TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Ömer Kaner: "Futbol eğitiminde Avrupa markasıyız" 1.01.2020
Ömer Kaner: "Futbol eğitiminde Avrupa markasıyız"

Fenerbahçe'nin usta santrforu, futbol oynadığı dönemle bugün arasında büyük farklılıklar olduğunu söylüyor. "Fiziksel şartlar günümüzde daha iyi ancak o zamanlar arkadaşlık bambaşkaydı" değerlendirmesini yapan eski gol kralı, "Türk futbolu Millî Takım bazında iyi yolda. Kulüplerimize henüz istediğimiz ölçüde yansımasa da eğitim anlamında Avrupa'nın sayılı ülkeleri arasındayız" diyor.

Röportaj: TamSaha / Derya Oruçoğlu

Altyapı eğitimini Almanya'da alan ancak kariyerini Türkiye'de geçiren oyunculara öncülük eden isimlerden Ömer Kaner, Türk futbolu konusunda çarpıcı açıklamalara imza attı. İlk kez bir Galatasaray maçında giydiği Fenerbahçe formasıyla derbilerde sarı-lacivertli tribünleri defalarca ayağa kaldıran 68 yaşındaki Kaner, kendi oyunculuk dönemi ile bugün arasında önemli farklılıklar olduğunu dile getirdi. Fenerbahçe'nin 103 kez ağları sarsarak gol rekoruyla şampiyon olduğu 1988-1989 sezonunda teknik direktör Todor Veselinovic'in yardımcılığını yapan, Türk futboluna hizmetini TFF çatısı altında eğitimci olarak sürdüren Kaner'e yönelttiğimiz sorular ve cevapları şöyle...

Önce Ömer Kaner'i biraz daha yakından tanıyalım...

21 Mayıs 1951'de Üsküdar'da doğdum. İlkokulu yine İstanbul'da tamamladım. Ortaokul çağında Almanya'ya gittim. Uzun yıllar Almanya'da kaldım. Ortaokul, lise ve yükseköğrenim sürecim de Almanya'da geçti. Sonra yüksek lisans için İngiltere'ye gittim. İki sene Londra'da kaldım. Turizm eğitimi aldım. İki oğlum ve bir kardeşim var. Annem ve babam vefat etti. Kardeşim Antalya Kemer'de yaşıyor.

Türkiye'ye gelişiniz nasıl oldu? Yeniden Almanya ya da İngiltere'ye gitmeyi düşünmediniz mi?

Askerlik için geldim. Afyon'da askerlik yaparken Havagücü'ne çağırdılar. Orada futbol oynamaya başladım. O sezon 60'tan fazla gol attım. Sonra Eskişehirspor benimle ilgilenince profesyonel futbol hayatım başladı.

Shape'e niyet, Havagücü'ne kısmet

Yıllarca yurt dışında kaldıktan sonra vatana döndünüz. O dönem yaşadıklarınızı aktarabilir misiniz?

Londra ile Afyon birbirinden çok farklı şehirler. Ama sonuçta çocukluğum Türkiye'de geçmişti. O nedenle pek fazla yabancılık çekmedim. İngilizce ve Almanca bildiğim için beni Belçika'daki NATO karargâhına (SHAPE) göndermek istediler. İzmir'e dil okuluna gittim. Orada imtihana girdim. Fakat muayenelerden de geçmem lâzımdı. Eskişehir'deki Hava Hastanesi'ne gittim. Ortopedide rahmetli Çetin Binbaşı vardı. Havagücü'nün de başkanıydı. "Senin dizinde bir şeyler var, Belçika'ya gidemezsin" dedi. Çünkü gitmemi istemiyordu. Kaldım ve Havagücü'nde oynadım. O yıl amatör kümeler içinde Türkiye ikincisi olduk. Aynı zamanda Amatör Küme Millî Takımı'na çağırıldım. Sonrası malûm Eskişehirspor... Orada da ilk sezonumda 14 golle gol kralı oldum.

Konu golden açılmışken... Metin Oktay sonrası dönemde 1970'li yıllarda krallıklar çoğunlukla 20 golün altında. Sizce neden?

Oyun anlayışı çok farklıydı o zamanlar. Üç puan sistemi de yoktu. Galibiyete iki puan veriliyordu ve maçlar genellikle 1-0 bitiyordu. Futbol da bugünkü kadar hızlı değildi. Çok şey farklıydı aslında. İlkokul döneminde biz 'top' oynarken hocalarımız kızardı. Ben ilkokul sonrası Almanya'ya gittiğim için şanslıydım. Türkiye'de 1. Lig çamur sahalarda oynanırken biz yeşil sahalarda antrenman yapardık.

