TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Altay Bayındır: "Kaleci olmamı annem söyledi!" 1.12.2020
Altay Bayındır: "Kaleci olmamı annem söyledi!"

Genç yaşta Fenerbahçe'nin kalesini koruyarak üstlendiği ağır sorumluluğun altından, amatör kümeden getirdiği mücadele ruhu ve mental kuvvetle kalkabiliyor. Resim ve yemek yapmayı seven, başkalarının hatalarından ders çıkarmasını bilen, kendisini geliştirmek için psikolojik destek alıp İngilizcesini ilerletmeye çalışan farklı bir profil var karşımızda. Kaleciliği seçişindeki annesinin rolü ise başlı başına bir hikâye: "Annem mutfakta yemek yapıyordu, yanına gittim ve 'Kaleci mi olayım, oyuncu mu?' diye sordum. Annem, 'Valla oğlum kaleci ol. Sen yaparsın' dedi. Evde de yatağa filan atlıyorum. Oradan alâka kurdu sanırım. Anneler bilir malûm. Hissiyatları yüksektir."

Röportaj: TamSaha / Rasim Artagan

14 Nisan 1998 Bursa, Osmangazi doğumlusun. Aileni tanıyabilir miyiz? Baban, annen, varsa kardeşlerin ne işle meşguller?

Ailem Bursa'da yaşıyor. Annem de babam da emekli. Annem kısa bir süre Almanya'da çalıştı. Babam serbest meslek sahibi, annem ise anaokulu öğretmeniydi. Üç kardeşiz. Ben üç numarayım. Bir ablam ve bir abim var. Abim aşırı araba meraklısı bir insan. Antika araba alır, toplar… Dayımın dükkanında arabalarla uğraşıyor. Ablam da belediyede memurluk yapıyor. Evli ve bir yeğenim var.

Osmangazi'de futbol öncesinde nasıl bir çocukluk geçirdin? Okul hayatın hakkında da bize bilgi verir misin?

Okul hayatım Osmangazi İlkokulu'nda başladı… Hatta okula da 1 sene erken gittim. Abimle aramda 22 ay var. O okula başlayınca ben de onunla birlikte gidiyordum. Hocalar çok meraklı olduğumu görünce, "Erkenden başlasın" dediler. O açıdan biraz erken başladım. Beş sene Osmangazi İlköğretim Okulu'nda okudum. Sonra yine futbol için Bursa'nın Setbaşı İlköğretim Okulu'na gittim. Ortaokulu orada okudum. Sonra Osmangazi Lisesi'ne başladım. Daha sonra Ankaragücü'nden teklif geldi ve Ankara'ya geçtim. Eğitim hayatım da Ankara'da devam etti. Yaklaşık üç sene orada okudum sonra eğitim hayatım sona erdi.

Sendeki futbol yeteneğini ilk keşfeden kimdi?

Futbol oynamaya her çocuk gibi mahallede başladım. Abim Yolspor'da oynuyordu, ben de orada başladım. Zaten küçüklüğümüzden beri kimse bize bir şey demeden bir merakımız vardı futbola. Bir an önce bir kulübün kapısından içeri girmek istiyorduk. Malzemelerin, çantaların kokusunu hâlâ daha unutmadım. O kıyafetlerin kokusu insanı farklı bir boyuta sokuyor. İnanılmaz bir heyecan veriyor. Yolspor'a abimle gidiyordum ama küçüktüm tabiî. O yüzden de gerideydim biraz. Sonra ilgimi görünce beni de aralarına aldılar. Takımın maskotu gibiydim. En küçük bendim. Oyuncu olarak başladım. Mahalle aralarında, kendi oturduğum yerde asla kaleye geçmezdim. Kalecilik bana daha uzaktı. Küçüklükte kimse kaleye geçmek istemez malûm. Halı sahada bile böyleydi. Ben de bu bakış açısındaydım. Ama iyi ki de öyle yapmışım. Çünkü sürekli ayak oyunundaydım. Bu bana çok şey kattı. Ama okul takımında penaltılara kaldığımız zaman da kaleye geçiyordum. Boyum yaşıtlarıma göre o zaman da biraz daha uzundu. Kaleyi daha iyi kapatabiliyordum. Bir gün Yolspor'da antrenman yaparken, kaleci gelmemişti. Bana, "Altay kaleye geç" dediler. Benim de merakım vardı açıkçası… Geçtim kaleye. İki top kurtardım, hoşuma gitti. Biraz sardı ama "Hadi hocam yeter" dedim. Tamam, güzel de yeter yani… O zamanlar çok küçüktüm.

