TamSaha 168. Sayı / Kasım 2018
oldum. Tabiî ki A2’de oynamak iste- miyordum. Geri döndüm. Bir yıl PAF takımında oynadım. Sonra yeniden Türkiye’ye gitme kararı aldım. Trans- ferin bitmesine üç gün vardı. Hikâye- min bundan sonrası çok ilginç gelişti. Bir menajer aradı ve “Bulgaristan’da oynar mısın?” dedi. Ben de kabul ettim. Apar topar Bulgaristan’a gittik. Eşim, bir arkadaşımve ben Bulgaris- tan’da otele yerleştik. İdmana çıkıp imza atacağım. O dönemde Özgür Öz- türk Elazığspor’da genel menajerdi. Beni aradı ve “Serdar, Bülent Uygun Hoca seni istiyor. Bize gelmek ister misin? Ya şimdi gelirsin ya da başka- sını alacağız” dedi. Ben de “Olur abi, sizi bir saat içinde arayacağım” dedim. O sırada transfer görüşmesinde oldu- ğumu söyleyemedim. Babamı arayıp, “Ne yapayım?” diye sordum. “Oğlum orası bizimülkemiz. Senin için her şey daha kolay olabilir” dedi. Bana yol gösterdi. Telefonu kapattım. 10 dakika düşündüm. Eşime ve arkadaşıma, “Toplanın gidiyoruz” dedim. Valizleri topladık. Menajer de otelin hemen yanında yemek yiyordu. Menajere görünmeden koşarak taksiye bindik. Taksicinin ne İngilizcesi ne de Fran- sızcası vardı. Bir türlü anlaşamıyoruz. Acelemde var. Telefonda internet de yok. Nasıl bir macera anlatamam… Sonra başka bir otele gittik. Kablosuz internete bağlandım. Tercüme uygu- lamasından Bulgarcaya çeviri yaptır- dım. Edirne sınırına gitmek istediğimi söyledim. Taksici de kabul etti. Bulga- ristan’ın ekonomik durumu ortada. Adama para teklif ettimve hemen kabul etti. Menajer de anlaşmayı im- zalamak istemediğimi anladı ve polisi arayıp, “Bunlar kaçıyor, sınırda bekle- yin” dedi. Babamı aradım, yardım istedim. Babammenajeri aradı ve “Tamam, ben oğlumla konuştum, ikna ettim. Biraz bekleyin, yoldan geri dönecekler” demiş. Sonra beni aradı, “Oğlum tamam, adamları oyaladım. Çabucak sınırı geç ve hemen beni ara. Yoksa sıkıntı yaşayacaksın” dedi. Neyse, sonra sınıra gittik. Cebimdeki bütün parayı taksiciye verdim. “Sen bu paraları al. Allah senden razı olsun” dedim. Adam şoke oldu. Gözleri açıldı. Çok şükür her şey yolundaydı. Gece 01.00’de İzmir’e uçağımvardı. Edirne Köprüsü’nden taksiye bindik. Bizi Edirne’deki otogara götürecek, oradan da İstanbul’a gideceğiz. İstan- bul’da da beni eniştem alacaktı. Köp- rüye vardık, polis kontrolüne girdik. Allah onlardan razı olsun. Bir de bak- tımki pasaportumyok. “Eyvah ben ne yaptım” dedimkendi kendime. Beni bir telaş aldı. Tekrar Edirne’ye geri döndüm. Otogarda yana yana taksiciyi aradık. Bana, “O taksici güm- rüktedir, oraya git” dediler. Hemen gittim tabiî. Buldum taksiciyi. Pasa- portumkoltuğun üstünde, aynı yerde duruyormuş. Hemen pasaportu aldım ama tabiî uçağı kaçırdım. Sabaha karşı başka bir uçağa bindim. Sonra sağlık kontrolünden geçtim. İnanıl- maz bir maceraydı. Anlatması hoş, komik bir anı kaldı arkada ama yaşarken inanılmaz heyecanlıydı. Aslında çok doğru bir karar vermiş- sin. Elazığspor’daki iki sezonunda sürekli oynayan ve dikkat çeken bir oyuncu haline geldin. Elazığspor dönemini nasıl değerlendiriyorsun? Bir oyuncu oynadıkça kendisini geliş- tirir. İlk gittiğimde Bülent Hoca beni kadroya alıp oynatmıyordu. Sadece kupa maçlarında oynuyordum. Sonra Yılmaz Vural Hoca geldi. İlkmaçıma Orduspor karşısında çıktım. Orduspor kazanırsa Galatasaray’ın önüne geçip lider olacaktı. 