![Show Menu](styles/mobile-menu.png)
![Page Background](./../common/page-substrates/page0039.jpg)
otururken Lampard’ın Premier Lig’i
üç kez kazanması sürpriz olmadı.
Aslında Liverpool formasıyla ligde
şampiyon olmanın zorluğunu
Gerrard da biliyordu. 2005’te Devler
Ligi’ni kazandıktan sadece 6 hafta
sonra yönetimle anlaşmazlığa
düştü ve başka takıma transfer
olmak istediğini belirtti. Olay, Li-
verpool şehrinde ve tümülkede şok
etkisi yaratmıştı. Gerrard’ın önüne
zaten tıpkı Matrix filmindeki gibi bir
kırmızı, bir de mavi hap konmuştu.
Mourinho’nun onu Chelsea’de gör-
meyi ne kadar istediğini bilmeyen
yoktu. İki renk arasında gidip gel-
dikten sonra tammaviyi seçmekte
karar kılmıştı ki, yapamayacağını
anladı Gerrard. Anfield’ı terk etmek
onun için çok zordu. Eğer mavi hapı
tercih etseydi koleksiyonuna Lam-
pard’la beraber kazanılmış bir Pre-
mier Ligmadalyası da ekleyecekti.
Bunu Liverpool ile başarmayı çok
istese de şans yüzüne gülmedi.
İkisi bir arada?
Peki, Gerrard ve Lampard Chel-
sea’de güçlerini birleştirseydi nasıl
bir manzarayla karşılaşırdık? Millî
takımdaki denemeleri çok parlak
bir tablo çizmese de Mourinho’nun
bir bildiği vardı elbette. Sven Goran
Eriksson takımın orta sahasını
sadece bu ikiliye emanet ettiğinde
problem çıkmıştı örneğin. Gerrard
orta sahayı defansa bağlayen adam
olacakken Lampard’ın atağa katılım
serbestliği daha fazlaydı. Ancak iki
oyuncu da hücumu sevdiği için bu
diziliş işe yaramadı ve İngiltere
fazlasıyla kontratağa açık hale
geldi. Lampard ve Gerrard’ın hemen
arkasında Hargreaves’e şans
verildiğinde işler oldukça daha iyi
görünüyordu fakat bu kez
Hargreaves’e fazla iş düşüyordu.
Aynı sistemde onun yerine Gareth
Barry denense bile dağınıklık
devam ediyordu. Kısacası Lampard
ve Gerrard’danmaksimumverim
almak için o bölgede çok daha
enerjik bir isme ihtiyaç vardı.
İki ismi iyi değerlendirmek adına en
radikal hamleyi Fabio Capello yap-
mıştı. Gerrard’ı sol öne atarak onu
geriden Ashley Cole ve hücumdan
Rooney ile desteklemişti. Lampard
ise Barry’nin önünde hücuma
yönelik orta saha görevindeydi.
Fakat aşina olmadığı mevkide
oynayan fazla oyuncu olmuştu ve
sonunda takımbuna da alışamadı.
Elbette Gerrard ve Lampard gibi
beraber oynamaya alışkın olmayan
iki ismi orta sahaya koyduğunuzda
bir ego çatışması görmek kaçınıl-
mazdı. Hele millî takımgibi sürekli-
liğin kulüplere göre az olduğu bir
ortamda bu daha fazla ortaya
çıkardı. İki oyuncu da topu kendi
ayağında, kontrolü kendi ellerinde
isterdi. Bu durumu kötü bir şey ola-
rak da görmemek gerek zira doğal
birer lider olarak ikisinden de bunu
beklemek normaldi. Onların yanına
Scholes ve Beckhamgibi iki kaliteli
ismi daha eklersek yönetilmesi zor
bir ekip ortaya çıkıyordu.
Kâğıt üzerinde fazla-
sıyla güçlü bir orta
saha dörtlüsüydü
ancak İngiltere Millî
Takımı’na bu isim-
leri ideal biçimde
oynatacak bir tek-
nik adamgelmedi.
