TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Güler yüzlü, duygusal ve mütevazı; Emre Güngör 2.07.2008
Güler yüzlü, duygusal ve mütevazı; Emre Güngör

Futbol hayatına Bakırköyspor'da başladı ama asıl çıkışını Başkent'te yakaladı. Türk Telekomspor ve Ankaragücü'nde giderek yükselen performansıyla geçtiğimiz sezonun devre arasında Galatasaray'a transfer olurken, İstanbul'a terfi ederek döndü. Genç Milli Takımlarda ay-yıldızlı formayı taşımaya başladığında 15 yaşındaydı. A Milli Takım formasını ise ilk olarak Euro 2008'in hazırlık maçlarında giydi. Avrupa Şampiyonası finallerinde tek maç oynayıp sakatlanarak büyük bir şanssızlık yaşasa da 24 yaşın gençliğiyle gelecekte büyük başarılar onu bekliyor.

Röportaj: Türker Tozar

Futbolla tanışman nasıl oldu? İlk kulübünün Bakırköyspor olduğunu biliyoruz. Bunun öncesi var mı?

Çoğu futbolcu gibi benim de futbolla tanışmam mahallede arkadaşlar arasında yaptığımız maçlarla başladı. Futbol oynamaktan keyif aldığımdan ve bu alanda da başarılı olacağımı düşündüğümden Galatasaray ve Bakırköyspor'un seçmelerine girdim. Her ikisini de kazandım ancak o dönemde büyüklerimin yaptığı telkinler daha küçük bir takımın altyapısından yükselmenin daha kolay olacağı yönündeydi. Bu yüzden Bakırköyspor'da devam etmeye karar verdim. Burada minik takımdan A takıma kadar yükseldim. O zaman takım 2. Lig'de mücadele ediyordu. A takımda bir sene oynadıktan sonra hemen Ankaragücü'ne transfer oldum.

Başından beri defans oyuncusu musun? Savunma oyuncusu olmak keyifli mi?

Evet, başından beri savunmada oynuyorum. Minik takımdan A takıma kadar hep bu mevkide oynadım. Defans oyuncusu olmanın iyi yönleri de var kötü yönleri de. Gösterdiğiniz başarılı performansla, atakları önlüyorsunuz, rakibi oynatmıyorsunuz. Ama bir de gollerde hatanız varsa yenilginin faturası size çıkabiliyor. Bu anlamda hassas bir mevki. Sonuçta, savunma oyuncusu olmaktan keyif alıyorum. Yine de bana şimdi hangi mevkii istediğimi sorsalar forvet olmak isterdim.

Fenerbahçe de istemişti

Amatör olarak oynadığın Bakırköyspor'da yeteneklerin fark edilmiş olmalı ki A takımda kısa bir süre geçirdikten sonra Ankaragücü'ne geçip ilk profesyonel sözleşmene imza atmışsın. O dönemde başka taliplerin de var mıydı? Niye Ankaragücü'nü seçtin?

Ankaragücü'ne transfer olduğumda 16 yaşındaydım. O zaman Fenerbahçe PAF Takımı, Gençlerbirliği ve Ankaragücü'nden teklif almıştım. Yaşımda göre yüksek bir bonservis bedelim vardı ve Ankaragücü bu bedeli ödemeyi kabul etti. Fenerbahçe'nin altyapısındaki oyuncuların A takıma çıkma şanslarının az oluşu da bu kararı almamda etkili oldu diyebilirim.

İlk yıllar deneyim kazanma yılları. Türk Telekomspor'a kiralık verildin. Burada iki sezon geçirdin. Taraftar desteğinden yoksun oynadığı için, biraz zor bir takım gibi algılanıyor. O dönemleri nasıl değerlendirirsin?

Ankaragücü'nde bir buçuk sezon kaldıktan sonra Türk Telekomspor'a kiralık gittim. İlk gittiğimde takım 2. Lig B Kategorisi'nde oynuyordu. İdmanlarımızı da maçları oynadığımız küçük stadyumumuzda yapıyorduk. Kiralık gittiğim ilk sezon şampiyon olduk ve ben bütün maçlarda çok iyi oynadım. Bu bakımdan, yaşanan şampiyonlukta büyük payım var diyebilirim. A Kategorisi'ne yükseldiğimiz ertesi sezon da 30'a yakın maç oynadım ve ligi iyi bir yerde bitirdik. O sezon takıma üç ya da dört ciddi takviye yapılsaydı, Süper Lig'e bile çıkabilirdik. Zira ilk yarıyı Vestel Manisaspor'un ardından ikinci bitirmiştik.

