TamSaha 185. Sayı / Nisan 2020

Lehlerin elindeki malzeme- nin alelâde isimlerdenmüte- şekkil olmadığını da belirtmeden geçmemek g erekir. Kaledeki Jan Tomas- zewski, 1970’lerde Sepp Maier, Ubaldo Fillol, Ivo Viktor ve Pat Jennings ile birlikte dünyanın en iyi beş file bekçisinden biri sayılırdı. 1974’te ilk Dünya Kupası’nı oynayan genç defans oyun- cusuWladyslaw Zmuda, daha sonra bu turnuvada üst üste dört kez boy göstermeyi de başaracak ve oynadığı dönemin önde gelen savun- macılarından biri olacaktı. Takımın normalde as santr- foru ve Lewandowski’ye kadar da ülke tarihinin en golcü ismi olanWlodzimierz Lubanski, sakatlığı nedeniyle 1974 Dünya Kupası’nı kaçır- mıştı belki ama onun yerine forma şansı bulan Andrzej Szarmach da turnuvada pırıl pırıl parlayıp ne kadar kaliteli bir golcü olduğunu ispatla- mıştı. Sol açık olarak görev yapan Robert Gadocha, gerek oyun içindeki gerekse duran toplardaki asistleriyle sivrilmekteydi. Takımın oyun kurucusu Kazimierz Deyna da alanında dünyanın en iyileri arasına girmiş müthiş bir beyindi. Tabiî bu isimlerin yanında Polonya’nın bir de ele avuca sığmayan bir sağ açığı vardı. Kel kafasını kapatmak için kulağının üstünden uzatıp yana yatırdığı saçları, sağ kanattan depara kalktığında havada uçuşmaya başlardı ve uçuşan o saçlar bir ba- kıma Polonya adına gol sinyali de sayılırdı. Zaten sonrasında bir anda ceza sahasında bitiverirdi ve rakip savunma ne olup bittiğini anlayana kadar da topu ağlarında görürdü. Nitekim böylesi bir senaryo 1974 Dünya Kupası’nda yedi kez tekrarlanmış ve bu yedi gol sayesinde de kel kafalı o sağ açık, turnuvayı gol kralı ola- rak tamamlamayı da başar- mıştı. Kahramanımızın adını, Dünya Kupası tarihiyle azıcık haşir neşir olmuş bütün futbolseverler artık çoktan tahmin etmiştir herhalde: Grzegorz Lato. Öte yandan Lato’nun kelli- ğine yapılan vurgudan dolayı kendisini 1974 Dünya Kupası sırasında yaşını başını almış bir oyuncu olarak tahayyül edecek olanlaraysa hemen bir uyarıda bulunalım. Lato o esnada 24 yaşındaydı. Basit bir aritmetikle de ken- disinin artık 70’ine merdiven dayadığı hesaplanabilir. Hatta merdiven dayamayı da geçelim, kendisi bu ay zaten 70. yaş gününü kutlayacak. Biz de bu vesileyle kaleme aldığımız bu yazıda futbolse- verlere Lato’nun kariyerin- den satırbaşlarını aktarmaya çalışacağız. Küçük yaşta büyük trajedi Grzegorz Lato’nun hayat hikâyesi, 8 Nisan 1950’de, Polonya’nın kuzeyindeki Malbork şehrinde başlaya- caktı. Kısa bir süre sonraysa ailesi, ülkenin öbür ucu denebilecek güneybatıdaki Opole şehrine taşınmıştı. Grzegorz üç yaşına geldiğin- deyse Lato ailesinin yeni ad- resi bu kez güneydoğuda yer alan Mielec şehri olmuştu. Ailenin babası Ryszard Lato, havaalanlarında teknisyen olarak çalışmaktaydı. Grzegorz’un, adını babaların- dan alan ve kendisinden bir buçuk yaş büyük olan bir de ağabeyi vardı. Ağabey 56 57 Ryszard ve küçük kardeş Grze- gorz’un neredeyse yürümeye başladıktan sonraki en büyük eğlenceleriyse futbol oynamaktı. Elbette ilk başlarda iki küçük çocuk ufak tefek birtakım topları hatta cisimleri