TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Alper Ulusoy: "Tek düşüncem adaleti sağlamak"
1.12.2016
Alper Ulusoy: "Tek düşüncem adaleti sağlamak"
Geri
İleri

FIFA kokartını 1 yıldır göğsünde taşıyan 35 yaşındaki İzmirli hakem aslında bir maden mühendisi. Yüksek lisansını uluslararası işletmecilik üzerine yapan, spora başladığı dönemde yüksek atlamada İzmir üçüncülüğü bulunan başarılı hakem, hayat ve kariyer hikâyesini TamSaha'yla paylaştı.

Röportaj: Rasim Artagan

Türkiye'nin FIFA kokartlı hakemlerinden biri olan Alper Ulusoy'u daha yakından tanımak istiyoruz. Bize doğduğunuz çevreyi, sporla ilk ilgilenmeye başladığınız dönemi anlatır mısın?

İzmir Karşıyakalıyım. 5 Ekim 1981 doğumluyum. Çocukluğum sporla geçti. Spora tutkun olarak büyüdüm. Ortaokulda atletizm yapıyordum. Yüksek atlama ve 800 metre koşu yarışlarına katıldım. Yüksek atlamada İzmir üçüncülüğüm var. Daha sonra futbola yöneldim. Futbola yönelmemde okuldaki hocalarımın etkisi oldu. Amatör olarak futbol oynadım. En sonunda da biraz da şansın yardımıyla hakem oldum.

Ailenizi tanıyabilir miyiz?

Annem ev hanımı, babam ise özel bir boya şirketinde çalışıyordu ancak şimdi emekli. Üç erkek kardeşiz. Bir ağabeyim, bir de küçük kardeşim var. İkisi de özel sektörde çalışıyor.

Ailede sizden başka spor yapan var mı?

Sadece babam amatör olarak futbol oynamış. Kardeşlerim sporla ilgilenmedi. Ağabeyim bir ara ilgilenir gibi oldu ama sonra bıraktı.

Eğitiminizi öğrenebilir miyiz?

İlkokul, ortaokul ve lise hayatım İzmir'de geçti. Daha sonra 9 Eylül Üniversitesi'nde Maden Mühendisliği bölümünde okudum. Yüksek lisansımı Uluslararası İşletmecilik üzerine yaptım. İş hayatımda mühendisliği hiç yapmadım. Özel bir gıda firmasının satış bölümünde, distribütör yöneticisi olarak çalıştım. Üniversitede okurken 2007 yılında eşim Gözde Hanımla tanıştım. 2009'da evlendik. 2012 yılında ilk kızımız dünyaya geldi. 6 ay kadar önce de ikinci kızımızı kucağımıza aldık. Kızlarımın isimleri Ada ve Su…

Küçük bir çocukken futbolla olan ilginiz nasıldı?

Futbol oynamak benim için her zaman bir tutkuydu. Küçücük bir çocukken mahalledeki arkadaşlarımla birlikte en büyük eğlencemiz okuldan gelir gelmez futbol topunu koltuğumuzun altına alıp saatlerce maç yapmaktı. Bir dönem atletizmle ilgilensem bile futbol her zaman benim için en gözde spordu. Zaten daha sonra hocalarım beni futbola yönlendirdi. Şu an düşünüyorum da iyi ki de öyle yapmışlar.

Hakem olma fikriniz nasıl oluştu?

1998 yılıydı. Okuldaydık. Şu an FIFA yardımcı hakemlerden birisi olan Mustafa Emre Eyisoy, benim sıra arkadaşım. Kendisi beni yönlendirdi. "Hakemlik kursu var, sen de gelsene" dedi. O dönem bana sıcak geldi. "Peki" dedim. Burası kaderin cilvesiydi tabiî. Hakemlik camiasına adım attım ve serüvenim böyle başladı.

Her hakemin ve bizlerin gördüğü gibi hakemlik çok zor bir meslek. Sürekli hedefteki adamsınız. 10 maçı mükemmel idare etseniz de bir maçtaki küçücük bir hata yüzünden hepsi unutuluyor. Tüm bu durumlara rağmen genç yaşta ne oldu da "Tamam ben kesin olarak hakem oluyorum, başka bir yola sapmayacağım" dediniz?

Ben hiçbir zaman hakemliğin zor yönlerini düşünmedim. Baskılı ortamlar, zor durumlar gibi bir düşüncem hiçbir zaman olmadı. Her zaman, "Ben hakemliğe başlarım ve işimi iyi yaparım" dedim. Açıkçası hakemliğin zor yanları aklıma bile gelmedi. İlk olarak yardımcı hakem klasmanında profesyonel liglerde görev aldım. Daha sonra hakemliğe dönüş yaparak basamakları teker teker tırmandım. Çünkü hakemlikte hedefler hep adım adımdır. Ben de hedeflerim doğrultusunda ilerledim.

Ülkemizde profesyonel hakemliğe geçiş başladı ve hakemlerimiz önemli bir maddi gelire kavuştu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Başkanımız Yıldırım Demirören'e ve Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyelerine, şimdiki ve geçmişteki Merkez Hakem Kurulu'na bu projeyi hayata geçirdikleri için çok teşekkür ediyorum. Bu durumu size kendimden bir örnek vererek açıklayabilirim. Demin de söylediğim gibi özel bir gıda firmasında çalışıyordum. Maçım hafta sonu oluyordu. Son uçakla İzmir'e dönebiliyordum. Son uçak da genelde gece yarısı civarında oluyordu. Eve gelmem, uyumam gece 03.00-04.00 saatlerini buluyordu. Ertesi sabah 08.00'de işinizde olmanız gerekiyor malûm. Bu beni gerçekten çok zorluyordu. Ancak Federasyonumuz profesyonel hakemliğe geçiş yaptı. Hakemlere, "Artık sizin işiniz budur. Sadece bununla ilgileneceksiniz" dediler. Böyle olunca da gece 03.00'te evime geldiğim zaman ertesi gün dinlenme ve yönettiğim karşılaşmayı tekrar tekrar izleyip hatalarımı ya da eksiklerimi analiz etme fırsatı buldum. Aileme daha çok zaman ayırmaya başladım. Bizden sadece sahada adaletli bir yönetim göstermemiz isteniyor. Bu sebeple maçlara daha çok konsantre olmaya başladık. Başka bir şeyi düşünmemiz gerekmiyor artık. Sadece işimize konsantre oluyoruz. Çok güzel tesislerimiz var Riva'da… Hafta içi Salı-Çarşamba-Perşembe günleri burada hakem arkadaşlarımızla bir takım olarak kampa giriyoruz. Hafta sonu da genelde maçta geçiyor. Geriye kalan günlerde de ailemle vakit geçiriyorum.

Bir hakem için şöhret sahibi olmak, saha içinde lider pozisyonda bulunmak ya da adaleti sağlamak gibi birçok faktör var. Bu faktörlerden hangilerini kendinize yakın hissediyorsunuz?

Benim sahada düşündüğüm tek bir şey var. İki takım arasındaki bir maçı adaletli bir şekilde idare etmek ve noktalamak. Bu yüzden sadece bu faktöre odaklanmış durumdayım. Şöhretli olayım, herkes beni konuşsun ya da çok para kazanayım gibi bir derdim olmadı hiçbir zaman. Bir hakemden istenen tek bir şey vardır, adaletli olması… Siz adaletli olursanız, iyi maç yönetirseniz, iyi performans gösterirseniz hedeflediğiniz basamakları teker teker tırmanırsınız.

PAF Ligi'ni saymazsak ilk hakemlik tecrübenizi 23 Eylül 2001 yılında Ayvalıkgücü Belediyespor ile Fethiyespor maçında yardımcı hakem olarak yaşadınız. O maçı ve sahaya çıktığınızda neler yaşadığınızı hatırlıyor musunuz?

Benim için çok güzel bir duyguydu. 20 yaşındaydım. Çok heyecanlıydım. Sahaya çıktığım ilk anı hatırlıyorum. Gerçekten olmak istediğim yerdeydim ve çok mutluydum.

6 Mart 2005 tarihinde Lig B Klasman'da Kartalspor-Bulancakspor maçında ilk kez hakem olarak görev yaptınız. Yardımcı hakemlikten hakemliğe geçişinizi anlatır mısınız?

1998 yılında hakemliğe başladım ve 2002-2010 yılları arasında Süper Lig'de yardımcı hakemlik yaptım. O yıllardaki statü gereği Merkez Hakem Kurulu hakemliğe dönüş yapabilecek belirli yardımcı hakemleri 2. Lig'de hakem olarak görevlendirebiliyordu. Ben de 2005 yılında profesyonel liglerdeki ilk maçımda düdük çaldım. Yardımcı hakemken kendi kendinize diyorsunuz ki, "Hakem olsam bu maçı ben de yönetirim. Şu kararı ben de çok iyi veririm…" Ancak hakem olunca bunun böyle olmadığını görüyorsunuz. Yardımcı hakemken futbolcularla çok nadir iletişim kurarsınız. Ancak hakemken bütün oyuncularla her an iletişim halindesiniz. Daha çok şeye dikkat etmek, odaklanmak gerekiyor. Üzerinizdeki baskı, yardımcı hakemken olan baskının kat be kat üzerinde. İlk maçımdan sonra bunları düşünmüştüm. Benim için çok güzel bir histi.

2005'ten sonra tüm liglerde birçok maça çıktınız ancak 28 Eylül 2014'te ilk kez bir Süper Lig maçında; Gençlerbirliği-Balıkesirspor mücadelesinde hakemlik yaptınız. O karşılaşmaya çıkarken neler hissettiniz?

Gençlerbirliği maçının oynandığı Ankara 19 Mayıs Stadı benim için çok özeldir. Çünkü Süper Lig'deki ilk yardımcı hakem maçıma da ilk hakem maçıma da bu statta çıktım. Süper Lig'de hakem olarak maç yönetiyorsunuz ve müsabakanın sorunsuz bitmesini istiyorsunuz. Birçok etken var ve bu etkenlerle mücadele ediyorsunuz. Sahaya çıkarken tatlı bir heyecan vardı. Hayatımda yaşadığım güzel tecrübelerden birisiydi.

Röportaj yaptığımız 16 Kasım 2016 tarihine kadar Spor Toto Süper Lig'de 27 maç yönettiniz. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında da FIFA kokartı taktınız. Süper Lig'deki maç sayısına baktığımız zaman bu kadar erken FIFA kokartı takmanın dezavantajları ve avantajları neler?

Aslında 2002-2010 yılları arasında Süper Lig'de 115 maçta yardımcı hakem olarak görev yaptım. Ancak dediğim gibi yardımcı hakemlik ile hakemlik arasında çok fark var. Dezavantajlardan başlarsak maç sayısının artması demek, tecrübenizin artması demek. Bu anlamda daha fazla maç yöneterek buraya gelmek isterdim tabiî. 34 ise FIFA kokartı için genç bir yaş sayılmaz aslında. Olması gereken bir yaş. Ancak tabiî bu Avrupa için geçerli diyebiliriz. Avantajlarına baktığınız zaman hedeflerimi gerçekleştirebilecek bir yaşta olduğumu görüyorum. Şimdi hedeflerime adım adım ulaşabilirim. Yeter ki sahada adaletli bir yönetim göstereyim, performansım iyi olsun.

FIFA kokartı taktıktan sonra bazı maçlarda talihsizlikleriniz oldu. Ancak o günleri nispeten aştığınızı da görüyoruz. FIFA kokartını taktıktan sonraki yaşadığınız bu dönemi neye bağlıyorsunuz?

Evet, yaşadığım küçük düşüşü kabul ediyorum ben de… Bunun aslında bana göre bir sebebi var. FIFA kokartı taktığınız zaman ister istemez her şeye daha çok dikkat etmek, detaylara kadar inmek istiyorsunuz. Hata yapmak istemiyorsunuz. Bu durum üzerinizde fark edemediğiniz bir baskıya yol açıyor. Bu durumu ben de yaşadım. Bu durumdan nasıl kurtulduğum sorusuna gelirsek de Merkez Hakem Kurulu'nun etkin çalışmaları sayesinde oldu. Merkez Hakem Kurulu tarafından her hafta hakem takımıyla beraber toplanıyoruz ve değerlendirmeler yapıyoruz. Benimle yapılan özel konuşmalar, nasihatler, değerlendirmeler ve yönlendirmeler çok etkili oldu. Bu olumsuz durumu bu sayede atlatabildim diyebilirim.

Her hakemin mutlaka bir hedefi vardır. Sizin hedefiniz nedir? Kendinizi hangi maçı yönetirken görmek isterdiniz?

Spor hayatıma başladıktan sonra hedeflerimi hep adım adım, tek tek koydum. En alttan başladım. basamakları tek tek tırmandım. Şu an FIFA kokartını taktım. Tabiî ki büyük hedeflerim var. Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi, Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası gibi organizasyonlarda maç yönetmeyi istiyorum. Ama biliyorum ki bu başarıları elde etmem için her zamankinden daha çok çalışmam, her maçta adaletli bir yönetim göstermem ve iyi bir performans sergilemem gerekiyor.

Türk hakemliğinin önünde Cüneyt Çakır gibi uluslararası arenada çok başarılı olmuş bir örnek var. Çakır'ın başarıları diğer hakemlerimizi nasıl etkiliyor?

