TamSaha 187. Sayı / Haziran 2020

Gönülden Kaleme Son yıllarda doğal felâketler çok arttı. Dünyanın hiç görülmeyen yerlerinde şiddetli yağmurlar, fırtı- nalar hatta kasırgalar görülmeye başladı. Doğa ile bu kadar oynanırsa, doğal döngü insan eliyle bozulursa olacağı bu. Çin’den tümdünyaya yayılan virüs de insan odaklı, bazı görüşlere göre laboratuvar menşeli. Doktorlar canları pahasına bu virüse yakalananların hayatlarını kur- tarmak, bilim insanları da gecelerini gündüzlerine katarak ilaç ve aşı bulmak için çalışıyor. Onlaramüteşekkiriz ama bazı ülkelerden gelen haberler, insanlığın da hızla kıyamete doğru yol aldığını gösteriyor. Daha genç hastalara yer açmak için yaşlı hastaların tedavileri kesiliyor, solunum cihazından çıkartılan yaşlı hastalar solunumyetmezliğinden hayatını kaybediyormuş. Bu haber doğruysa hiçbir hekimin böyle bir karar alma hakkı da yetkisi de yok. Doktorların seçme hakkı olağanüstü durumlarda elbette var. Yaşama şansını yüksek gördükleri iki hastadan birine müdahale etmek haklarıdır ama tedavisine başlanmış hastanın sırf yaşından dolayı so- lunum cihazından çıkartılıp ölüme terkedilmesi düpedüz cinayettir. Bu cinayetleri işleyenlere önerim, bu işi yapacaksanız bari kurbanınıza acı çektirmeyin, ilaçla uyu- tun ki son anlarında boğulma hissi yaşamasın. Nefes alama- manın ne demek olduğunu, hastalığımdan dolayı iyi bilirim. Siz de bu duyguyu öğrenmek isterseniz kafanıza bir poşet geçirip hava girmesini önleyin; bakın bakalımne kadar da- yanacaksınız. Bu deneyden sonra aldığınız her nefesin kıy- metini bilecek ve Allah’a dua edeceksiniz. Bir başka haber de Amerika’dan geldi… Bakımevinde yaşa- yan yaşlıların toplu ölümleri dünya bültenlerinde yer aldı. Bu ülkeler güyamedeni, ileri demokrasi ile yönetilen ülkeler. Medeni olmayı ve demokrasiyi, teknolojik gelişimle ölçüyor- lar galiba. Evet, teknoloji gelişmişliğin göstergelerinden biri- dir ama asıl gelişmişliğin temel taşı insan odaklı anlayışın egemen olması ve yaşamhakkının kutsallığıdır. Bu virüs vahşi kapitalizmin insana bakışını ortaya koymuş, sosyal devletin önemi bir kez daha tescillenmiştir. Yaşlıları ve kro- nik hastaları hedef alan bu virüs karşısında yapılanlar göz önüne alındığında, “Bu grup ekonomilere fazla yük oluyor, bu yükten kurtulmak için bu virüs üretildi” diye düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Şayet virüs laboratuvarda üretilmişse, hangi ülke yaşlılarını ölüme terk ediyorsa o ülke üretmiş ve yayılmasını sağlamıştır diye düşünmek doğru gibi geliyor bana. Çok bilinen bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Otlakların bi- rinde, bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan as- lanlar çok zayıflamışlar. Topal aslan kurnazca bir çare dü- şünmüş ve bunu diğerleriyle paylaşmış. Topal aslan, yanına bir-iki aslanı da alarak beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürü- süne yanaşmış. Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış: “Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün, buraya sizden özür dilemek için geldik. Biliyorum, bu- güne kadar sizlere zarar verdik ama inanın ki, bunların hiç- birini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz’de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizimde gözümüzü ka- maştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliği- mizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizinle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz de kurtulun ve yine barış içinde yaşa- yalım.” Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tar- tışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz’ü aslanlara vermişler. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış. Bir süre sonra aslanlar yine aynı yön- temle gelip, bu kez Uzun Kuyruk’u istemişler: “Gördünüz mü ne kadar barışseveriz. Sizleri de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Sizlere saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.” Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk’u teslim etmiş, yine Be- nekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi al- tında can vermiş. Bu olay her seferinde farklı bahanelerle sürekli tekrarlanmış. Sayıları azaldıkça sonunda öküzler za- yıflamış, aslanlar ise küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane dahi ileri sürmeden, doğrudanmüdahale ederek, “Verin bize şunu, yoksa karışmayız” demeye başlamışlar. Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, “Ne oldu bize? Nerede kaybettik bu savaşı?” diye sormuş. Boz Öküz, Benekli Öküz ‘ün sözle- rini hatırlayarak, gözleri nemli, “Biz” demiş “Sarı Öküz’ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı. Sarı Öküz’ü vermeye- cektik!” İnsanlığın felâketini önlemek, vicdan pınarlarını kurutma- mak için, bugün 80 yaş ve kronik hastaları, bakımamuhtaç olanları, yarınlarda din, dil, ırk, mezhep farkı olacak sarı öküzleri vermeyelimki insanlık savaşını kazanalım. Gidişatın “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dönemi olmadığını gösterdi bu virüs. Şayet vicdan pınarlarının kurumasınamüsaade edilirse, yakın gelecekte yılanın sizi ısırması kaçınılmaz olacaktır. Vicdan pınarlarınızın kurumaması dileğiyle. Sağlığınız için evde kalın… İsmail Gökçek Bindik bir alâmete 98

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==