sahip olan sporcuları ise rekombinant
Eritropoietin (rEPO) ürünlerinin istisma-
rını sınırlamak adına yarışmalara dâhil
etmemişlerdir.
Geçmişte uygulanan bu prosedürden
hareketle daha küresel bir çıkarım ya-
pacak olursak; İnsan organizmasının ev-
rimleşme sürecindeki yolculuğu boyunca
sahip olduğu homeostatik denge içindeki
biyolojik stabilitesi nedeniyle Hb düze-
yinin bir parametre olarak kullanılması
geçmiş ve şu anda olduğu gibi gelecekte
de ESA’ların istismarını önlemek adına
önem arz etmeye devam edecek gibi gö-
rünmektedir.
Bir başka deyişle yeni üretilen ESA’la-
rı tanımlamak zor olsa da şu anda aktif
olan sporcuların biyolojik karakterleri
yakın gelecekteki organizasyonlarda ya-
rışırken de değişmeyecektir. Bu sebeple
hali hazırdaki tanımlayıcı bütün doping
biyomarkırları gelecekteki uzun yıllar bo-
yunca test süreçlerinin önemli unsurları
olacaktır. Örneğin bugünkü kan dopingini
tespiti için kullanılan biyomarkırlar insan
EPO geni ile yapılan gen dopingine zaten
hassas durumdadır.
Ancak diğer yandan rEPO, yapay tes-
tosteron vb. çoğu maddenin doping ama-
cı ile kullanımının tam olarak önlenmesi
-her ne kadar medikal piyasaya sunulan
her yeni ilaç için toksikoloji testleri gelişti-
rilse de- önceden vurguladığımız ilaç-test
paradigması ile mümkün görünmemek-
tedir. Farmakolojik ürünleri tespit amaçlı
için kullanılan tarama protokollerinin ise
-yukarıda vurgulanan yöntemler ile sap-
tanması güç olan ve aynı zamanda uzun
ömürlü etkiler oluşturucu- ilaç mikro
dozlarının sürekli kullanımının yakalan-
ması amacına dönük olarak planlanması
gerekmekte ve bu yönde çalışılmaktadır.
Doping biomarkırlarına ait saklı bir hazine
Gerçekten de vücudumuza ait kan ve
idrar gibi biyolojik sıvıların içinde, prote-
omik ve metabolomik gibi günümüzün
omik teknikleri ile ancak tespit edilebi-
len -potansiyel- bir çok doping biomar-
kırına ait saklı bir hazine bulunmaktadır.
Bu bağlamda, neredeyse altın madeni
diyebileceğimiz bu hazinenin farklı has-
talıkların teşhis edilmesi amacına yöne-
lik olarak değerlendirilmesi bir yana anti
doping mücadele için de kullanılabileceği
aşikardır.
Anlaşılacağı üzere sağlıklı fizyolojik du-
ruma göre sınır değerleri tarif edilen bir
parametrede herhangi bir sapma olması
ya doping uygulaması veya medikal bir
sürecin yaşandığına, kısacası varlığına at-
fedilebilecektir. Sonuçta önceki cümlede
vurguladığımız muhtemel süreçlerle mü-
cadele bağlamında düşünülecek olursa
her ikisi de anti doping programının sağ-
lığı ve etiği koruma gibi temel hedefleri
arasında bulunmaktadır.
Bireyin geçmiş dönemdeki kan değer-
leri ile yakın bir zamanda yapılan test
sırasında saptananlar arasında ortaya
çıkabilecek büyük farklılıkların ya doping
yaptığına ya da ciddi muayene gerektiren
potansiyel medikal bir duruma sahip ol-
duğuna işaret edebileceği temel fikri ile
sporcuya ait hematolojik profil anlamın-
daki kullanılan pasaport terimi ilk olarak,
hematolojik değişkenlerin ölçümünün
uzun süreli kayıt altına alınıp saklanarak
izlenmesinin planlandığı 2000’li yılların
başında teklif edilmiştir. 2006 kış olim-
piyatlarından bu yana ise birçok ulusla-
rarası spor federasyonu Sporcu Biyolojik
Pasaport (ABP) programını geliştirme ve
onaylanma sürecinde WADA’nın yürü-
tücü olması hususunda hemfikir olmuş-
lardır. Bunu takiben 2009 yılında birçok
anti-doping organizasyonu tarafından
referans olarak kullanılan ABP yürütme
yönetmeliği WADA tarafından yayınlan-
mıştır.
Biyolojik pasaport yeni bir paradigma
Tüm doping ile mücadele sürecine ba-
kacak olursak sporcu biyolojik pasaportu
yeni bir paradigma olup sporcuların biyo-
lojik değerlerinin düzenli takip edildiği bir
bilgi bankasıdır. Sporcuların kan ve idrar
gibi biyolojik sıvılarında taranan doping
biyomarkırlardan bir profil çıkartılarak
pasaport adı ile kayıt altına alma işlemi-
dir. Daha sonra yapılan testlerde eğer
belirli bant aralıklarının dışına -bireysel
normal değerlerine oranla- sapma göze
çarparsa sporcu takip altına alınmaktadır.
Bu sayede geleneksel ilaç tarama testleri
ile belirli bir yasaklı madde aranmasına
gerek kalmadan da, sporcuların doping
yapıp yapmadığı hakkında hüküm oluş-
turmaya katkı sunabilmektedir.
Biyolojik pasaportu 2008 yılında ilk ola-
rak Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI) kul-
lanmaya başlamıştır. Daha sonra 2011’de
IAAF tarafından da tercih edilen yöntem
olmaya başlanmıştır. İstatistik bilgilere
bakıldığında; Dünyada 2009 yılında top-
lam 6000 civarında biyolojik pasaport
tahlili yapılmış iken bu rakam geçen yıl
üçe katlanarak 18000’i aşmıştır.
Geçtiğimiz yaz Uluslararası Futbol Fe-
derasyonları Birliği (FIFA) tarafından
Brezilya’da düzenlenen Konfederasyon
Kupası sırasında ilgili kurumun dopingle
mücadelede çalışmalarında yer almaya
başlayan ABP uygulamaları çerçevesinde
bazı futbolculardan kan ve idrar örnek-
leri toplanmıştır. Ayrıca FIFA, söz konu-
su testlerin bu yaz (2014) Dünya Futbol
Şampiyonası’na katılacak 32 takım için de
uygulanacağını açıklamıştır
Sporcu Biyolojik Pasaportu içinde 3 temel
parça
FIFA Sağlık Kurulu Başkanı Prof. Dr. Jiri
Dvorak yeni sistemin esasına ilişkin olarak
“Herkesin kan yapısı; hormonları ve biyo-
lojik özelliklerini anlatan, genetiğinin de
katkısının olduğu tanımlanmış bir özellik
içeriyor. Eğer doping istismarına yöne-
lik bir girişimde bulunulur ise bu yapıyı
oluşturan değerlerdeki değişiklikler ana-
lizlerde ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda
biz aldığımız örneklerdeki yapının uzun
sürede ne kadar değiştiğini inceleyerek,
futbolcuya ait fizyolojik özelliklerin yani
vücudunun ne oranda müdahaleye uğra-
dığı konusunda fikir sahibi olacağız” de-
miştir. Sağlık kurulu başkanının ilk cüm-
lesinden yola çıkarak hemen şu soruyu
sorabiliriz. ‘Gerçekten de her bireyin kan
yapısı; kendine ait tanımlanmış bir özellik
içeriyor mu?’ Bu soruya doping ile mü-
cadele tarihindeki bir
anekdottan bahsederek
yanıt vermeye çalışa-
lım. 1970’li senelerde
Testosteron/Epitestos-
teron (T/E) oranı’na ait
düzeyler birçok spor or-
ganizasyonu tarafından
anabolik steroid uygula-
masını engellemek için
kıstas olarak bildirilmiş-
tir. Çünkü Epitestosteron
minör ürün olup eksojen
Testosteron alımı ile artış
göstermemekte ve net
etki olarak organizma-
daki T/E oranında artış
görülmektedir. Sonuçta
bu temel bilgiden yola
çıkılarak 1983 yılında T/E
oranında 6’nın üzerinde
saptanan artışlar Uluslararası Olimpiyat
Komitesi (IOC) tarafından steroid dopingi
için gösterge olarak kabul edilmiştir. Fakat
daha sonra genetik analiz teknolojisinde-
ki gelişmeyle birlikte bazı bireylerin ana-
bolik metabolizma ile ilişkili genetik po-
limorfizme sahip olabileceği keşfedilince
bu oranın onlarda yüksek bulunmasının
doğal olabileceği anlaşılmıştır. Hali hazır-
da günümüz anti-doping çalışmaları için-
de T/E oranına ilave olarak birçok testos-
teron metabolit ve prekürsörlerini içeren
üriner steroid profili doping tespiti için
kullanılmaktadır
Sporcu Biyolojik Pasaportu içinde 3 temel
parça söz konusudur;
Hematolojik Modül:
Kan dopinginin
herhangi bir formunu saptamayı amaçlar.
Steroidal Modül:
Anabolik ajanlarla
direk ve indirek formdaki doping uygula-
malarını tespit etmeyi amaçlar.
Endokrinolojik Modül:
Büyüme hor-
monu ve benzer ürünler ile yapılan do-
ping uygulamalarını saptamayı amaçlar
(Bu modüldeki analizlerin için yasal
standartlara sahip WADA-akredite
laboratuvarlarda yapılması gerek-
mektedir).
Yaş, cins ve genotip gibi hetero-
jenik faktörlere ek olarak -özellikle
hematolojik modül için değerlen-
dirmede önem arz eden- yüksek ra-
kımlara maruz kalma gibi şaşırtıcı ve
bulanıklık oluşturabilecek faktörle-
rin yanı sıra örnek toplama, taşıma
ve analiz süreçlerine ait eksiksiz ve
şeffaf bilgiler, hepsi birlikte sporcu
hakkında karar verirken doğruyu
yapmak adına pasaportta yer veri-
len ve titizce biriktirilen verilerdir.
Sporcu Biyolojik Pasaportunun bu
sayılanlar doğrultusunda bireysel
biyolojik değerlerinin basit serilerin-
den daha fazlasını kapsayarak bilim-
sel ve yasal görüntü kazandığı iddia
edilmektedir.
Özetle Biyolojik Pasaport, doping bi-
yomarkırlarını bireysel düzeyde taramayı
temel alan yeni bir paradigma olup do-
ping ile mücadelede kanıt ortaya koyma-
yı, spor disiplinlerine ait yarışma kuralları
için bir platform oluşturmada hizmet
etmeyi amaçlamaktadır. Organizasyon
öncesinde sporcunun kendi bireysel nor-
mallerindeki Biyolojik Pasaportunu be-
yan etmesinin müsabakalara dopingsiz
ve sağlıklı fizyolojik durumuyla başvurdu-
ğunun objektif bir kanıtı olacağı ve yarış-
malara katılımının onaylanmasına yarar
sağlayacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar
1-Robinson N, Saugy M, Vernec A, Pierre-Edou-
ard S. The athlete biological passport: an effective
tool in the fight against doping.Clin Chem. 2011
Jun;57(6):830-2.
2-Sottas PE, Robinson N, Rabin O, Saugy M.
The athlete biological passport Clin Chem. 2011
Jul;57(7):969-76.
Futbol Gelişim
78
79
Futbol Gelişim