Kalbinizdeki takım hangisi?

Zor bir soru ama ilk göz ağrım Eskişehirspor. Sonrasında yaşadıklarımın temelinde hep Eskişehirspor vardır. Halen çok severim.

Fenerbahçe ile yolunuz nasıl kesişti?

Aslında o dönemde Beşiktaş da beni istiyordu. Sezonun son maçında Fenerbahçe ile oynamıştık. Ben bir gol atmıştım ve Fenerbahçe'yi 2-1 yenmiştik. Maçtan sonra Fenerbahçe'nin kaptanı rahmetli Yılmaz Şen formasını bana vermişti. Soyunma odasına geldiğimde aynada kendime bakmıştım, Fenerbahçe forması yakışıyor mu diye. Epey hoşuma gitti. Sonra beni kulübe davet ettiler. Kısa bir görüşme oldu çünkü hemen 'tamam' dedim. Çocukluğumda Fenerbahçeliydim. Eşim de Fenerbahçe'nin efsane futbolcularından Basri Dirimli'nin kardeşiydi. Ailede vardı Fenerbahçelilik yani...

Sarı-lacivertli forma ile ilk maçta Galatasaray'a rakip olmak nasıl bir duyguydu?

Heyecan vericiydi. O karşılaşmayı 3-0 kazandık. Açılış ve kapanış gollerini ben, diğer golümüzü de Osman Arpacıoğlu atmıştı. Galatasaray'a karşı şansım hep yaver gitti zaten. Mesela Ankara'da bir Deprem Kupası maçı oynadık, 6-1 kazandık. O karşılaşmada da iki golüm var. Diğer dört golün üçünü Cemil Turan, birini de Engin Verel atmıştı.

O dönemle bugünü kıyaslar mısınız?

Şartlar çok değişti tabiî ki. O zamanlar antrenman yaptığımız Dereağzı'ndaki soyunma odalarını görseniz oturmazdınız bile. O zaman Mithatpaşa Stadı (Vodafone Park) bile balçıktı. Çim saha çok azdı. Ama biz sadece maça hazırlanmayı ve kazanmayı düşünürdük, saha şartlarını değil.

Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra neler yaptınız?

Önce Zonguldakspor'a gittim. Orada 2.5 senede 40'a yakın gol attım. Gündüz (Tekin Onay) Hoca istemişti beni oraya. O zamanlar Zonguldakspor'un kadrosu çok iyiydi. Güzel şeyler yaşadım Zonguldak'ta. Oradan Almanya'ya gittim. İki sezon Freigburg'da oynadım. Sonra Eskişehir'e döndüm. 1981 ile 1983 arasını Eskişehir'de geçirdim. Ardından 1. Lig'de Karagümrük'te oynadım. Son olarak Bakırköyspor forması giydim.

Şimdiki oyuncular daha akıllı

Keşkeleriniz çok mu?

Futbolcuyken çok hata yaptık. Çünkü bizi yönlendiren kimse yoktu. Kazandıklarımızı har vurup harman savurduk. Şimdi oyuncular daha akıllı hareket ediyor. Aynı zamanda daha çok kazanıyorlar.

Antrenörlük kariyerinizden söz edelim biraz da...

İlk olarak Bakırköyspor'da Candan Tarhan'ın yardımcısı olarak çalıştım. Sonra Candan Hoca beni İngiltere'ye gönderdi. İngiltere'den döndükten sonra 1987-1993 arası Fenerbahçe'de çalıştım. Fenerbahçe 1988-1989'da 103 golle rekor kırarak şampiyon olduğunda teknik direktör Todor Veselinovic'in yardımcısıydım. Türkiye'de 20 kadar kulüpte antrenör olarak görev yaptım. Denizlispor'u Süper Lig'e çıkardım. Polonya'nın Pogon takımını tarihinde ilk kez UEFA Kupası'na taşıdım. 1990 yılında Cumhurbaşkanlığı Kupası maçına Fenerbahçe'nin başında çıktım. Beşiktaş'ı 3-2 yendik...

Artık sayılı ülkeler arasındayız

Türk futbolu hakkındaki görüşleriniz...

