TamSaha 188. Sayı / Temmuz 2020

yazacaklarına şüphe yoktu. Keza çalkantılı yaşambiçimi de- yince de belki ilk akıllara gelen kişi, buna rağmen çoğu kişi tarafından tüm zamanların en iyisi olarak kabul edilen Diego Maradona’dır. Arjantinli eğer sağlığına ve yaşantı- sına dikkat eden biri olabilseydi bugün belki de “Maradona mı, Pele mi, Messi mi?” gibisinden hiçbir sorunun sorulmasına ihtiyaç bile duyulmayacaktı. Gerçi bu şekilde düşünülecekse, Maradona’dan bile beter bir özel hayata sahip Gar- rincha da kendisine iyi bakabilmiş olsaydı belki de o zaman futbol dünyasının en popüler sorusu “Ma- radona mı, Garrincha mı?” olacaktı. Bunların yanı sıra bu denli trajik sayılmasa da başka sebeplerden ötürü de hak ettiği değeri bulama- mış çokça futbolcu vardır. Kimi, et- rafında onun daha da parlamasını sağlayacak futbolcularla birlikte oynayamamıştır, kimi kulüp yöne- ticilerinin birtakımkaprislerinin kurbanı olup daha büyük bir kulübe gitme fırsatını kaçırmıştır, kimi zaten futbol dünyasının en çok gözü önünde yer alan ülkelerden bir hayli uzakta, futbolda geri kalmış bir memlekette doğup büyüdüğü için daha en baştanmücadeleye fazla- sıyla geriden başlamıştır. Daha fazla örneklemeye gerek yok, sayılmaya çalışılsa böyle yüzlerce oyunculuk bir liste bile yapılabilir. Benzerine rastlanılmayacak bir trajedi Ancak tümbu talihsiz yıldızlar içinde öyle bir isimvardır ki, yaşa- dıkları tamamenmüstesnadır. Zira dünya çapında şöhrete sahip olma- sının beklendiği bir dönemde onu futboldan koparan ne sakatlıklar ne düzensiz yaşamı ne de futbolda az gelişmiş bir ülkede doğmuş ol- masıdır. Rus futbolunun kayıp yıl- dızı Eduard Streltsov’un hikâyesi, Sovyetlerin çalışma kampları olan Gulaglarda heba olan hayli uzun bir süre üzerine kurulu. Streltsov, bu süre zarfında iki Dünya Kupası, iki de Avrupa Şampi- yonası kaçırmıştı, hatta Gulaglar- dan döndükten sonra sabıkası nedeniyle 1966 Dünya Kupası kad- rosuna alınmadığı da düşünüldü- ğünde gidemediği büyük turnuva sayısı beşe çıkıyordu. Söz konusu Avrupa Şampiyonalarının ilkinde Sovyetler Birliği şampiyon olurken, ikincisinde de finalde kaybetmişti. Dünya Kupalarındaysa peş peşe iki çeyrek final görmüş, ardından da 1966’da yarı final oynamıştı. O Sov- yet takımında ülkenin en yetenekli hücum oyuncusu oynamış olsaydı bu başarılardan fazlasının yaşan- ması da kuvvetle muhtemeldi ve öyle bir durumda da futbol tari- hinde hemStreltsov’un hemde Sovyetler Birliği’nin çok daha muteber bir yeri olması da kaçınıl- mazdı. Ancak devletin üst kademe- sinde mevki sahibi olmuş bir kişinin şahsi husumeti ve SSCB devletinin genel paranoyaları bir araya gelince hayat Streltsov için adeta bir kâ- busa dönmüş, az önce saydığımız ihtimaller de varsayım olmaktan öteye gidememişti. Eduard Anatoliyeviç Streltsov, 21 Temmuz 1937’de, Moskova’nın banliyölerinden Perovo’da doğ- muştu. Babası Anatoli, Fraser adın- daki bölgenin en büyük ahşap kesim aletleri fabrikasında maran- goz, annesi Sofya ise bir kreşte bakıcı olarak çalışmaktaydı. Eduard henüz küçük bir çocukken patlak veren II. Dünya Savaşı, Sovyetler Birliği’nde nüfusun büyük çoğun- luğu üzerinde olduğu gibi, Streltsov ailesi üzerinde de derin yaralar bı- rakacaktı. Ancak buradaki neden- sonuç ilişkisi biraz farklıydı çünkü savaş, Streltsov ailesine doğrudan fiziki bir zarar vermemişti. Fakat savaşın başlamasının ardından askere çağırılan ve ordunun istih- barat servisinde görev alan baba