Gönülden Kaleme
Sezon değerlendirmesi ve taraftar
2016-2017
sezonunu
acısıyla
tatlısıyla
bitirdik.
Şampiyon-
luk iddiası ile lige başlayan dört
büyük takımımızdan Beşiktaş
ipi göğüsledi. Diğer üç büyük
takımımız şampiyonluk yarışının
çok içinde olamadı, bunların
yerine Medipol Başakşehir son
haftaya kadar Beşiktaş’ı zorladı.
Bu, Türk futbolu için sevindirici bir
gelişme. Doğru işler yapılınca
küçük bütçelerle de iyi takım
kurulabileceğinin ve başarılı
sonuçlar alınabileceğinin
kanıtıdır Medipol Başakşehir.
Ligi ikinci bitirmek ve Türkiye
Kupası finali oynamak, istikrarın,
doğru kararlar almanın önemini
gösteriyor.
Abdullah Avcı yönetimde her sene
üstüne koyan Medipol Başakşehir
bence “yılın takımı”, Abdullah Avcı
da “yılın teknik direktörü”dür.
Tabiî Beşiktaş’ın şampiyonluğunu,
Samet Aybaba’dan başlayıp Slaven
Biliç’le devam eden ve Şenol
Güneş’le zirveye tırmanan yeniden
yapılanma sürecini de göz ardı
etmiyorum.
Ben Beşiktaş’ınmalzemesinin
şampiyonluk için fazla olduğu
düşüncesiyle, daha kısıtlı bütçeler
ve şartlarla (taraftar, medya des-
teği gibi) istikrarlı şekilde başarılı
olmuş takımların öne çıkarılması
gerektiğini düşünüyorum.
Şampiyonlar Ligi’ne katılacak her
iki takımı ve hocalarını kutluyor,
Şampiyonlar Ligi’nde başarılar
diliyorum. Avrupa Ligi’nde
mücadele edecek Atiker Konya-
spor, Fenerbahçe ve Galatasaray’a
da başarılar diliyorum.
Antalyaspor, Rıza Çalımbay’la iyi
bir çıkış yakaladı, kaptan Eto’o
eşliğinde oldukça iyi sonuçlar aldı.
Aytemiz Alanyaspor lige yeni çık-
masına ve sezonun ilk yarısında
biraz sallanmasına rağmen Safet
Susiç’le çıkış yakaladı ve düşme
potasından uzaklaştı. Bunda attığı
gollerle Vagner Love etkili oldu.
Trabzonspor, Ersun Yanal’la ligin ilk
yarısında iyi sonuçlar alamadı.
İkinci yarıya yaptığı takviyelerle iyi
başladı ama Avrupa Ligi’ne katılma
hakkını elde edemedi. Yeni ve mo-
dern bir stada kavuşan Trabzons-
por, sanırımkulübün kuruluşunun
ellinci yılında takıma gerekli takvi-
yeleri yapacak ve şampiyonluk
hedefi tutturulmaya çalışılacaktır.
Akhisar Belediyespor Okan Buruk,
Gençlerbirliği Ümit Özat, Kasım-
paşa Kemal Özdeş, Kardemir Kara-
bükspor Barisic ve Osmanlıspor da
Hamza Hamzaoğlu ile düşme
korkusunu fazla yaşamadan ligi
bitirdi.
Süper Lig’den düşen ve düşme kor-
kusunu iliklerinde hissederek son
hafta kurtulan takımlarımız da
var. Adanaspor, Gaziantep-spor ve
Çaykur Rizespor, Süper Lig’e veda
eden takımlarımız oldu. Bu takım-
larımız mutlaka bu düşüşün ne-
denlerini araştıracak, geri dönmek
ve ligde kalıcı olmak için önlemler
alacaklardır.
Burada Rizespor’a ve yönetimku-
ruluna bir parantez açmak gereki-
yor. Düşen diğer takımların aksine
sezonu, başladıkları gibi Hikmet
Karaman Hoca ile bitirdiler.