Günümüzde antrenman metotları çok değişti. Eğitimde Avrupa'da sayılı ülkeler arasındayız. 2006'dan sonra değişim başladı bizde. UEFA o yıl bizi burada analiz etti. Rahmetli Gündüz Tekin Onay bu işe de el attı. Onların verdiği kurslarla her şeye yeniden başladık. Önce B kursunu, ardından A kursunu bitirdik. Son olarak da pro lisansı aldık. TFF bu konu için 20 kişi seçmişti. Biri de bendim. Tolunay Kafkas, Metin Tekin, Oğuz Çetin… UEFA diplomalarını Türkiye'ye getiren kişiler olduk. Denetlemeye de tâbi tutulduktan sonra bu kursları düzenleme hakkı elde ettik. 2008'den sonra pro lisans dâhil bütün kursları düzenlemeye başladık. Her sene sunum için Nyon'a (İsviçre) gidiyor ve övgüler alıyoruz. Bu konuda hakikaten çok iyiyiz.

Bir dönem Futsal Millî Takımı'nda da görev yaptınız...

Evet. İlk kez Avrupa Şampiyonası finallerine katılma hakkı elde ettik. Kısa zamanda Avrupa'da ilk 12 takım arasına girdik. Avrupa futsala çok farklı bakıyor. Dünyada da Brezilya, Arjantin gibi ülkeler futsalı çok önemsiyor. Messi, Ronoldinho gibi üst düzey oyuncuların hep futsal geçmişi var. Futbolcu için çok faydalı. Çünkü sürekli topla temas halindesin. Erken yaşta başlanırsa teknik anlamda kapasiteyi arttırıyor. Ben göreve geldiğimde Ümit Davala'yı, Altan Aksoy'u, Murat Duman'ı Millî Takım'da oynattım ama onlara ters geldi.

Futsala geçişiniz nasıl oldu?

Rahmetli Gündüz Hoca eğitimin başındaydı. Beni yanına çağırdı. Masada bir top vardı. Bana doğru attı. "Biliyor musun bu ne?" dedi. "Biliyorum hocam, bilmez miyim? Biz her sene Fenerbahçe ile Almanya'ya gider, salon futbolu oynardık" dedim. "O zaman geç bunun başına" dedi. Hemen araştırmaya başladım. Baktım, Türkiye'de üniversitelerde oynanıyor. "O zaman üniversitelerde seçme yapayım" diye düşündüm. 35-40 kişiyi davet ettim. Kuşadası'nda üç kamp yaptık. Yaklaşık 20 kişilik bir ekip oluşturduk. Sonra Gündüz Hocanın yanına gidip, "Hocam Avrupa şampiyonuyuz, hiç merak etmeyin" dedim. Hızlı oynandığı için bu işi götürürüz diye düşündüm. Ama işin aslı öyle değil tabiî. Belçika'da ve Hollanda'da futsal oynayan Türk oyuncular tespit ettim. Hocaya, "Belçika ve Hollanda'ya gitmek istiyorum" dedim. Oradaki futsalı görünce buradakini unuttum. "Dünya şampiyonu olduk hocam hiç merak etmeyin" dedim. Oralardan birkaç oyuncu seçtik, buradakilerle bir karma yaptık. A Millî Takımımız gibi biz de ilk maçımızı Romanya ile oynadık. 6-1 mağlup olduk. Sonra Finlandiya'da ilk turnuvamıza katıldık. Tüm maçlarımızı kazandık. Sonra İtalya'ya gittik. 2012'de Ukrayna'da elit tura çıktık. Orada Avrupa Şampiyonası finallerine katıldık. Türkiye ilk defa bunu başardı. Ama kurada Rusya ve İtalya bizim gruba düştü. İtalya'ya 3-1, Rusya'ya da 5-1 yenildik. O sene Rusya Avrupa şampiyonu, İtalya da Avrupa üçüncüsü oldu.

Konuyu değiştirelim. Dünya Karması-Brezilya maçında İtalya'da siz de vardınız. Neler yaşandı orada?

Zico'nun Udine'deki jübilesiydi. Brezilya Millî Takımı ile Dünya Karması, Udine'de karşılaşmıştı. Dünya Karması'na Türkiye'den Rıdvan Dilmen ile Tanju Çolak seçilmişti. Rıdvan'ı Metin Aşık ile birlikte götürmüştük. Tanju Galatasaray'da o dönem. O da Galatasaraylı yetkililerle birlikteydi. Aynı uçakla gittik Udine'ye. Van Basten bile var Dünya Karması'nda. Kurallara göre aynı ülkeden iki futbolcu olduğunda her biri yarım devre oynuyor. Kimin ilk 11 oynayacağı önemli tabiî. Biz bastırdık, Rıdvan'ı ilk 11'e çıkardık. Rıdvan'a bir top attılar. Karşısında da Julio Cesar oynuyor Brezilya Millî Takımı'nda. Rıdvan şık çalımlarla geçti Julio Cesar'ı. İnanılmaz oynadı o maçta. Juventus'tan bile teklif aldı ama gitmek istemedi.

