şu anda da gayet iyi gidiyor. Sadece bana değil, tüm oyunculara arkadaşça yaklaşıyor. Çünkü futbolu yeni bırakmış, çok genç birisi.

Premier Lig'de tempo inanılmaz

Futbol mantalitesi açısından Premier Lig'le Turkcell Süper Lig'i nasıl karşılaştırıyorsun?

Süper Lig'in en çok koşan oyuncularından biriydim ama İngiltere'de ilk maça çıktığımda şunu gördüm; inanılmaz bir mücadele gücüne, inanılmaz bir koşu temposuna sahipler ve fizik olarak da çok üst düzeydeler. İstanbul'dayken özel çalışmalar yapıyordum ama İngiltere'ye gidince gördüm ki antrenmandan önce ve sonra sürekli çalışıyorlar. Belki teknik özellikleri çok yüksek değil ama futbol anlayışları nedeniyle sürekli tempolu geçen maçlara kendilerini hazır tutmak için müthiş bir çaba harcıyorlar. Türk futbolunda dönem dönem tempolar iyi oluyor. Derbilerde ve son dönemlerde Kayserispor'un, Sivasspor'un, Ankaragücü'nün maçlarında futbol biraz beğenilmeye başlandı. Ama İngiltere Ligi'ne baktığınızda her takım rakibiyle başa baş mücadele edebiliyor.

Sezon başında ilk on birdeydin, sonrasında yedek kalmaya başladın ama arkasını müthiş getirdin. Bu iniş-çıkışın nedenlerini nasıl açıklayabilirsin?

Hocamız bana hiçbir zaman "Uyum sağlayamadın" diye gelmedi. İyi gittiğim dönemde de iki hafta oyuna sonradan girdim. Orada öyle bir süreç var ki, çok yüksek tempoda çok fazla maç oynuyorsunuz. Dolayısıyla takımda bir rotasyon gerekiyor. Burada yedek oyuncu yılda 10 maç oynarken, orada bir yedek oyuncu 20 maça çıkabiliyor. Yedek oyuncuyu motive etmek ve ona olan güveni göstermek adına mutlaka şans veriliyor. Ben de bekleyebilirim, takımın en önemli oyuncusu da bekleyebilir.

Emre'nin hakkını ödeyemem

Futbolun dışındaki zamanlarını nasıl geçiriyorsun?

Oraya gittikten sonra hayatım biraz daha düzene girdi. Geceleri çok geç saatlerde yatan bir insandım, ama İngiltere'de 23.00-24.00 arasında yatmaya çalışıyorum. Çünkü antrenmanlarımız sabah erken saatlerde yapılıyor ve bu düzene ayak uydurmak zorundasınız. Antrenman bittikten sonra ya tesiste ya da evimde yemek yiyorum. Çok fazla gezip dolaşan bir insan değilim. İngiltere'ye gittiğimde en büyük yardımı Emre'den gördüm. Onun hakkını nasıl öderim bilmiyorum. Middlesbrough ile Newcastle arasındaki uzaklık 45 dakika. Özellikle ilk dönemlerde sık sık onun yanına gittim, sağ olsun o da bana geldi. Şimdi yine sık sık görüşüyoruz. Tugay ağabeyle sürekli telefonlaşıyoruz. Tugay ağabeyin ve özellikle Emre'nin orada olması beni epeyce rahatlattı. Onun dışında şehirde geziyorum. Londra'daki maçlardan sonra orada kalıyorum. Açıkçası bir senenin nasıl geçtiğini anlamadım. Çünkü çok yoğun bir maç temposunda yaşadım.

Türkiye'de Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti bazen kırıcı noktalara varabiliyor. Ama bakıyoruz İngiltere'de Galatasaraylı Emre, Fenerbahçeli Tuncay'a olabildiğince destek veriyor. Aralarında mükemmel bir dostluk var. Aslında Türkiye'de de oyuncuların yakın arkadaş olduğunu biliyoruz. Taraftarlara örnek olması açısından bu konudan biraz söz eder misin?

Emre gerçek bir Galatasaray taraftarı, ben de aynı ölçüde bir Fenerbahçeliyim. Ama İngiltere'de birbirimize sonuna kadar sahip çıkıyoruz. Bugün gelinen noktada taraftarlar arasındaki gerginliğin de olabildiğince alt düzeylere çekildiğini görmekten sevinç duyuyorum. Bu konuda özellikle yöneticilere büyük görevler düşüyor. Rekabet olmalı ama bu rekabetin kavgasız, gürültüsüz yaşanması gerekiyor.

