TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Suat Arslanboğa: "Şark hizmetinde olgunluğa ulaştım" 1.09.2009
Suat Arslanboğa: "Şark hizmetinde olgunluğa ulaştım"

Süper Lig'de üçüncü sezonunu yaşıyor ve geçen sezon yönettiği maçlardaki performansıyla sivrilen hakemler arasında yer alıyor. 2 yaşındayken geçirdiği ciddi rahatsızlığa rağmen futbol oynamış ve Malatyaspor'un altyapısında 6 yıl forma giydikten sonra çeşitli amatör takımlarda top koşturmuş. Ağabeyinin zorlamasıyla hakem olmuş. En önemli özelliğinin "cesaret" olduğunu söylüyor ve bu özelliğini Cizre, Şırnak, Silopi, Bitlis gibi yerlerde yönettiği maçlarla kanıtladığını vurguluyor. Buzda kros yaparak geliştirdiği fizik gücü ise ona sahada avantaj sağlayan bir başka artı.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Turkcell Süper Lig'de üçüncü sezonunu yaşayan ve geçtiğimiz sezon çıkış gösteren bir hakem olarak Suat Arslanboğa kimdir diye sorarak başlayalım.

1978 Malatya doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Malatya'da tamamladım. Ardından Kayseri'de Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nu bitirdim. Uzmanlığım futbol, yardımcı uzmanlığım ise badminton. İkisi kız, ikisi erkek dört kardeşiz. Ağabeyim Ruhi Arslanboğa da hakemdi. B Klasmanına kadar yükseldi ve bu sezon yaştan dolayı hakemliği bıraktı.

Futbolculuk geçmişiniz var mı?

1. Lig'de oynadığı dönemde, 1987 yılında Malatyaspor'un altyapısında futbola başladım. Bizim evimizin bahçesi, okul bahçesine bitişikti ve Malatyaspor'un altyapı antrenörü Erkan Gültekin de orada öğretmenlik yapıyordu. Bir gün gençler futbol oynarken topları bizim bahçeye kadar geldi. Ben de topa ters bir vuruş yaptım. Erkan Hoca bunun üzerine beni çağırıp, "Seni bizim takımın altyapısına alalım" dedi. Ancak küçükken dizimden bir rahatsızlık geçirmiştim. Doktorlar aileme sakat kalabileceğimi söylemiş. Hatta bir kısmı ölebileceğimi bile öne sürmüş.

Nasıl bir rahatsızlıktı bu?

2 yaşında olduğum dönemde otururken dizim altımda katlanmış ve kemikte iltihap toplanmış. 1980'de ailem beni Ankara'ya götürmüş, birçok ameliyat geçirmişim. Ameliyat sürecinin ardından doktorlar sakat kalıp kalmayacağımı, hatta yaşayıp yaşamayacağımı tartışmış. Malatya'ya döndükten sonra annem son çare olarak dizimden aşağıya kara merhem sürmüş. O merhem bacağımdaki tüm iltihabı boşaltmış. Sağ bacağımdaki iz o ameliyatlardan kalma.

Bu rahatsızlık futbolculuğunuza olumsuz mu yansıdı?

Küçüklüğümdeki bu rahatsızlıktan dolayı çok zor günler geçiren annemin futbol oynamama izin vermeyeceğini düşünüyordum. Erkan Hocaya bu durumu anlatınca, "Seni kulüp doktoruna gösteririm" dedi. Muayeneden geçtim, filmler çekildi ve oynamamda sakınca olmadığı ortaya çıkınca Malatyaspor'un altyapısında başladım. Orta sahada savunma ağırlıklı oynuyordum. 6 yıl boyunca Malatyaspor'da ve ardından çeşitli amatör takımlarda oynadım. Üniversiteyi kazanıp Kayseri'ye gittiğimde de futbol oynamayı sürdürdüm.

Hakemliğe hiç sıcak bakmıyordum

Peki, hakemliğe nasıl başladınız?

1996'da Malatya'da başladım. Aslında hakemliğe hiç de sıcak bakmıyordum. Bazen Malatya'daki hakem derneğinin önünden geçerken ağabeyim, "Gel bir uğrayalım" dediğinde bile içeri girmezdim. Kayseri'de okuduğum dönemde bir gün bana telefon açıp, öğrenim belgemi göndermemi istedi. Karşı çıktım ama ısrarla evraklarımı alıp beni kursa yazdırdı. Sonrasında bir kere tadını alınca da bu defa ben hakemliği bırakamadım. Okul bitip Malatya'ya döndükten sonra hakemliğe başladım. 2001 yılında deplasmanlı ligde yardımcı hakemliğe çıktım. Süper Lig'de de 3. sezonumu yaşıyorum.

MHK'nın bugünkü yönetimi hakemlerin alt liglerde pişerek gelmesini önemsiyor. Bu açıdan bakıldığında siz kendinizi yeterince tecrübeli görüyor musunuz?

Elbette MHK'nın hakemlere yönelik bu tür çalışmaları oldukça önemli. Hakemin saha içinde pişmesi ve maç tecrübesi mutlaka performansına yansıyor. Ama ben futbol oynadığım için kendimi avantajlı görüyorum. Bu nedenle çıkışım daha rahat oldu. Çünkü daha önce saha içinde o atmosferi yaşamıştım. Süper Lig'e çıktığım dönemde de benimle ilgili eleştiriler yapılmıştı ama iki sezonda yönettiğim maçlarla bu eleştirilere iyi bir cevap verdiğimi düşünüyorum. Bence tecrübenin sınırı yok. Zaten MHK'nın bugünkü anlayışı hakemlerin fazla maç tecrübesi yaşayarak, belli bir düzeye getirilmesi diye özetlenebilir. Yani maç sayısı tecrübeyi, tecrübe de başarıyı getirir. İki sezondur özellikle Bank Asya 1. Lig'de de art arta çok zor maçlar yönettim. Maç aldıkça güveniniz de artıyor. Bir de öyle bir çıkış yakaladım ki, bu dönemde yönettiğim maçlarda hiç hata yapmadım. Bu performansta bana destek veren annemin, ablamın, ağabeyimin ve eşimin de büyük payı var.

Futbol oynamış olmak avantaj sağlıyor

Futbol oynamış olmanın hakemlik için avantaj olduğunu düşünüyorsunuz. Sizce futbol oynamış birisiyle oynamamış birisinin hakemlik yapması arasında ne gibi farklar olabilir?

En azından oyuncunun niyetini hissedebiliyorsunuz. İkili mücadelelerde oyuncu pozisyona gelirken topa müdahale niyeti mi taşıyor yoksa direkt rakibe müdahale mi etmek istiyor, bunu rahatlıkla süzebiliyorsunuz. Tabii futbol oynamamış hakemler de yıllar içinde maç yönettikçe pratik kazanıyor. Ama futbol oynamış birisi hakemlik yaparken çok daha avantajlı.

Peki, BESYO mezunu olmak ve uzmanlığınızın futbol olması size ne gibi avantajlar sağlıyor?

Futbol uzmanlığında saha içi uygulamalar, taktikler üzerine dersler aldığımız için bunun avantajını sahada tabii ki yaşıyorsunuz.

Bu dersler arasında sporcu psikolojisi de var değil mi?

Tabii ki. Oyuncunun psikolojisini bilmek de çok önemli. Bir de ben futbol oynadığım dönemde çok kırmızı kart gören, agresif bir oyuncuydum. Kaybetmeyi bir türlü hazmedemiyordum.

Futbolculuğu döneminde çok kırmızı kart gören bir oyuncu olarak sahnenin diğer tarafına geçtiğinizde, size benzeyen oyunculara nasıl davranıyorsunuz?

Futbolculuk dönemimin özeleştirisini yaptığımda, kendi hatamı bir başkasına yönlendirmeye çalıştığımı fark ettim. Belki saha içinde topu kaybedip bunun faturasını hakeme yüklemeye çalışıyordum. Bugün de aynı şey var. Saha içindeki başarısızlıklar hakeme fatura edilmeye çalışılıyor. O dönemde bunu yaşadığım için şimdi saha içinde niyetin ne olduğunu çözebiliyorum. Bu da futbol oynamanın pozitif yönlerinden biri.