Ertesi gün idmanda hoca yine kaleye geçmemi istedi. Sonra alışma sürecim oldu. Beğenmeye başladım. O idman sonrası kalecilere baktım. Van Der Sar'ı, Buffon'u izledim. Eldivenleri, kıyafetleri ilgimi çekti. Bakıyorsun sahaya 10 tane oyuncu aynı, bir tanesi farklı. Bir tanesi daha gösterişli. Sonra hemen babama söyledim. O da sağ olsun bana eldiven aldı getirdi. Merakım daha çok arttı. Hatta annemle şöyle bir diyaloğum olmuştu hiç unutmam onu… Annem mutfakta yemek yapıyordu, yanına gittim ve "Anne sana çok önemli bir soru soracağım" dedim. "Buyur oğlum sor" dedi. "Ya ben ne yapayım? Kaleci mi olayım, oyuncu mu olayım?" diye sordum. Annem, "Valla oğlum sen kaleci ol. Sen yaparsın" dedi. Evde de mesela yatağa filan atlıyorum. Oradan alâka kurdu sanırım. Anneler bilir malûm. Hissiyatları yüksektir. Sonra eldiven filan gelince merakım çok arttı. Sonra kaleci idmanlarına başladım. Bursaspor'a geçtiğimde de altyapıda ciddi bir eğitim aldım. 

27 Nisan 2007'de, henüz 9 yaşındayken Bursaspor'da filiz lisansın çıkmış. Futbola başlama sürecinde Bursaspor'da neler yaşadın?

Çok güzel şeyler yaşadım. Birçok şeyi orada öğrendim. Çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Yaklaşık 6 senem Bursaspor'da geçti. Altyapı tekniklerini ve öğrenilmesi gereken her şeyi orada öğrendim. Orada maçlara çıktım. Sonra o dönemdeki hocalarla bazı anlaşmazlıklar oldu. Bu konuya fazla girmek istemiyorum. Ufak bir anlaşmazlıktı aslında. O sırada Yolspor beni çağırdı. Ben de her zaman oynayabileceğim yere gitmek istiyordum. İlk hedefim oynamaktı. Yolspor'u tanıyordum. Oraya gittim. Bir süre sonra Bursa'nın amatör takımlarından Arabayatağı'na geçtim. Bir sezon orada oynadım.

Amatör futbol sana ne kattı?

Kendimi amatör kümede geliştirdiğimi söyleyebilirim. Orası bana savaş kattı, rekabet kattı, mücadele kattı. En önemlisi tecrübe kattı. Yaşıtlarımdan büyüklerle oynamak beni çok geliştirdi. Amatörde kemik sesleri havalarda uçar. Sonra Murat Türksoy Hocamız vardı Ankaragücü'nde… O beni davet etti. Tandoğan Tesisleri'nde antrenman yaptık. "Bana 1 hafta kalsın; idman yapsın" demişlerdi. İlk idmandan sonra, "Gerek yok, gidebilir" dediler. Yani "Daha bakmaya gerek yok; direkt takıma gelebilir" dediler. Hatta 1 saatlik bir idman sonrasında bu kararı verdiler. Sonra ben tekrar Bursa'ya döndüm. Çok küçük yaştaydım o dönemde.

