TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Coşkun Birdal: "Futbol sevgim dinmiyor" 1.02.2007
Coşkun Birdal: "Futbol sevgim dinmiyor"

Türkiye onu Erzurumspor'un Süper Lig'e çıktığı dönemde tanıdı. O yıllarda 2.Lig'den Milli Takım'a çağrılan tek oyuncu oldu. 12 yıllık profesyonel futbol yaşamında 8 kulüpte dolaştı, 2.Lig'de üç şampiyonluk yaşadı. Şimdi 33 yaşında ve Antalyaspor formasını giyiyor. İlk on birde yer almak için verdiği mücadeleyi "Kenarda oturmayı kabul edersem niye burada bulunayım? 2.5 sezon Süper Lig'den ayrı kalmıştım. Bu direnç, bu hırs Süper Lig'de oynamanın verdiği hazdan ve içimdeki futbol sevgisinden olsa gerek" diye açıklıyor.

Bugün 33 yaşına ulaşmış bir oyuncu olarak, geriye dönüp baktığında hayallerinin ne kadarını gerçekleştirdin? Başlangıçtaki hedeflerinden söz edelim istesen biraz.

12 yıllık profesyonel futbolculuk yaşantımda hayallerimin daha da üzerine çıktığımı düşünüyorum. Profesyonelliğimin ikinci yılında direkt A Milli Takım'a çağrıldım. Bu benim için beklenmedik bir şeydi. Belki büyük bir kulüpte oynayamamak ulaşamadığım hedeflerimden biri olarak gösterilebilir. Bunun dışında istediğim her şeye ulaştığımı söyleyebilirim. 2.Lig'de Erzurumspor, Vestel Manisaspor ve Antalyaspor'da üç defa şampiyonluk yaşadım.

A Milli Takım'a çok erken bir dönemde çıkmayı başardın ama gerisi gelmedi. Sence bunun sebebi neydi?

Mustafa Denizli döneminde iki defa kadroya çağırılmıştım. Ama o dönemde Milli Takım'da oynamak o kadar da kolay değildi. Çünkü o yıllarda Milli Takım'da çok kaliteli oyuncular bulunuyordu. İlk çağırıldığımda üzerimde bir çekingenlik vardı. 2.Lig'den oraya giden tek futbolcuydum.

Zirveye çıktığım takım Erzurumspor

Antalyaspor sekizinci kulübün. Hepsinin sende mutlaka ayrı bir yeri vardır ama en çok mutlu olduğun, "Futbolumun zirvesine çıktım" dediğin kulüp hangisiydi?

Kesinlikle Erzurumspor. Erzurumspor tarihinde ilk defa Süper Lig'e yükselirken ben de çok iyi bir sezon geçirmiştim. Türkiye'de futbol kamuoyunun beni tanıdığı takım Erzurumspor oldu. O sezon oynadığım futbolun ardından büyük takımlara transferim de gündeme gelmişti.

Sana talip olan kulüpler hangileriydi ve transferin niçin gerçekleşmedi?

Rıdvan Dilmen'in Teknik Direktör olduğu sezonda Fenerbahçe talip olmuştu ama takımımda iyi bir konumda bulunduğum için Erzurumspor'un o dönemdeki 1)Başkanı Cemal Polat'ın benim için istediği meblağ oldukça yüksekti. Bu nedenle transferim gerçekleşemedi. Toshack döneminde de Beşiktaş'tan teklif aldım ama yine yüksek bonservis bedelim sebebiyle bu transfer de olmadı.

12 yıllık profesyonellik yaşamında üzerinde en çok emeği olan teknik direktör kimdir?

Beni futbol dünyasının içine sokan ve söz sahibi yapan insanlardan birincisi Erzurumspor'da teknik direktörlüğümü yapan Sadi Tekelioğlu. Gerçekten üzerimde emeği çoktur. Hikmet Karaman da öyle. İlk Süper Lig deneyimimi onunla yaşadım. Bu arada Denizlispor'da da birlikte çalıştığım bugünkü hocam Yılmaz Vural'ı unutmamak gerek.

Oynadığın şehirlerin futbol kültürleri arasında bir kıyaslama yapabilir misin?

Erzurum çok farklı bir yer. Orasını Denizli veya Antalya ile kıyaslamak yanlış olur. Erzurum'da insanların futboldan başka bir düşüncesi yok. Yapacak bir sosyal faaliyetleri bulunmadığı için günün herhalde 24 saatini Erzurumspor'la geçiriyorlar. Denizli'de, Antalya'da veya futbol oynadığım diğer şehirlerde de Türkiye'nin her yanında olduğu gibi bir potansiyel ve futbol sevgisi var ama hiçbirisinin ortamı Erzurum'daki gibi değil.

İstanbul takımlarından teklif aldığın dönemi düşündüğünde "Fenerbahçe'ye veya Beşiktaş'a transfer olsaydım bugün çok daha başka noktalarda olurdum" diyor musun, yoksa İstanbul aynı zamanda bir futbolcu değirmeni midir?

Gerçekten de büyük takımlar futbolcu için çok zor yerler. Çünkü o takımlarda sürekli iyi oynamak zorundasın. Ben şu andaki halimden memnunum. Ama Fenerbahçeli veya Beşiktaşlı Coşkun olsaydım bugün ne olurdum, bunu ben de bilmiyorum.

Futbolun kendi adaleti var

Denizlispor'da oynadığın dönemde, Malatyaspor maçında Mapeza'nın ayağının kırılmasına yol açtığın bir pozisyon var. Bu olayın ardından hakkında "kasten müessir fiilde bulunmak" suçuyla dava açıldı. Bu tip olayların mahkemeye taşınmasını nasıl değerlendiriyorsun? Ayrıca sonradan düşündüğün zaman bir pişmanlık duydun mu?

2.5 yıl önce Vestel Manisaspor'dayken konuyla ilgili savunmam istendi. Savunmamı verdim ama o günden beri ses seda çıkmadı. O pozisyona gelince, çok açık yüreklilikle söylüyorum ki, asla bir kasıt yoktu. Ama Mapeza niçin böyle bir şey yaptı, bunu bilemiyorum. Bu tip olaylar futbol oynayan herkesin başına gelebilir. Kasti veya istemeden de yapsanız mutlaka bu olay gelip sizi bulur. O sezonun ardından Samsunspor'a transfer olmuştum. Sezonun başlamasına bir hafta kala çapraz bağlarım koptu. Kasıt olmadığı halde gelip sizi buluyor yani. Futbolun kendi adaleti var.

Özellikle bizim ülkemizde 33 yaş yolun sonu gibi görünüyor ama sen formayı kapabilmek için yılmadan bir mücadele veriyorsun. İçindeki bu futbol oynama arzusunu nasıl açıklıyorsun?

Eğer 33 yaşımda olup da kenarda oturmayı kabul edersem niye burada bulunayım? Denizlispor'dan Vestel Manisaspor'a gittikten sonra 2.5 sezon Süper Lig'den ayrı kalmıştım. Bu direnç, bu hırs Süper Lig'de oynamanın verdiği hazdan ve içimdeki futbol sevgisinden olsa gerek. Bir sezon önce şampiyon olurken de büyük emekler vermiştim. Onun da devamını getirmek istiyorum elbette.

İyi takımız ama şanssızız

Antalyaspor'un ilginç bir durumu var. Konyaspor sizden bir gol fazla atıp bir gol az yemiş. Ama onların 24, sizin ise 17 puanınız var. Aradaki bu kadar puan farkının sebebini nasıl açıklıyorsunuz?

Çok iyi bir takımız ve sadece Fenerbahçe'ye 2 farkla yenildik. Kolay kolay yenilebilecek bir takım değiliz. Fazla gol yemiyoruz ve çok fazla gol pozisyonu buluyoruz. Ama girdiğimiz pozisyonla attığımız gol arasında bir dengesizlik var. Yeri geldi beceriksizliğimiz, yeri geldi şanssızlığımız nedeniyle istediğimiz golleri atamadık.

Bir de son dakikalarda yediğiniz gollerle çok maç kaybettiniz. Neler oluyor o son dakikalarda?

Evet, son 5 maçta son dakika golleriyle 7 puan kaybettik. O son dakikalarda ne olduğunu biz de bilemiyoruz. Zaten bilebilsek bugün 7 puan üstte olurduk. Bütün takım olarak defansa çekilsek o golleri yer miyiz, o da tartışılır ama dediğim gibi beş maçtır böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıza bir anlam veremiyorum.

Bir-iki maçın böyle kaybedilmesi anlaşılabilir belki ama art arda devam etmesi oldukça ilginç. Hiç ders almıyormuşsunuz gibi bir sonuç çıkıyor ortaya.

Bir-iki maç için şanssızlık diyebiliriz ama ondan sonrasını izah edebilmek mümkün değil. İnşallah ikinci yarıda bu hastalığımızdan kurtuluruz demekten başka yapacak bir şey yok.

Antalyaspor'un önü açık

Belediye Başkanı'nın desteği, Yılmaz Vural'ın genel müdürlüğe getirilmesiyle çağdaş bir yapılanma ve yeni tesisler. Antalyaspor'un uzun vadede geleceğini nasıl görüyorsun?

Antalyaspor bugünlere gerçekten çok sıkıntılı dönemlerden geçerek geldi. Geçtiğimiz sezonun başında kayyuma gidecek bir kulübün buralara kadar gelebilmesi gerçekten bir mucize. Bunda da futbolu çok seven ve adeta kendini bu işe adayan Onursal Başkanımız Menderes Türel'in büyük payı var. Hocamız Yılmaz Vural ve yardımcıları da günlerinin 24 saatini kulüpte geçirdi. O noktadan bu noktaya bu kadar kısa süre içinde gelebilen Antalyaspor'un geleceğini son derece parlak görüyorum. Eğer Antalyaspor bu iki sezon içinde ligde tutunmayı başarabilirse çok büyük bir kulüp olma yolunda ilerleyecek. Gelecekte futbolcuların oynayabilmek için can atacağı bir kulüp olacak.

Takım arkadaşın Ali Bilgin devre arası boyunca büyük kulüplerin transfer gündeminden hiç düşmedi. Çok yakından tanıyan birisi olarak Ali Bilgin'i nasıl bir futbolcu olarak tanımlarsın?

Sezon başında Isparta kampında ilk toplandığımızda Ali Bilgin'in kaliteli bir futbolcu olduğunu anlamıştım. "Bu oyuncu nasıl olur da Almanya'da 3.Lig'de oynar, nasıl olur da Bundesliga takımları tarafından görülmez" diye bir düşünce oluşmuştu kafamda. Gerçekten çok iyi futbolcu. Karakter açısından da 10 numara bir insan, o yönünü konuşmaya hiç gerek yok. Futbolculuğuna gelince, mesela hiç kimse Ali Bilgin'e "Sen sol ayaklı veya sağ ayaklı bir futbolcusun" diyemez. Çok rahat adam eksiltir, topu mükemmel saklar. Tabii biraz daha üstüne koyması gerek. Henüz 25 yaşında. İnanıyorum ki Ali Bilgin daha iyi noktalara gelecektir.

Futbol kalitesi düşüyor

Türk futbolunun kalitesini nasıl buluyorsun? Milli Takımımız 2002 Dünya Kupası'nda dünya üçüncüsü olmuş, 2003 yılında Konfederasyon Kupası'nda aynı dereceyi elde etmiş ama sonrasında bir gerileme dönemi yaşamış. Lige bakıyoruz, özellikle bu sezon takımlar birbirine oldukça yakın. Sence Türk futbolu nereye gidiyor?

Bence futbol kalitemiz düşüyor. Futbol artık bir mekanizma olmuş. Sistemi saat gibi kuruyorsunuz ve oyuncularınızı sahaya sürüyorsunuz. Göze hoş gelen futbol artık gerilerde kalıyor. Alttan yeterli sayıda yetenekli futbolcu gelmiyor. Ben 33 yaşındayım ama bayrağı devralacak kimse olmadığı için oynayabiliyorum. Alttan kimse gelmeyince talep bizim yaşımızdaki oyunculara dönüyor.

Yabancı sayısının fazlalığı da altyapıdan yeterince genç oyuncunun A takımlara çıkamamasında bir faktör olabilir mi?

Tabii. Ne kadar yabancı futbolcu olursa Türk futbolcusu için bir handikap. Öyle bir duruma düştük ki, Milli Takım'da Mehmet Aurelio'nun pozisyonunda oynatacak bir adam bulamıyoruz ve onu vatandaş yapıp oynatmak zorunda kalıyoruz. 73 milyonluk bir ülke bir Aurelio üretebilmeli. Tabii burada Aurelio'nun bir suçu yok. Onu biz vatandaş yaptık ve milli formayı verdik. Demek ki öyle bir oyuncuya ihtiyacımız var.

Golcülerin niteliği değişti

Ligimizdeki gol sayısında da bir azalma gözleniyor. Tek santrforlu sistemler ve savunma taktikleri ağırlık kazandı. Sen bir forvet oyuncusu olarak tek santrforlu sistemi nasıl değerlendiriyorsun?

Dünya artık tek santrforlu sisteme dönmeye başladı ama ben bir forvet oyuncusu olarak değil, bir futbolsever olarak bu değişimden memnun değilim. Gol girişimlerinin kalabalık biçimde gerçekleştirildiği oyunlar bana daha fazla zevk veriyor. Tek santrforlu oyunlar, golcülerin niteliğini de değiştirdi. Gol krallığı yarışında Alex önde, Iliç onu takip ediyor ve ikisi de orta saha oyuncusu. Santrforlara bakıyorsunuz, attığı gollerle ön plana çıkan hiç kimse yok. Ya santrforlarda bir sıkıntı var ya da sistem santrforların golcü özelliklerini erozyona uğratıyor. Ben kesinlikle tek santrfordan yana değilim.

Gelecekle ilgili planlarında neler var? Futbolun içinde kalmayı mı düşünüyorsun?

Futbolu çok seven bir insanım. Bugün için teknik direktör mü olacağım, işadamı mı olacağım gibi bir tercihim yok. Gönlüm antrenör diploması alıp futbolun içinde kalmak istiyor. Bırakma konusunda ise bir tarih vermem mümkün değil. Kuvvetim yerinde olduğu sürece oynamaya devam edeceğim. Ama futboldan kopma düşüncesi bile beni şimdiden üzüyor.

Özellikle Türkiye'de genç oyuncular için bir kırılma noktası var. Birçok yetenekli oyuncumuzu üst yapıya çıkış sürecinde kaybediyoruz. Bir ağabey olarak onlara ne tavsiye edersin?

Futbol artık öyle bir hale geldi, altyapılarda bile oyuncuların başında en az üç tane antrenör bulunuyor. Gençlerin en büyük avantajı bu. Yapacakları tek şey, antrenörlerinin sözünü dinlemek ve çok çalışmak. Tabii bir de şans faktörü önemli. Çünkü başlarındaki teknik adamın kimliği oyuncuların geleceğini de belirliyor.

Sence ülkemizde genç oyunculara yeterince şans veriliyor mu?

Bence verilmiyor. Bunun altında da bir sürü sebep var. Türkiye'de teknik adam sirkülasyonu çok fazla. Biri gidiyor, diğeri geliyor. Devre arasında bir takımda görev alan teknik adam da tecrübeli, isim sahibi oyuncuya ihtiyaç duyuyor. Genç oyuncuya şans tanıyacak rahatlıkta bir ortama ve zamana sahip değil çünkü. Bu yüzden de gençlerin işi biraz daha zor. Ama daha rahat takımlarda gençlerin şansı fazla. Bunun örneklerini de görüyoruz zaten. Galatasaray'a baktığınızda üç tane genç futbolcusunu bütün takımlar istiyor.

Futbol dışındaki hayatında neler yaparsın?

Genellikle ailemle vakit geçiriyorum, Antalya'nın güzelliklerinden faydalanmaya çalışıyorum.