Cizre'de maç yönetirken hiç gözümü kırpmadım

Bu düzeye gelirken hangi özellikleriniz sizi ön plana çıkardı?

Öncelikle ben kendimi cesur görüyorum. Cizre'de, Şırnak'ta, Silopi'de, Bitlis'te maç yönettim ve hiç gözümü kırpmadım. "Bu kararı böyle verirsem seyirci ne yapar, yöneticiler ne yapar?" diye hiç düşünmedim. Bu biraz da manevi inancınızla ilgili bir şey. Sahada iki takım alın teri döküyor. Sizin çalacağınız bir düdük, onların evine götüreceği rızkını etkileyecek. Bunu düşünerek sahaya çıktığınızda, sadece gördüğünüzü çalıyorsunuz. Gördüğünü çalmak çok yaygın bir terim. Ama gördüğünü çalmak derken, hakemin ilk gördüğünün doğru olduğundan bahsediyorum. Gördüğünüz pozisyonla çaldığınız düdük arasında geçen zamanın kısa olması, verdiğiniz kararın doğruluk payını yükseltiyor.

Cizre'de, Şırnak'ta maç yönetmek gerçekten farklı mıdır?

Malatya bölgesi hakemi olduğum için normal olarak civar kentlerde maç yönetiyordum. Oralarda insanların futboldan başka bir sosyal aktivitesi yok. 15 günde bir takımlarının maçını statta izliyorlar ve onu da kaybetmek istemiyorlar. Seyirciden tutun da yöneticisine, oyuncusuna kadar ciddi bir baskı var üzerinizde. Bazen saha içinde tehdit edilmeniz bile söz konusu. Eğer sizin etkilendiğinizi görürlerse arkası da geliyor. Ama bir kere taviz vermez, dik durursanız sonrasında rahat ediyorsunuz. İlk görünüm ve ilk konuşma çok önemlidir ya, bizim açımızdan da ilk maç çok önemli.

Soruya hangi özelliklerinizin öne çıktığından başlamıştık. Birincisi cesaret dediniz. Bunun dışında neler var?

Futboldan geldiğimi söylemiştim. Kondisyonum da çok iyi. Kondisyonunuz iyi olduğunda hata yapma riskiniz de azalıyor. Ben yaz-kış sürekli çalışarak kondisyonumu yüksek tutmak için çaba harcıyorum.

Buzda kros yapardım

Her hakem aynı antrenman programını uygulamıyor mu?

Bu kişiden kişiye değişir. Bende yaptığıyla yetinmeme gibi bir psikoloji var. Sürekli daha fazlasını yapmak istiyorum. Son 1 yıldır bize antrenman programları geliyor. Daha önceki dönemde kışın kros yapardım. Kış mevsiminde Malatya'da bazen sahada antrenman yapmak mümkün olmaz. O dönemlerde ben krosa çıkar ve insanların yürüyemediği buz tutmuş yollarda koşardım. 50-60 santim kar varken, dağda kros yapmaktan büyük keyif alırdım.

Hakemlikte örnek aldığınız kişiler var mıydı?

Klasik bir cevap olacak ama her hakemden bir şeyler alıp kendi stilinizi oluşturursunuz. Bu seviyeye gelebiliyorsak, bizi biz yapan özellikler var. Bu arada gelişebilmek için her hakemin doğru yönlerinden yararlanmak gerekiyor. Bulunduğum ilde amatör küme maçlarını izliyorum ve orada maç yöneten hakemlerden bile aldığım şeyler oluyor. Bir de ben eleştiriye açığım. Bu eleştirileri, doğruyu bulmak adına önemsiyorum. Çünkü hakemler de sahada yaptıkları hatanın farkına varır.

Bu farkına varma konusu önemli. Bir karar veriyorsunuz ve düdüğü çalıyorsunuz. Hata yaptığınızı ne zaman anlıyorsunuz?

