TamSaha 166. Sayı / Eylül 2018

erie A, bundan yaklaşık çeyrek asıl evvel dünyanın en iyi futbolcuları için adeta tek adres konumuna gelmişti. Ne var ki bu durum son yıllarda fazlasıyla değişti ve lig, günden güne kan kaybe- derek UEFA sıralamasında Premier Lig, La Liga ve hatta Bundesliga’nın dahi gerisinde kaldı. Serie A kulüpleri, eskiye kıyasla çok az yabancı yıldıza sahip olduğu gibi buna paralel olarak uluslararası düzeyde de çok daha az başarı elde eden bir hale geldi. Avrupa futbolunda kulüpler düzeyinde 1980’lerin ortalarından 1990’ların sonuna kadar Serie A’nın çok büyük bir etkisi vardı. Öyle bir dönemdi ki bu, dünyanın en ünlü yıldızları, diğer üst düzey liglerde şampiyonluğa oynaya- bilecek takımlara gitmektense, Serie A’da küme düşmeme mücadelesi veren takımlarda oynamayı bile tercih edecek raddeye gelmişlerdi. Ancak gün oldu, devran döndü, 25 sene öncesinde futbolun adeta NBA’i görü- nümünde olan Serie A’da günümüzde dünyanın en önemli yıldızları arasında kabul edilen futbolcu sayısı neredeyse bir elin parmaklarıyla gösterilebilecek bir seviyeye geriledi. Cristiano Ronal- do’nun, 30 yaş üstü futbolcular için rekor niteliğindeki bir bedel karşılı- ğında Juventus’a transfer olmasının ardındansa, nostalji damarı kabaran çoğu futbolsever ister istemez bunun, İtalyan futbolu adına bir rönesansın başlangıcı olup olmayacağı sorusunu birbirlerine sormaya başladı. Aslında İtalya, yıldız futbolcu ithalatı, futbol geleneklerine işlemiş bir ülke. Zira Çizme, futbol dünyasının ilk yabancı futbolcu cennetlerinden biri konumundaydı. Amatör futbo- lun filizlendiği 19. yüzyıl sonlarında Genoa ve Milan gibi ülke futbolu- nun öncü kulüplerinden bazılarının Britanyalılar tarafından kurulması ve özellikle Genoa’nın ilk yıllarında kadrosunda sadece Britanyalılara yer vermesi, İtalyan futbolunun yabancı kavramına hiç de yabancı kalmadan doğduğu anlamına da gelmekteydi. 1908 yılında Milan ku- lübünün tamamen İtalyan ağırlıklı bir hale gelmesinden rahatsız olan 44 üyenin kulüpten ayrılarak her milletten oyuncuya kucak açmasını amaçladıkları ve bu yüzden Internazionale adını verdikleri (evet, bizimbugün Inter olarak bildiğimiz takımın ta kendisi) kulübü kurmaları da yabancı oyuncuların, İtalyan futbolu için ‘olmazsa olmaz’ kıvamına gelmeye başladığının bir göstergesiydi. İtalyan kökenli Güney Amerikalıların devri Her ne kadar ilk yıllardan itibaren yabancı futbolcular İtalyan kulüple- rinin önemli bir parçası haline gel- mişse de Benito Mussolini liderli- ğindeki Ulusal Faşist Parti’nin 1922’de iktidara gelmesiyle birlikte, İtalya’da yabancı olmak zorlaşacak ve bu durum elbette futbolu da etkileyecekti. Nitekim 1926 yılında, İtalya şampiyonalarında sadece İtalyan futbolcuların oynayacağına dair bir karar alınacak ve bunun üzerine, İtalyan kulüplerinin kadro- larında bulunan 80’e yakın yabancı futbolcu da takımlarından ayrılmak zorunda kalacaktı. Ne var ki o dönemde Faşist Parti’nin ‘ya- bancı oyuncudan’ kastı, bugünkü gibi ‘İtalyan vatandaşı olmayan oyuncu’ demek değildi. Esas olan, İtalyan kanı taşı- maktı ve bu sayede 19. yüzyılda Güney Amerika’ya göç etmiş İtalyanların burada doğup büyümüş to- runları da İtalyan ola- rak kabul ediliyordu. Dolayısıyla bünyele- rindeki yabancı oyun- cuların tamamını kaybetmiş İtalyan kulüpleri de çareyi söz konusu İtal- yan kökenli Güney Amerikalı fut- bolcuları keşfedip kadrolarına yeniden katmakta bulacaktı. ‘Ori- undo’ (çoğulu oriundi) olarak adlan- dırılan bu oyuncular, 1926’dan 1940’ların sonuna kadar İtalyan fut- bolunun en önemli öğelerinden biri haline gelecekti. Oriundi’nin İtalyan futbolundaki önemini gösteren en önemli örnek, 1934’te dünya şampiyonu olan İtalya Millî Takımı’nın kadrosunda yer alan oyunculardan üçünün (Raimundo Orsi, Luis Monti ve Enrique Guaita) Arjantin doğumlu olmaları, hatta İtalya’ya gelmeden evvel Arjantin Millî Takımı’nda da oynamalarıdır (o devirde tek bir millî takımın formasını giymeye müsaade eden kural henüz konma- mıştı). Hatta hatta, Luis Monti, 1930 Dünya Kupası finalinde Arjantin adına sahaya çıkmış, o gün Urugu- ay’a karşı kaybettiği kupayı da dört sene sonra İtalya formasıyla ku- caklamıştı. Yasak sonrası başlayan yıldız yağmuru II. Dünya Savaşı sonrasında faşist rejimin yıkılması netice- sinde İtalyan kanı taşı- mayan oyunculara da yeniden kucak açan Çizme’de dünyaca ünlü yıldızlara imza attırmak hemen hemen her kulüp için bir alışkanlık haline gelecekti. Bunun için maddi şartlar da sonuna kadar zorlanmaktaydı. Örneğin Atalanta’nın 1951 yazında Charlton Athletic’ten transfer ettiği İsveçli golcü Hans Jepsson, Serie A’daki ilk sezonunda 22 gol atınca birçok kulüp oyuncuyu renklerine bağlayabil- Serie A Onur Erdem Eski günlerin izinde 60 61 Yakın geçmişte dünya futbolunun yıldızları için 1 numaralı çekimmerkezi olan ancak son yıllarda bu özelliğini yitiren Serie A, Cristiano Ronaldo’nun Juventus’a transferi sonrasında yeniden renklenebilme umudu taşıyor. S 1934’te Dünya Şampiyonu İtalya takımı… Ayakta soldan ikinci Luis Monti, sağdan ikinci Enrique Guaita ve sağ başta oturan Raimundo Orsi geç- mişte Arjantin Millî Takımı’nın da formasını giyen Arjantinli İtalyanlardı… Hans Jepsson

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==