TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Loret Sadiku: "Bir mülteci çocuğu her şeyin en iyisini yapmak zorunda" 1.11.2019
Loret Sadiku: "Bir mülteci çocuğu her şeyin en iyisini yapmak zorunda"
Geri
İleri

Savaş sebebiyle mülteci konumuna düşen Kosovalı Arnavut bir ailenin çocuğu olarak İsveç'te büyüdü. Bir mülteci çocuğu olmanın zorladığı hayat mücadelesinin kendisine güç ve olgunluk kazandırdığını söylüyor. Jonas Thern'le uzun süre çalışmanın bir başka avantajı olduğunu vurguluyor. Ülkemize Mersin İdman Yurdu forması ile girip şimdilerde Kasımpaşa için ter döken orta saha oyuncusu, ilginç hikâyesini TamSaha'ya anlattı.

Röportaj: Rasim Artagan / TamSaha

28 Temmuz 1991 Priştine doğumlusun. Hayat hikâyenin hüzünlü başladığını biliyoruz. Çocuk yaşta yaşadıklarını bize anlatabilir misin?

Priştine'de doğdum ama ben doğduktan sonra maalesef savaş başladı. Bu sebeple Kosova'dan ayrılmak zorunda kaldık. İsveç'e gittik ve mülteci olarak yaşamaya başladık. Tabiî ki bu benim çocukluğuma denk gelen bir dönem. Özellikle annem ve babam için çok zor bir dönemdi. Fazlasıyla çalışmak zorundalardı hayatta kalabilmek için… Ama ben bunu bir çocuk olarak çok fazla hissetmedim. Sonuçta çocuğun nerede büyüdüğü çok fazla önemli değil. Sadece gittiğim yerde dışarı çıkıp arkadaşlarımla oynamak istiyordum.

Aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban ne işle meşgullerdi.

Annem yaklaşık dört yıldır çalışmıyor. Ondan öncesinde yaşlılarla birlikte çalışıyordu. Depresyona girdi ve bu sebeple çalışmayı bıraktı. Babam fabrikada çalışıyor. Benden 1 yaş büyük bir ağabeyim var. O da babamla birlikte fabrikada çalışıyor. Şu anda iyi durumdalar ama bu iyi duruma gelmeleri yaklaşık 20 yıllarını aldı. Bir de kız kardeşim var. O da yaklaşık 10 yıl önce Kosova'ya geri döndü ve orada yaşamaya devam ediyor.

Savaşın acısı şimdi çıkıyor

Geriye dönüp baktığında yaşadığın kötü hatıraların hayatına nasıl bir etkisi olduğunu görüyorsun? Savaş dönemini nasıl hatırlıyorsun?

Öncesinde bununla alâkalı çok fazla düşünmüyordum. Ancak annemin depresyona girmesinden sonra son 4-5 yıldır bunun üzerine daha fazla düşünmeye başladım. Aslında ebeveynlerimin üzerinde bu zor dönemin bıraktığı etkileri artık daha net görebiliyorum. Özellikle annemin üzerindeki etkisi çok büyük. Kosova ve Türkiye arasında benzer bir kültür var. Zor dönemlerde genellikle kadınlar evde kalıp çocuklarıyla ilgilenir. Babalar da daha fazla çalışıp, daha fazla para kazanıp aileye gelir sağlama görevini kendilerine biçiyor. Babamı çok fazla etkilemedi bu durum. Çünkü babamın çok net bir derdi vardı. Çok çalışıp para kazanarak ailesine bakmak zorundaydı. Savaşın etkilerini şu an çok daha fazla hissediyoruz. O dönemi şimdi düşünmeye başladılar ve acısı da şimdi çıkmaya başladı. Kendimle alâkalı olarak şunu söyleyebilirim. Bir mülteci çocuğu olarak bulunduğum ülkede her şeyin her zaman daha iyisini yapmak zorundaydım. Onlardan her zaman iki kat daha iyi olmak zorundaydım. Bu durum okulda da böyleydi, futbol oynarken de… Ve belki de bu yönden beni etkiledi. Bir mülteci çocuğu olarak bir noktaya gelebilmek ve kendimi kanıtlayabilmek oldukça zordu. O yüzden her şeyin en iyisini yapmaya çalıştım. Ama başıma gelen bu şey; herkesten daha iyi olma hırsı beni daha da çok olgunlaştırdı ve zihinsel olarak daha kuvvetli hale getirdi.

Peki, neden İsveç'i seçtiniz?

Amcamlar bizden daha önce İsveç'e yerleşmişti. Ailem de Kosova'dan ayrılınca amcamların yanına gitmeyi tercih etti.

Dil bilmemenin avantajı!

Futbolla nasıl tanıştın? Sendeki yeteneği ilk kim keşfetti?

