TamSaha 189. Sayı / Ağustos 2020
gerek kalmadığını düşünüyorum. Çünkü veriler çarpıcı. Kulüp takımlarımızın son yıllarda Avrupa kupalarında eskiden ol- duğu kadar başarılı sonuçlar ala- mamasını nasıl yorumlarsınız? Avrupa ile aramızdaki makas bu kadar açıldı mı? Üstelik bu durum yabancı oyuncu konusunda kulüplere geniş bir kontenjan tanınmasına rağmen yaşandı. İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa ve İtalya sıralamada gerçekten arayı açtı ve açmaya da devam ediyor. Ruslar, ciddi harcamalar yaparak liglerini ayakta tutmaya çalışıyor. Belçika, Portekiz ve Hollanda’daki kulüpler ise futbolcu yetiştirip büyük liglere ihracat yaparak ayakta kalmaya çalışıyor. Biz şu an diğerleri arasındayız. Doğru planlama ki burada en önemli faktör eğitimve gelişim yatırımları olacaktır, yapılan planlamalar ve alınan kararların istikrarlı bir şekilde uygulanması, yeteneğimizi tekrar su üstüne çıkartabilir. Beşiktaş, Şenol Hoca- mızın yönetiminde, ortalama 9 ya- bancı oyuncu ile mücadele ederek 2016-17 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde çeyrek final oynayan, 2017- 18 sezonunda da UEFA Şampiyonlar Ligi grubunu namağlup lider bitire- bilen ilk Türk takımı oldu. Türk kulüpleri, tesisleşme açısın- dan dünya ve Avrupa’daki diğer kulüplerle karşılaştırıldığında nerede duruyor? Son yıllarda bir aşama kaydettik. Üst düzey takımların tesisleri, yeni stadyumların yapılması, futbolun önemli gelir kaynaklarından olan maç günü gelirlerinde bir artış sağ- ladı. Maalesef COVID-19 pandemisi nedeniyle kulüplerin bu gelir kalemindenmahrum olması bütçelerinde büyük bir açık bıraktı. Avrupa’yla devamlı ve sürekli rekabet edebilmek için altyapı yatırımları ve tesisleşme hamleleri gerekiyor. Gelişim için en önemli faktörlerden biri altyapı tesisleri ve genç oyuncuların yeteri kadar rekabet içinde bulunabilmeleri de mühim. Antrenman olanakları ile eğitmenlerin ve üst düzey takımla- rın bulunmadığı kırsal kesimlerde mutlaka oyunculara dönük bir bölgesel üs sağlanması gerekiyor. Bugün Türkiye’nin de- mografik yapısı ince- lendiğinde çocuk nüfus oranının en yüksek ol- duğu iller Şanlıurfa, Şır- nak, Ağrı, Muş ve Siirt. Başka bir deyişle, bizim şu anda eğitmemiz ge- reken yaş grupların en yoğun bulunduğu böl- geler. Türkiye’deki çocuk nüfusun sayısı 22,9milyondur. Tür- kiye’deki çocuk nüfu- sun toplamnüfusa oranı, AB’ye üye 28 ülkenin hepsinden de yüksek. Teknik adamların eğitimi de futbo- lun gelişimi için önemli bir alan. Türk antrenörlerinin kalifikasyonu konusunda atılması gereken adım- lar olduğunu düşünüyor musunuz? Antrenörlerin üzerine düşen ne gibi vazifeler olabilir? Öncelikle, günümüz futbolunun teknik direktörleri için farklı bir ça- lışma profili oluştu. Artık kulüpler oyuncuların değerleri ve ödenen maaşlar itibarıyla çok büyük ra- kamlara hükmediyor. Bu da kulüp- lerin bir şirket gibi yönetilmelerini ve direksiyonun başında da CEO türü bir yöneticinin bulunmasını gerektiriyor. Takımlarda çok kül- türlü ortamlar oluştuğundan ve oyuncuların performansı bir ileti- şimüzerine kurulduğundan, teknik direktörler yabancı dil bilmeli ve futbolcuların sosyal yapılarını anla- yabilmeli. Oyuncuların değerleri artık öylesine büyüdü ki, her birini ayrı bir şirket olarak düşünebiliriz. Aslında bir kadromühendisliğinin içinde takımları birer holding gibi görebiliriz. Bu durumda gelişen spor bilimi, analizler, bireysel performans yönetimi gibi spesifik alanlarda uzmanlarla çalışmayı gerektiriyor. Bugün en üst düzey teknik kadrolarda sayıları 15-18 ci- varında olan uzman bir fonksiyonel ekip