Kısacası problem
sadece Gerrard
ve Lampard’da
değildi.
Yine de millî ta-
kımdaki bera-
berliklerinin
başarısız ve
kupasız geç-
mesi, Gerrard ve
Lampard’ın birlikte
oynayamayacağı an-
lamına gelmez. Zira millî
takım adına yılda sadece birkaç
kez bir araya gelebilen bu ikili, aynı
kulüp çatısı altında koca bir sezonu
yan yana geçiriyor olsaydı işler de-
ğişebilirdi. Mourinho 2005 yazında
Gerrard’ı takımına katabilseydi,
Lampard ve onun arasında çok
daha net ve uzun soluklu bir görev
paylaşımı çizebilirdi. Tabiî ki bunu
nasıl planladığını ve nasıl sonuçla-
nacağını artık
bilemeyeceğiz ama Portekizli bu iki
üstün yeteneğe birbirini tamamla-
mayı öğretebilseydi, benzerine az
rastlanmış bütünlükte bir orta saha
kurgusu görebilirdik.
Her ne kadar onları yan yana pek
keyifle izleyemesek de futbol
dünyası Gerrard ve Lampard’ı
çok özleyecek. Hatta böyle birer
efsane ve sadık oyuncuya kendi
kulübünde şahit olamadığı için
birçok taraftar Liverpool ve Chelsea
tribünlerine uzun bir süre daha
imrenmeye devam edecek.
Onları taktiksel bir değişime yön
veren, oyunun iki yönünün nasıl
oynanacağını gösteren isimler
olarak tanıdık ve enerjilerine
hayran kaldık. MLS’e giderken
futbol dünyası değişmiş, onlara
benzer çok oyuncu çıkmıştı ama
Gerrard ve Lampard birer bayrak
adama dönüşmüştü. Oyunculuk
kariyerine bu kadar çok nişan
sığdıran isimlere de her şeyden
önce saygı duymak düşüyor.
gerekir. İşin romantik tarafını bir
kenara koyacak olursak, yeni mi-
lenyumun başında parlayan bu iki
yıldızın İngiltere ve Avrupa futbo-
lunda açtığı yolu görmemiz gerekir.
2000’li yıllara gelene dek kıta fut-
bolunda söz sahibi birçok ekibin
orta sahasında görev dağılımı bu-
günküne nazaran çok daha netti.
Her oyuncunun iyi yaptığı ve öne
çıkardığı birer özelliği vardı ama
bunun haricindeki görevler konu-
sunda bugünkü kadar donanım
sahibi çok az isimvardı. Örneğin
Claude Makelele ve Roy Keane gibi
durmadan koşan ve çalışan bir
“defansif orta saha”nın önünde bu-
güne kıyasla şımarık ve hatta tem-
bel kalan 10 numara varyasyonları
meşhurdu. Günümüzde defansif
orta saha gibi bir kalıbın neredeyse
kullanılmadığını, söylendiğinde ise
çoğu kez düzeltildiğini belirtmekte
fayda var. 10 numaraların da o
döneme kıyasla daha fazla defansif
yükünün olduğunu düşünürsek,
bu iki mevkiin artık birbirine biraz
daha benzediğini söyleyebiliriz. Ve
bu iki gömleği de sırtına geçirebilen
Paul Pogba’nın neden 105 milyon
euro ettiğini daha iyi anlayabiliriz.
Makelele’yi Pogba’ya evimleştiren
yaklaşık 15 yıllık dönemde Gerrard
ve Lampard öncü rolü üstlendi. Fut-
bol artık başka türlü oynanmaya
başlamıştı. Yunanistan’ın 2004’teki
Avrupa Kupası zaferi ile Jose Mou-
rinho’nun Porto’daki başarıları,
büyük sürprizler olduğu kadar
oyundaki değişimi de simgeliyordu.