Tugay, Ada'da uzun süre kalabilmesini yaşam tarzına ayak uydurmasına ve İngilizlerle dostluklar kurabilmesine bağlamıştı. Sen bu konuda hangi aşamadasın?

Tugay ağabeyin görüşüne katılıyorum. Dışarıya çıktığımda çevreye daha iyi uyum sağlayabilmek için yalnız veya takım arkadaşlarımla birlikte İngiliz restoranlarına gidiyorum. Eğer onlar gibi yaşamaz, olaylara onlar gibi bakmazsanız dışarıda kalırsınız ve adapte olamazsınız. Ben İngiltere'de kalıcı olmak isteyen bir oyuncu olarak bu konuya çok dikkat ediyorum.

Takım içindeki en iyi arkadaşların kim?

Derek Boateng, Geremi ve Geordie Downing'le aram gayet iyi. Onlarla sık sık dışarı çıkıyoruz. Açıkçası ben onlara ne kadar yaklaşırsam onlar da bana o kadar yaklaşıyor.

Milli Takım'a gelirsek, Euro 2008 senin için ne ifade ediyor? Konfederasyon Kupası'nı saymazsan bu senin ilk büyük turnuvan olacak.

Az önce masada arkadaşlarla bu konu üzerinde sohbet ediyorduk. Belki bu fırsatı bir daha yakalayamayabilirim. Rüştü ve Hakan ağabeyle ya da Emre'yle konuşurken dünya üçüncülüğündeki süreci anlattıklarında bir an hayal ediyor ve müthiş bir heyecan duyuyorsunuz. Kadro açıklanmadan önce onun heyecanını yaşadım. Kadro açıklandıktan sonra da Euro 2008'deki heyecanı hayal etmeye başladım. Ben şu anda kafamda maçları oynuyorum, yeniyorum, yani o atmosferi şimdiden yaşıyorum. Benim ve arkadaşlarım açısından bu turnuva çok önemli. Hem bireysel olarak hem de ülkemiz için çok önemli. Şu anda dünyaya kendimizi en iyi tanıtmanın birinci yolu futbol. Biz de orada ülkemizi en iyi biçimde tanıtmak zorundayız. Kadroya baktığımda çok isteyen, arzulu ve genç oyunculara sahibiz.

Finallerde İngiltere yok, biz varız.

Finalleri garantiledikten sonra İngiltere'ye döndüğümde teknik adamlar olsun, futbolcular olsun hepsi beni tebrik etti. Ben de "Biz varız, siz yoksunuz" düşüncesiyle bir anda onlardan bir üst seviyeye çıkmış oldum.

Gruptaki şansımızı nasıl değerlendiriyorsun?

Maçlar başlamadan önce birçok yorum yapabiliriz. Tabii ki rakiplerimizin eksi ve artı yönleri üzerinde çalışacağız. Ama ne olursa olsun bizim istememiz, sahaya çıktığımızda o arzuyu göstermemiz çok önemli. Bir kısmı az gol yiyordur, bir kısmı çok yetenekli oyunculara sahiptir. Ama bizim de çok yetenekli oyuncularımız var. Eğer biz istersek, çok fazla arzularsak başaramayacağımız hiçbir şey yok.

Takımımızın en önemli artısı ne sence?

Bizim ne yapacağımız belli olmuyor. Zaman zaman çok üst düzeyde oynayabiliyoruz, bazen de istediklerimizi yapamayabiliyoruz. Oraya gittiğimizde oynadığımız oyundan zevk alarak, kaybedersek her şeyin sonu olmayacağını bilerek sahaya çıktığımızda başarı elde edeceğiz. En önemli artımız ise çok arzulu ve istekli oyunculara sahip olmamız.

Uluslararası oyuncularımızın sayısının artması da bir avantaj galiba.

Almanya'da, İspanya'da, İngiltere'de, Fransa'da oynayan, o liglerde üst düzey maçlara çıkan oyuncularımızın bulunması Milli Takım'a da olumlu yansıyacaktır.

Bizim takımı bir yana koyarsak, Euro 2008'deki yıldız adayın kim?

Ronaldo çok farklı bir oyuncu. İngiliz Ligi'nde de çok üst düzeyde oynuyor ve dünyanın en iyi oyuncularından bir tanesi. Hem fizik olarak hem teknik olarak, yetenekleriyle özel bir oyuncu. Ama hiç beklemediğimiz genç oyuncular da çıkabilir.

Ronaldo'lu Portekiz de bizim grubumuzda…

O maç çok farklı olacak. Ama biz Ümit Milli Takım'da Ronaldo ve Quaresma'lı Portekiz'i yenmiştik. Şimdi niye olmasın?