Tam olarak hatırlamamakla birlikte 6-7 yaşında futbola dair ilk anılarım var. 6-7 yaşında okula gitmeye başladım ama İsveççe konuşamıyor, söylenenleri anlayamıyordum. Yine de futbol oynamak istedim ve onlarla birlikte oynamaya başladım. Futbol oynamaya başladığımda onların söylediklerini anlamadığım için hiç kimseye pas vermeden topu alıp direkt kaleye gittim ve gol attım. Daha sonra bunu maç içerisinde sürekli yaptım. Çünkü bana söylenenleri anlamıyordum. Ama böyle oynadıktan sonra beni sürekli çağırmaya devam ettiler. Ben de onlarla futbol oynamaya devam ettim.

Jonas Thern benim için büyük şanstı

Futbola resmi olarak İsveç'in Varnamo takımında başladığını görüyoruz. Orada futbola dair neler öğrendin? İsveç'in altyapı eğitimi nasıldı?

Çok iyi bir hocayla çalışma şansım oldu. Jonas Thern 1994 Dünya Kupası'nda üçüncü olan İsveç Millî Takımı'nın kaptanıydı. Benim için daha iyi bir tecrübe olamazdı. Çünkü gençlerle çalışmak konusunda ülkenin en iyisiydi. Jonas Thern futbol oynamaya çok önem verirdi. Futbol oynamak dışında başka şeyler yaptığımızda bize çok kızardı. Onda çok fazla Ajax ve Barcelona etkisini görebiliyorduk. Daha çok üçgenler, daha çok paslaşmalar üzerine, futboldan keyif alma üzerine bir eğitim aldık. Daha sonra ben 15-16 yaşındayken U18 takımının başına geçti. 18 yaş takımımın başındaki hocam da oydu. O dönemde de sürekli futboldan keyif alma üzerine bir oyun öğretmeye çalıştı bize. Benim için çok önemli bir eğitim oldu.

İki yılın ardından Helsinborg'a transfer oldun. Burada da üç sezonun geçti. Helsinborg'da neler yaşadın?

Harikaydı. Çünkü ben gitmeden önce şampiyon olmuşlardı. Belki benden değil ama kadrodan beklenti çok yüksekti. Oraya gittiğimizde çok iyi futbol oynadık. Hem şehir hem de futbol ortamı çok güzeldi. Orada bulunduğum süre içerisinde gerçekten fazlasıyla keyif aldım.

Kosova'yı tercih ettim

Bu süreçte İsveç Ümit Millî Takımı'nda forma giydiğini görüyoruz. Arnavut bir oyuncu olarak İsveç'i seçtin. Ancak sonrasında A Millî Takım'da Kosova'yı tercih ettin. Bize bu süreci anlatır mısın?

Sizin de söylediğiniz gibi, U21 İsveç Millî Takımı'nda oynadım. Daha sonra kariyerime devam ettim. A Millî Takımı seviyesine gelince İsveç'ten ve Arnavutluk'tan davet aldım. Röportajın ilk bölümünde söylediğim gibi İsveç Millî Takımı'nda oynayabilmek için çok çok daha iyi olmalıydım. Ben de Arnavutluk Millî Takımı'na gittim. Orada iki hafta geçirdim. Kıbrıs Rum Kesimi ve İsviçre maçları vardı. Bu maçları oynamaya gittim ama belgelerimin yetişmediğini ve bu yüzden oynayamayacağımı belirttiler. O dönem Kosova için çok tarihi bir maç vardı. Ben de Kosova'da bulunmak ve o maçı oynamak istedim. Bunu Arnavutluk Millî Takımı hocasına ilettim, "Bu maç benim için çok önemli. Kosova benim için çok değerli. Bu maçta yer almak istiyorum" dedim. O da çok sinirlendi ve "Eğer buradan gidersen bir daha asla geri dönemezsin" cevabını verdi. Ben de yapmak istediğim şeyi yaptım. Kosova Millî Takımı'na gittim. O tarihi maçta oynadım. Mayıs ayındaydı bu olay… Ağustos ayında Arnavutluk Millî Takımı'nın hocası beni tekrar aradı ve "Gelir misin?" diye sordu. Ben de "Bununla alâkalı bana söylediklerinizi unutmadım. Kosova Millî Takımı'na gidersem geri dönemeyeceğimi söylemiştiniz. Gelirsem oynama garantisi istiyorum" karşılığını verdim. Çünkü tekrar oraya gidip aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Daha sonra medya hakkımda kötü bir propaganda yaptı. Söylediğim sözleri yanlış şekilde kullandılar. Gelmek istemediğimi, oynama garantisi istediğimi farklı yollarla duyurdular. O yüzden ben de Arnavutluk Millî Takımı'na gitmedim ve Kosova Millî Takımı'nda devam etmek istedim. Ama bu sefer de FIFA engel çıkardı. Daha önce İsveç'ten Arnavutluk'a gittiğim için Kosova'ya gidemeyeceğime dair bir engel koydular önüme. O yüzden bekliyorum.

