![Show Menu](styles/mobile-menu.png)
![Page Background](./../common/page-substrates/page0047.jpg)
cek ve 17 yaşındayken bu sayede
La Masia’nın kapısından içeri de
girecekti.
Geç de olsa La Masia’da
Barcelona gibi altyapı eğitimini çok
küçük yaşta vermeye başlayan bir
kulübe 17 yaşında gelmek aslında
Puyol’un bazı şeyler için çok geç
kaldığını düşündürebilirdi. İşin daha
da garibi, buraya forvet olarak gel-
mişti ama daha ilk antrenmanlarda
onun ofansif özelliklerinin değil, de-
fansif özelliklerinin daha iyi olduğu
kanısına varılmış ve bu yüzden de
ön libero olarak oynamasına karar
verilmişti. Puyol, iki yıla yakın bir
süre boyunca da ön libero formas-
yonu alacak ve Barcelona’nın
B takımına da bu formasyonun
ardından yükselecekti. Gelgelelim
burada kendisinin oynayacağı po-
zisyon ile ilgili son bir rötuşta daha
bulunulacak ve Puyol genellikle sağ
bekte, zaman zaman da stoperde
oynatılmaya başlayacaktı.
Altyapıya göreceli olarak hayli geç
bir yaşta katılan ve bir yandan da
gömlek değiştirir gibi mevki değiş-
tirmiş olan Puyol ile ilgili başlarda
Barcelona’da üstyapının da pek bir
beklentisi yoktu. Hatta 1998 ya-
zında Malaga, genç oyuncuyu renk-
lerine bağlamak istediğinde bu
teklife olumlu karşılık da vermiş-
lerdi. Ancak Puyol, yakın arkadaşı
Xavi’nin o dönemA takıma yüksel-
mesinden cesaret alarak, kendisi-
nin de yakın gelecekte bunu
başarabileceğini dile getirmiş ve
Malaga’nın teklifini reddetmişti.
Nitekimbu gelişmenin üzerinden
yaklaşık bir yıl geçtikten sonra
Puyol, Louis van Gaal tarafından
Barça’nın A takımına terfi ettirile-
cekti.
Genç oyuncu, Barcelona A takı-
mıyla geçirdiği ilk sezon olan 1999-
2000 sezonunda 24’ü ligde olmak
üzere 37 maçta forma giyiyordu.
Henüz dört yıl önce, köprüden ön-
ceki son çıkış denilebilecek kadar
geç bir esnada kulübün altyapısına
giren bir oyuncunun dört yıl sonra
A takımda bu kadar maça çıkması
açıkçası gayet iyi bir başlangıçtı.
Ancak Barça açısından bakıldığında
sezon pek de parlak geçmemişti.
Ligi şampiyon Deportivo’nun beş
puan gerisinde ikinci sırada ta-
mamlamışlardı. Şampiyonlar Li-
gi’ndeyse yarı finalde Valencia’ya,
1-4 ve 2-1’lik skorlarla elenmişlerdi.
Takımın yaşadığı bu başarısızlığın
faturasıysa teknik direktör Louis
van Gaal’a çıkmış ve sezon sonunda
Hollandalı çalıştırıcıyla yollar ayrıl-
mıştı. Onun yerineyse sürpriz bir
isim, üç yıldır kulüpte futbol direk-
törlüğü yapmakta olan Lorenzo
Serra Ferrer işbaşı yapacaktı. Ferrer
daha öncesindeyse Real Betis’i ça-
lıştırmıştı ve Barcelona gibi büyük
bir kulübün kulübesinde oturmuş-
luğu da yoktu. Bunun riskli bir
tercih olması muhtemeldi.
Sahiden de Nisan ayına gelindiğinde
Barcelona yarıştığı her kulvarda
havlu atmış durumdaydı. Ligde zir-
venin bir hayli gerisinde kalmışlardı
ve bir sonraki sezon Şampiyonlar
Ligi’ne katılmaları dahi tehlike-
deydi. Şampiyonlar Ligi demişken,
orada da ilk turda Milan ile Leeds
United’ın gerisinde kalarak UEFA
Kupası’na geçmek zorunda kalmış-
lar, buradaysa yarı finalde Liverpool
tarafından saf dışı bırakılmışlardı.
