TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Tevfik Köse: "Türk kulüpleri başkana endeksli" 26.11.2009
Tevfik Köse: "Türk kulüpleri başkana endeksli"

2005 yılında Avrupa Şampiyonu ve dünya dördüncüsü olan U17 Takımımızın yıldızlarından birisiydi. Altyapısından yetiştiği Bayer Leverkusen'in ardından Ankaraspor ve Kayserispor'da umduğunu bulamadığı iki dönem geçirince yeniden yuvasına döndü. Yakından tanıma fırsatı elde ettiği Türk futboluyla ilgili çok ciddi teşhislerde bulunuyor ve çözüm yolları öneriyor.

Röportaj: Türker Tozar / TamSaha

Bayer Leverkusen'de ismini duyurduktan sonra kendisinden çok şey beklenen ve umut vaat eden bir futbolcu olarak görüldün. Daha sonra Ankaraspor ve Kayserispor'da kiralık olarak forma giydin. Türkiye'ye gelmeye nasıl karar verdin? Buradaki deneyimlerinle ilgili neler söylersin?

Türkiye'ye gelmeden önce Bayer Leverkusen'de A takımla idmanlara çıkıyor, maçları ise rezerv takımında oynuyordum. Ama içimde hep profesyonel bir ligde oynama isteği vardı. Leverkusen'de yöneticilerle konuştuğumda, A takımda o dönemde forma giymemin mümkün olmadığını söylediler. Bunun üzerine başka bir takıma kiralık olarak gitmeyi düşündüm. Ama aklımdan Türkiye'ye gelmek hiç geçmiyordu. Belki de en son geleceğim yerdi. Her zaman kafamda Avrupa'da bir ligde oynamak vardı. Düşüncem, felsefem, Avrupa'da kalabilmek üzerindeydi. Ne de olsa orada doğmuş ve oranın kültürünü almıştım. Bir ara Hollanda'ya transferim gündeme geldi ama çeşitli sebeplerle bu gerçekleşmedi. Sonrasında bir hafta içinde olaylar çok hızlı gelişti. 2007-08 sezonunda Ankaraspor bana çok iyi bir teklifte bulundu. Özellikle Aykut Kocaman beni takımda görmek istemişti. Tesisleri görmeye gittim, beğendim. Sonunda sözleşme imzalamaya karar verdim.

Türkiye'ye gelmen arkadaşların ve yakın çevren tarafından nasıl karşılandı?

Herkes şoka girdi diyebilirim. Herkes bana "Niye Türkiye'ye gittin?" sorusunu yöneltti. Hiç kimse benim Türkiye'ye geleceğimi beklemiyordu. Bu arada altını çizeyim, ben Almanya'da da çok iyi para kazanıyordum ve Türkiye'ye sadece ekonomik nedenlerden ötürü gelmedim.

Peki, Ankaraspor'da aradığını bulabildin mi?

Aradığımı bulamadım. Zaten sezona takım olarak pek de iyi bir başlangıç yapamamıştık. Kendi adıma ise ilk başta bana verilen fırsatı iyi kullandığımı düşünüyorum. Sezonun dördüncü haftasında, Aykut Hoca bana ilk kez forma şansı verdi. 3-1 yenildiğimiz, benim oyuna sonradan girdiğim maçta, 80. dakikada takımımın tek sayısını penaltıdan attım. Böylelikle, Süper Lig'deki ilk maçımda golle tanışmış oldum. Bir sonraki hafta Kayserispor karşılaşmasında da yer aldım. Ligin 8. haftasında Aykut Hocanın görevine son verildi, yerine Hikmet Karaman getirildi. Tabii teknik adam değişiklikleri bir futbolcu için kritik dönemler. Genç oyuncu olmak ise daha bir zor. Öncelikle kendini ispatlaman gerekiyor. Örneğin, benim kendimi göstermem aylar aldı. Futbol olarak istediğime Ankaraspor'da ulaşamasam da bu süreçte Türkiye'de futbolun, futbol camiasının ve profesyonelliğin ne olduğunu anladığım.

Her ne kadar yaşça genç olsan da Leverkusen'de ve Genç Milli Takımlarda oynadığın futbolla kendisini göstermiş, bilinen bir isimdin. Belki de diğer gençlerden bir adım öndeydin. Bu bile bir şey değiştirmedi mi?

Bana bu konuda çok soru geldi. İnsanlar benim neden düzenli olarak oynayamadığımı sordu. Ama Türk futbolunda bazı teknik direktörlerin görüşü böyle. İlk başta, genç oyuncular bir kenara konuluyor. İsmi olan veya yeni transfer edilmiş oyunculara forma önceliği tanınıyor.

Türkiye'deki futbolla ilgili ne gibi tespitler yaptın?

Teknik adamların bilgisi, oyuncuların profesyonellik anlayışı ve disiplin konularında daha çok öğrenmemiz gereken şeyler var. Ankaraspor ne kadar iyi bir kulüp olursa olsun, yöneticilerin baskı yapması kötüydü. Maçlar kaybedildiğinde veya işler kötü gittiğinde başkanın veya başka bir yöneticinin yanımıza gelmesini gördüm. Hâlbuki yurtdışında böyle bir şey yok. 10-15 hafta üst üste yenilgi bile alsan, değil başkanın yüzünü, yöneticileri bile göremezsin. Zaten taraftarlar kulüp başkanının ismini bile bilmezler. Ben doğru sistemin bu olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de kulüpler tamamen başkan endeksli olarak hareket ediyor. Bu duruma uyum sağlamaya çalıştım.

Türkiye'de yabancı düşkünlüğü aşırı derecede

Teknik adamlar kendilerini hangi yönde geliştirmeli sence?

Her hocanın kendisini geliştirmesi gerektiği gibi Türklerin de bunu yapması gerekiyor. Türk hocaların kararları doğrultusunda bazen performanslı olan değil de ismi olan futbolcu oynatılıyor. Açık yüreklilikle söyleyeyim, Türkiye'de olağanüstü yetenekte futbolculara sahibiz. Öyle ki, bu yetenekler Avrupa'da bile yok. Ama maalesef Türkiye'de aşırı bir yabancı düşkünlüğü var. Neden orta halli bir yabancı futbolcuya 1 milyon euro bonservis bedeli veriliyor? Altyapıdan gelen yetenekli bir futbolcuya 200 bin euro verilse, ne kadar iyi oynadığını herkes görecek. Genç oyuncuların üzerine gitmek ve onlara yatırım yapmakla hiçbir şey kaybedilmez. Aksine, çok kazanç elde edilebilir. Teknik adam gözüyle olaya bakarsak, kendilerini garanti altına almak için yabancılara yer verdiklerini söyleyebilirim.

Türkiye'de oynanan futbolla ilgili ne tür gözlemlerin oldu?

Türkiye'de oyuncular bireysel anlamda yetenekli fakat Almanya'daki gibi kompakt oynayabilmek ve takım oyunu oynamak nosyonuna sahip değiller.

Peki, neden kendi oyuncularımıza bunu kazandıramıyoruz?

Bu tabii ki doğuştan kazanılan bir özellik değil. Altyapıdaki eğitimle alâkası var. Almanya'daki altyapı eğitimi disiplin, profesyonellik ve kompakt oynama üzerinde ağırlık kazanıyor. Bu Türkiye'de kesinlikle böyle değil. Türkiye'deki altyapı oyuncuları kaba tabirle "sokak futbolcusu." Teknikleri çok iyi ve yetenekliler ama hepsi bir araya geldiğinde takım olarak oynamayı bilmiyorlar. Öğrenmemişler. Burada hocaların yönlendirmesine ihtiyaç duyuyorlar. Ayrıca maçlarda muhakkak gol yiyor takımlar. Bu da takım disipliniyle alakalı. Halbuki Almanya'da 1-0 biten maçlara sıkça rastlayabilirsiniz.

Almanya'daki altyapılarda farklı bir düzen mi var?

Orada takımların teknik ve koordinasyon gibi konularda ayrı hocaları var. Takımların kendi teknik direktörlerine ilaveten bu hocalar tüm yaş gruplarına hizmet veriyor. Bir oyuncu üç değişik kişiden yardım ve bilgi alabiliyor. Ayrıca bütün takımlarla ilgilenen bu antrenörler, tüm oyuncuların kuvvetli ve zayıf yönleri konusunda bilgi sahibi. Bunu Türkiye'de de uygulayabilirsek çok iyi olacak. Yetkililer gitsinler, görsünler ve incelesinler. Mali anlamda da sıkıntımız olduğunu düşünmüyorum. Sonra genç milli takımların her seviyesinde aynı sistemle oynanıyor. Böylelikle oyuncu, profesyonel hayata daha hazır oluyor. Yetenekli olanlar milli takımlara gidiyor, diğerleri ise 2 ve 3. Liglere dağıtılıyor.

Ankaraspor'dan ayrıldıktan sonra Kayserispor'a transferin nasıl gerçekleşti?

Aslında Ankaraspor'la imzaladığım kiralık sözleşme iki yıllıktı. Ama birinci yılı tamamladıktan sonra Leverkusen'e geri döndüm. Oradan da bu kez Kayserispor'a kiralık gittim. Tolunay Kafkas zaten benim Genç Milli Takımlardan eski antrenörümdü. Beni tanıdığı için kadrosunda görmek istedi. Hocayla yüz yüze bir konuşma yaptım. Kayserispor'un önerdiği sözleşme de oldukça iyiydi. Sonuçta tekliflerini kabul ettim. Ancak Kayserispor'da da aradığımı bulamadım. Fazla forma şansı yakalayamadım.

Neden işler orada da ters gitti?

Tolunay Hocaya "Acaba benden kaynaklanan bir sorun mu var?" diye sordum. Kendisi hiçbir sıkıntı olmadığını söyledi ama "Daha zamana ihtiyacın var" diye konuştu. "Yönetimden ve camiadan baskı var" dedi. O dönemde Kayserispor istikrarlı sonuçlar alamıyordu. Bir yeniyor, bir berabere kalıyor ya da yeniliyordu. Hocanın üstündeki baskıyı biliyordum. Üçüncü, dördüncü haftalarda birkaç kez forma şansı buldum ama sonra düzenli oynayamadım. Genelde hep 10'ar dakika oynuyordum. Şanssız bir sezon geçirdim. Kiralık sözleşmem bir yıllıktı. Sözleşme bitince, Kayserispor beni bonservisimle birlikte almak istedi ama fiyat yüksek olduğu için bu transfer gerçekleşmedi. Ben de bir kez daha Leverkusen'e döndüm.

Şu anda Leverkusen'de hangi konumdasın?

Yine Leverkusen'in rezerv takımındayım, maçları orada oynuyorum ama antrenmanlara A takımla çıkıyorum. Sezona sakatlığımdan dolayı biraz geç başladım. Orada rezerv takımların oynadığı liglerde milli maç arası verilmiyor. Sezon hep devam ediyor. Benim de o takıma alışmam için belirli bir süre geçmesi gerekiyor. Tam alışıyorum, sonra Ümit Milli Takım'ın maçları geliyor, iki hafta takımdan ayrı kalıyorum. Orada da fazla şans bulamadım, sadece 4 maç yaptım. Tabii bu sözlerimden Ümit Milli Takım'a geldiğim için yakındığım gibi bir sonuç çıkartılmasın. Hami Hocaya bana güvenip sürekli aday kadroya çağırdığı için teşekkür ediyorum.

Almanya'da başka bir takıma gitmen söz konusu olabilir mi? Genç futbolcunun düzenli oynayacağı bir takıma gitmesi daha faydalı diye düşünüyorum.

Kesinlikle katılıyorum. Leverkusen'le iki yıl daha sözleşmem var. Sonra bonservisim elimde olacak. Böylelikle, daha kolay transfer yapma imkânı bulacağım. Şu anda benim için kulüp ve ülkenin hiçbir önemi yok. Şartları iyi olan ve düzenli olarak oynayabileceğim bir takıma transfer olmam gerekiyor. Çünkü son iki yıldır düzenli futbol oynamadım. Buna rağmen kendime çok iyi baktım, özel idmanlar yaptım. Bunları da yapmasam belki şu an Ümit Milli Takım'da olamazdım.

Gelmek istemeyen oyuncular var

Ümit Milli Takım, 2011 Avrupa Şampiyonası elemelerine İrlanda Cumhuriyeti ve Ermenistan galibiyetleriyle başlamıştı. Ama sonrasında gelen Gürcistan ve İsviçre mağlubiyetleri, son olarak da Estonya ile berabere kalınması çok umut kırıcı oldu. Bu kötü gidişin sebebi ne?

Bazı oyuncuları aday kadroya çağırmak istiyorsunuz, kulüpleri izin vermiyor. Bazı futbolcular, takımlarından ayrı kalmamak için Ümit Milli Takım'a gelmek istemiyor, "Sakatım" diyor. Çünkü eğer ayrı kalırsa, takıma olan adaptasyonu düşüyor ve kulüp hocasının nazarında "unutuluyor". Hami Hoca da bu konuda sıkıntı çekiyor. İstediği kadroyu bazen kuramıyor. Ben sorunun bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Tabii başka sorunlarımız da oldu. Gürcistan'da kamp yapacağımız otele ulaşana kadar çektiğimiz sıkıntılar… Deprem korkusu… İsviçre karşısında daha fazla pozisyona giren taraf biz olmamıza rağmen sahadan yenik ayrıldık. Skor, maçtaki mücadelemizin karşılığı değildi.

Peki, bu oyuncular Ümit Milli Takım'ın A Milli Takım'a geçiş yapma konusunda bir vitrin olduğunun farkında değiller mi?

Belli ki değerinin farkında değiller, onu önemsemiyorlar. Kendi takımlarında A takımla idmanlara çıkan bazı oyuncular, "Niye Ümit Milli Takım'a gideyim. Kulüp takımında iyi oynarsam direkt olarak A milli olurum" diye düşünüyor. Bu çok yanlış bir şey. Çünkü sen ülken için oynuyorsun. Her çağrıldığında gelmek zorundasın. Kulüp bir yana, devletin, ülken bir yana.

Ümit Milli Takım'ın finallere gitme şansını nasıl görüyorsun?

Finallere gideceğimize yüzde yüz inanıyoruz. Kötü oynayıp yenildiğin zaman moralin bozulur ama iyi oynayıp yenildiğinde moral bozacak hiçbir şey yoktur. Şu anda takımın morali ve arkadaşlık ortamımız gayet iyi. Biz İsviçre ve Estonya maçlarıyla sadece avantaj kaybettik.

Ümit Milli forma altında kendi performansını nasıl değerlendiriyorsun?

Bazen hocalardan duyuyorum. Benim için "Tam Milli Takım oyuncusu" diyorlar. Ümit Milli Takım'a geldiğimde her zaman iyi oynadığımı düşünüyorum. Milli Takım benim için ayrı bir şey. Milli Takım, benim için her şeyden önemli. Şimdi geldiğim yeri, en alt kategoriden beri seçildiğim Milli Takımlara borçlu olduğumu düşünüyorum.

Örnek aldığın bir futbolcu var mı?

Yabancılardan Nicolas Anelka, Türklerden de Fatih Tekke. Özellikle Fatih'in oyun tarzını çok beğeniyorum. Topu saklamasına ve gol vuruşlarına hayranım. Tekniği de iyi. Zenit'e transfer olduğunda başarılı olacağını biliyordum. Ben onun Almanya'da da çok başarılı olabileceğini düşünüyorum. Çünkü oyun stili orada oynanan futbola çok uygun.