Rıdvan Dilmen'den bahsetmişken... Onun İsviçre'deki tedavisi sırasında Prof. Dr. Gazi Yaşargil ile de enteresan bir anınız var. Onu da hatırlatır mısınız TamSaha vasıtasıyla?

Rıdvan, Trabzonspor maçında Yesic'in sert müdahalesiyle sakatlanmıştı. Onu ameliyat için İsviçre'ye götürdüm. Orada artroskopi konusunda uzman bir profesör vardı. Gittiğimiz üniversite hastanesinin başhekimi de Prof. Dr. Gazi Yaşargil'di. Bizim orada olduğumuzu duyunca odasına davet etti. Duvarında bir halı vardı. Üzerine Fenerbahçe bayrağı taşıyan bir kadın resmedilmişti. O kadın annesiymiş Gazi Beyin. Ameliyatı yapacak doktoru çağırdı Sayın Yaşargil. Ona, "Sen Rıdvan'ın ufak tefek olduğuna bakma. Bu küçük adam Türkiye için başbakandan daha değerlidir" dedi. Demez olaydı. Adam Rıdvan'ın dizinde ne var ne yok temizlemiş. Geldik Türkiye'ye "Abi ben bittim" diyor. Ne olduğunu sordum haliyle. "Kemik kemiğe geliyor, yürüyemiyorum bile" dedi. Tekrar gittik İsviçre'ye, doktor bize durumu izah etti. Vücudun salgıyla orayı dolduracağını, kendini yenileyeceğini söyledi. Hakikaten düzeldi. Sahalara da yine bir Trabzonspor maçıyla döndü Rıdvan. Ama bu kez ev sahibi Fenerbahçe. Son 20 dakikada oyuna girdi. Bir de gol attı. Bana doğru koştu golden sonra. Elini kaldırdı 'çak'' yapmak için ama sonra yerden 30 cm mesafeye kadar indirdi elini, "Ben seni taa bu kadarken tanıyorum" deyip sahaya döndü. Şoke oldum. O dönemler çok modaydı bu şakalar. Tabiî o bu şakayı yaparken tribünlerde 30 bin kişi var. Bunu unutmamak lâzım. Rıdvan çok yetenekliydi. Son sürat giderken bir anda durabiliyordu. Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Cemil Turan, Alpaslan Eratlı da yakın geçmişe damga vuran oyunculardır bence.

Santradan çatala aktarmasız uçuş

Unutamadığınız bir anınız...

Eskişehirspor'daki ikinci sezonumda Balkan Kupası'nda mücadele ediyoruz. Bulgaristan'dan CSKA Sofya geldi. Maça biz başlıyoruz. Kaptanımız Fethi Heper o dönem. Santrayı ikimiz yapıyoruz. Tarih de 21 Mayıs. Doğum günüm. Baktım kaleci ısınıyor. Santrada, "Kaptan topu dürt" dedim. "Ne yapacaksın, vuracak mısın?" diye sordu. "Ya kaptan sen dürt" dedim. Hakem düdüğü çaldı, kaptan dürttü. Bir vurdum topa direkt çatala çarptı kalenin içine inip, çıktı. Gol. Kimse ne olduğunu anlamadı. Hakem golü verince saha yıkılıyor. Bulgar kaleci koşarak bana geldi, elimi sıktı, öptü, tekrar kaleye geçti. Dünya tarihinde bu kadar erken gol yok. 1-0 önde başladık resmen, 3-0 da kazandık.

Çocuklarınızın futbolcu olmasını ister miydiniz?

İki oğlum da futbol konusunda yetenekliydi ama ben engel oldum. Bana kızıp müzisyen oldular. Engelledim çünkü oynayacaklarsa iyi kulüplerde oynasınlar isterdim. Büyük kulüplerde oynayacak kadar yetenekli olmadıklarını düşündüm ve futboldan uzak tuttum. İkisi de bana kızıp müzikle uğraştı. Büyük oğlum opera sanatçısı. ABD'de yaşıyor. Tom Hanks'in bir filminde rol de aldı. Küçük oğlum da İstanbul'da havaalanında çalışıyor.