2-0 öndeydik. Hoca 69’da Gökhan Emreciksin’in yerine beni oyuna aldı. 71 ve 74’te iki gol yedik, maç 2-2 bitti. Ama gollerin benimle uzaktan yakından alâkası yoktu. Yine de sonuçta ben oyuna girmiş ve iki farklı önde olduğumuz maçı berabere bitirmiş olduk. Yılmaz Hoca beni 3-4 hafta kadroya almadı. Sonra Başakşehir maçında kadroya girdim. 1-0 gerideydik. Yılmaz Hoca, Sinan Kaloğlu ile birlikte 71’de beni oyuna soktu. O gün aldığımher topu kaptırıyorum. Nasıl kötüyüm… Top ya taca gidiyor ya da rakibe… Sedat Bay- rak 61’de kırmızı kart gördü ve 10 kişi kaldık. Dakika 90… Sinan abi ortayı açtı, ikinci direkte kafayı vurdumve maç 1-1 bitti. Soyunma odasına gittim, hoca beni gördü, “Yavrum benim” diyerek kucakladı… Nasıl gülüyorum inanamazsınız… Sonraki hafta Galatasaray’la evimizde oynu- yoruz. Maç güzel gidiyor. 50’de Yekta atınca 1-0mağlup duruma düştük. Hoca 59’da beni oyuna aldı. Yine her aldığım topu kaptırıyorum… Hoca kenardan bana “İdmandaki gibi oy- nasana” diye bağırıyor. Bunun üzerine neler yapmaya başladımbir görseniz… Ben bile kendime inana- madım. Penaltı kazandırdım. Muslera kırmızı kart gördü. Kaleye Melo geçti hatırlarsanız ve kurtardı… Omaç benim çıkış maçım oldu. Fransa ile Türkiye arasında ne gibi farklar var? Motivasyonla, yürekle oynayan bir yapımız var. Bunu herkes bilir. Bizim geri dönüşlerimizin çoğu aslında bunun sayesindedir. Millî ruhumuz bu yüzden üsttedir. Böyle bir ülkeyiz. Fransa’da bu yok. Otomatiğe bağla- mışlar. Makine gibiler. Sistematikler. Türkiye’de durumböyle değil. Elazığspor’daki parlak günlerinin ar- dından Trabzonspor’a transfer oldun ancak burada 7’si Süper Lig, 4’ü Ziraat Türkiye Kupası olmak üzere yarım sezonda sadece 11 maçta forma giyebildin ve devre arasında Kayseri Erciyesspor’a transfer oldun. Trab- zonspor dönemini nasıl anlatırsın? İbrahimHacıosmanoğlu Başkan beni aradı; “Oğlum, şampiyonluk için kadro kuruyorum. Seni takımda görmek is- tiyorum” dedi. Ben de, “Başkanımbu sözünüz üzerine bana lâf düşmez. Siz ne derseniz o” dedim… O esnada tatil- deydim. Sağlık kontrolünden geçtim ve imzayı attım. Her şey güzeldi. Hami Mandıralı Hoca beni çok istiyordu. Üç gün sonra Hami Hoca ayrıldı, yerine Vahid Halilhodzic geldi. O sırada da Ramazan ayındayız. İlk gün geçti; ikinci gün oldu ve hoca bizi teste soktu. Ben de o gün oruçluyum. Ben Allah’a şükür tutarımorucumu ama test olduğunu bilmiyordum. Bilseydim tutmazdım. Kendimi hazırlardım. Testi ilk bırakan ben oldum. Sabah saat 10.00. Trabzon’un nemini biliyor- sunuz. Ölüyorum. Hoca bana, “Sen ipincesin. Nasıl ilk başta sen bırakır- sın? İlk başta senin koşman gerekir” dedi. Ben de, “Hocambahane değil. Bahane için söylemiyorum ama ben oruçluyum. Test olacağını bilmiyor- dum” cevabını verdim. Bundan sonra hoca benimle ters düştü ve oynat- madı. Yalnızca hazırlıkmaçlarında arada sırada oynattı. Kötü sonuçlar “ Messi, Coutinho gibi yıldızlar inanılmaz. 8-2’lik skordan sonra soyunma odasında ağladım. Messi bana göre dünyanın en iyisi. Onları karşımda görmek çok farklı duygulardı. Çok başka oyuncular. Onlarla oynasan belki sen de o seviyeye çıkabilirsin. Bir gün onlarla birlikte oynamak isterim. “ Kazanınca herkes mutlu oluyor. Paralar yatıyor; başkan neşeli… Bunlar futbolun gerçekleri. Galip gelince her şey güzel. Ama 3-2 kaybetsen ve iki golü de sen atsan sadece senmutlusun. Kariyerin içinmutlusun ama hocan üzgün. “İki maç daha kaybetsemgider miyim?” diye düşünüyor. Başkanlar mutsuz oluyor. Benim için takımın iyi olması esas. 48 49
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==