TamSaha 163. Sayı / Haziran 2018

1970’ler ve öncesinde dünyaya gelen birisine “Tanıdığın en iyi Türk hakem kimdir?” diye soracak olsanız, ekse- riyetle alacağınız cevap Doğan Baba- can olurdu… Zevklerin, beğenilerin ve tercihlerin birbirinden çok farklı olduğu yeşil sahalarda mevzu hakemliğe gelince ustalığı üzerinde hemfikir olunan yegâne isimdi Doğan Babacan. 1940 ve 50’lerde fut- bolcu, 1960 ve 70’lerde uluslararası bir hakem, 1980’lerden itibaren de bazen MHK Başkanı, bazen yazar, bazen de âkil adamolarak hep var olan büyük bir ustayı, 18 Mayıs günü kaybettik. BizimDoğan ağabeyimizi, hakemle- rin “Doğan Baba”sını en iyi anlata- cak olan da yine kendisidir deyip, 2006 yılında CemZamur’un TamSaha için kendisiyle yaptığı dört başı mamur röportaja başvurduk. Doğan Babacan, 5 Nisan 1930’da İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde dünyaya gelir. Beyoğlu Erkek Lisesi’nde okurken TaksimLisesi’ne geçer ve 1946-47 sezonunda da Beşiktaş’ın genç takı- mında futbol oynamaya başlar. Önce B, sonra da A takıma kadar yükselir ama liseyi bitirdikten sonra üniver- site eğitimi için İzmir’e gitmek zo- runda kalır. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okurken de Karşı- yaka ile anlaşıp futbol hayatını orada sürdürür. Akademiyi bitirdikten sonra İstanbul’a döndüğünde ise Ka- 193 1 sımpaşa’da oynamaya başlar. 1951- 52 sezonunda ilk profesyonellik kabul edilince profesyonel olarak Emniyet formasını giyer. 1952’nin Mayıs ayında da yedek subay olarak vatani görevini yaparken Hacettepe’de oynar ve askerden döndükten sonra da futbolu bırakır. Gol atan rakibe tebrik Doğan Hocanın futbola veya geniş anlamda hayata nasıl baktığını anlamak için Lefter’le yaşadığı şu hatıraya kulak vermek gerek: “O dönemde Fenerbahçe, Galatasa- ray ve Beşiktaş’la diğer takımlar kolay kolay baş edemiyordu. Arada bir İstanbulspor ve Vefa onlarla başa çıkabiliyordu. Biz Kasımpaşa olarak o zamanki adıyla Mithatpaşa Stadı’nda bir ligmaçına çıkmıştık Fenerbahçe’yle. Üç veya dört golle mağlubuz; ben de Lefter’in karşı- sında oynuyorum4 numara olarak. Aşağı yukarı orta sahadan topu aldı, ben dâhil 8-10 kişiyi çalımladı ve golü attı. Çok güzel bir goldü. Ko- şarak Lefter’in üzerine gittim. Tüm tribünler vuracağımı sanırken elini sıkıp tebrik ettim. Bu olay spor ca- miasında baya ses getirmişti. Spor dostluk ve kardeşlik demektir. Bü- kemediğin eli öpeceksin demişler. Bir de iyi hareketleri takdir etme- nin gereği var diye inanıyorumben. Rakip de olsa karşınızdaki sporcu iyi bir hareket yapmışsa onu tebrik etmek, alkışlamak lâzım.” Kursa girmeden hakem 1955’te hakemliğe başlayan Doğan Babacan, futbolculuktan gelmiş ol- manın avantajıyla kurs bile görmez. Ama oyun kuralları bilgisi çok yük- sektir. Karşıyaka’da oynadığı dö- nemde eline geçen oyun kuralları kitabını ezberlemiştir. Hatta oku- duğu bir maddeden o kadar etki- lenmiştir ki, arkadaşı Sencer Dike- çoğlu’na “Penaltı kazanırsak sen bir metre vur, sonra ben geriden gelip golü atayım’ der. Arkadaşı. “Olur mu böyle bir şey?” diye so- runca “Olur” cevabını verir. 1949- 50 sezonunda Altay’la oynadıkları bir maçta Karşıyaka penaltı kaza- nınca, Sencer’le göz göze gelir. Sencer topu bir metre kadar vurur, Doğan Babacan da götürüp golü yapar. Fakat ne hakemgolü verir ne de Altaylılar kabul eder. Doğan Hoca, “Kitap bunun gol olduğunu söylüyor, bilmeyen okusun” deyince hakemde santrayı gösterir. Bu bilgisi sayesinde, kurs görme- den sadece imtihana girip başarı sağlayarak hakem olur. Futboldan gelmenin hakemlikte avantajlarını şöyle anlatır Doğan Hoca: “İkili mü- cadeleleri tefrik etmede ve karar yüzdesinin yüksek olmasında fay- dası var. Çünkü futbol oynarken rakibe yapıyorsunuz ve rakipten de Hakemler bir BABA kaybetti 192 Doğan Babacan Türkiye’nin Dünya Kupası finallerinde maç yöneten ilk hakemiydi. 1974’te Dünya Kupası arenasına çıktı. Aynı yıl Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalindeki Celtic-Atletico Madrid maçında da onun adı vardı, 1975’teki Dinamo Kiev-Bayern Münih Süper Kupa finalinde de... Hakemliği bıraktıktan sonra iki dönemMHK Başkanlığı yapan, neredeyse son nefesine kadar futbolun içinde kalan büyük ustaya rahmet diliyoruz. Beyefendiliği, nezaketi, saygınlığı ve gösterişten uzak davranışları ile gönüllerimize taht kuran bir yıldız daha bu dünyadan kaydı… Gösteriş üzerine kurulmuş bir dünyayı elinin tersiyle iterek, geçici şöhret ve değerlere ilgi duymaksınız saygın bir yaşam sürdürdü. Herkesin içinde bir gideni vardır, bir türlü uğurlayamadığı. Babakan da Türk hakem- liği için öyleydi. Ömre ömür katan dostluğu ne yazık ki sonlandı. Yaşam yorgunu yüreği durdu. İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar derler. Babakan da o koskoca yüreği ile evrende kendi kişisel menkıbesini yaşadı. En iyi mezar, geride bıraktıklarının gönlüne kazınanlardır. Sayın Babakan; sen Türk hakemliğinin gönlüne, yüreğine silinmez altın harflerle yazıldın. Bizlere yani Türk hakemli- ğine hakkını helâl et. Nurlar içinde yat. Allah’ın rahmeti üzerinde olsun. *Doğan Babacan’a Avrupa ve dünya hakemlik camiasında “Babakan” deniliyordu. Hamdi Kutval Güle güle Babakan*

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==