Page 8-9 - FUTBOL GELİŞİM BÜLTENİ - 7

Basic HTML Version

Önce kafamızdaki engelleri kaldırmak
Antrenörlüğü, insanların içindeki he-
nüz keşfedilmemiş, uyuyan kapasitelerini
daha etkili kullanma yönünde değerlendi-
rebilmek için, yukarıdaki olumsuz örnek-
lerin dışında olumlu bir görüş ve yaklaşım
geliştirmemiz gerekmektedir. Antrenörün
aynı zamanda takımın lideri de olduğunu
düşünürsek ve bir liderin sahip olması ge-
reken özellikler açısından bakarsak, antre-
nörün özündeki inancın, onu izleyenlerce
(yani takımdaki oyuncularca) nasıl kolayca
fark edilebileceğini de görürüz.
Kafamızdaki engelleri kaldırarak oyun-
cuları öğrenmeye ve gerçek potansiyelle-
rini ortaya koymaya yöneltmek ve bu yön-
de motive etmek, aslında bir antrenörün
gerçek rolüdür, bunu görmek ve anlamak
gerekir.
Bu rolü kabullendikten sonra gelenek-
sel antrenör için en zor şey bunu yapabil-
mek olmaktadır. Çoğu antrenör bunun (bu
engelin) üstesinden gelmekte başarısız ol-
makta, dolayısıyla kendi potansiyellerini
ortaya koymada da başarısız olmaktadır-
lar, tabii ki oyuncuları da.
Nedir kafamızdaki bu engeller:
Kısıtlayıcı, sınırlandırıcı kalıplar ve
çalışma pratikleri; Teşvik ve fırsat
eşitsizliği, eksikliği; Hâlihazırdaki
antrenörlük tarzı…
Bunların hepsi, başarısızlık
korkusuna, kendinden şüphe
etmeye, kendine güvenme ve
inanma eksikliğine yol açar. So-
nuç: özgüven eksikliği ve motive
olamama… Suçu kendinde değil
başka yerlerde arama… Bahaneler
üretme…
Peki, bu niye böyle olmakta?
Diğer insanların içinde kendine güven
ve kendi yeteneklerine inanç geliştirebil-
mek, onların bireysel gelişimi ve perfor-
mansları üzerinde etkili olma arzumuzu
ortaya koyabilmeyi, bunu gösterebilmeyi
gerektirir. Kendimize olan bu inancımız,
bir şekilde onların da yeteneklerinin as-
lında üst düzeyde olduğuna dair bir inancı
(‘biliyoruz ki, biz istersek ve çalışırsak, en
iyisi oluruz ve bunu başarabiliriz’ inancını)
kendiliğinden kurmalarını ve bunu içlerin-
de geliştirmelerini, besleyip büyütmeleri-
ni beraberinde getirir.
Bizler antrenörler olarak, bilgimizi,
tecrübelerimizi ve yeteneklerimizi ortaya
koyma ihtiyacı ile motive oluruz. İnsanlara
bunları göstermek, kendimizi bu anlamda
gerçekleştirmek isteriz. Ama bunu yap-
mak isterken, öyle şeyler üzerimizde baskı
oluşturur ki, bunları bir türlü istediğimiz
şekilde gerçekleştiremeyiz ve işler bir
türlü istediğimiz gibi gitmez. İyi şeyler ya-
palım derken, yaptıklarımız bunların yok
edilmesine yol açan şeylere dönüşür. Ne-
dir bize bunları yaptıran şeyler? Bu işimizi,
otoritemizi, güvenilirliğimizi ve itibarımızı
kaybetme korkusu mu? Belki, ama işin
doğrusu ve özü bütün bunları ‘ego’muzla
yapmaya çalışmaktan kaynaklanmaktadır.
Önce egomuzu kontrol etmeyi öğrenebil-
meliyiz.
Sorumluluğu birlikte üstlenmek
Antrenörler karar verir ve oyuncular
da bunları gerçekleştirir. Her iki taraf da
bir şekilde sonuçtan kendine pay çıkarır.
Peki, ne sıklıkta her iki taraf da sonucun
sorumluluğu ortaklaşa üstlenir?
İnsanın gerçek potansiyelini göster-
mesinin önünü açan kendine inanç ve
güven, insanın kendine inananarak ve
güvenerek sorumluluk alabilmesi, karar
verebilmesi ve kafasındaki bu kararları
da yine kendine inanarak ve güvenerek
eyleme dökmesiyle gerçekleşir. Bu antre-
nör için de, oyuncu için de geçerlidir. Bu
nasıl kurulur? Bu işin her yönüyle her iki
tarafın da (antrenör ve oyuncu) sorumlu-
luğunda olduğunun anlaşılması ve kabul
edilmesiyle; aynı şekilde ortaya koyulan
performansın sonuçlarından da antrenör
kadar oyuncuların da sorumlu olduğunun
anlaşılması ve kabul edilmesiyle kurulabi-
lir. Bunun için antrenörlerin de oyuncu-
ların da içlerinden başarısızlık korkusunu
atmaları gerekir.