Anatoli, bu dönemde tanıştığı bir kadınla ilişki yaşamaya başlamış, savaşın ardından da ailesini terk edip, yeni sevgilisiyle birlikte Kiev’e yerleşmişti. Eduard bu dönemde babasını son olarak 1943 yılında, bir ara izine çıkıp eve geldiğinde görmüştü. Zaten daha sonra da sadece bir kez, o da dedesinin cenazesinde karşılaşacaklardı. İlkokul çağındaki oğlu Eduard ile baş başa kalan anne Sofya ise zaten astımhastasıydı ve yaşadığı üzün- tülerin de neticesinde bir de kalp krizi geçirmişti. Bunun üzerine dev- letten bir maluliyet maaşı almaya başlasa da oğluna daha iyi şartlarda bakabilmek için kreşteki işini bıra- kıp o da Fraser fabrikasında çalış- maya başlayacaktı. Eduard ise yedi yaşında ilkokula başlamıştı. Küçük çocuğun o dönemlerdeki en büyük merakıysa futboldu. Zaten okulda da en iyi olduğu ders beden eğiti- miydi. Onun haricindeyse biraz tarihe ilgili sayılırdı ama geri kalan derslerde parlak bir öğrenci değildi. Yine de orta notlar alarak kayıpsız bir biçimde yedinci sınıfın sonuna kadar okuyacaktı. Sonrasındaysa artık annesine daha fazla yük olmak istemeyecekti. Neticede o da babası ve annesi gibi Fraser fabri- kasında çalışmak için kolları sıva- yacak ve burada metal işçisi olarak iş bulacaktı. Genç Eduard’ın futbola ilgisiyse gün geçtikçe daha çok artmaktaydı. Her fırsatta arkadaşlarıyla maç yapıyor ve mümkünmertebe, gönlünü kap- tırdığı SpartakMoskova’nınmaçla- rını takip etmeye çalışıyordu. Fabri- kada işe başladıktan sonra da iş saatleri dışında fabrikanın futbol takımında oynamaya başlamıştı. 14 yaşında, takımın en genç oyun- cusuydu ama aynı zamanda en ye- teneklisiydi. Gol vuruşları ve pasları kusursuza yakındı. Hatta çoğu fut- bolcunun ayağının önüyle atmakta zorlanacağı pasları o topuğuyla bile rahatlıkla atıyordu ki bu topuk pasları, çok geçmeden kendisinin alâmetifarikası olacaktı. Öyle ki Rusya’da kendisinden önce tribün- leri ayağa kaldıracak kalitede topuk pası atmayı denemiş ve bunda başarılı olmuş bir oyuncu bulunma- masından ötürü birkaç yıl içeri- sinde Rus futbol literatüründe topuk pasları “Streltsov pası” ola- rak anılmaya başlayacaktı bile. Streltsov ayrıca sahanın her tarafını radarla taramışçasına görebilen bir oyun görüşüne de sahipti ve tüm bunların ötesinde onu asıl özel kılan, sahadaki geri kalan kimsenin düşünemediğini, çok hızlı bir şe- kilde düşünüp uygulayabilmesiydi. Bu sayede de hücumda gerektiği zaman atağı organize eden, gerek- tiğinde de o atağa son noktayı koyan komple bir oyuncu karakteri ortaya çıkıyordu. Fabrika takımında oynarken keşfedildi 1953 yılında, Fraser fabrika takımı- nın, Torpedo Moskova genç takımı ile yapacağı bir maçsa, Streltsov’un belki de hayatının fırsatı niteliğin- deydi. Karşılaşmayı izleyenler arasında, Torpedo’nun A takım antrenörlerinden Vasili Provornov da vardı ve kendisi, müsabaka boyunca gözlerini Streltsov’un üze- rinden alamamıştı. Maçın hemen ardından da Provornov, sıra dışı bir yetenek keşfettiğini, Torpedo’nun teknik direktörü Viktor Maslov’a iletecekti. Maslov, futbolculara özel beslenme programları uygulayan, maçların analizleri için istatistiki verilerden yararlanan, yakın gele- cekte de “4-4-2’ninmucidi” olarak anılacak olan, kısacası zamanının fazlasıyla ilerisinde bir teknik adamdı. Provornov’un tavsiyesi üzerine o da Streltsov’u ayrıntılı bir biçimde izleyip inceliyor ve sonra- sında da Moskova’nın diğer büyük 76 77

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==