TamSaha 177. Sayı / Ağustos 2019

Giuseppe’nin ilk adresiyse Gloria FC adında bir yerel kulüp olacaktı. Kulüpteki bir görevlinin kendisine bir çift futbol ayakkabısı hediye etmesiyle de Giuseppe nihayet yalınayak futbol oynadığı günleri geride bırakıyordu. Giuseppe’ninmuazzambir top tek- niği vardı. Kimbilir, belki de küçük- lüğünden beri zor şartlar altında futbol oynamaya çabalaması, onun tekniğinin gelişmesine ekstra bir katkı sağlamıştı. Genç oyuncu aynı zamanda son derece kıvrak ve süratliydi de… Boyunun 1.69metre olduğu da düşünüldüğünde rakibin onun ayağından topu kapabilmesi bir hayli zordu. Hele bir de feyk atma merakı vardı ki, karşısındaki savunmacılar bırakın sadece zor duruma düşmeyi, adeta alay konusu oluyorlardı. Milan istemedi, Inter’e nasip oldu Gloria FC her ne kadar küçük bir kulüp olsa da bünyesinde barındır- dığı bu cevherin saçtığı ışıltıların Milano’nun iki büyüğünün gözüne takılması da kaçınılmazdı. Gloria’ya katılmasının üzerinden iki yıl geç- mişti ki, Giuseppe ilk olarak Milan kulübünün gözlemcilerinin dikka- tini çekmişti. Ancak tavsiye üzerine kendisini daha sonra izleyen Milan antrenörleriyse onu fazla çelimsiz bulmuşlar ve altyapıya alınmasını veto etmişlerdi. Bu belki de Milan-Inter rekabetindeki en önemli dönümnoktalarından biriydi. Zira birkaç hafta sonra Giuseppe’yi bu kez Inter yetkilileri izleyecek ve onun yeteneklerinden fazlasıyla etkilenerek 14 yaşındaki oyuncunun Inter altyapısına girmesine karar vereceklerdi. Inter altyapısında zaman geçirdikçe Giuseppe’nin kalitesi iyice ortaya çıkıyordu. Günün birinde, Inter’in orta saha oyuncularından Fulvio Bernardini, genç takımlar arasında yapılan bir maçı seyrederken Giuseppe’yi görüyor ve 16 yaşındaki oyuncunun tekniğine hayran olu- yordu. Bernardini, maçın ardından hemen teknik direktörleri Arpad Weisz’ın yanına gitmiş ve altyapıda gördüğü genç oyuncuyu öve öve bitirememişti. Bernardini’ye göre bu gencin, Inter’in A takımında oy- namaması için hiçbir sebep yoktu, hatta takıma girmekle kalmasını bırakın, onların güçlerine güç kata- bilecek kadar kaliteliydi. Weisz’ın, oyuncusunun bu hararetli anlatı- mına kayıtsız kalması zordu. NitekimMacar teknik adamda çok geçmeden soluğu altyapıda alacak ve Giuseppe’yi çıplak gözle seyre- decekti. Gördüklerinin ardındansa Bernardini’nin anlattıklarının hiç de abartılı olmadığına kanaat getire- cek ve genç oyuncuyu A takımla birlikte idmanlara çağıracaktı. Birkaç yıl öncesine kadar sokak aralarında yalınayakla bir paçavra tomarının peşinden koşmakta olan küçük çocuk, artık ülkenin en büyük takımlarından biriyle an- trenmana çıkmakta olan bir gençti. Kendisinin lâkabı haline gelecek Il Balilla (küçük çocuk) da bu es- nada takım arkadaşı Leopoldo Conti tarafından ona yakıştırılacaktı. Giu- seppe Meazza, 12 Eylül 1927 tarihine gelindiğindeyse Inter formasıyla ilk maçına çıkacaktı. Volta di Como Kupası olarak adlandırılan bu özel turnuva maçında Inter, Milanese US adlı bir takımla karşılaşmış ve bu mücadeleyi 6-2 kazanırken, Meazza da iki gole imza atmıştı. Bu parlak başlangıcın da etkisiyle Meazza 1927-28 sezonuyla birlikte mavi-siyahlı ekibin hücumhattında kendisine düzenli olarak yer bula- caktı. Inter o sezon ulusal ligde sezonu yedinci olarak tamamlayıp pek aradığını bulamadıysa da 33 maçta sahaya çıkan Meazza’nın rakip filelere 12 gol bırakması son derece önemliydi. Meazza asıl pat- lamasınıysa ertesi sezon yapacaktı. Ligde bu kez 29maça çıkıp 33 gole imzasını atan genç oyuncu böylece 36 golü bulunan Torinolu Gino Rossetti’nin ardından gol krallığı yarışında ikinci sırayı da almıştı. Son sürat zirveye İtalya’da 1890’lardan itibaren dü- zenlenmekte olan ulusal turnuva- larda 1929-30 sezonuyla birlikte önemli bir değişime gidiliyor ve gü- nümüze kadar gelecek olan Serie A, ilk defa o sezon organize edilmeye başlıyordu. Inter, bu anlamlı sezonu zirvede tamamlayarak hemSerie A’nın ilk şampiyonu oluyor, hemde kulüp tarihinin üçüncü İtalya şampiyonluğunu elde ediyordu. 33 maçta 31 gol atan Meazza ise bu kez en yakın rakibinin 10 gol ile- risinde gol kralı olarak çifte sevinç yaşamıştı (Ayrıca Meazza’nın Serie A’daki ilk sezonunda ulaştığı bu gol sayısına, aradan 90 sene geçmesine 98 99 karşın sonrasında başka hiçbir çay- lak oyuncu ulaşamayacaktı). 