Kırılma yaşı 17
Bu da ilginç bir konu. Çünkü
geçmişteki finallere katılan
takımlara baktığımızda her kad-
rodan 2-3 oyuncunun A takım
düzeyine ulaşabildiğini görüyoruz
ve Mehmet Hacıoğlu’ndan bu du-
rumu yorumlamasını istiyoruz:
“Zaten bu durumun cevabını ver-
memiz gerekiyor. Esas sorulması
gereken soru bu. Küçük yaşlarda
iyi olan çocuklar, sonra ne yapı-
yoruz da kayboluyor. Gene başa
döneceğiz. Bunun birinci sebebi
kulüpler. Çünkü genç oyunculara
A takımlarında yeterince şans
vermiyorlar. İkinci yanlış ise
toplumolarak bu çocukları küçük
yaştan itibaren futbolcu olacak
gibi yetiştiriyoruz. Bu çocukların
futbolcu olup olmayacakları
17 yaştan sonra belli olur. Çünkü
17 yaşına kadar çocuk fizik gelişi-
mini tamamlamamıştır. 17 ya-
şında artık her türlü dirence hazır
olmaya başlarlar. Dünyanın biz-
den farklı olarak yaptığı bir şey
var. 17 yaşından itibaren çocuk-
lara fiziksel yüklemelere başlar-
lar. 17 kırılma yaşıdır. Bizim 17
yaşına kadar her takımı yenip
sonra makasın açılmasının sebebi
budur. Bunu da Millî Takımlar
yapamaz. Bu kulüplerde yapılabi-
lecek bir iştir. Bir gün, iki gün
fitness çalıştırmakla kuvvet
geliştirilemez. Bu sistematik ve
beslenmeyle desteklenmesi
gereken bir programdır.
Türkiye’de bunu çok iyi yapan
insanlarımız var. Kulüplerin bu tip
insanlara değer vermesi gerekir.
Bir oyuncuyu geliştirmek istiyor-
sanız, 17 yaşından itibaren 52 haf-
talık kuvvet programına tâbi
tutmak, kas yapısını değiştirmek,
güçlendirmek zorundasınız.
Avrupa’yla bizim aramızdaki en
büyük fark bu. 17 yaşından itiba-
ren bir futbolcuda olmazsa olmaz
fiziksel özellik kuvvettir. Bakın
ben size çok çarpıcı bir örnek ve-
reyim. Bu takımgeçtiğimiz sene
Ege Kupası’nda ABD’ye dört attı.
Bu yılın başında Nike Cup için
Amerika’ya gittik, onlar bize beş
attı. ABD takımında sadece iki
değişik oyuncu vardı. Ama 1 yıl
içinde inanılmaz bir fiziksel iler-
leme kaydetmiş adamlar. Fiziksel
olarak eziyorlar sizi. Karşınızdaki
takımın fiziki kuvveti çok yük-
sekse sizin teknik becerilerinizi
göstermeniz de mümkün olmu-
yor. Bunu kulüplerde çözebilme-
miz gerekiyor. Bakın çarpıcı bir
örnek daha vereyim; kulüp bün-
yesinde altyapıda çalıştığımdö-
nemde A takımın başında yabancı
hocalar vardı. İkisi de altyapının
kapısından içeri adım atmadı.
2000’li grubunda Galatasaraylıla-
rın fazla olmasının sebebi, Fatih
Hocanın büyük desteği ile kurul-
muş bir takım olmaları, A takımla
aynı yerde çalışmaları ve Fatih
Hocanın gözünün hep üzerlerinde
bulunmasıdır. Oyuncu da kendini
değerli hissediyor ve ona göre ye-
tişiyor. Bu ülkede A takımhocalığı
yapıp da altyapısında kimlerin ol-
duğunu bilmeyen yüzlerce antre-
nör var. O nedenle Fatih Hocanın
yeri çok farklıdır. İkinci bir isimde
Özkan Sümer’dir. Ne zaman Trab-
zon’a gittiysemÖzkan Hocayı her
yaş grubununmaçında balkonda
oyunu izlerken gördüm. Bu isim-
lere ilâve edebileceğimiz isim
sayısı iki değil, bir elin parmakları
kadar azdır. Fatih Hoca gibi,
Özkan Hoca gibi A takımdan
sorumluyken altyapıya önem
veren hocaların sayısı artmalı ve
onlara gereken değer verilmeli.”
Asla hayal satmıyorum
Yeniden finallere dönüyor ve
hedeflerimiz konusunu biraz
daha açmasını istiyoruz Mehmet
Hacıoğlu’ndan:
“Bu sene Dünya Şampiyonası
Ekim ayında düzenlenecek.
Avrupa’dan beş takımgidecek.
Biz gerçekçi hedef olarak önce-
likle gruptan çıkmayı hedefliyo-
ruz. Grup zor gibi görünse de ben
çocuklarıma sonsuz inanıyorum.
Kapasitelerini biliyorumve onlara
asla hayal satmıyorum. Kapasitesi
olmayan bir takıma yüksek he-
defler gösterirseniz bu hayal
satmak olur ve o zaman da bu
oyuncuların gelişimi durur.
Dikkat ettiğim şeylerden biri de
bu çocuklara ödül vermemek.
Çünkü bu çocuklar zaten Millî Ta-
kımlara gelerek ödüllerini alıyor.
Çocuğa verilecek en büyük ödül
onu pohpohlamaktır. Biz çocuk-
larımızı takdir ediyoruz, yaptıkları
işleri önemsiyoruz ama asla
abartmıyoruz. Onların da
abartmasını istemiyoruz. Böyle
beklentiler içinde olmasınlar.
Maalesef yaşadıkları çevre onları
sürekli pohpohlayarak ödüllendi-
riyor. Ödülünmaddi olması gerek-
mez. Pohpohlamak gelişimi
durduran bir faktördür. Bakıyo-
rum, bizim çocuklarımız kılık
kıyafetleriyle abilerine özeniyor.
‘Gel buraya’ diyorumve ‘Nerede
oturuyorsun? Baban ne iş yapı-
yor?’ diye soruyorum, işte şu işi
yapıyor. Onlara, ‘Senin bu tarzda
giyinebilmen için önünde uzun
yıllar var. Önce doğru duruşu
sergilemen lâzım. Önce kendi
A takımında banko oynayıp talep
edilmeye başlaman lâzımki,
futbolcu olduğunu söyleyebilesin.
Asla futbolcu değilsin, futbolcu
adayısın. Bu çok önemli bir sap-
tama. Kendine daima doğru ör-
nekler almalısın. Yediği tekmeden
sonra itiraz etmeyen, rakibiyle
uğraşmayan, hakemkavramını
asla gündeme getirmeyen, yaptığı
işlerle gurur duyan ama asla
abartmayan, yaptığı kötü işlerde
de mazeret üretmeyen bir oyuncu
olmalısın. İşte o zaman sportmen
olursun. Sportmenlik başka bir
şey, futbolculuk başka bir şey.’
Ne mutlu ki çocuklarıma bunu
öğrettim.”
Yetenek anlamında
biz ve İspanya
Finallerde 16 takımmücadele
edecek. Tecrübeli teknik adama
favorilerinin hangi takımlar
olduğunu soruyor ve şu cevabı
alıyoruz:
“Beceri anlamında en yetenekli
takımlar olarak bizi ve İspanya’yı
görüyorum. Ama fiziksel anlamda
da İngiltere inanılmaz güçlü. İngil-
tere’nin yanı sıra Almanya’nın da
fiziksel gücüyle şampiyonluğu
zorlayacağını düşünüyorum.
Yetenek ve beceri anlamında
kendi takımımdan inanılmaz
keyif alıyorum. Orada da bütün
amacımız kendi oyunumuzu
oynamaya çalışmak ve keyif alıp
keyif vermek olacak. Rakibe göre
strateji geliştirmek bizim işimiz.
Çocuklarımızdan istediğim şey
her maçta kendilerini aşmaları.
Onlara şöyle görevler veriyorum;
mesela bir maçta kaç top kazan-
dın, bir dahaki maçta bunu bir
fazlalaştırmaya bak. Kaç tane iyi
orta yaptın, bir dahaki maç onu
bir artırmaya çalış. Onun için önce
kendimizi aşmamız gerekiyor.
Benim için öncelik, karakterli bir
insan olmaları, ondan sonra
sportmen olmaları, ondan sonra
da futbolcu olmaları. Benim takı-
mım sabah kahvaltıya geldiğinde
günaydın demeden, afiyet olsun
demedenmasaya oturmaz.
Benim çocuklarımın hepsi maç
bittiğinde soyunma odasını te-
mizleyip öyle çıkarlar, malzemeci
abilerine malzeme taşıtmazlar.”
22
23