TamSaha 193. Sayı / Aralık 2020

1981 yılında “var olduğu” takımdan ayrılırken kazandığı başarılar ger- çekten dudak uçuklatacak cins- tendi: 3 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası, 2 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa, 5 Lig Şampiyonluğu, 1 Fede- rasyon Kupası, 1 Lig Kupası, 5 Com- munity Shield. Liverpool formasını 656 kez giydiği süreçte sadece altı maçta takımda yerini alamamıştı. Ayrılığı hüzünlü oldu. Belki de vazgeçilmez denilen en önemli oyuncularının birinden, kazanılan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nın ardından vazgeçti Liver- pool. O da gelen teklifi değerlendirdi ve Londra’ya doğru yola çıktı. 1981-82 sezonunda 300 bin Pounda TottenhamHotspurlu olmuştu. İlginç bir biçimde o sezon Liverpo- ol’la Tottenham arasında başa baş geçti. Şampiyonu belli edecek maçta yıllarını verdiği Liverpool karşısında elinden geleni yapsa da 3-1’lik yenilgiye engel olamadı. Cle- mence, Tottenham’a sadece “Göre- vimi yaparım” düşüncesiyle değil takımı bir üst seviyeye çıkarmak için gelmişti. Saha içinde bir organi- zatör gibi davrandı, atakları geriden yönetti, savunma kurgusunu önündekilerle konuşarak oturttu. 33 yaşın tecrübesini ve kazandığı onca başarıyı taşıdığı Tottenham’da kaledeki güvenilir figür haline gel- mişti. İlk sezonunda şampiyonluğu Liverpool’a kaptırmış olsalar da se- zonu kupasız kapatmadılar. FA Cup finalindeki rakipleri Queens Park Rangers’tı. İlkmaç, uzatmanın 110. dakikasında Hoddle’ dan gelen gole beş dakika sonra Fenwick’in verdiği cevapla 1-1 sonuçlandı. Beş gün sonra tekrar karşı karşıya geldiler. Tottenhambu sefer daha temkinliydi. 6. dakikada Hoddle’ın penaltıdan kaydettiği golümaç sonuna kadar korumayı başardılar ve kupayı müzelerine taşıdılar. Bu kadronun en büyük başarısı ise 1983-84 sezonunda kazandıkları UEFA Kupası oldu. Drogheda United, Feyenoord, Bayern Münih, Austria Wien ve Hajduk Split’i geçip finale yükseldiler. Rakip Avrupa’nın yük- selen değeri Anderlecht’ti. Her iki maç da 1-1 sonuçlandı. Uzatma dakikaları da deva olmayınca, ku- panın sahibi penaltılarla belli oldu: TottenhamHotspur. Fakat burada hatırlatmamız gereken, o penaltı- larda elemeler boyunca takımı sırt- layan Clemence’in değil, Tony Parks’ın kalede olduğuydu. Çünkü ikinci maçta menajer Keith Bur- kinshaw, Clemence, Hoodle ve Ardiles’i yanında oturtmayı tercih etmişti. Belki de Clemence’e en yakışan takımdı o dönemin Totten- ham’ı. Ligi tamamen domine eden Liverpool’u hep en yakından izleyen ve rahatsız eden en önemli takımdı çünkü. Göze hoş gelen, zarif bir fut- bol oynuyorlardı. Ama bu zarafetle- rine yakışan, üzerlerinde şık duran bir şanssızlıkları vardı ki gölge gibi izliyordu onları. Clemence, Archi- bald, Perryman, Ardiles, Mabbutt, Galvin, Hoddle, Crooks ve bu kad- roya sonradan eklenenWaddle deyince oynadıkları o güzelimoyun geliyor akla. Hatırlayanlar için futbolun ötesine ulaşan o takım, bugün artık uzak diyarlara ait bir hülya gibi geliyor insana. White Hart Lane tribünlerinin en sevdiği adamlardan biri olan Ray Clemence, bu çok yakıştığı forma altında 250maça çıktı. 1988 sezonunun sonunda saha içindeki gösterisini tamamladı. Millî formayı 61 kez sırtına geçiren Ray Clemence, hırsından arınmış bir kalenderî dervişi edasıyla erken çekildi sahneden. Bunun sebeple- rinden biri, İngiliz futbolunun o dönemuluslararası müsabaka- larda aldığı başarısız sonuçlar da denilebilir. 1974 ve 1978 Dünya Kupası’na katılamayan İngiltere, o dönemde sadece 1980 Avrupa Şampiyonası’na ve 1982 Dünya Kupası’na bilet alabildi. İlk olarak 1972’de Galler karşısında formayı sırtına geçiren Clemence, sonma- çına 1983’te Lüksemburg karşı- sında çıktı. Ama bunun esas etkeni Shilton’dı. Millî takımpatronları ilk etapta süreyi ikisi arasında paylaş- tırmalarına rağmen final niteliğinde oynanan tümmaçlarda Shilton’ı tercih edince, Clemence de “En azından İngiltere kalesinde istikrar olsun” diyerek sevenlerin arasın- dan çekildi. Özellikle 1982 Dünya Kupası sırasında en formda olduğu dönemde bir maçta bile forma giye- meden evine geri dönmesi, bu ka- rarı almasındaki en önemli etken oldu. Yoksa Shilton’ın uçan bir cisim halinde yıllarca İngiltere kalesini koruması ve onlarca kez millî ol- ması mümkün değildi. O fark zaten Clemence millî formayı giymemeye karar verdiğinden itibaren açıldı. Evet, haksızlığa tahammülü olma- yan bir insandı Clemence. Tepkisini hemen gösteren bir isyankârdı. Kâh tribünden edilen bir kötü söze, edenin yanına kadar gidip hesap sorarak; kâh yıllarını verdiği kulüpte istenilmediğini anladığında sorgusuz sualsiz çekip giderek. Futbolu bıraktıktan sonra kendisine kucak açan Tottenham’da antre- nörlüğe başladı. 1994-96 arasında menajerliğini üstlendiği Barnet’a geçti. Ardından Tottenham’dan takım arkadaşı Hoddle’ın teklifi üzerine İngiltere Millî Takımı’nın kaleci antrenörü olarak görev yap- maya başladı. Zaman içinde teknik adamlar değişse de bu görevi de- ğişmedi. 2005’te prostat kanseri nedeniyle bir süre ara verdiği görevine, inatçı bünyesi sayesinde hastalığı yendikten sonra tekrar döndü. U16 ve U20’lerin sorumlulu- ğunu üstlendi. Yetiştirdiği futbolcu- lar doğrudan İngiltere Ümit Millî Takımı’na gidiyor, İngiltere Millî Takımı’ndaki kaleci antrenörlüğüne de devam ediyor. Ray Clemence her şeyiyle aykırı bir kimlik. Tutku ile vazgeçişin kolay kolay bir araya gelemediği dünya- mızda, bunu rahatlıkla sindirebilen bir “Rodos Heykeli” sanki. Sadece iyi kaleciliğiyle değil, insanî vasıfla- rıyla da öğreteceği çok şeyi olan bir adam. Yaşadığı toprakların önemli isimlerinden Oscar Wilde’ın ölüm- süz eseri De Profundis’ten alıntıla- dığımız cümle belki de hayatının özeti gibi: “…Bir seyirciydi yalnızca. Göz kamaştıran sığınağın yamacına çekilmiş, aslında baktığının hüznün sığınağı olduğunu keşfeden.” 122 123

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==