Bu Rizespor yönetiminin istikrar-
dan yana olduğunu gösterir ki uzun
vadede başarılı olma ihtimalleri
çok fazla.
Bursaspor son hafta ligde kalmayı
garantiledi. Aslında bir futbol şehri
olan Bursa’nın takımının neden bu
duruma düştüğünü irdelemek
lâzım. Bu Bursaspor özelinde
futbolumuzun bir eksikliği.
Bu başarısızlığın nedenlerinden
biri, öncelikle Bursaspor yönetimi-
nin teknik direktör konusunda
aldığı yanlış kararlar ve ligde ilk
yarıda alınan puanlara güvenilerek
Süper Lig’i hafife almaları, Mutlu
Hocadan sonra altyapı hocalarına
takımı teslim etmeleridir. Adnan
ve Mustafa Hocalarınmutlaka
yeterlilikleri vardır ama düşme
potasındaki bir takımı yönetmek
için tecrübe gerekir. Başarısızlığın
bir diğer nedeni de sözde taraftarın
takımotobüsünü durdurarak
futbolcuları darp etmeleri ve
hiçbirinin tutuklanmamasıdır.
Bu olay futbolcularda derin
travmalara sebep olmuştur.
Kendini güvende hissetmeyen hiç
kimsenin işinde başarılı olması
beklenemez. Her şeye rağmen bu
futbolcular üstlerine düşeni yap-
mış ve takımı ligde bırakmışlardır.
Taraftar tanımını yaparsak,
sporcunun veya sporcuların temsil
ettiği renklere, kulübe ve bayrağa
bağlı olan kimse diyebiliriz.
Kısaca hiçbir karşılık beklemeden
sevmek diye özetleyebiliriz taraf-
tarlığı. Yani her durumda takımına
sahip çıkmalı, takımına ve kulü-
büne zarar verecek davranışlar-
dan kaçınmalı. Peki, pratikte
durumböyle mi? Eğer takımları iyi
gidiyorsa, yani işler yolundaysa
hem tribünleri doldururlar hemde
takımlarını desteklerler. Tersi bir
durumdamaçlara gitmezler,
gidenlerin bir bölümü kendi
oyuncularına ağza alınmayacak
hakaretler eder, takımlarının ceza
alması için her türlü eylemi
yapmaktan kaçınmazlar.
Hani taraftar olmak karşılıksız
sevgi gerektirirdi. Taraftarın tabiî
ki protesto hakkı var. Ama yıkma-
dan, yakmadan, küfür etmeden,
şiddete başvurmadan...
Eğer takımları iyi giderken sevgi,
kötü giderken nefret duyuyorlarsa
bunlara taraftar denilemez.
Belki bunlar azınlıktalar ama
gerçek taraftar sessiz kaldığı
sürece etkileri çok fazla olabiliyor.
Burada nasıl iyi taraftar olundu-
ğuna dair bir anımı paylaşmak
istiyorum. Trabzonspor’la Avrupa
kupası maçı için Kopenhag’a
gitmiştik. Maç başladı, takım
olarak çok iyi mücadele ediyorduk.
Bizimkalenin arkasındaki
tribünden kalecimizin üstüne
bizim “kız kovalayan” dediğimiz
patlayıcı atıldı. Hakemmaçı
durdurdu, kalecinin tedavi edilme-
sini istedi. Bu arada tribünde bir
hareketlenme oldu, patlatıcıyı
atanın etrafı bir anda boşaldı,
oradaki taraftalar parmaklarıyla
o taraftarı göstermeye başladı ve
güvenlik güçleri taraftarı aldı,
tribünden çıkardı. Bu bizde olsaydı
tribünün tavrı nasıl olurdu? Ben ne
olacağını biliyorumda yorumu
sizlere bırakıyorum.
Sağlıkla kalın.
İsmail Gökçek
58
59