Cüneyt Çakır bizim için gerçekten çok büyük bir şans. Onunla aynı ortamda bulunmak ve kendisiyle çalışmak önemli bir fırsat. Cüneyt Hoca bize bir şeylerin yapılabilir olduğunu gösterdi. Bu durum alttan gelen hakem kardeşlerimizi ve bizleri olumlu yönde etkiliyor.

Çakır'ın bu başarılarından sonra, "Bir Türk hakemine bu finali de vermezler" düşüncesi kafanızdan silinmiş oldu mu?

Kesinlikle öyle oldu. Hatta bir düşünce daha vardı ister istemez. "Hem Türk hem de Müslüman bir hakeme büyük maçları vermezler" düşüncesi de yerle bir oldu. Bu konuda kendimize olan güvenimiz arttı. "Başarabiliriz" duygusu artık çok daha hâkim.

Her futbolcunun olduğu gibi her hakemin de mutlaka bir rol modeli vardır. Sizin en çok örnek aldığınız hakem ya da hakemler kimler?

Tek bir isim veremem. Çünkü çok maç izliyorum ve birçok hakemin birçok özelliğini fark ediyorum. Bunları da kendime örnek alıyorum. O yüzden bir ya da birkaç isim sayamam. Türkiye'den ve dünyadan birçok ismin olumlu ya da beğendiğim yanlarını örnek alıyorum.

Kimi hakemler daha sert, kimileri güler yüzlüdür; kimisi sakin, kimisi heyecanlıdır. Saha içerisinde size göre futbolculara karşı sizin nasıl bir duruşunuz var?

Bu biraz kişinin dışarıdaki karakteriyle de ilgili… Dışarıda nasıl bir karakteriniz varsa genelde maçlarda da öyle bir karakteriniz oluyor. Bir duruş sergiliyorsunuz. Bu duruş da sizin karakterinizi yansıtıyor aslında. Ben oyuncularla diyalog kurmaktan yanayım genelde.

Mühendislik eğitimi gördünüz. Mühendis olabilmek analitik düşünmeyi gerektiriyor. Olasılıkları iyi değerlendirebilmek için de matematiğin çok güçlü bir yanı var. Hakemlik kariyerinizde mühendisliğin katkılarını gördünüz mü?

Matematik hayatımızın birçok alanında var. Ancak futbol bir matematik oyunudur diyemeyiz bence. Futbolu hislerinizle oynarsınız ya da yönetirsiniz. Ben burada hislerime güveniyorum.

Geçmişte atletizm yaptınız. Peki, bunun hakemliğinize ne gibi katkılarını gördünüz?

İyi bir hakem olabilmek için adaletli bir yönetimin yanı sıra iyi bir fiziksel performans da göstermeniz gerekiyor. Yo-Yo testlerinde başarılı olmanız gerekiyor. Bu sebeple geçmişte yaptığım atletizm sporunun çok katkısını gördüm. Aslında hayatıma hedefler koyarken en üst sıraya sporu yazmıştım. Hayatımın her döneminde sporun içinde olmam gerekiyordu. Hakemlik tercihimde bunun etkisi de kesinlikle var. Hayal ettiğim bir işi yapıyorum ve işimin içerisinde hep spor yapmak var. Vücudu zinde tutmak, sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşamanızı da sağlıyor.

Boş zamanlarınızda neler yaparsınız? Günleriniz nasıl geçer ve hobileriniz nelerdir?

Boş zamanlarımda vaktimi aileme ve kızlarıma ayırıyorum. İzmir Karşıyaka'da oturuyorum. Günlerim kızlarımla ve eşimle birlikte İzmir'de geçiyor. Tenis ve langırt oynamayı çok severim. Onun dışında Play-Station oynamayı seviyorum. Arda Kardeşler, Ümit Öztürk ve Halil Umut Meler'le birlikte Riva'daki boş zamanlarımızda Play-Station oynuyoruz. Yaptığımız maçlar genelde ortada geçiyor. Herkes birbirini yenebiliyor. Kitap da hayatımda önemli bir yer tutar.

En son hangi kitabı okudunuz?

David Eagleman'ın Beyin adlı kitabını okudum. Beyinde neler oluyor ve beyinle aslında neler yapabilirsiniz onu anlatıyor. Çok faydalı bir kitap. Gerçekten herkese okumasını tavsiye ediyorum.

Hobilere değinmişken fobilere değinmemek olmaz. En büyük korkularınız nelerdir?

İnsanlar bilmedikleri şeyden korkar. Artık 34 yaşındayım ve bilmediğim çok az şey kaldı. Öyle büyük korkularım yok.

Geri
İleri