bulunuyor. Bir futbolcuyu uluslararası sevi- yede mücadele edebilecek düzeye getirmek içinminimum 6-8 yıl arası emek verilmesi gerektiği dile getiriliyor. Bu süreyi yeterli görüyor musunuz? Türkiye’deki sabır düze- yini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence artık bu süre de yeterli değil. Bu süreçte ancak ortaokuldan doğ- rudan üniversiteye gidebilirsiniz. Oysa Avrupa’nın üst düzey eğitim ve gelişim akademileri en az 10 yıl tahsil süresi sunuyor. Yarışın içinde sürekli kalabilmek için gelişimplat- formununmutlaka kurulması gere- kiyor. Günümüzde futbol sonuca dönük. Eğitimve gelişimde zaman alan ve sabır gerektiren bir yol. Bunları bilerek hareket etmek ge- rekiyor. Kulüp yöneticileri, taraftar ve medya baskısı nedeniyle akade- milerin umut vadeden oyunculara değil, acil başarı sistemine hizmet ettiğini görüyoruz. Özetle yönetici- ler, teknik kadroların genç oyuncu- lara güvenmenin zor olduğunu tespit etmelerine neden oluyor. Kulüpler, gençleri doğru bir şekilde yükseltmiyor. Genç oyuncular tribünlerde gelişemez. Belki de akademilerin kalitesinin düştüğü gerçeğini böyle ifade etmek gerekir. Hollanda, Belçika, Almanya ve İspanya’nın gençlerin gelişimi için istikrarlı liglere ve kulüplere sahip olduğunu söylemeliyim. Altyapı futbolundan üst düzey profesyonel futbol seviyesine yükselmek çok zor bir iştir. Genç oyuncular, sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da tamamen farklı bir oyuna geçiş yapıyor. Türkiye’de bazı mevkilerde ulus- lararası seviyede oyuncu yetiştir- mek konusunda sıkıntılarımız var. Mevki bazında yaşanan bu sorunu nasıl açıklamak gerekir? Şenol Hocamız bu konuyu kısa bir süre önce dile getirdi. Üzerinde çalışılması ve tartışılması gereken önemli bir konu. Örneğimizi yine İspanya üzerinden verirsek, oyun kültüründe mutlaka tipik, ülkeye has orta saha oyuncuları yetiştirilir. La Liga’da hemen hemen her ta- kımda düzenli olarak oynayan üstün yetenekli İspanyol orta saha oyuncuları vardır. İspanyol futbo- lunda genç oyunculara inanç ve güven verilirken gelişmeleri için zaman tanınır. La Liga’dan yetişen ve şu an altın çağını yaşayan 25 yaş ve altındaki yetenekli merkez orta saha oyuncularından örnekler ve- relim: Real Madrid’den Marco Asen- sio (24), Valencia’dan Carlos Soler (23), Atlético Madrid’den Saúl Ñí- guez (25), Napoli’de Fabián Ruiz (24) Manchester City’den Rodri (24), West Ham’dan Pablo Fornals (24) ve Milan’dan Samu Castellejo (25). Bizimböyle bir kimliğimizin olması için TFF’nin GelişimDepartmanı’nın tümprogramları ve içindeki mevcut sorumlumekanizmaları hazırlayıp kulüplere empoze etmesi gerekiyor. Kendimize şu soruları sormamız lazım: “Türkiye’ de hangi futbol ekolü başarılı olur? Kendi kültürel ve toplumsal özelliklerimiz ışığında hangi stratejileri uygulamalıyız? Ne tür projelerle başarı elde edebiliriz?” AMillî Takımımızın EURO 2020 finallerine kalma başarısı göster- mesinin yurt dışındaki teknik çev- relerde ne gibi yansımaları oldu? Türkiye ile ilgili ilginç görüş açıları var. Bu soruyu cevaplarken biraz gerilere gitmek isterim. EURO 2008 öncesinde, Köln Spor Akademi- si’nde turnuvaya katılan tümülke- leri tanıtma amaçlı Alman Millî Oyuncuların değerleri artık öylesine büyüdü ki, her birini ayrı bir şirket olarak düşünebiliriz. Aslında bir kadro mühendisliğinin içinde takımları birer holding gibi görebiliriz. “ Kulüp yöneticileri, taraftar ve medya baskısı nedeniyle akademilerin umut vadeden oyunculara değil, acil başarı sistemine hizmet ettiğini görüyoruz. “ 57 56
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==