TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Orhan Gülle: Güçlü, hırslı ve akıllı 26.11.2009
Orhan Gülle: Güçlü, hırslı ve akıllı

Yaşı henüz 17 ama bir Avrupa Şampiyonası, bir Dünya Kupası yaşadı, Akdeniz Oyunları'nda U21 Takımının formasını sırtında taşıdı. Güçlü fiziği, bitmeyen enerjisi ve hırsıyla ideal bir orta saha oyuncusu. 30 saatlik Nijerya-Türkiye yolculuğundan bir gün sonra Bolu'da maça çıkıp 90 dakika oynayan ve iki asist yapan bir genç var karşımızda. Ve o genç sadece futbolla yaşamıyor, eğitim hayatını da Bahçeşehir Üniversitesi'nin Ekonomi Bölümü'nde sürdürüyor.

Röportaj: Selim Şakarcan / TamSaha

Beşiktaş'ın umutla beklediği, Milli Takımlarımızın ise A takım hariç her düzeyinde oynayan bir oyuncusun. Bize biraz kendinden bahseder misin?

1992 yılında Trabzon'da doğdum. 1 yaşımdayken İstanbul'a gelmişiz. Dört kardeşiz. Bir ağabeyim, bir ablam ve bir erkek kardeşim var. Annem ev hanımı, babam ise esnaf.

Futbola nasıl başladın?

Aileden gelen bir futbol sevgisi vardı. Ben de çok küçükken mahallede arkadaşlarla oynamaya başladım. On bir yaşımdayken ilk defa okul takımında oynamaya başladım. Daha sonra oturduğumuz semtin takımı olan Esenlerspor'a geçtim. Amatör küme takımıydı ve orta sahada oynuyordum. O günlerde çok büyük bir hedefim yoktu. Futbolcu olmayı hep hayal olarak görüyordum.

İlk başladığın günlerde, beğendiğin, örnek aldığın futbolcu kimdi?

O günlerde tek hayal ettiğim, hayranlıkla izlediğim futbolcu Zinedine Zidane'dı

Beşiktaş'a transferin nasıl gerçekleşti?

Amatör takımlar arasında İstanbul şampiyonası maçları oluyordu. Takım olarak çok başarılı maçlar çıkarıyorduk. Bu maçları izlemeye Beşiktaş'ın antrenörleri de geliyordu. Beni beğenmişler. Yazın deneme antrenmanına çağırdılar. Birkaç antrenman sonrasında, Esenlerspor'dan lisansımı aldılar. Dört senedir Beşiktaş'ta oynuyorum.

Futbolun yoğun temposu içinde eğitimini sürdürebiliyor musun?

Tabiî ki bu yoğun tempoda eğitimimi sürdürmek kolay olmuyor ama liseyi bitirdim. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi bölümünü kazandım, şimdi İngilizce hazırlık okuyorum. Eğitim biraz ikinci planda kalsa da devam edeceğim.

Oynadığın mevki itibariyle, faal futbolcular arasında kimleri örnek alıyorsun?

Xavi, Iniesta ve Gerard mevkileri itibarıyla dünyanın en iyi futbolcuları bence. Bu oyuncuların maçlarını hiç kaçırmıyorum, sürekli izliyorum.

Alex ve Ernst'i beğeniyorum

Türkiye'deki yabancılardan kimleri beğeniyorsun?

Benim mevkiime göre biraz daha hücuma dönük oynuyor ama bence en iyisi Alex. "Koşmuyor, mücadele etmiyor" diyorlar ama takımına katkısı ortada. Kendi mevkiimde ise kesinlikle Fabian Ernst'i çok beğeniyorum. Hırsı, mücadelesi ve oyunun her iki yönünü de oynamasıyla bence ülkemizdeki en iyi orta saha oyuncusu.

Beşiktaş'taki hedeflerin neler?

Şu anda A2 Ligi'nde oynuyorum. Öncelikle A takıma çıkıp oynamak ve kalıcı olmak istiyorum. Bu şans şu ana kadar gelmedi. Geldiği zaman en iyi şekilde değerlendireceğime inanıyorum, kendime güveniyorum.

Bugüne kadar Beşiktaş'ta A takımla idmanlara çıktın mı?

Bu sezon başında kısa bir süre de olsa idmanlara çıktım ama devamı gelmedi. Tekrar çağırılacağıma inanıyorum.

Yabancı oyunculardan dolayı altyapılardaki gençlerin şansı azalıyor mu? Özellikle senin oynadığın mevkide kulüplerimiz genellikle yabancı oyuncuları tercih ediyor.

Ülkemizde büyük kulüpler, Avrupa'da başarılı olmak için özellikle orta saha oyuncularını yabancılardan seçiyor. Altyapılardaki orta saha oyuncularının da şansı azalıyor tabii ki.

Bu konu biraz da A takım teknik direktörünün kim olduğuna da bağlı. Gençlere önem veren bir teknik direktörse şansımız artıyor. Bize de verilen şansı iyi değerlendirmek düşüyor.

İleriye dönük hedeflerin neler? Avrupa'da hangi ligleri ve takımları beğeniyorsun?

Öncelikle Turkcell Süper Lig'de oynamak ve başarılı olmak istiyorum. Sonra tabii ki Avrupa'da oynamak isterim. İngiltere ve İspanya'da oynamak, Barcelona veya Arsenal forması giymek en büyük hayalim.

Milli Takımlara ilk kez ne zaman çağrılmıştın?

İlk defa U15 Takımına çağırıldım. O dönemde iki kamp yapılmıştı. İlkine çağrılmamıştım. İkinci kamp öncesi Beşiktaş'la Türkiye Şampiyonu olmuştuk. Şampiyonluktan hemen sonra İspanya kampına davet edildim. O günden itibaren de her kampa katıldım.

İlk çağrıldığında neler hissetmiştin?

Çok heyecanlanmıştım. 15 yaşında milli formayı giymek çok büyük bir mutluluk. Herkesin yaşayamayacağı bir duygu.

Milli Takım'a çağrıldığıma inanamamıştım

Ailen neler hissetmişti?

İlk çağırıldığımda babam ve ağabeyimle halı saha maçı yapıyorduk. Telefonumu dışarıda birine bırakmıştım. "Telefonun çalıyor" diye seslendiler, önce önemsemedim. Sonra "Beşiktaş'tan Haluk Hocan arıyor. Milli Takım'a çağrılmışsın" dediklerinde hemen maçı bıraktım ve telefonu aldım, hocamla görüştüm. Çok mutlu oldum. Tabii ki ailem de çok mutlu oldu. Biz aile olarak duygularımızı pek dışarıya belli etmeyiz. Babama "Milli Takım'a çağırılmışım" dediğimde ilk tepkisi, "Tamam, hadi gel takımı eksik bırakıyorsun" oldu. Halı saha maçı bittikten sonra kutladık, herkes tebrik etti. Annem çok mutlu oldu. Annem hep öncelikle okumamı istiyordu. Ben ikisine de devam ediyorum.

Hazır Milli Takım'dan bahsederken, biraz da Nijerya'da düzenlenen 17 Yaş Altı Dünya Kupası'ndan konuşalım. Dünya Kupası'nda oynamak nasıl bir duyguydu?

Birçok futbolcunun belki de kariyeri boyunca oynayamayacağı bir kupa. 17 yaş altı Dünya Kupası olsa da benim için çok büyük bir tecrübe ve onurdu.

Takım olarak, Nijerya'ya gitmeden önceki hedefiniz neydi?

Takım olarak en kötü yarı finali hedeflemiştik. Çeyrek final her ne kadar başarı sayılsa da yarı finale kesinlikle kalmalıydık. Çok üzüldük ama bizim için çok önemli bir tecrübe oldu.

Dünya Kupası'nda oynadığınız rakiplerinizi değerlendirirsen, özellikle fizik olarak fark var mıydı?

İlk maçımızı Burkina Faso ile oynadık. Rakibimiz bizi kondisyon ve fizik olarak zorladı diyebilirim. Kosta Rika maçı daha rahat geçti. Yeni Zelanda maçında cezalıydım, oynayamadım ama onlar da fizikli ve kuvvetli bir takımdı. Genel olarak Kosta Rika hariç bütün rakiplerimiz dayanıklı takımlardı.

Biraz da Nijerya'dan ve kamp ortamından bahsedersek neler söylemek istersin?

Bizim için çok farklı ve ilginç bir kamptı. Nijerya'yı, Afrika'yı görmüş olmaktan, insanlarını tanımaktan çok mutlu oldum. Rahat bir kamp ortamı yoktu ama takım olarak, kafile olarak çok uyumlu bir ortam sağladık. Böylelikle zor şartların üstesinden gelmeyi başardık. Başarı da bu yüzden geldi diye düşünüyorum.

Nijerya halkının futbola bakışı nasıl sence?

Gördüğüm kadarıyla zor şartlarda yaşıyorlar ve sosyal aktiviteleri yok diyebiliriz. Futbol onlar için çok önemli bir eğlence ve sosyal aktivite. Her maça çok ilgi gösterdiler. Farklı bir destek şekilleri vardı. 90 dakika durmadan gürültü çıkarıyorlardı. Saha içindeki arkadaşımı bile duymakta zorlandığım anlar oluyordu. Futbolu çok seviyorlar diyebilirim.

Kampın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz Enugu şehrindeki otelde son akşam bizim için bir eğlence düzenlemişlerdi. Afrika dansı ve müziği hakkında neler düşünüyorsun?

Çok eğlenceliydi, karakterleri gibi dansları ve müzikleri de çok sıcak ve hareketli. Bazı arkadaşlarımızla biz de onlara eşlik ettik. İyi ilişkiler kurduğumuzu ve bizi sevdiklerini düşünüyorum.

17 Yaş Altı Milli Takım Teknik Direktörü Abdullah Ercan, 2002 Dünya Kupasında A Milli Takım kadrosundaydı. Sen henüz 10 yaşındaydın. Maçları izlemiş miydin? Neler hissetmiştin?

Dünya Kupası'nda Milli Takımımızı izlemek çok büyük bir heyecandı. Bütün maçları izlemeye çalışıyordum. Senegal maçı anlatılmaz, neredeyse ağlayacaktım. İlhan Mansız golü attığında duvardan duvara atlıyordum.

Hayal bile edemezdim

17 yaşında olmana rağmen, Ümit Milli Takım'da da oynuyorsun. Bunun sırrı nedir?

U17 Takımımızla bu sene Almanya'da düzenlenen Avrupa Şampiyonası'na kötü başlamıştık. Çok üzgündük ama İngiltere ile oynadığımız son maçı kazanırsak Dünya Kupası'na katılacağımızı biliyorduk. Sakattım ancak oynamak istiyordum. Hocamız ve doktorumuzla konuşarak oynadım. Kendimi övmek zor ama belki de kariyerimin en iyi maçlarından birini çıkardım diyebilirim. O maçı Genç Milli Takımlarda görev yapan antrenörlerin birçoğu izlemişti. Özellikle Metin Tekin Hocamız da oradaydı. Bu şampiyonadan sonra Ümit Milli Takımımızın Azerbaycan'la bir hazırlık maçı vardı. Hami Mandıralı Hocamız ilk defa o maçta beni Ümit Milli Takım kadrosuna çağırdı. İlk on bir oynamış ve bir asist yapmıştım. Sonrasında Akdeniz Oyunları kadrosuna da çağrıldım. Esenlerspor'da bütün bunlar hayal gibi geliyordu ama şimdi 17 yaşımda, Ümit Milli Takım'da oynuyordum. Gerçekten bütün altyapı hocalarıma, özellikle Hami Mandıralı Hocama çok teşekkür ediyorum.

Futbol dışındaki vaktini nasıl geçiriyorsun?

Zamanımızın çoğu futbolla geçiyor. Beş gün idman, bir gün de maç, sadece bir günümüz boş oluyor. O gün de genellikle evde dinlenmeyi tercih ediyorum. Dışarı çıkarsam da alışveriş ya da akraba ziyaretleri ile geçiriyorum günümü.

En büyük katkı ailemden

Futbola başladığın günden bugüne sende emeği olduğunu düşündüğün insanlar kimler?

Kesinlikle en büyük katkı ailemindir. Annemin, babamın, ağabeyimin ve ablamın emeği tartışılmaz. Ailemden sonra tabii ki hocalarımın katkısı çok büyük. Esenlerspor'da Hilmi, Cengiz ve Erhan Hocamız, Beşiktaş'ta ise öncelikle beni izleyen ve Beşiktaş'a transferimi sağlayan Haluk ve Muharrem Hocamız ile daha sonra antrenörlüğümü yapan Halim ve Fikret hocalarımızın emeği büyük.

Bir aylık Dünya Kupası kampından sonra yaklaşık 30 saatlik yolculuğun üstüne A2 takımının maç kadrosuna alındın. Nasıl gelişti?

Nijerya'dan döner dönmez kulübümdeki antrenörüm aradı ve maç kadrosuna alındığımızı, oynayıp oynamamaya bizim karar vereceğimizi söyledi. Çok yorgunduk, 30 saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul'a gelmiştik. Ertesi sabah Furkan, Sezer ve ben takımla beraber Bolu'ya gittik. Antrenörümüze oynamak istediğimizi söyledik ve 90 dakika oynadık.

Maçı kazandınız mı peki?

Evet, 3-0 kazandık. Arkadaşlar beni maçın adamı seçti. İki tane asist yaptım.

Futbolun yoğun temposuna ve zorluklarına güzel bir örnek olmuş.

Kesinlikle, futbolun zor bir spor olduğunu kanıtlıyor. Her zaman profesyonel yaşamalıyız ve kendimize çok iyi bakmalıyız.