Takım savunmasının altını kalınca
çizen bu gelişmelerin temelinde
birbirine yakın oynayan, mevkii ne
olursa olsun savunma yapma
zorunluluğu bulunan isimler
yatıyordu. Herkes birbirini daha iyi
anlayıp tamamladıkça sahadaki 11
oyuncunun toplamı nicelik olarak
12 ve hatta 13 olabiliyordu. Hele ki
onlardan biri Gerrard veya Lampard
ise bu bütünü tamamlamak daha
kolay oluyordu. Zira onlar orta
sahadaki yapbozun hangi parçası
eksikse onu tamamlayan birer
joker eleman gibiydi. Futbolun tam
da böylesine
çokyönlülüğe
kayan bir geçiş
yaşadığı dö-
nemde sah-
neye çıkmaları
hemkendileri
hemde Avrupa
futbolu adına
ciddi bir atılım
demekti. Kıtada
her işi yapabilen
merkez oyuncu-
ları aranmaya
başlamışken
Gerrard ve Lampard
bu akımın bayrak
sallayanları oluvermişti.
Makelele ve Keane sonrası Real
Madrid ve Manchester United’ın
nasıl zorlandığını anlatmaya gerek
bile yok. İki kulüp de ilk etapta on-
lara benzer isimler transfer ederek
boşluğu doldurmaya çalıştı ancak
ihtiyaç duydukları şey aslında o çok
yönlülüktü. Makelele ise 30 yaşın-
dayken geçtiği Chelsea’de adeta ye-
niden doğmuştu zira hemen önünde
her işe koşabilen bir Lampard var-
ken daha verimli oynayabiliyordu.
İşte Gerrard ve Lampard’ın sunduğu
meziyetler tamda futbol dünya-
sında böylesine bir akımvarken
parıldıyordu. Onların Liverpool ve
Chelsea’ye olan bağlılığı bu noktada
diğerlerinden ayrılıyor. Zira Real
Madrid ve Manchester United gibi
elit seviyedeki ekipler bile onlara
benzer tipte oyuncular ararken
Merseyside ve Londra’da kalmayı
tercih ettiler.
Bu bağlılık önünde sonunda adeta
ilahî birer lütuf ile karşılık buldu.
Ne 2005 yılında Liverpool’un ne de
2012 baharında Chelsea’nin Şampi-
yonlar Ligi’nde zafere ulaşacağını
kimse tahmin edemezdi. 2005’teki
İstanbul mucizesi bir futbol efsane-
sine dönüşmüşken, Chelsea’nin
2012’de hemyarı final hemde
finalde nasıl ucu ucuna başarılı
olduğu halen akıllarda. Bu iki kupa
da sadakatlerinin bir karşılığı
olarak gitmişti sanki Gerrard ve
Lampard’ın ellerine. Onlar olmasa
ne Liverpool ne de Chelsea o denli
dirayetli birer duruş sergileyebilirdi.
Yine de futbol tanrıları bu tarz bir
ödüllendirme konusunda Gerrard’a
biraz daha cimri davrandı. Çok iste-
diği Premier Lig şampiyonluğuna
bir türlü ulaşamadı efsane kaptan.
Onun kalitesine yakın çok az isimle
oynama fırsatı buluşu, bu eksikliğe
giden başlıca etkenlerden biriydi.
Hemen arkasında Jamie Carragher,
yanıbaşında Javier Mascherano ile
Xabi Alonso ve önünde Fernando
Torres’in olduğu yıllarda bile çok
yaklaşmasına rağmen ligi zirvede
bitiremedi Gerrard. Aynı şekilde
Luiz Suarez’le omuz omuza savaş-
tığı sezon ayağının kayması da onu
bu zaferden alıkoydu. Öte yanda
Chelsea’nin kalesinde Petr Cech,
defansında John Terry ve Ashley
Cole, hücumhattında ise Didier
Drogba ve Arjen Robben gibi silah-
lar varken Lampard, hele ki yanın-
daki Makelele ve Essien ile çok
daha bütünleşik bir takıma sahipti.
Teknik direktör koltuğunda da Jose
Mourinho ve Carlo Ancelotti gibileri
76
77