Evet, onu soracaktım ben de… Çok küçük yaşta transfer oluyorsun Ankaragücü'ne…

Orası benim için biraz duygusaldır. Ailenden ilk kez ayrılıyor ve uzaklara gidiyorsun. Yakın bir mesafede değil o zamanki şartlarda… Ankara-Bursa arası baya mesafe var. Annem duygusal, babam ciddi olsa bile o da duygusal… O zamanki düşünce yapım; "Fedakârlık yapacaksın ki karşılığını ilerleyen yıllarda alasın" tarzındaydı. Küçüklükten beri düşüncem hep böyleydi. Ankaragücü'nde çok zor günler yaşadım. Aileni özlüyorsun. Hastalanıyorsun bazen… Kendi başına bir şeyleri atlatıyorsun. Yapman gereken bazı şeyler oluyor. Kendi iradenle çözüyor, çözümlüyorsun. Ama bunun avantajları daha fazlaydı. En büyük avantajı, insanı genç yaşta olgunlaştırıyor. Şimdi bütün kararları kendin veriyorsun. Yani o aileden uzak kaldığım dönemin bana kattığı çok şey oldu… Çocukken açıkçası çok fazla maç izlemiyordum ama Fenerbahçe'ye karşı bir ilgim vardı. Deivid'ler, Alex de Souza'lar herkesi etkiliyordu o dönem… Alex de Souza'nın kramponlarını arıyorduk o dönemde…

Ankaragücü'nde Gelişim Ligleri'nde forma giyiyorsun ve 24 Nisan 2016 tarihinde ilk kez profesyonel bir lig maçına çıkıyorsun. O dönem 2. Lig'de mücadele eden MKE Ankaragücü, Ankara'da Amed'le karşılaşıyor ve karşılaşmayı 2-1 kaybediyorsunuz. O maçı nasıl hatırlıyorsun?

İster istemez heyecan oluyor. Hatırlıyorum o maçı. Fedakârlık yapmışsın, ailenden uzaklaşmışsın; bir cefa var. Sefayı da yaşayabilmek için işini lâyıkıyla yapman gereken bir 90 dakika var. Gelen fırsatları iyi değerlendirmen gerekiyor ki devamını getirebilesin. Maça çok rahat çıktım. İlk maçım olmasına rağmen çok rahattım. Ben maçı her zaman maçtan önce oynarım. Kafamda kurarım. Yan top geliyor mesela, ben tutuyorum. Kafamda oynuyorum. Yatakta kulaklığı takarım ve başlarım maçı oynamaya…

Alex de Souza da aynısını yapardı… Bir gün önceden maçı oynardı kafasında…

Onun rahatlığı çok oluyor. Maça çıktığında çok rahat oluyorsun. Kurduğun pozisyonları saha içinde de yapıyorsun. Çünkü saçma sapan pozisyonları bile kafanda kuruyorsun. Mesela top takım arkadaşına çarpıyor ve sen terste kalıyorsun… En son Galatasaray derbisinde maçtan önce Arda abinin şutunu düşündüm. Bizim oyuncuya çarptı ve terste kaldım. Orada onu düşünmemiş olsam ilk vuruş anında sola kapatıp yatsam, terste kalacaktım ve gol olacaktı… O pozisyonun aynısını hayal ettim. Bu Arda abi değil de başkası da olabilirdi ama ben o pozisyonu hayal ettim. Kaleci son saniyeye kadar ayakta kalmalı. Bence kalecilikteki en önemli nokta bu… Son ana kadar ayakta kalmak. Aynısı da oldu; şükür kurtardık ve iyi bir maç oldu benim için. O pozisyonda belimden sakatlandım.

2018-2019 sezonuyla birlikte artık Süper Lig'desin ve kale senin… Ankaragücü ile başarılı maçlar çıkartıyor ve herkesin dikkatini üzerine çekiyorsun. O sezonu ve akabinde Fenerbahçe'ye transferini nasıl değerlendirirsin?

Sağ olsun o dönem Mustafa Hocamız vardı. Mustafa Kaplan Hocamızla 2. Lig'de de çalışmıştık. Bana çok güvenirdi. İyi veya kötü geçen her maçın ardından bana hep destek oldu, arkamda durdu. Ben de bu sayede özgüvenimi sahaya yansıtmaya çalıştım. Dediğim gibi maçı kurgulama, oynama, o şans geldiğinde heyecanı sahaya yansıtma vardı bende. Amatör ruhu hâlâ taşıyorum. Nerede olursam olayım o ruhu hiçbir zaman kaybetmem. Hiçbir zaman da bu ruhu kaybedeceğimi düşünmüyorum. Çünkü en başta işine duyduğun saygıdan geçen bir şey… Nerede olursak olalım… O yüzden çok güzel anıları yaşadım o dönemde. Süper Lig'de oynuyorsun, hayal kurmuşsun, bir yerlere gelmişsin. Ama geldiğin hayal noktasında daha fazla hayaller biriktirmişsin. Yani ben her geldiğim noktanın üstünde hayallerle devam ederim yoluma. Dolayısıyla benim çok daha fazla hayal biriktirdiğim bir sezondu. Süper Lig'de oynamaya başladım, takıma alıştım. Çok genç yaşta Ankaragücü'nde kaptan oldum. Çok güzel, tarif edilemez bir sürü duyguydu benim için… Fenerbahçe'ye beni Ersun Yanal Hocam aldı. Beni aradı, "Altay seni burada görmek istiyorum. Sana güveniyorum" dedi. Sonrasında ben de Fenerbahçe'ye gitmeyi çok istedim. Zaten çocukluktan da o duygu vardı. Her takıma saygı duyuyorum. Profesyonel düşünce yapısında büyüdüm. Bütün takımlarımız ülkemizin saygı duyulası değerleridir. Ben de bu teklifi alınca hiç düşünmeden Ersun Hocama, "Tabiî ki hocam" dedim. İki kulüp birbiriyle, olması gerektiği biçimde anlaştı. Başkanımız beni aradı, "Altay seni Fenerbahçe istiyor. Biz olumlu bakıyoruz. Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. Ben de, "Başkanım siz olumlu bakıyorsanız bana sormanıza bile gerek yok. Ben gidiyorum" cevabını verdim. Öyle bir süreç oldu benim için. Çok da güzel oldu.

Bursa'dan çıkan, 2018-2019 sezonunda Ankaragücü'nde iki Türkiye Kupası, 17 lig maçında oynayan Altay Bayındır, bir sezon sonra Fenerbahçe gibi büyük bir takımın kalesini 32 lig, 3 de Türkiye Kupası maçında koruyor. Genç yaşına rağmen geçen sezonki bu büyük istikrar hakkında ne düşünüyorsun?

Şöyle söyleyeyim; Ankaragücü dönemlerimde hep bugünleri düşündüm. Bugünlere gelebileceğimi, zaten doğru düşünce yapısında devam edersem bugünlerin ötesine de geçebileceğimi düşündüm. O düşüncelerim de o zaman bende oluştu. Bu benim için çok büyük avantajdı. Mental olarak aldığım destekler ya da bugüne geldiğimde yaşayacaklarımın o günden öngörüsü gibi de diyebilirim. Ben bunu düşünüyordum. O dönemde şöyle düşünüyordum… Büyük bir camiaya gittiğinde, oynamaya başladığında çok büyük bir camianın sorumluluğunu alıyorsun. Hem yaşın genç hem de kalecisin ve en ufak bir hatada direkt hedefsin. Yabancı oyuncular malûm eleştiri konusunda bizden daha sıkıntısızdır. Eleştirilmezler. Ama eleştiri direkt sana gelir. O psikolojiyi kaldırmak önemli. Her zaman dümdüz gitmiyor hayat. Yokuşu da direkt çıkmıyorsun. Bir sağa gidiyorsun, bir sola gidiyorsun, öyle çıkıyorsun. Önemli olan rotayı fazla şaşmamak. Ben o günlerden bugünleri çok fazla düşündüm. Profesyonel olduğum zaman destek de aldım. O zamanki gelirim doğrultusunda, düşünce yapısına güvendiğim kişilerden destek aldım. Sağ olsunlar onlar da her zaman destek oldular.

Psikolojik destek mi aldın?

Evet, psikolojik anlamda destek aldım. Onun dışında diksiyon hocam vardı. Diksiyon dersi aldım.

Konuşmalarından bu çok belli oluyor…

Çok teşekkür ediyorum. Ayrıca İngilizce de öğreniyorum. Kitaplarımı da yanımda getirdim. Takımda bu kadar çok yabancı olmasının da dil öğrenmeme çok faydası var. İngilizcemi geliştirmeye çalışıyorum. İngiliz aksanı almış bir hocam var. Bir İngiliz arkadaşım konuştuğu zaman anlayamıyorum. Yutuyor sanki kelimeleri. O aksanı da öğrenmek lâzım ki zaten diğerini bülbül gibi konuşursun.

Fenerbahçe'de geçmişe baktığımızda Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber ve Volkan Demirel ile süregelen bir yerli kaleci geleneği var. Bu isimler uzun yıllar Fenerbahçe'nin kalesini korudu. Şimdi sen yolun çok başındasın ancak herkes tarafından takdir görüyorsun. Bu süregelen ekol konusunda, biraz da geleceğine bakarak sen ne düşünüyorsun?

Çok başarılı, kariyerli kalecilerin isimlerini saydınız. Gerçekten Fenerbahçe camiasına değer katmış isimler… Böyle isimlerin ardından geliyor olmak, gerçekten gurur verici. İçinde yer aldığım camianın, bulunduğum durumun farkına vararak, en önemlisi rehavete kapılmadan, iyi oynadığım maçların devamını getirmek için çok fazla çalışmayı sürdüreceğim. Bu mantaliteyi hiç bozmadan çalışmaya devam edeceğim. Saydığınız isimler çok değerli. Fenerbahçe camiasına maddi-manevi değer katmış kaleciler. İnşallah ben de onlar gibi olarak hatta onların da üstüne çıkarak kulübümüze gerek kupalar kazandırmak, gerek maddi ve manevi değerler katmak istiyorum. İnşallah böyle olur.

Uzun vadeli kariyer planın nedir?

Ben hep kısa vadeli planlar yaparım. Uzun vadeli planlar kafamda her zaman vardır ama öncelikle kısa vadeyi sağlıklı bir şekilde dolduralım ki uzun vadeyi çıkartabilelim. Geleceğe yönelik planlarım tabiî ki var ama mesela ben biraz sonra çıkacağımız idmanı düşünüyorum. Sağlam, güzel bir idman geçirmek istiyorum. Güzel bir kariyer planına yaklaşabilmek için önce bunları iyi aşmak gerekiyor. Öncelikli hedefim Fenerbahçe camiamıza kupalar kazandırmak, burada şampiyonluklar yaşamak, güzel anılarıma yenilerini eklemek. Sonrasında da kulübümüze maddi-manevi değer katmak amacıyla, başkanımızın da onayıyla farklı bir kulübe gitmek ya da kulüpte kalıp başarılarıma yenilerini eklemek…

Her futbolcunun bir Avrupa hayali var. Her futbolcunun kendisini görmek istediği bir lig var. Yarın bir gün tercihler önüne geldiğinde hangi ligi kendi oyun yapına yakın görüyorsun?