En beğendiğiniz oyuncular…

İrfan Can'ı çok beğeniyorum. Bence Emre'den (Belözoğlu) çok fayda görmüş, çok aklı başında. Merih Demiral, Çağlar Söyüncü çok mesafe kat etti. Onları rakiplerinden ayırıp Millî Takım'a taşıyan unsur eğitim. Millî Takım'da onlara yönelik düzenlediğimiz kurslarda en basitinden başlayıp, en zoruna kadar her şeyi anlatıyoruz. Nasıl gidileceğini gösteriyoruz. Ama bazıları kulüplerine gidince yine kendi bildiklerini yapıyor. Bu da sonlarını hazırlıyor. Cengiz Ünder'e, Salih Uçan'a, Enes Ünal'a bakın. Nerede ne zaman baskıya gireceğini, ne zaman kademeye gireceğini, ne zaman ileri gidip ne zaman geri geleceğini çok iyi biliyorlar. Öğrendiklerini uyguladılar ve başarılı oldular.

Aileler çocukları rahat bırakmalı

Türk futbolunun gidişatı hakkındaki düşünceleriniz...

Millî Takım bazında oldukça iyiyiz. Ama liglerimize bakınca aynı başarıyı göremiyoruz. Avrupa kupalarında bu durum kendini daha fazla belli ediyor. Takımlarda sistemi oyuncular belirler. Benim dönemimde de aynı şeyleri yaşadık. Mesela bir örnek vereyim; bizde transferi yöneticiler, başkanlar yapıyor. Oysa yöneticinin teknik adamına güvenmemesi doğru değil. Burada hocaya güvenmeleri ve oynatacağı sisteme göre oyuncu almasına izin vermeleri gerekiyor. Yıldız değil, takımın kimyasına uygun oyuncular almak lâzım.

Altyapı ne durumda sizce?

Ben Fenerbahçe'ye gittiğimde bir sahada dört takım birden çalışıyordu. Böyle olmamalı. Bir yerlere gelmek istiyorsak mutlaka altyapıya önem vermeliyiz. Yetenekli oyuncumuz çok. Tek eksiğimiz eğitim. Bu çocukları çok iyi eğitmemiz gerek. İnan bana Avrupalılar Türkiye için "Avrupa'nın Brezilyası" diyor. Tesis şart. O kadar çok stat yapıldı ama Avrupa'daki gibi etrafına üç-dört çim saha yapılmadı. Amatörler nerede çalışacak? Altyapıya hakkını teslim etmeden bir yere gelemeyiz.

Bu nasıl olacak peki?

Herkes bu işi önemseyecek, herkes işini yapacak. Altyapı konunun uzmanlarına bırakılacak ve tam destek sağlanacak. Benim oynadığım dönemde Fenerbahçe'nin başkanı rahmetli Emin Cankurtaran'dı. Pek bir şeye karışmazdı. Başkanı görmezdik bile. O zaman Semih Bayülken vardı. Bütün işleri o organize ederdi. O zamanki yöneticilerin tavrı çok farklıydı, şimdi çok farklı. Şimdi daha çok müdahale ediyorlar. Ben üç ay Almanya'ya Bayern Münih'i analiz etmeye gittim. Uli Hoeness o zaman genel menajer. Başkanı kimse tanımıyordu. Başkan onu sorumlu tutuyor, sezon sonunda da hesabını soruyordu.

Sizin döneminizde oyuncular arasındaki arkadaşlık nasıldı. Derbiler bu kadar gergin miydi mesela?

Ben Fenerbahçe'de oynarken en yakın arkadaşlarımdan biri Galatasaraylı Yasin Özdenak'tı. Karşı karşıya maç oynadıktan sonra akşam Clup 33'te filan buluşurduk. Bizde öyle kırgınlık filan hiç olmadı. O zaman öyleydi. Şimdi durum değişti. Arkadaşlık bizim için bambaşkaydı.

Gençlere tavsiyeleriniz...

Benim tavsiyem gençlerden çok ailelerine. Çocuklarına kesinlikle karışmasınlar. Güvendikleri eğitimcilere teslim edip onları rahat bıraksınlar. Benim babam da amatörde oynarken bir gün bana 'oğlum şurada dur' filan diye seslenmeye başladı maç içinde. Bunların olmaması lâzım. Aynı hatayı ben de yaptım. Oğullarım çok yetenekliydi ama ben futbolcu olmalarını engelledim.

Ömer Kaner'e göre bir antrenör için olmazsa olmaz kriterler nelerdir?

Antrenör âdil davranmalı, güven vermeli, liderlik vasfı olmalı, konuşmasına dikkat etmeli, eğitimin önemini anlatmalı, kültürlü olmalı, yeniliklere açık olmalı.

Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız