TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Doping kontrolünde gurur tablosu 1.12.2010
Doping kontrolünde gurur tablosu

Doping, çağın spordaki illetlerinden birisi. Dünya spor otoriteleri hem sporcu sağlığına hem de sporun ruhuna aykırı bu illetle yoğun bir biçimde mücadele ediyor. Türkiye'de ise dopingle mücadelenin bayraktarlığını Türkiye Futbol Federasyonu yapıyor. TFF'nin 1993'te özerklikle birlikte başlattığı bu savaşı Dopingle Mücadele Kurulu ve bu kurulun başlangıçtan itibaren başkanlığını yapan Prof. Dr. Turgay Atasü yürütüyor. Son 2.5 sezonda yapılan kontrollerde "sıfır doping" noktasına ulaşılması ise başlı başına bir gurur tablosu.

İşin ucunda başarı ve para olunca insanoğlunun yapamayacağı şey yok galiba… Kimisi bu iki hedefe ulaşabilmek için çok çalışmayı, başarıya giden yolları bulmayı tercih ederken, kimisi de kolay olanı tercih ediyor ve hileye başvurabiliyor. İş spor olduğunda bu hileli yollardan birisinin adı da doping. Yani spor ahlakına yakışmayacak şekilde performans arttırmak için kullanılan yasaklı maddeler. Spordaki fırsat eşitliğini ortadan kaldıran Fair Play'e aykırı bu yöntem, kullanan sporcunun sağlığını da olumsuz etkiliyor. Doping kullandığı için kronik ya da akut hastalıklara yakalanan ve hatta hayatını kaybeden sporcular bile var. Dolayısıyla hem Fair Play'i ve fırsat eşitliğini sağlamak, hem de sporcuların sağlığını korumak için dopingle mücadele etmek gerekiyor. Türkiye'de Futbol Federasyonu bünyesinde bu işlevi yerine getiren kurumun adı Dopingle Mücadele Kurulu. 1993 yılında hayata geçirilen kurulun başında Prof. Dr. Turgay Atasü bulunuyor. Turgay Hoca hayata geçirildiği günden bu yana başkanlığını yaptığı kurulun yoğun çabaları sonucu ulaşılan noktadan son derece memnun. Çünkü başlangıçta Türkiye'de yüzde 2 ile 2.5 arasında değişen doping kullanım oranı son iki sezonda sıfırlanmış durumda. Bu sezon da Aralık ayına kadar yapılan doping kontrollerinde pozitif bir numuneyle karşılaşılmadı.

Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde faaliyet gösteren Dopingle Mücadele Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turgay Atasü'yle konu hakkında bir söyleşi yaptık. Yayınlanmış 25 kitabı bulunan ve araştırmacı kimliğiyle tıp camiasının jinekoloji konusundaki duayeni olarak kabul edilen Turgay Hoca, bugün gelinen sıfır doping noktasında FIFA'dan bir kutlama aldıklarını, Avrupa düzeyinde doping kullanımının hâlâ yüzde 2 ile 2.5 düzeyinde seyrettiğini vurguluyor.

Aslında Türkiye'nin 1989 yılına kadar doping konusunda pek de bir ilgisi yok. O yıl Şenes Erzik Başkanlığına ilk özerk Futbol Federasyonu kurulurken, konusunda uzman pek isim de o güçlü çatının içinde yer alıyor. Prof. Dr. Turgay Atasü de Erzik'in Başkanvekili olarak Federasyonda "ikinci adam" konumunda bulunuyor. Genel Kuruda özerk Federasyonun ana statüsünü sunma görevi de Turgay Hoca'ya düşüyor. İşte o ana statüde ilk kez dopingle mücadeleden söz ediliyor, Türkiye'deki ilk rasyonel ve devam eden planlı hareket Türkiye Futbol Federasyonu tarafından başlatılıyor ve bir talimat hazırlanıyor.

Türkiye Futbol Federasyonu'nun Dopingle Mücadele Kurulu 1993 yılında kuruluyor. Başkanlığını aynı zamanda Futbol Federasyonu Başkanvekilliğini de yürüten Turgay Atasü'nün yaptığı ilk kurulda Prof. Dr. Atilla Hıncal, Prof Dr. Kemal Berkman, Prof. Dr. Mehmet Kurdoğlu, Doç. Dr. Nezih Hekim ve Prof. Dr. Özdemir Kolusayın yer alıyor.

O günlere dönen Turgay Hoca, "Dünyada dopingle mücadeleyi ilk organize eden Uluslararası Olimpiyat Komitesi. 1968 Meksika Olimpiyatları'nda ilk kontrolleri onlar yaptılar. Türkiye'de bu işe rasyonel olarak ilk bakan kişi Şenes Erzik oldu. Ben Federasyonun Başkanvekiliydim. 'Kur bakalım' dedi ve 1993'te Dopingle Mücadele Kurulu'nu kurarak başladık" diyor.

Türkiye'de ilk Doping Kontrol Merkezi'nin kurulması tam 12 yıl sürüyor. Kurucu Başkanlığını Prof Dr. Atilla Hıncal'ın yaptığı merkez, Hacettepe Üniversitesi ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından kuruluyor ve 2003 yılında hem IOC hem de WADA tarafından tanınarak uluslararası kontrol yetkisine sahip 31 merkezden biri haline geliyor.

TFF'nin Dopingle Mücadele Kurulu, 1993'te kurulduğu dönemde IOC'nin yanı sıra FIFA ve UEFA ile birlikte çalışır. Ancak ilerleyen süreçte dopingle mücadelenin uluslararası merkezi değişir. ABD ve Sovyetler Birliği'nin olimpiyatlarda hemen hemen bütün madalyaları paylaşması, IOC'nin dopingle mücadele çabalarının yetersiz kaldığını düşünen Avrupalıları harekete geçirir. Bunun üzerine Avrupa Konseyi bir yürütme kurulu kurarak Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne başvurur ve "Uluslararası bir dopingle mücadele kurulu kuralım" teklifinde bulunur. IOC'nin 1999'un Şubat ayında Lozan'da topladığı Sporda Doping Dünya Konferansı'nda temeli atılan Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), 10 Kasım 1999'da yine Lozan'da kurulur. Bu adım aynı zamanda dopingle daha etkili ve tarafsız bir mücadelenin başlangıcıdır.

TFF'nin Dopingle Mücadele Kurulu da yeni döneme uyum sağlar. Turgay Hoca ve arkadaşları WADA'nın hem kuruluş hem de daha sonraki çalışmalarına iştirak eder. Hoca o günleri de "Orada Türkiye'yi temsilen iki kuruluş vardı. Birisi TMOK, diğeri de Futbol Federasyonu Dopingle Mücadele Kurulu. WADA 2002'de faaliyete geçti ve 2004 Atina Olimpiyatları'nda bilfiil kontrollere başladı. Yönetmeliği çıkaran, o yönetmeliğe göre yasaklı maddeleri bilimsel kurullarıyla tespit eden, hukuki değerlendirmelerin tüzüksel yönlendirmesini yapan da WADA'dır. Biz de bu şekilde ona bağlandık" diye anlatıyor.

WADA kurulduktan sonra her ülkeden kendisiyle çalışacak bir millî kuruluş ister. Türkiye'de kurulması gereken de "TADA"dır. Yani "Türkiye Anti-Doping Ajansı." Bunun müstakil olması, siyasi ve diğer bütün güçlerin etkisinden uzak durması gerekir.

"Ama biz hâlâ TADA'yı kuramadık" diyor Turgay Hoca, "Çünkü yasayla kurulması ve dolayısıyla parlamentodan geçmesi gerekiyor. Sayın Bakan Faruk Özak bu konuya ciddi biçimde eğildi ve hazırlıklar konusunda bizim de fikrimizi aldı. Türkiye kendisine has özelliklerin de altını çizerek bir tasarı hazırladı ve bu tasarı komisyondan geçti. Şimdi genel kuruldan geçerek kanunlaşmasını bekliyoruz. Şimdilik WADA ile ilişkilerimizi Futbol Federasyonu Dopingle Mücadele Kurulu olarak yürütüyoruz. Ama en son toplantılarına bizi çağırmadılar, çünkü TADA'nın kurulmasını istiyorlar."

Türkiye doping kontrollerini WADA ile bağlantılı olarak sürdürüyor. TFF'nin Dopingle Mücadele Kurulu ise deneyimli tıp insanlarından oluşuyor. Aralarında eczacılar, spor hekimleri, farmakologlar ve biyokimyacılar bulunuyor. Burada akla Turgay Hoca'nın kadın doğum uzmanı olması geliyor elbette. Hoca bu konuda şöyle bir açıklama getiriyor:

"Benim bu oluşumun içinde bulunmamın nedeni sporla olan ilişkim. Ama şöyle bir şey de var; bir dönem kadın sporcuların gebe kalarak doping yaptığı iddia edilmişti. Sonradan bunun asılsız olduğunu ortaya koydum. Demek ki konu kadın doğumcuları bile ilgilendirecek kadar geniş ve kapsamlı."

Polislik değil eğitimcilik

Turgay Hocanın altını önemle çizdiği bir nokta var. "Bizim kurulumuzun ana kaidesi şu; biz kontrolleri polislik için yapmıyoruz, eğitim gayesiyle ve caydırıcılık için yapıyoruz" diyor. Bu amaçla her yıl iki defa kulüplerin masörleri, fizyoterapistleri ve doktorları davet edilerek eğitim seminerleri veriliyor. Turgay Hoca kulüplerde görev yapan doktorların tek başlarına bu işin altında kalkamayacağını vurgulayarak, "Çünkü bu konu çok zor bir konu. İçinde fizik var, biyokimya var, eczacılık var. Yani bir kişinin uzmanlığı diye bir şey yok burada. Ayrıca WADA her sene yönetmeliklerde de yasaklı maddelerde de değişiklikler yapıyor. Bir sene önce listede olan yasaklı madde ertesi yıl çıkartılabiliyor. Ertesi sene yeniden listeye alınabiliyor. Mesela Hasan Şaş'ın ceza aldığı madde daha sonra yasaklı listesinden çıkartıldı ve Hasan boşuna 6 ay ceza almış oldu. Ben bu işle uğraşan bir Türk hekim olarak WADA'nın bu çalışma tarzından rahatsızım. Tamam, bilimsel dayanaklarla bu işi yapmaya çalışıyorlar ama bilimsel dayanaklar da bu kadar kolay değişmemeli" ifadelerini kullanıyor.

Doping kontrolleri caydırıcı bir etki yapıyor ve oyunculara "Yakalanırsanız ceza alırsınız" mesajını gönderiyor. Turgay Hocaya göre Türkiye'de bu işin dönüm noktası Hasan Şaş'ın aldığı ceza. "İnsanlar o günden itibaren 'Galatasaraylı falan dinlemiyorlar, yakalayınca cezayı veriyorlar' diye düşünmeye başladı" diyor Hoca.

Eğitim çalışmaları içinde ayrıca her yıl düzenli olarak bastırılan broşürlerle 2004 yılında bastırılan bir temel kitap bulunuyor. Bu kitabın yeni baskısı ise 2011 için yoğun bir çabayla hazırlanıyor.

Yılda 1150 kontrol

Doping kontrolleri, Dopingle Mücadele Kurulu'na bağlı olarak çalışan çoğu profesör ve uzman unvanlı 25 doktor aracılığıyla yapılıyor. Çünkü uluslararası kuruluşlar numune alanların doktor olmasını istiyor. Bunun nedeni ise kontrol sırasında oyuncunun "Sakatım" diyerek kaçma ihtimali bulunması. Numuneyi alacak olanın doktor olması bu ihtimali ortadan kaldırıyor. Bu kontroller için Türkiye'nin dört bir yanına gidiliyor. Nerede ne zaman kontrol yapılacağı belli değil. Hangi maçta kontrol yapılacağına karar verme yetkisi Kurul Başkanı ile Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı'na ait. Ancak Turgay Hoca, bugüne kadar hiçbir Federasyon Başkanının bu konuya müdahale etmediğinin altını çiziyor ve "O bakımdan çok rahat bir ortamda çalıştık. Bu başarıyı elde etmemizde bu şartların rolü büyük. Elbette benim de eski bir TFF Başkanvekili olmam çalışma ortamımızı rahatlattı" diyor.

Bütün liglerdeki her takım bir devrede 2-3 kez doping kontrolünden geçiriliyor. Geçtiğimiz sezon doping kontrolü yapılan futbolcu sayısı 1150'yi bulmuş. Kontrolörler, maçın devre arasına kadar bildirimde bulunmadan kontrol yapabiliyor. Kurayla her iki takımdan ikişer kişi seçiliyor ve bu oyunculardan numune alınıyor. Ancak Kurul Başkanı ya da kontrolü yapan kişi isterse şüphelendiği bir oyuncudan numune alabiliyor. Ayrıca UEFA bu konuda hakemi de yetkilendirmiş durumda. Yani hakem maç sırasında şüphelendiği bir oyuncudan numune alınmasını isteyebiliyor. Dopingle Mücadele Kurulu'nun hiç sektirmeden doping kontrolü yaptığı maçlar ise derbiler ile kupa yarı final ve finalleri.

Turgay Hoca, faaliyetleri sırasında ihbarları dinlemediklerini de belirtiyor ve "Çünkü yönetmeliğimizde 'ihbarlar dinlenmez' diye bir madde var. Eğer öyle olmasaydı şikâyetlerle başa çıkamazdık. Zaten dikkat ederseniz eskiden doping yapıldığıyla ilgili çok sayıda suçlama vardı ama şimdi artan kontroller ve 2.5 sezondur dopinge rastlanmamasıyla sükunet sağlandı. Bizim bir istihbarat ağımız da var. Zaten bu iş istihbaratsız olmaz. O kanallardan gelen duyumlarımızı kontrol ediyoruz" diyor.

Dopingle Mücadele Kurulu yaptığı testlerden birinde veya birkaçında pozitif sonuçla karşılaşırsa konuyu Hukuk Kurulu'na bildiriyor ve Hukuk Kurulu da gerekli görürse dosyayı Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na gönderiyor. Bundan sonrasında Dopingle Mücadele Kurulu süreçte taraf olarak değil, görüşüne başvurulan bilirkişi olarak bulunuyor. PFDK'nın vereceği kararlara itiraz mercii Tahkim Kurulu. Tahkim Kurulu'nun verdiği kararı beğenmeyen ise CAS'a gidebiliyor.

İşte Türkiye Futbol Federasyonu Dopingle Mücadele Kurulu'nun 20 yıla yaklaşan çalışmalarının sonucunda varılan nokta son 2.5 sezonda "sıfır doping…"

Darısı gelecek sezonların da başına.