Bu soruya bugünün şartları içinde cevap verebilirim. Ama yarın gideceğimiz durum farklı şartları önünüze getirebilir. Mesela şu anda Premier Lig hızlı, çabuk oynanan, sert ve agresif bir lig. Benim sevdiğim bir lig… Maçlarını izlerim. Bu şu anda böyle. Ama bu süreç devam edecek diye bir şey yok. O anki şartlar ne gerektiriyorsa, gitmem gerekiyorsa giderim, kalmam gerekiyorsa kalırım. Şu an benim için düşünce yapıma, futboluma neresi uygun, nerede kendimi geliştirebilirim bunu düşünerek bir karar verebilirim. Bu izleyebileceğim bir yol olur. Ama şu an, "Şuraya gitmek istiyorum, şu takımda oynamak istiyorum" demem; şu anki şartlarla söyleyeceğim bir şey olur. O zaman geldiğinde değerlendirip, sonucu hep beraber görürüz.

Geçtiğimiz sezon hiç hak etmediğini düşündüğüm ağır eleştiriler aldın. Genç bir kalecinin Fenerbahçe gibi büyük bir camiada böylesine eleştirileri kaldırması kolay değil. Sen bununla nasıl başa çıktın?

Ben sosyal medya ile çok uğraşan birisi değilim. Dış dünya ile çok fazla içli-dışlı değilim. Yapmam gerekenleri bilen biriyim. Dediğim gibi, hayat her zaman dört dörtlük gitmiyor. Bazen kötü şeyler de olacak. Ama biraz önce söylediğim gibi, ben bugünlere fazlasıyla hazırlandım. Eleştiri de olacak, sıkıntı da olacak. Ülkenin şartlarında herkes fikrini, yorumunu katabiliyor. Çünkü biz böyle bir iş yapıyoruz. Bilen de konuşabiliyor, bilmeyen de… Hatta abi-kardeşiz, size ufak bir anımı da anlatayım. Bir gün AVM'de yürüyorum. Bir dükkândan yaşlı bir amca çıktı, "Altay" diye seslendi. "Efendim abi, buyur" dedim. "Sen Fenerbahçe'nin kalecisi misin?" dedi. "Evet abi, buyur" dedim. "Ya ben maçlarınızı izliyorum. Fenerbahçeliyim. Geriden çok pas yapıyorsunuz. Çok fazla pas yapmayın, uzun vurun" dedi. Öyle bir cevap vermen lâzım ki… Saygını bozmamalısın, adabını bilmelisin. Kırmadan, incitmeden cevaplamalısın. Çünkü o da iyiliğimizi istiyor. Ben, "Valla abi ben buradan idmana gideceğim. Ersun Hocamla konuşurum; ona göre bir taktik yaparız" dedim. O da, "Tamam" yaptı. Ertesi gün ben iki tane uzun top atayım, eminim ki, "Bak gördün mü ben demiştim" diyecektir o abi…  Yani işin esprisi herkes doğru veya yanlış fikir katabiliyor. Öyle bir iş yapıyoruz. O yüzden bazı şeylere hazır olmak lazım. Şu an her şey iyi gidiyor, çok güzel, dört dörtlük. Ama fazla kapılmadan, çalışarak yola devam etmek gerekiyor başarılı olabilmek için… Çünkü en ufak bir rehavette, "Ben oldum" dediğin an hemen başlıyorlar aşağı iple çekmeye… Bu örnekler küçükken önüme geliyordu. Açıkçası buradan kötü örneklere de teşekkür ediyorum. İsim vermeyeyim ama kötü örnekler de çok fazla var önümüzde. Ama onların bize kötüyü göstermesi, teşekkür edilesi bir olay… Çünkü onlar bize kötüyü kendileri yaşayarak gösterdiler. Biz de doğruları doğru şekilde alıp, yanlışları yapmamaya çalışacağız.

Fenerbahçe oyuncusu olmak hayatında neleri değiştirdi?

Öncelikle inanılmaz bir gurur veriyor. O armayı taşımak, o armanın bünyesinde bir oyuncu olmak çok büyük bir gurur. Ve çok büyük bir sorumluluk. Bu sorumlulukları da ben saha içinde de saha dışında da yerine getirmeye çalıştım. Bu zaten kendi kişiliğime alâkalı bir şey. Kendi benliğimle pekişmiş bir ortamdayım şu anda. Bu yaşta, böyle bir camianın sorumluluğunu almak, bunları yaşamak tabiî ki de aşırı bir yük gibi görünebilir ama gururu da bunu kaldırmanın verdiği sonuçtaki mutluluk da bambaşka bir durum. Süper…

Fenerbahçe'de yardımcı hoca yakın zamanın efsane ismi Volkan Demirel. Onunla nasıl bir ilişkiniz var?

Volkan abiyle, daha doğrusu Volkan Hocamla aramız çok iyi. Daha çok abi-kardeş gibiyiz. Yeri geliyor sohbet ediyoruz, yeri geliyor birlikte yemek yiyoruz. Yaklaşımı gayet olumlu. Bir çok tecrübesi var. Yıllardır bu camianın içinde. Benim bazen sormam gereken şeyler olduğunda sağ olsun hemen yardımcı oluyor. Onunla aramızdaki ilişki çok güzel. Çok mutluyum bu durumdan. 

Emre Belözoğlu'nun önce bir kaptan şimdi de sportif direktör olarak takımda bulunması sizi nasıl etkiliyor?

Emre abi zaten büyük bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe'nin çıkarları doğrultusunda elinden geleni yapıyor. Futbolculuk dönemiyle ilgili bir şey söylemeye gerek yok. Gerek Millî Takımımız için gerek kulüp takımları için çok fazla mücadele verdi. Şu anda da gayet başarılı bir şekilde devam ediyor hayatına… Kendisi zaten bir efsane, bir ekol.

Erol Bulut önce Yeni Malatyaspor'da, ardından da Alanyaspor'da önemli işler yaptı. Şimdi de Fenerbahçe'nin başında. Erol Hocayı bugüne kadar çalıştığın diğer teknik direktörlerden ayıran en önemli özellik ne sence?

Her hocanın kendine ait metotları, disiplin anlayışı ve çalıştırma biçimleri var. Erol Hocanın da farklı bir biçimi var. Sağ olsun abi-kardeş ilişkisi içerisinde bizlerle. Ersun Hocam da öyleydi. Yakın olmayı çok severdi. Doğrusu da bence bu. Sonuçta profesyoneliz. Herkes nerede ne yapması gerektiğini biliyor. Erol Hocam antrenör olarak geldiği camiada sorumluluklarının farkında ve en iyi şekilde ilerliyor. İnşallah yeni gelen oyuncularla birlikte yaptığımız idmanlar sonucunda Fenerbahçe'mize yakışan bir oyun sergileriz. Herkes emek veriyor. Herkes mücadele ediyor. İnşallah herkesin mutlu olacağı bir sezon geçiririz.

Bu sezon önündeki savunma dörtlüsünde Gökhan Gönül ve Caner Erkin gibi Türk futbolunun son 10 yılına damga vuran isimlerin yanı sıra iki de yabancı stoper var. Yepyeni ama tecrübeli bir savunma kurgusu... Kenarda da Novak, Nazım Sangare gibi isimler bekliyor. Bu konuda neler söylersin?

Geçen sene bu konuyla alâkalı çok fazla sıkıntı yaşadım. Sakatlıklar oldu. Sezon öncesi düşündüklerimizi sezon içinde uygulayamadık. Mevkii olmadığı halde bazı oyuncular mecburiyetten stoperde oynadı. Burada kimseye bir suç atamaz ya da eleştiri yapamazsınız. Çünkü mevkiinde değil. Yeri geldi orada Jailson oynadı, Gustavo oynadı, Ozan oynadı. Bu sene yenilenen bir defans dörtlüsü var. Herkes iyi niyetli. Zaten Gökhan abi ile Caner abi yıllardır Türk futboluna hizmet ediyorlar. Onlar da elinden geleni yapıyorlar takım için. Şu anda açıkçası ben savunma dörtlüsüyle daha iyi anlaşabilen bir konumdayım çünkü herkes mevkiinde oynuyor.

Çok etkileyici bir fiziğin var. Son dönemdeki genç kalecilere baktığımda hepsinin gerçekten çok iyi fizikleri olduğunu görüyor ve mutlu oluyorum. Bir kaleci için oyunu doğru okuma, çabukluk, doğru yer tutma gibi konular önemlidir. Sen kendini geliştirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsun?

Her idmandan önce fitness'a giriyorum. Ama çok fazla da kas kütleni arttırmaman lâzım. Sonuçta biz futbolcuyuz. Güreşçi ya da dövüşçü değiliz. Estetik esnekliği bozmadan gerek saha çalışmaları, gerek dışardaki çalışmalarla hocalarımızın verdiği programlar çerçevesinde antrenmanlarımı sürdürüyorum.

2014 yılından bu yana U17, U19, U20, U21 takımlarında millî formayı terlettin. Ümit Millî Takımımızın kalesini korudun ve son olarak da A Millî Takım kadrosuna davet edildin. Millî forma hakkında bize neler söylersin?

Millî forma hakkında söylenecek bir şey ne olabilir. Bence bir şey olamaz. Çünkü millî forma bir duygudur, hissiyattır. Söz olarak söyleyebilecek şeylerle bitiremezsin Millî Takım'ı… Söz konusu Millî Takım olunca benim için hiçbir yaş kategorisinin önemi yok. Dün U7, U19'daydım. Ümit Millî Takım'ın kalesini korudum. Yarın şans geldiğinde A Millî Takım'da oynarız. Önemli olan kategori değil, formada ay-yıldızın bulunması. Gerisi hikâye… 

Kendine hangi kalecileri, hangi özellikleriyle örnek alıyorsun? Ülkemizde ve dünyada hangi kalecileri beğeniyorsun?

Avrupa standartlarında birçok kaleci var. Fakat ben "Bir ismi örnek alıyorum, onun yolundan gideceğim" diye bir söz söylemem. Çünkü herkesin kendi yolu, herkesin bir ismi var. Avrupa'da Keylor Navas, Buffon, De Gea var. Onlar olmuş isimler. Ben de kendi yolumdan gidiyorum. Ülkemizde birçok değerli kaleci var. Allah herkesin yolunu açık etsin. Biz kendi işimize bakacağız. Ama dediğim gibi tek bir isim söyleyemem.  Üst düzey ligleri izleyip, oradaki kalecilerin ne yaptıklarına dikkatle bakıyorum. Yaptıkları doğrulara ve yanlışlara bakıyorum ve idmanlarımda çok çalışıyorum.

İstanbul'da nasıl bir hayatın var? Boş zamanlarında neler yaparsın? Hobilerin neler?

Çok fazla dışarı çıkmam. Genelde evde takılırım. Ailemle birlikte olmayı çok severim. Çünkü en önemli değer, insanın ailesidir. Özellikle mevcut şartlarda çok önemli. Ben zaten çok fazla dışarıya çıkmayı sevmezdim.  Gürültülü ortamlardan hoşlanmıyorum. Bende biraz yaşlı kafası var herhalde… Ailemle vakit geçireyim isterim. Resim yaparım, bol bol kitap okurum, sabahları mutlaka yüzerim. Çünkü yüzmenin de bize çok faydası var. Doğru zamanda tabiî ki... Antrenman yoksa… Onun dışında 2-3 tane çiçeğim var evde. Onlara bakıyorum. Yemek yapmayı çok severim. İnanılmaz tarhana çorbası yaparım. Hatta bir gün gelirsiniz, misafirim olursunuz, size de yaparım. Tarhanayı annem yapıp gönderiyor tabiî ki… Yemek yapmaya vakit ayırırım ama... Sabah idman oluyor. Akşam eve gidiyorum, yemek yok. Kendime güzelce yaparım. Zevk alarak yaparım. Bilmediğim yemekleri de tarifini açar bakar, öyle yaparım.

Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız