Previous Page  12-13 / 168 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 12-13 / 168 Next Page
Page Background

fazlasını vermeye itmeliyiz. Yabancı

futbolcuların altında kalmayıp

potansiyellerini göstermelerine

fırsat vermeliyiz. Şu anda motive

olmak önemli. Kendilerini Millî

Takım’a gelmeye, daha iyi

oynamaya motive etmeleri lâzım.

Türk oyuncuların hepsi için söylü-

yorum. Sadece Millî Takım’a gelmiş,

sürekli gelen, bir kere gelmiş git-

mişlerin değil, hiç gelmemişlerin de

kendilerini bu yönde motive etme-

lerini istiyorum. Kendilerini kabul

ettirsinler. Çünkü rekabet her şey-

den önce kendinle olur. Rakiple,

sahayla, taraftarla rekabet edersin

ama önce kendinle rekabet edersin.

Ben bunu istiyorum. Bütün bunlar

yapıldıktan sonra benim işimkolay

olacak. Ben 50 yıldır futbolun için-

deyim. Bu 50 yılda bir kez bile ara

vermedim. Bütün büyük hocaların

belli dönemlerde ara verdikleri

olmuştur ama benimhiç aram

olmadı. Bu da başkaca üzerine

basmak istediğimbir nokta.

Sizden genç oyuncular olarak daha

önce Ertuğrul Ersoy ve Abdülkadir

Ömür’ün isimlerini duyduk. Başka

hangi isimlerden söz edebilirsiniz?

Oyuncu ismi vermek yerine,

sorunuzu şöyle cevaplayayım…

Daha önce de Altınordu örneğinden

sıklıkla bahsettim. Bu örnekten

diğer kulüpler de ilham alabilir.

Bursaspor’u da göz ardı etmeme-

miz gerekiyor. Onlar da Türk futbo-

luna birçok oyuncu kazandırdılar.

Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür’ü

göz önünde bulundurup Trabzon-

spor’u da bu kulüplerin arasına

katabiliriz ama ben Trabzonspor’un

çok daha fazla potansiyele sahip

olduğuna inanıyorum.

Bir yandan 14 yabancı kuralı devam

ederken, yerli oyuncuların da

takımlarda yer bulabilmesi için

kulüp takımlarındaki teknik

adamlarla görüşme dışında neler

yapılabilir? Mesela kulüpleri belli

yaşın altındaki oyuncuları belli

sayıda ilk on birde oynatma

zorunluluğu getirilebilir mi?

Türkiye Futbol Federasyonu ile

kulüplerin bir arada çalışa-

rak yabancı-yerli oyuncu

konusuna bir çözüm

getirmesi gerekiyor.

TRT’ye verdiğim röportajda

bu konuda bir komisyon

kurulması gerektiğini

söyledim. Futbolun içinde

olan aktörlerden TFF

yetkilileri, antrenörler,

kulüp başkanları, gazeteci-

ler, televizyoncular, mena-

jerler, eleştiri yapmak için

değil, çözümüretmek için

burada olmalı. Farklı

kategorilerde insanlar var.

Birincisi işi bilenler, ikincisi

işi bilenler ve hâlihazırda

bunu yapmakta olanlar,

üçüncüsü işi bilenler ama

bu konuda bir şey yapama-

yanlar, dördüncüsü ise

hem işi bilmeyip hemde

eleştirenler. Bu son iki

kategoriyi kesinlikle devre

dışı bırakıp ilk iki katego-

riyle işimizi yapmamız

lâzım. Çözüm önerileri

gelsin. Bu benimdoğrudan

müdahil olabileceğim,

yetki alanımdaki bir konu

değil. Türkiye statlarıyla

üstyapı konusunda birinci

ama altyapı ve oyuncu

yetiştirme konusunda sonlarda.

Bunun düzeltilmesi gerekiyor.

TRT’deki röportajda TFF Futbol

GelişimDirektörü Tolunay

Kafkas’ın olumlu çalışmalarından

bahsettiniz. Bu konuyla ilgili somut

olarak ne söyleyebilirsiniz?

Tolunay Kafkas’la bir görüşmem

oldu. Bana bir sunumyaptı.

Almanya’daki sistemi inceledikle-

rini gördüm. Tabiî bunların uygulan-

ması idari bir karar ve Spor Bakanı,

Millî EğitimBakanı gibi üst

mercileri, TFF ve kulüpler gibi farklı

paydaşları barındırıyor. Dolayısıyla

bu kişilerin alacağı karar sonra-

sında uygulamalar netleşecek.

Türk Millî Takımının ve hatta Türk

futbolunun temel altyapı kaynak-

larından birisi de Avrupa ülkeleri,

özellikle de Almanya… Fatih Hoca-

nın da bu kaynaktan yararlanmak

için ciddi bir çaba harcadığını

biliyoruz. Siz bu kaynakla nasıl bir

ilişki kurmayı düşünüyorsunuz?

Öncelikle şunu söyleyeyim, ben dış

kaynaklardan oyuncu yanlısı birisi

değilim. Türkiye’deki kaynağı

yetiştirme yanlısıyım. Bahsettiğiniz

ülkelerdeki oyuncularla buradaki

oyuncular arasındaki fark yetenek

değil. İki taraftaki oyuncular da

eşdeğer yetenekte. Fakat burada

çocukların profesyonel futbol

eğitimiyle, akademilerdeki eğitimle

ilgili farklar mevcut. Bütün dünya

gibi futbol da küreselleşti, elbette

görmek, izlemek, takip etmek,

nerede alabileceğimiz oyuncu

olduğuna bakmak zorundayız.

Ama şu da bir gerçek ki, orada

doğan oyuncuların birinci tercihi

o ülke olacaktır. Türkiye her zaman

ikinci tercih olacaktır. Bunu da göz

ardı etmememiz gerekiyor.

O zaman Mehmet Aurelio örneğini

gösterip “Sizin de böyle tercihleri-

niz olabilir mi?” sorusunu hiç

sormayayım…

Hayır, hayır, Mehmet Aurelio örneği

neden olmasın? O da olabilir. Ama

esas unsur bu değildir. Bu tip

oyuncular tamamlayıcı olabilir.

Eğer bir futbolcu uzun yıllar oyna-

dığı ülkeninmillî formasını giymek

istiyorsa neden olmasın? Dışarıdan

gelen ama yeni geldiği ülkede oy-

namak isteyen oyuncular dünyanın

her yerinde var. Mesela Ukrayna’da

Marlos örneği var. Uzun yıllardır

Ukrayna’da yaşıyordu ve sonunda

millî takıma da girdi.

Bize birkaç yıl sonrası için

nasıl bir TürkMillî Takımı

vadediyorsunuz? Günü

gelip emekli olduğunuzda

Türk Millî Takımı’nı hangi

düzeyde göreceğiz?

“Lucescu öncesi Shakhtar -

Lucescu sonrası Shakhtar”

gibi bir milatla karşılaşmak

mümkünmü?

Öncelikle biz kendi oyuncu-

larımızın ligde oynaması

sorununu çözmeliyiz.

Sonrasında benimyapmak

istediğim, kendi karakteris-

tik özelliklerini kullanarak

bir oyun tarzı oluşturmak.

Ama tabiî kolay olmayacak..

Bu karakteristik özellikleri

biraz açmanızmümkünmü?

Benimdönemimde Galata-

saray’ın da Beşiktaş’ın da

kendi oyun stilleri vardı.

Rakibi domine eden, rakibin

oyununu kabul etmeyen

tarzları vardı. Bizimde bu

şekilde oynamamız lâzım.

Kazanırız veya kaybederiz

ama rakibin oyununu kabul

etmemeliyiz. Türk insanının

da karakteri bu doğrultuda-

dır. Atılımcıdır, her seferinde

daha büyük hedeflere git-

mek ister. Bu karakter ülkenin

özelliğinde var. Bunu kullanarak

futbola da yansıtmamız gerekiyor.

Finlandiya maçında bunun yansı-

malarını gördük. İzlanda maçında

hatalarımız dışında belli noktalarda

kontrol ettiğimiz oldu ama istediği-

miz kıvama gelmesi için zaman

gerekecektir.

Galatasaray’la UEFA Süper Kupa’yı,

Shakthar Donetsk’le UEFA

Kupası’nı kaldırdınız. En büyük

hayalinize ulaştınız mı? Yoksa önü-

nüzde daha büyük hedefler var mı?

Öncelikle insanların bilmesini iste-

rimki, ben sonuçların ve kupaların

kölesi olan birisi değilim. Bir işi bi-

tirdiğimde arkamda ne bıraktığıma

bakarım. Bunun önemi vardır

benim için. Birincisi insan ilişkileri,

ikincisi oyuncuların eğitimleri,

üçüncüsü çalıştığımyerden kimleri

çıkarmışım, yukarı taşımışım…

Bunlar önemli. İtalya’da Brescia’da,

Romanya’da, Ukrayna’da Shakt-

har’da yaptığımız çalışmalar çok

başarılı oldu. Buradaki oyuncuları-

mız daha sonra millî takımlarına

gitti. Ama bunları yaparken zaman

buldum. Bu çok önemliydi. Burada

ise başkalarının yardımına

ihtiyacımvar ve onlara bağlıyım.

Onlardan katkı bekliyorum çünkü

sonuçta aynı çıkara hizmet ediyo-

ruz. 1970 Dünya Kupası’nda forma

giydim, 36 yaşında Avrupa’da tek-

nik direktörlük yaptım, 32 kupa

kazandım; benim asıl gurur duydu-

ğum şey, Mkhitaryan, Pirlo, Hagi,

Willian, Alex Teixeira, Fernandinho,

Douglas Costa ve Pancu gibi oyun-

cuları yukarı çıkartmam oldu.

Hagi’yi oynattığımda 16 yaşındaydı.

Bu oyuncuların beni hatırlamaları,

mesaj atmaları beni gururlandırı-

yor. İnsanları eğitmek beni gurur-

landırıyor. Bakın futbolcuları değil,

insanları diyorum. Çünkü burada

verdiğimiz röportaj bile bir bakıma

eğitim anlamını taşıyor. Bu tarz

şeyler beni tatmin ediyor.

Neden bir otelde değil de Riva’da

kalmayı tercih ettiniz?

Riva’dayım çünkü işimin başında

olmak zorundayımve her şeyi bil-

mek istiyorum. Bu benim sorumlu-

luğum. Saatlerimmaçları izleyerek

geçiyor. Çok büyük bir sorumluluk

üstlendiğimin farkındayım. Sorum-

luluğumu tam anlamıyla yerine ge-

tirmek ve bir şeyi eksik bırakmanın

pişmanlığını yaşamamak için elim-

den gelenin en iyisi yapıyorum. Ba-

şarı olur veya olmaz ama pişman

olmak istemiyorum. O zaman ben

zaten kendime yalan söylemiş olu-

rum.

Altı dil biliyorsunuz, Türkçeyi de

öğrenecekmisiniz?

Hayır (gülüyor). Baştan söyledim,

Türkçe öğrenirsemhiç özel hayatım

kalmayacak. Çünkü öğrenirsem

gazeteciler, televizyoncular, herkes

benimle konuşmak isteyecek.

Mesela siz (gülüyor).

Riva’dayım çünkü işimin başında

olmak zorundayımve her şeyi bilmek

istiyorum. Saatlerimmaçları izleyerek

geçiyor. Sorumluluğumu tam

anlamıyla yerine getirmek ve bir şeyi

eksik bırakmanın pişmanlığını

yaşamamak için elimden gelenin

en iyisi yapıyorum. Başarı olur

veya olmaz ama pişman olmak

istemiyorum.

12

13