Süper Lig'de hatanın telafisi yok

Süper Lig'in altındaki iki ligde de top koşturmuş bir oyuncu olarak, oynanan futbol ve mücadeleyle ilgili neler söylersin?

Süper Lig'de daha kaliteli futbolcuların bulunduğu muhakkak. Bence en fazla göze batan fark, yaptığın hatanın rakipler tarafından affedilmemesi. Süper Lig'de yaptığınız hata büyük olasılıkla golle sonuçlanıyor ama diğer liglerde rakipleriniz de hata yaptığı için, bir şekilde yanlışlar telafi edilebiliyor. Bir de takımların teknik kapasitesi daha düşük olduğu için, takımlar ya çok koşarak bu açıklarını kapatmaya çalışıyor ya da daha sert bir futbol oynuyor.

Daha sonra Ankaragücü'ne tekrar geldin. 17 yaşında Süper Lig'de ilk maçına çıktın ve o tarihten sonra da takımın gediklisi oldun. Sana ilk forma şansını veren antrenör kimdi?

Takımın başında Ersun Yanal vardı. Deplasmanda Denizlispor'a karşı oynuyorduk. Karşılaşmanın 88. dakikasında oyuna girdim. O maçı 4-3 kazanmıştık.

Birlikte çalıştığın teknik direktörlerden sende en çok iz bırakan hangileri oldu?

Öncelikle Mustafa Kaplan'ın ismini söylemeliyim. Beni Ankaragücü'ne getiren Mustafa Hocadır. Umut Bulut'u da takıma o kazandırmıştı. Mustafa Hocanın getirdiği oyuncular kulübe hep para kazandırarak takımdan ayrıldı. Kendisi Türk Telekomspor'a kiralık gitmem için epeyce uğraştı o zamanlar. Telekomspor'da Hayrettin Gümüşdağ benimle ilgilendi ve genç yaşıma rağmen maçlarda forma şansı tanıdı. Ankaragücü'ne tekrar döndüğümde Hikmet Karaman gerek antrenmanlarda gerekse maçlarda bana çok ilgi gösterdi. Benimle özel konuşmalar da yapardı. Bu anlamda Hikmet Hoca bende çok iz bıraktı.

Bu şartlarda gençlere fırsat tanımak zor

Turkcell Süper Lig'de genç yaşta forma şansı bulmak kolay değil. Sen bu önemli fırsatı yakalayan ve iyi değerlendiren bir oyuncusun. Kazım Kazım'la yakın zamanda yaptığımız röportajda, Türkiye'de Genç Milli Takımların umut vaat eden oyucularının kulüplerinde şans bulamamasından dolayı yeterli aşamayı yapamadıklarını söylemişti. Bu görüşe katılıyor musun?

Kazım doğru söylemiş. Ancak olayın bir de şu yönü var. Ankaragücü'nde yetenekli bir oyuncu var ve forma şansı bekliyor. Ancak takımın da küme düşme riski var. Siz teknik direktör olsanız, Türkiye'deki baskı ortamını da göz önünde bulundurarak, o oyuncuyu kadroya koyabilir misiniz? İşte teknik adamlar da bu mantığı gözeterek, istemeyerek de olsa gençlere imkân tanımıyor. Başka ülkelerde farklı uygulamalar olabilir ancak bizim ülkemizdeki mantalite gereği böyle yapılıyor. Küme düşmek dünyanın sonu gibi algılanıyor. Düştükten sonra tekrar çıkmak da zor. Süper Lig'in ekonomik getirisinden uzakta kalmak da korkutucu. Bunları da kabul etmek gerek. Dengeleri gözeterek oyuncuları ısındırmak lazım diye düşünüyorum.

Oftaşspor ve Ankaragücü'ne oranla mali yönden daha kuvvetli gözüken Ankaraspor ve Gençlerbirliği bu sezon ciddi anlamda sıkıntılı günler geçirdi. Ankaragücü ise mali gücü nispeten daha aşağıda olmasına rağmen sezonu en üstte bitiren Başkent ekibi oldu. Bu nasıl başarıldı?

Ben Ankaragücü'ndeyken, hep küme düşmeme mücadelesi verdik. Hep sondan iki ya da üçüncü haftada kümede kalmayı garantiliyorduk. Bir türlü sezonları rahat bitirmek kısmet olmadı. Üzerimizde hep düşmeme stresi vardı. Bu sezon ise ben Galatasaray'a transfer olmadan önce 20'nin üzerinde puanımız vardı ve takım rahat bir konumdaydı diyebilirim. Diğer takımlardan farklı olarak, Ankaragücü seyircisinin takımına daha fazla sahip çıktığını söyleyebilirim. Ateşli taraftarlar, kötü giden takıma tepkilerini vermekte gecikmiyor! Bu da itici güç oluyor. Ayrıca taraftarların rakip takımı baskı altına alma konusundaki becerilerini belirtmekte de yarar var.

Kaptanlığa yükseldiğin Ankaragücü'ndeki başarılı futbolun, Galatasaray'a transfer olmanı sağladı. Daha önce de sana teklif yapan kulüpler oldu mu?

Ankaragücü'ndeki ilk yıllarımda Beşiktaş'tan bir teklif almıştım. Daha sonrasında Trabzonspor her sezon ısrarla benimle ilgilendi ama bir türlü transfer gerçekleşmedi. Galatasaray'ın da önceden başarısız bir girişimi olmuştu. Kısmet bu sezonaymış. Zaten transferlerin gerçekleşmemesi kulübümün beni bırakmak istememesinden kaynaklanıyordu. Ancak, Galatasaray'ın son teklifinde başkanla görüşüp takımdan ayrılmak istediğimi özellikle belirttim.

Galatasaray'a geldiğin ilk sezonda şampiyonluk duygusunu tattın. Orta sıralarda mücadele etmeye alışmış bir takımdan gelip bu sevinci yaşamak sende nasıl hisler uyandırdı?

İnanılmaz mutlu oldum tabii ki. Benim için her zaman hatırlayacağım bir başarı.

Galatasaray'daki tempo beni zorladı

Song'un Afrika Kupası'na gidişiyle defansta Servet'e eşlik edecek bir partner aranıyordu. Ismael Bouzid'le girdiğin rekabetten galip çıkan sen oldun. Takıma adapte olmakta hiç zorlanmadın. Banko oynarken, böylesine bir rekabetin içine girmek sende bir stres yarattı mı?

Galatasaray'a gelmeden önce düzenli olarak ilk on birde oynamanın kolay olmayacağını biliyordum. Song, Afrika Uluslar Kupası'na gidince yerine oynayacak kişi olarak Bouzid, Feldkamp'ın kafasındaki öncelikli tercihti. Ona birkaç maç şans tanıdı. Bu aşamada benim de kendimi gösterip fırsat elde etmem gerekiyordu. Bouzid denendikten sonra hoca bana şans verdi ve ben de bunu en iyi şekilde kullandım diye düşünüyorum. Sonrasında Song döndü; takıma girdi ama Feldkamp daha formda görmüş olacak ki ilk on birde beni oyuna sürdü. Benim zorlanmam sadece tempo konusunda oldu. Lig, Türkiye Kupası ve UEFA Kupası derken üç kulvarda mücadele etmemiz gerekiyordu ve bu benim Ankaragücü'nde alışmadığım bir durumdu.

Feldkamp'ın gidişi ve Cevat Güler'in takımın başına getirilişi önemli bir değişiklikti. Yeni hoca gelecek mi, Cevat Hoca kalacak mı derken takım şampiyonluğa ulaştı. Size şampiyonluğu getiren en önemli faktör neydi?

Bu şampiyonlukta herkesin emeği var. Feldkamp'ın da var, Cevat Hocanın da. Cevat Hoca zaten Feldkamp görev başındayken bizim kondisyonerimizdi. Sakatlarla yakından ilgilenirdi. Onu bütün takım çok seviyordu ve takımın başına getirilişi bütün oyuncuları mutlu etti. Maçlardan önce bizimle yaptığı konuşmalar etkili oldu. Takımı şampiyonluğa götüren en önemli etkene gelince, bence Galatasaray takımının ruhunda şampiyonluk duygusu var. Bu herkesin içine işlemiş. Başarılı ellerde bu duygu ortaya çıkartılmış oldu.

Hızıma güveniyorum

Bir defans oyuncusuna göre çok hızlısın. Bence bu senin en önemli özelliğin. Senin kuvvetli gördüğün ve geliştirmen gerektiğini düşündüğün özelliklerin neler?

Hızıma güveniyorum, kafa toplarına hâkimiyetimin iyi olduğunu düşünüyorum. Çoğunda kafayı vuran ben olurum. Bazıları topu iyi oyuna sokamadığım yönüne eleştiriler yapıyor ama ben bunlara katılmıyorum. Çünkü bazen taktik icabı topu ileri vurmak gerekebiliyor. Örneğin orta sahada boş arkadaşınız yoksa mecburen uzun top kullanmak durumunda kalıyorsunuz.

Bülent Korkmaz senin için "Veliahdım" ifadesini kullanmış. Buna ne diyorsun?

Bülent Korkmaz Galatasaray'da uzun yıllar oynamış, kulübün efsane oyuncularından bir tanesi. Galatasaray'dan başka hiçbir takımda oynamamış sembol bir futbolcu. Ben de onun gibi kulübe hizmet edip başarılı olmak isterim.

Başlangıçta Euro 2008 kadrosunda ismin yoktu? Bu durumda ne hissettin? Daha sonra kadroya dâhil edildin. İlk başta yaşadığın hayal kırıklığı mutluluğa dönüştü diyebilir miyiz?

Dürüst olmak gerekirse, sezon içinde sergilediğim performansla ilk açıklanan kadroda yer alacağımı düşünüyordum. Ama Fatih Hocanın kararına saygılıydım ve hiçbir zaman "Beni neden çağırmadı?" diye de düşünmedim. Düşünceler ve planlar çok çabuk değişmiş oldu. İlk başta hayal kırıklığı yaşadım tabii. Kim istemez ki Avrupa Şampiyonası'nda forma giymeyi? Sonra bana kapı açıldı ve inanılmaz mutlu oldum. Sonuçta benim içim temizdi. Her şeyde bir hayır vardır diye düşündüm ve yine sevinen kişi ben oldum. Buradan Fatih Hocaya da beni Milli Takım kadrosuna lâyık gördüğü için teşekkür ederim.

Çek Cumhuriyeti maçında ilk on birde yer alma fırsatı buldun ama sakatlandın ve turnuvayı erken kapattın.

Bir oyuncu için en büyük şanssızlıklardan birisini yaşadım. Ancak bu tip sakatlıkların da futbolun bir parçası olduğunu biliyorum. Henüz 24 yaşındayım ve önümde futbol oynayacağım uzun yıllar var. Gelecekte de Milli Takım'ın bir parçası olmak ve bu tip büyük turnuvalarda oynamak istiyorum.

Yapı olarak muzip ama sakin bir kişiliğin var. Kendini birkaç cümleyle nasıl tanımlarsın?

Kendi halimde bir insanım. Gülmeyi çok severim. Yerine göre duygusal bir kişiliğim var ve alçakgönüllüyüm. Ne kadar iyi yerlere gelirsem, o kadar mütevazı olurum. Ama futbol oynadığım zaman, maçlarda kimseyi tanımam.

Boş vakitlerinde neler yaparsın?

Bilgisayar kamplarda vakit geçirmek için önemli bir araç. Normalde evde sadece haberlere bakmak için kullanır, daha sonra kapatırım. Eşimle birlikte vakit geçirmeyi severim. Sıklıkla yemeğe çıkarız. Çok özel bir yaşantım yok. Antrenman bittikten sonra hemen eve giderim. Zaten şimdi çocuğum da olunca bütün boş vaktimizi ona ayırıyoruz.

İstanbul mu yoksa Ankara mı?

Ankara'ya ilk gittiğim zaman otogarda otobüsten inince kendi kendime "Nereye geldim ben?" diye sormuştum. Yedi-sekiz sene önce Ankara iyi değildi ama şimdi mükemmel bir şehir oldu, çok gelişti. Ankara'da hemen hemen trafik problemi yok diyebilirim. Ama "İstanbul mu Ankara mı?" diye sorarsanız, İstanbul'u tercih ederim. İkinci sıraya da Ankara'yı koyarım.

İlk milli maçına Slovakya karşısında çıktın. Daha önce 24 kere ümit milli oldun ama A milli olmak daha farklı bir duygu muydu?

A Milli Takım demek, iyi oyuncu demek. Oraya seçilmesi muhtemel olan çok sayıda oyuncu varken, sen seçiliyorsun. Gurur duyuyorsun. İlk kez A milli olduğumda ister istemez içimde tatlı bir heyecan hissettim. İlk geldiğim zaman idmanlarda bile vardı bu heyecan. Ama yapı olarak çok telaşlı birisi olmadığım için bunu çabuk atlattım.

Artık milli oyuncu da olduğuna göre, sıradaki hedef ne olacak?

Uzun yıllar üst düzeyde futbol oynamak ve Milli Takım formasını giymek istiyorum. Avrupa hedefim de var ama öncelikle Galatasaray'da daha yapacak işlerim olduğunu düşünüyorum.