O anda gördüğünüzü çalıyorsunuz. Ama görmekten görmeye fark var. Önemli olan doğruyu görmek. Bu da bulunduğunuz yerle, kondisyonunuzla, beyninize giden oksijen oranıyla, yorumunuzla, hafızanızı dinç tutmanızla ilgili. Düdüğü çaldığınızda hata yaptığınızı anladığınız zaman, "Benim bu hatayı yapmamam gerekirdi" diyorsunuz ama o hata orada kalıyor. Sonrasında eğer hatalar yaptıysanız nedenlerini araştırıp kendinize tecrübeler edinebiliyorsunuz.

Hakemler ciddi bir baskı altında. Sadece kulüplerden değil, medyadan da ciddi bir baskı var. Bu baskıyla başa çıkacak psikolojik hazırlığı nasıl yapıyorsunuz?

Baskıyı düşündüğünüz zaman zaten baskıya maruz kalırsınız. Maç öncesi ve sonrası aşırı yorum yapılan pozisyonlar varsa, takip etmemeye çalışıyorum. Yaptığım bir hata varsa gereken dersi alırım. Maça çıkmadan önce etkilenmemek için gazete okumam mesela.

Maça çıkmadan önce, takımlar ve oyuncular hakkında ön hazırlıklar yapar mısınız?

Tabii ki bu tür hazırlıkları yaparım. Özellikle maçını yöneteceğim takımların oynadığı son müsabakayı izlemeye çalışırım. Genelde maçları sürekli takip ettiğimiz için takımların ve oyuncuların özelliklerini biliyoruz. Maçtan önce hazırlık yapmadan giderseniz, başarılı olmanız tesadüfe bağlı kalır.

Ciddi işler ciddiyetle yapılır

Hakemlerin saha içinde oyuncularla kurduğu diyaloglar birbirinden farklı olabiliyor. Siz bu anlamda nasıl bir hakemsiniz?

Doğrusunu söylemek gerekirse saha içinde çok fazla gülen bir hakem değilim. Aslında hakemin iki çeşit davranış tipi vardır; saha içinde tabiri caizse Erol Taş, saha dışında da kendisi olur. 90 dakika boyunca dikdörtgen bir alanın içinde yaptığınız neyse, onunla anılıyorsunuz. Dolayısıyla oradaki işinizi ciddiye almak zorundasınız. Ciddi bir iş yaparken de ciddi durmak zorundasınız. Bu yöndeki bir konsantrasyon da sizi ister istemez asık yüzlü gösteriyor olabilir. Konsantrasyon ve maçı elinizde tutmak için harcadığınız çabadan dolayı saha içindeki durumunuz saha dışındakilere Erol Taş imajı yansıtabilir. Ama bu görüntü, sizin oyuncuya despotça yaklaştığınız anlamına gelmemeli. Aslında saha dışında oldukça neşeli bir insanım.

Süper Lig hakemi olduktan sonra hayatınızda neler değişti? Olumlu ya da olumsuz neler yaşıyorsunuz?

Tabii ki göz önünde olduğunuz için ilgi artıyor. Bir de bunun getirdiği sorumluluk var. Bizler bağlı olduğumuz Türkiye Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu'nu temsil ettiğimiz için ilk önce bunun sorumluluğunu taşıyoruz. Malatya 600 bin nüfuslu güzel bir şehir. Süper Lig'de maç yöneterek, doğup büyüdüğünüz şehri temsil edebiliyor olmanız da ayrıca gurur verici bir görev. Süper Lig'de maç yönetmek gerçekten sabır ve emek gerektiren bir iş. Ben temsil ettiğim kuruma, bulunduğum ile ve aileme karşı hissettiğim sorumluluğu her zaman deklare ediyorum. Göz önünde olmanın güzelliği yanında sorumluluk gerektirdiğini de hiç aklımdan çıkarmıyorum.

Benim burada ne işim var?

Hiç hakem olduğunuza pişman olduğunuz bir an oldu mu?

Hakemliğe başladığım ilk yılımda oldu. Benim için çok ilginç bir anıdır ve "Benim burada ne işim var" dediğim bir maçtır. Maçtan sonra sahanın ortasında tam 45 dakika mahsur kalmıştım. Ev sahibi takımın küme düşmeme mücadelesi verdiği, rakibinin ise üst sıralara oynadığı bir maçta, tribünün önünde kıdemli yardımcı hakemdim. İlk yarıda iki ofsayt pozisyonu oldu. Birincisinde deplasman takımının atağında pasif ofsayttaki oyuncu sabit kaldı, arkadan gelen oyuncu gelip golü attı. İkincisinde oyuncu kendi sahasından çıkarak topu aldı ve gidip gol attı. Maç 2-0 olunca tribünlerden bana pet şişeler yağmaya başladı. O dönemde diyagonal değişikliği yapılabiliyordu. Hakem benimle diğer yardımcı hakemin yerlerini değiştirdi. Bu sırada maç 2-1 oldu. Ev sahibi takımın atağında top önce üst direğe, sonra da çizgiye çarpıp dışarı çıktı. "Oyna" işareti yaptım ve o anda film koptu. Yöneticiler sahaya girdi, bize tacizler başladı. Maç bittiğinde herkes etrafımızı çevirdi. Sahada da sadece 3 polis vardı. Bu sırada atılan bir yumrukla diğer yardımcı hakem arkadaşımızın burnu kanamaya başladı. Ambulansa gidiyoruz, almıyorlar. Bu arada sahaya bir sürü yabancı madde atılıyor. İşte o zaman sahanın ortasında durdum ve etrafıma bakıp, "Ben buraya nereden geldim. Keşke paşa paşa evimde otursaydım" diye düşündüm.

Peki, bu olaydan sonra hakemliği bırakmak aklınıza gelmedi mi?

Bende başladığı bir işi sonuna kadar götürme inadı var. Bir şeyi çok istiyorsanız ona ulaşabileceğinize inanıyorum. The Secret diye bir kitap okumuş ve çok etkilenmiştim. Olumlu düşünürseniz olumlu, olumsuz düşünürseniz olumsuz olur gibi bir ana fikri var. Ben de "Madem ki hakemliğe başladım, pes etmemeliyim" diye düşündüm ve yoluma devam ettim. Benzer örnekler yaşadım ama şartlar ne olursa olsun, hep doğru gördüğümü uyguladım. Doğruyu yapınca Allah da size yardım ediyor.

Maçlara çıkmadan önce bir uğurunuz var mı?

Çok dua ederim. Maça çıkmadan önce ayrıca annemin, eşimin, ağabeyimin, ablamın benim için dua etmesini isterim ve hepsinin maçtan önce sesini mutlaka duyarım. Bunların benim için en büyük uğur olduğuna inanırım.

Hakemlikte bundan sonraki hedefleriniz neler?

Her hakemin idealleri arasında Avrupa'da maç yönetmek mutlaka vardır. Benim de idealim Avrupa Şampiyonalarında, Dünya Kupası'nda Türkiye'yi temsil edebilmek. Şu anda Selçuk Dereli ve Cüneyt Çakır hocalarımız bu yönde ilerliyor ve bize yol açıyor. İnşallah ben de onların arkasından yürüyebilirim.

FIFA hakemi olabilmek için olmazsa olmaz şartlardan biri yabancı dil bilmek. Lisan konusunda hangi seviyedesiniz?

Eşim İngilizce öğretmeni. Evde sürekli İngilizce konuşmaya çalışıyor ve pratik yapıyoruz. Faydası oluyor tabii.

Futbolun dışındaki hayatınızda neler var?

Spor yapmaktan hiç vazgeçmiyorum. Boş zamanlarımda da antrenman yaparım. Yardımcı uzmanlığım badminton ve badminton oynamayı çok seviyorum. Üniversitede okuyan arkadaşlarımla oynuyorum. Kayseri'de okuduğum dönemde kayak yapıyordum ama riskli olduğu için 2-3 yıldır kaymıyorum. Arabayla gezmeyi, doğayla baş başa kalmayı seviyorum. Nostaljik yaşamayı severim. Malatya'nın tarihi ve doğal güzellikleriyle bilinen Battalgazi ilçesine gidip, oraları gezmek beni eskilere götürüyor. Aileme mutlaka zaman ayırmaya çalışıyorum. Eşimle dışarı çıkıp gezmeyi, sinemaya gitmeyi seviyorum.