Oyuncuların, kendine inanç geliştire-
bilmeleri ve böylelikle içlerindeki potan-
siyeli ortaya koyabilmek, istikrarlı ve uzun
vadeli başarılar elde edebilmek için bil-
meleri ve anlamaları gereken şey aslında
başarılarının kendi çabalarına bağlı oldu-
ğudur.
Burada bilmeleri gereken bir diğer
önemli etmen, aslında çevresindeki in-
sanların da (antrenör, teknik ekip, kulüp
yönetimi, takım arkadaşları, taraftarlar,
tribünde ve televizyonda onu izleyen tüm
futbolseverler…) onlara bu anlamda inan-
dıklarıdır.
Sadece insanlara yardım ederek onları
korkularından arındırabilirsiniz; çoğu insa-
nın sahip olduğu sınırsız potansiyeli onun
“kilidini açarak” ortaya çıkarabilirsiniz. İyi
bir antrenörün yapması gereken tam da
budur.
Oyuncuların, artık kendilerine güve-
nildiğini, kendi kararlarını almalarına izin
verildiğini ve bu noktada desteklendikle-
rini görmeleri gerekmektedir. Seçimleri
ve tercihleri konusunda, kendilerinin ve
takımın gelişimi için eşit sorumluluk al-
malarına izin verilmelidir. Oyuncular üze-
rinde ‘patronluk’ taslanmamalıdır. Bura-
da onların da tıpkı bizim gibi bir egoları
olduğunu bilmek ve anlamak önemlidir.
Bu yüzden oyuncular tehdit edilmemeli,
suçlanmamalı, ihmal edilmemeli, onlar-
la “emreder” bir şekilde konuşulmamalı
veya sorgusuz sualsiz kendilerine birta-
kım “emirler” verilmemelidir. Bunun adı
antrenörlük değildir. Eğer oyuncularınıza
böyle davranıyorsanız, onlara futbol adı-
na nasıl doğru bir çalışma ortamı yarata-
bilirsiniz? Onların gerçek potansiyellerinin
önündeki engelleri nasıl kaldırabilirsiniz?
Yeni bir antrenörlük felsefesi, psikolojisi
ve yaklaşımı geliştirebilmek.
Eğitim amaçla başlar, öğretme-öğren-
me etkinlikleriyle devam eder ve
değerlendirme ile son bulur. Sü-
recin bu mantığı bütün kültürler
için aynıdır. Amaçların içeriği ve
öğrenme için kullanılan öğretme
yöntemleri kültürden kültüre göre
değişebilir, fakat sürecin doğası
değişmez.
Antrenörlük etmek insanları
görme (anlama) biçimidir, onu sa-
dece bir araç olarak denemeyin ve
kullanmayın. Öyle yaparsanız, on-
dan gerçek anlamda hiçbir değer
alamazsınız.
Oyuncuların yaşamlarının han-
gi dönemlerinde neyi, nasıl öğrenebile-
ceklerini bilmek, etkili bir antrenörlük için
büyük önem taşımaktadır. Aynı şekilde
neyi, ne zaman ve nasıl öğreteceğini bil-
mek de eşit derecede önemlidir. Bunların
sonucu olarak da pozitif ve etkin bir öğ-
renme ortamını nasıl yaratacağını bilmek
en önemlisidir ve bu etkili bir antrenör
olmada anahtar faktör (etmen) haline
gelmektedir. Burada öğretmekten çok
öğrenmeye odaklanıyoruz. İnsanların
nasıl öğrendiğinin temel özelliklerini ka-
fanızda çözdüğünüzde, bunları gençlerin
gelişiminde rahatlıkla uygulayabilirsiniz.
Kısacası,
insanların nasıl öğrendiğini bil,
neyi nasıl öğreteceğini bil, antrenörlüğün
temel faktörlerini bil...
Kaynaklar:
I think… I can.
Les Reed. UEFA Antrenör Eğitim Ders
Notları (2006)
Coaching for Performance
. John Whitmore, (2009)
Yapıcı Öğrenme
. Deniz Deryakulu (2001)
TFF Eğitim Ders Notları.
Mehmet Özçağlayan (2012)
ne kurulur ve bu anlamda beklentiler de
büyüktür. Ancak, özellikle futboldaki elit-
genç oyuncu gelişim programlarında, maç
sonuçlarından çok, sürece odaklanmak
önemli olmaktadır.
Yapmak durumunda kaldığımızda he-
pimizin içinde bir yerlerde ‘olağanüstü,
beklenmedik’ şeyler yapabilecek potan-
siyelimiz vardır. Buna futbolda gösterile-
bilecek birçok örnek de bulunmaktadır;
özellikle 1999 yılı Şampiyonlar Ligi fina-
lindeki Manchester United-Bayern Münih
maçının son dakikaları gibi.
Futbolcunuzla iletişiminizde ne söylüyor-
sunuz, ne anlaşılıyor?
Aşağıdaki ifadeleri tartışın ve bir ant-
renör, teknik direktör veya ebeveyn tara-
fından kullanıldığında ne anlama geldiği-
ne karar verin:
‘Sen sadece yapabileceğinin en iyisini
yapabilirsin.’
‘Bizim en iyimiz bile, yeteri kadar iyi
değildi’
Yukarıdaki cümlelerde ne ima edili-
yor? Bütün bu cümleler, bir şekilde (az
ya da çok) antrenörün oyuncunun per-
formansına duyduğu güveni/güvensizliği
göstermektedir. Oyunculara “bugüne ka-
dar antrenörlerinizden kaç defa aslında iş-
lerinin ‘bir insanın içindeki en iyiyi ortaya
çıkarmak’ olduğunu duydunuz?” şeklinde
bir soru sorulabilir.
Bu neyi ima etmektedir? Bir insanın
içinde ‘performans’ anlamında ortaya çı-
karılması gereken hep daha fazlası bulun-
maktadır.
Peki, buna antrenörler ne kadar inan-
maktalar? Çoğu antrenörün eylemi ve
söylemi buna yönelik gerçek bir inancı
göstermekten uzaktır.
Örneğin, bir antrenörün oyuncusuna,
‘Sadece yapabileceğinin en iyisini yapa-
bilirsin!’ veya ‘Bizim en iyimiz bile, yeteri
kadar iyi değildi’ demesinden antrenör
ve oyuncu ne anlamaktadır? Yani antre-
nör bunu söylerken aslında ne demek is-
temektedir (veya kendi içinde aslında ne
düşünmektedir?). Aynı şekilde, oyuncu da
antrenörünün bu söylediğini nasıl yorum-
lamaktadır?
Öncelikle, bir antrenörün, oyuncuları-
nın o güne kadar yapabildiklerinden daha
fazlasını başarabileceğine dair gerçek bir
inancı olmadan, onların başarısına ve bu
yöndeki gelişimine herhangi bir yardımı
da olamaz. Araştırmalar, insanların çalış-
ma ortamlarında gerçek kapasitelerinin
sadece ortalama %60’ını performans ola-
rak ortaya koyabildiklerini, bazı durumlar-
da da bunu %70’e çıkarabildiklerini gös-
termektedir. Yukarıdaki cümleler, bir tür
‘bizim boyumuzun ölçüsü budur, o yüzden
bırak gitsin, koy ver gitsin’ anlamına gelen
‘teslim olma’ söylemidir ve aslında bu ha-
liyle de antrenörü ele veren, onun sahte
bir iyimserlik içinde olduğunu gösteren bir
söylem olmaktadır. Bunun sonucunda or-
taya çıkan da doğal olarak, ‘en iyinin asla
gelmeyeceği, bir türlü gerçekleştirileme-
yeceği’ algısı olacaktır.
Bu yüzden antrenörün yukarıda örne-
ğini verdiğimiz söyleminin esas anlamın-
dan farklı bir “anlam” taşıdığını görebiliriz:
Sadece yapabileceğinin en iyisini yapa-
bilirsin! derken, bir şekilde ‘bunu yapa-
bileceğinden emin değilim.’ demektedir.
Yani, ‘Sen ancak bu kadarını yapabilirsin,
daha fazlasını değil (ya da senden ancak
bu kadar olur, daha fazlası değil). Aynı şe-
kilde, ‘Bizim en iyimiz bile, yeteri kadar iyi
değildi’ söyleminin ardında, ‘Bunun daha
ötesini yapamayız, bizim elimizden ancak
bu kadarı gelir!’ anlamı yatmaktadır.
Oyuncuların bakış açısı
Bunu bir de oyuncuların açısından
değerlendirin; onlar kafalarının içinde
neler düşünüyorlar ve bu söylemi nasıl
yorumluyorlar? Oyuncuların kafası çalışır
ve her şeyi aslında çok iyi görürler. Du-
rum yukarıda örneğini verdiğimiz şekilde
olunca, onların kendilerine de, hocaları-
na da, takımlarına da güvenleri, inançları
azalır. Özellikle özgüvenleri ve takım ru-
huna inançlarının sarsılması, antrenörün
bu oyunculardan bir takım ve takım ruhu
yaratmasına da engel oluşturmaya başlar.
Şimdi durumu bir de oyuncuların ba-
kış açısıyla, kafalarının içinde neler düşün-
dükleri noktasında değerlendirelim:
Antrenör:
Sadece yapabileceğinin en
iyisini yapabilirsin!
Oyuncu:
Ne yani, bundan daha fazlasını
yapamayacağımı mı düşünüyorsun?
Antrenör:
Bizim en iyimiz bile, yeteri
kadar iyi değildi!
Oyuncu:
Sen bize böyle bakıyorsan,
demek ki bize güvenmiyorsun. O zaman
bizden bu kadar, daha fazlasını bekleme-
yelim.
Futbol Gelişim
6
7
Futbol Gelişim