19 ya- şındaki genç yıldız, artık ülkede en çok konuşulan futbolculardan biriydi. Zaten sezon tamamlanma- dan, İtalya Millî Takımı Teknik Di- rektörü Vittorio Pozzo tarafından millî takımkadrosuna da çağrılmış ve kariyerinde önemli bir eşiği daha geride bırakmıştı. GökMavili formayı ilk olarak 9 Şubat 1930 tari- hinde, Roma’da İsviçre’ye karşı oynanan bir özel maçta giyen Meazza, İtalya’nın 4-2 kazandığı bumücadelede de rakip filelere iki gol göndermeyi bilmişti. Meazza adına önemli bir şanssızlık, sezon bitiminde İtalya Futbol Fede- rasyonu’nun, Uruguay’da ilk kez düzenlenecek olan Dünya Kupa- sı’na millî takımı göndermeme ka- rarı almasıydı. Turnuva ilk kez dü- zenlenmekteydi, başarılı ve sürekli bir organizasyon olup olmayacağı belirsizdi. Sivil hava taşımacılığının neredeyse hiç gelişmediği bir dönemde, adeta dünyanın öbür ucunda oynanacak olması da caba- sıydı. Haliyle, turnuva FIFA üyesi her ülkenin katılımına açık olsa da Avrupa ülkelerinden sadece dördü (Fransa, Belçika, Yugoslavya ve Ro- manya) millî takımlarını Uruguay’a gönderme kararı almıştı. Bunun sonucunda da dünya futbol kamuo- yunun Meazza ile tanışması da dört yıllık bir gecikmeye uğrayacaktı. Aslında 1927 yılında, Avrupa’da kayda değer bir uluslararası futbol turnuvası daha başlamıştı. Orta Avrupa Kupası adındaki bu turnuva, anlaşılacağı üzere adını aldığı böl- gedeki takımlar olan Avusturya, Macaristan, Çekoslovakya, İsviçre ve İtalya’yı bir araya getiriyordu ve bu beş ekibin, çift devreli lig usu- lüyle karşılaşacağı bir düzende oy- nanacaktı. Her takımın sekiz maça çıkacağı bu turnuvanın ilki üç se- zona yayılmıştı ve 1930 Şubat’ında millî takım ailesine katılan Meazza da bu turnuvaya, sonmaçta da olsa yetişmiş olacaktı. Üstelik bumaç, mini-ligin sonucunu tayin edecek müthiş bir final niteliğindeydi. Karşılaşmadan evvel Avusturya ve Macaristanmaçlarını tamamlamıştı ve sekizer maçta 10’ar puanla ilk iki sırayı paylaşıyorlardı. Macaristan ile İtalya ise yedişer maçta dokuzar puandaydı. Yani, 11 Mayıs 1930’da Budapeşte’de oynanacakMacaris- tan-İtalya maçını kazanan taraf, turnuvanın şampiyonu olacaktı. Beraberlik halinde ne olacağı konusundaysa açıkçası kaynaklar biraz yetersiz kalıyor zira Avus- turya ile Macaristan’ın attıkları ve yedikleri gol sayıları aynı. Bunun dışında da sıralamanın neye göre yapılacağı belirsiz. Ancak İtalya için gerçek şuydu ki kazanmaları halinde şampiyon olacakları turnu- vada, bir beraberlik halinde bile dördüncü sırada kalacaklardı. Macaristan, turnuvada evinde daha evvel oynadığı üç maçı da kazan- mıştı. İtalya’nınsa deplasmandaki tek galibiyeti, sıfır çeken İsviçre’ye karşıydı. Bu açıdan bakıldığında, maç öncesinde ibrenin Macarlardan yana olduğu düşünülebilirdi. Ancak Meazza maçta öyle bir performans sergileyecekti ki söz konusu ibre bir barometrede olsaydı o barometre basınçtan patlar, ortada da ibre mibre kalmazdı, öyle söyleyelim. Ni- tekimMeazza 17. dakikada İtalya’yı 1-0 öne geçirmiş, ilk yarının da bu skorla İtalya lehine tamamlanması- nın ardından, 65 ve 70. dakikalarda iki kez daha fileleri sarsarak hat-trick yapmış ve maçın da fiilen bitmesini sağlamıştı. İtalya, dağılan rakibi karşısında kalan sürede de Mario Magnozzi ve Raffaele Cons- tantino ile birer gol daha bulunca 5-0’lıkmüthiş bir galibiyet elde ediyor ve ilk Orta Avrupa Kupası’nın da şampiyonu oluyordu. Meazza, bundan sonraki dört sezondaysa Inter forması altında Serie A’da 86 gol daha kaydede- cekti. Ancakmavi-siyahlı ekip, bu gollere rağmen yeni bir şampiyon- luk kazanamamış, iki defa ligi ikinci bitirmekle yetinmişti. Millî takım cephesindeyse 1931-32 yıllarında ikincisi düzenlenen Orta Avrupa Kupası’nda bu kez Avusturya şampiyonluğa ulaşırken Meazza’lı İtalya ise ikinci sırada kalmıştı. İlk dünya şampiyonluğu Gelelim 1934 Dünya Kupası’na… As- lında bu turnuvanın da bir nevi Orta Avrupa Kupası’na dönüşmesi muh- temeldi. Zira futbol dünyasındaki üç önemli güçten ilkini teşkil eden Britanyalılar, 1928’de FIFA’dan ayrıl- maları sonrasında bu turnuvaya doğal olarak katılmıyorlardı. İkinci güç konumundaki Güney Amerika- lılardansa son şampiyon Uruguay, ülkesinde düzenlenen ilk turnuvaya Avrupalıların rağbet etmemesine bir tepki olarak Avrupa’daki bu turnuvaya gitmeme kararı almıştı.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==