Türk Millî Takımı, yakın süreçte Arnavutluk'la önemli maçlar yaptı. O maçları nasıl değerlendiriyorsun? O maçlarda olmak ister miydin?

Hayır, orada Arnavutluk Millî Takımı ile olmak istemezdim. Maçı izledim. Türkiye gerçekten karşısında oynaması zor bir takım. Fakat Arnavutluk'un iyi mücadele ettiğini düşünüyorum. Grupta oynadıkları en iyi maçlardan birisiydi. 2016 yılında Arnavutluk, Avrupa Şampiyonası'na gittiğinde gerçekten güçlü bir yapı oluşturmuştu. Herkes birbiri için mücadele ediyordu. Aynı şeyi sağladıklarında iyi bir takım olacaklarını düşünüyorum ve şu anda o yoldalar.

 Çağrılsan Arnavutluk Millî Takımı'nda oynayabiliyorsun değil mi?

Evet, geçen sene beni çağırdılar. Ama Arnavutluk Millî Takımı'nda oynamak istemediğimi ilettim. Şu anda oynamam için bir engel yok ancak ben orada oynamak istemiyorum.

İsveç'teki herkes Türkiye'de oynamak ister

2014 yılında yolun Türkiye'ye düştü ve Mersin İdman Yurdu'na transfer oldun. Transfer hikâyeni anlatır mısın?

Helsinborg'da oynuyordum, Rıza Çalımbay Hocam ve ekibi beni Çaykur Rizespor'a da istemişti. Fakat o dönem kulübüm izin vermemişti. Bir sene sonra Rıza Hoca, Mersin İdman Yurdu ile anlaştı ve beni yine istedi. O yüzden benim için çok zor bir karar değildi. İsveç'te futbol oynayan herkes Avrupa'nın farklı ülkelerinde ve Türkiye'de futbol hayatına devam etmek istiyor. O yüzden ben de beni isteyen bir hoca ve ekibinden teklif gelince karar verdim. Çok zor bir karar olmadı benim için…

İsveç'ten sonra Mersin İdman Yurdu ile Süper Lig'de mücadele ettin. İki lig arasında nasıl bir fark görüyorsun?

Öncelikle burada kalite çok daha iyi. Çok daha iyi oyuncular var. İsveç'te takım olarak birlikte oynamaya yönelik. Ama Türkiye'ye baktığınızda çok daha fazla kalite var. İsveç'te rakip takıma iki-üç şans verdiğinizde birisini gole çevirebiliyorlar. Ama Türkiye'de yarım şans verseniz bile o gelip kalenizde gol olabiliyor. Orta sahada topu kaybederseniz kalenizde golü görüyorsunuz. Oyuncu kalitesiyle alâkalı tabiî bu durum. İsveç'te son yıllarda kalite arttı ama Türkiye'de oyuncu kalitesi çok daha fazla.

Kasımpaşa ailem gibi

2016-2017 sezonu başında Kasımpaşa'ya transfer nasıl gerçekleşti?

Kasımpaşa gerçekten harika bir kulüp. Oyunculara çok iyi bakıyorlar. Süper Lig'de oyunculara bu kadar iyi bakan başka bir kulüp daha var mı gerçekten bilmiyorum. Kasımpaşa artık benim ailem gibi. Buradaki ortam da ailevî bir ortam. O yüzden benim için kariyerimin doğru bir zamanında atılan doğru bir adımdı…

Takımın şu anki havasından ve sezon sonu hedeflerinden bahsedebilir misin?

Takımdaki genel hava iyi. Oyuncuların hepsi şu an sahip olduğumuz puandan daha fazlasını isterdi. Bunun için çabalamaya devam ediyoruz. Geçen sene dörtte dörtle başladık ama bu sene daha iyi futbol oynuyoruz. Geçen sene elimize geçen fırsatları daha iyi değerlendirmiştik. Şimdi pozisyon buluyoruz, iyi oynuyoruz ve bunları da gole çevireceğiz. Takım olarak gelişmeye çalışıyoruz. Geçen seneki galibiyetler şans değil; önemli bir çalışmanın ürünü. Şu anda da sahip olduğumuz oyuncu grubu çok iyi. İlerleyen zamanlarda daha iyi olacağımıza inanıyorum.

Hayalim spor öğretmenliği

28 yaşındasın ve kulübünle 31 Mayıs 2022'ye kadar sözleşmen var. Kendine nasıl bir kariyer planı yapıyorsun? Hedeflerin, hayallerin neler?

Bunu şimdiden söylemek zor aslında. Futbol kariyeriyle alâkalı çok bilinmez var. Bugün sağlıklı bir şekilde futbol oynuyorsun ama yarın bir sakatlık geçirebilirsin. O yüzden ben olan şeyleri olduğu gibi kabul etmeyi tercih ediyorum. Günlük olarak düşünüyorum. Adım adım gitmeyi seviyorum. Çok büyük kararlarım yok. Herkes daha büyük takımlarda oynamak ister ama ben futbolu gün gün düşünüyorum ve alabildiğim kadar keyif almak istiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse futboldan sonraki kariyerimde şöyle bir hayalim var. Hayatım boyunca bir okulda öğretmen olmak istedim. Belki futboldan sonra bir spor öğretmeni olarak kendimi eğitip; bir okulda öğretmenlik yapabilirim. Bunu gerçekleştirebilirsem mutlu olurum.

Türkiye'de ve dünyada en çok beğendiğin oyuncular kimler?  Kariyerinde kendine kimi örnek aldın?

Türkiye'de Atiba'yı çok beğeniyorum. Burak Yılmaz da inanılmaz bir oyuncu… Dünyada ise Messi'yi söyleyebilirim. Bence o başka bir gezegenden… Kendime idol olarak aldığım oyuncular arasında Zidane, Figo ve Yaya Toure var…

Türkiye'de 2002'nin tutkusu var

2020 Avrupa Şampiyonası yolunda Türkiye olarak çok gururlu bir dönem yaşıyoruz. Sen de ülkemizde forma giyen bir oyuncu olarak maçlarımızı ve bu süreci nasıl değerlendiriyorsun?

Evet, Türkiye'nin Arnavutluk ve Fransa maçlarını izleme şansım oldu. Öncekinden çok daha farklı bir Millî Takım bence. Çünkü oyuncuların gözlerinde bu isteği görebiliyorsunuz. Aslında aynı şey Kosova Millî Takımı için de geçerli. Birlikte aynı tutkuyu paylaşıyorsanız, bu tutku başarıyı getiriyor size. Onlarda da aynı istek var. Türklerin gözlerindeki istek gibi… Bu benzer tutkuyu Türk Millî Takımı 2002 yılında dünya üçüncüsü olduğu zamandan hatırlıyorum. Sanki aynı açlıkla devam ediyorlar. O yüzden Türkiye'nin çok başarılı olacağını düşünüyorum.

Eşin "O Ses Türkiye" yarışmasına katıldı. Müzik konusunda çok yetenekli. Sen de çok büyük destekçisisin. Nasıl bir tecrübeydi?

Aslında benim açımdan çok güzel bir tecrübe değildi. Çünkü orada bulunmayı ve çok uzun saatler beklemeyi çok fazla sevmedim. Ama eşimin rüyasıydı ve çok güzel geçti. Aslında biz Türkiye'ye gelmeden önce eşim bir teklif almıştı. İsveç'teki en büyük plak şirketlerinden bir tanesi bir yarışma düzenlemişti. Eşimi de çağırdılar. Ama zamanlama olarak buna hazır değildik. Çünkü Türkiye'ye gelmemiz gerekiyordu. Onun için şunu ümit ediyorum; umarım bir gün istediği gibi dünyanın bir yerinde konser verir ve şarkılar söyler. Ben de şu an onun yaptığı gibi kanepeye oturup çocuklarla ilgilenir ve onu televizyondan izleyebilirim.

Sporcu bir baba ve müzisyen bir anne ile büyüyen çocuklarınız var. Sence çocukların hangi yeteneğe daha çok yatkın?

Umarım futbol değildir. Umarım şarkı söyleme konusunda daha yeteneklidirler (gülüyor).

İstanbul'da nasıl bir hayatın var? Özel zamanlarını nasıl değerlendirirsin?

Aslında ilk geldiğim zaman İstanbul'u gezmek için çok fazla vakit harcıyordum ve çok seviyordum gezmeyi… Ama şimdi iki çocukla birlikte biraz daha zor olabiliyor. Genelde boş zamanlarımı evde çocuklarımla geçiriyorum. Play-Station oynuyorum ya da dinleniyorum. Hâlâ boş vaktim olduğunda gezmeye çıkıyorum. İstanbul çok büyük bir şehir. Sanırım ben sadece yüzde 20'sini gezebilmişimdir. Hâlâ bilmediğim birçok yeri var.

Hobilerin ve fobilerin neler?

Korkularım olarak örümcek, yılan ve uçak korkusunu söyleyebilirim. Uçan şeylerden çok fazla hoşlanmıyorum. Hobilerim ise Play-Station oynamak ve çocuklarla vakit geçirmek…

 

Geri
İleri