tekmeleyerek heveslerini gidermeye çalışıyorlardı. Onlardaki bu hevesin farkına varan babala- rıysa çok geçmeden oğullarına hakiki bir futbol topu hediye edecek ve bu sayede belki de sadece Polonya futbol tarihi üzerinde değil, dünya futbol tarihi üzerinde bile bir kelebek etkisi yaratacaktı. Ne yazık ki, 1959 yılına gelindiğinde Lato ailesini çok büyük bir trajedi beklemekteydi. Baba Ryszard, ha- vaalanında çalıştığı esnada yerdeki bir makine yağı birikintisine basıp kaymış ve başını da çok fena bir bi- çimde sert zemine çarpmıştı. En az bu kaza kadar trajik olansa kaza esnasında doğru dürüst bir yardım yapılmaması ve Ryszard’ın çalışma arkadaşları tarafından karga tulumba evine getirilmesiydi. Rysarzd’ın eşi, kocasının ne denli kötü durumda olduğunu görünce ambulans çağırmıştı. Gelgelelim Mielec şehrinde yeterli donanımda bir hastane olmadığına kanaat geti- ren sağlık ekipleri talihsiz adamı iki saat uzaklıktaki Krakow şehrine götürmek zorunda kalacaklardı. Burada her ne kadar Ryszard’ı acil olarak ameliyata alsalar da talihsiz adam son nefesini masada vere- cekti. Öldüğünde henüz 37 yaşın- daydı ve ardında da 11 ve dokuz yaşlarında iki yetimbırakmıştı. Küçük Rysarzd ve Grzegorz’un annelerinin üzerinde artık çok daha büyük bir yük vardı. Zaten komüni- kasyon cihazları üreten bir fabri- kada işçi olarak çalışmakta olan kadıncağız, artık iki çocuğunu ge- çindirebilmek için vaktinin büyük kısmını fabrikada geçirmeye başla- mıştı ve bu da Ryszard ile Grze- gorz’un futbol toplarıyla yalnız başlarına kalmalarına yol açmıştı. Okuldan arta kalan vakitlerini fut- bol oynayarak geçiren iki kardeşin bir kulüpte oynama hayalleriyse, üç yıl sonra gerçekleşecek ve ikili, şehrin en önemli futbol kulübü olan Stal Mielec’in altyapısına kaydolacaktı. Küçükken ağabeyinin gölgesindeydi Aslında iki kardeş arasında ilk bakışta göze çarpan isim ağabey Ryszard’dı. Top tekniği daha etkile- yiciydi. Grzegorz’unsa müthiş bir sürati vardı ama doğal yetenekleri, ağabeyininkiler kadar dikkat çek- miyordu. Ne var ki Ryszard, kardeşi kadar hırslı ve çalışkan değildi. Altyapıya girdikten birkaç yıl sonra peş peşe üç antrenman kaçıracak, bunun ardından da yeterli disipline sahip olmadığına kanaat getirerek devam etmeme kararı alacaktı. Eğer Ryszard da kardeşi kadar hırslı ve istekli olsaydı, bunun Polonya futbolu üzerinde nasıl bir etkisi olurdu elbette bilemeyiz. Latolardan bir yerine iki büyük yeteneğin sahada olması tabiî ki ilk başta kulağa hoş geliyor ama belki de öyle bir durumda Grzegorz ağabe- yinin gölgesinden tammanasıyla kurtulamayacak ve çok daha düşük bir profil sergileyecekti. Altyapıdaki eğitimini aksatmadan sürdüren Grzegorz Lato, 16 yaşına geldiğinde nihayet Stal’ın genç takımkadrosuna alınacaktı. Hatta kulüp, eğitimine devam etmesi için kendisine aylık 400 zloti tutarında bir burs da sağlamış, bu sayede de Lato, tek başına evi geçindirmekte zorlanan annesine destek olma şansını da yakalamıştı. O günlerde Stal’ın elinde parlamaya hazır bir

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==