Bunun sonucunda da tabiî ki Ferrer
ile yollar ayrılmış ve geçici olarak
altyapı sorumlusu Carles Rexach ile
sezonu tamamlama kararı alın-
mıştı. Barcelona sezonun sonma-
çında son dakikalarda Rivaldo’nun
olağanüstü röveşata golüyle Valen-
cia’yı yenecek ve bu şekilde ligde
dördüncü sırayı alıp bir sonraki
sezon Şampiyonlar Ligi’nde yer
almaya hak kazanacaktı.
Sezonun Puyol açısından en kayda
değer gelişmesiyse, 15 Kasım’da
Hollanda ile oynananmaçta ilk kez
millî takım adına sahaya çıkması
olacaktı. Birkaç sene içerisinde millî
takımın en temel isimlerinden biri
92
93
haline gelecek Puyol, 13 yıl
sürecek kariyerinin bu
bölümünde tam 100 kere
millî formayı sırtına
geçirecekti.
Yerini Rexach’la
sağlama aldı
Barcelona, bir sonraki
sezona da Rexach yöneti-
minde girme kararı alır-
ken, altyapıda zaten
Puyol’u yakından tanıyan
teknik adamın görevine
devam etmesinden en çok
faydalanacak isimlerden
biri de haliyle Puyol ola-
caktı. Takımın sağ bekteki
birinci tercihi haline gelen
genç oyuncu, sezon bo-
yunca Barcelona forma-
sıyla 51 maça çıkacak ve
bu alanda kariyerinin en
aktif sezonlarından birini
geçirecekti. Zaten Puyol
artık Avrupa’da da mev-
kiinin en iyileri arasında
görülmeye başlanmıştı ve
2002 sonunda UEFA tara-
fından yılın takımına seçi-
lecek olması da bunun bir
başka göstergesi olacaktı.
Ne var ki sezon Puyol
açısından iyi geçiyor olsa
da Barcelona bir önceki
sezon takılıp kaldığı
noktadan pek de kendisini
kurtarabilmiş görünmü-
yordu. Ligi yine dördüncü
sırada tamamlayacaklardı.
Şampiyonlar Ligi’ndeyse
yarı finalde ezeli rakipleri
Real Madrid’e 0-2 ve 1-1’lik
skorlarla eleneceklerdi.
Hedeflerin yine uzağında
kalınmasının neticesinde
de sezon bitiminde bir tek-
nik direktör değişikliğine
daha gidilecek ve takım iki
yıllık bir aranın ardından
yeniden Louis van Gaal’a
emanet edilecekti.
2002 yazı, Puyol’un kari-
yerindeki büyük dönüm
noktalarından birine daha
sahne oluyordu. İspan-
ya’nın Dünya Kupası
kadrosunda o da yer al-
maktaydı. Hatta sadece
kadroda yer almakla kal-
mıyordu, millî takımın sağ
bekmevkiindeki ilk tercihi
haline gelmişti. İspanya,
turnuvanın ilk turunda
Paraguay, Slovenya ve
Güney Afrika ile mücadele
ederken de Puyol ilk iki
maçta sahaya ilk on birde
çıkmış, sadece rotasyona
gidilen son Güney Afrika
maçında forma giyme-
mişti. İspanya da gruptaki
üç maçını da kazanarak
ikinci tur ikinci tur için
gerekli vizeyi almıştı.
Puyol adına ufak bir
talihsizlikse, Paraguay’ı
3-1 yendikleri karşılaş-
mada kendi kalesine
bir gol atmış olmasıydı.
İspanya’nın turnuvanın
ikinci turundaki rakibiyse
İrlanda Cumhuriyeti
olmuştu. İspanyollar,
karşılaşmanın başlarında
Fernando Morientes ile 1-0
öne geçerken, golün ortası
da Puyol’dan geliyordu.
Ancak İspanya, son daki-
kada İrlanda’nın kazandığı
penaltıyı gole çevirmesine
engel olamayınca normal
süre 1-1’lik eşitlikle sona
erecek, ardından da önce
uzatmalara, burada da
eşitlik bozulmayınca pe-
naltılara geçilecekti. Pe-
naltı vuruşları sonundaysa
İspanya, rakibine 3-2 üs-
tünlük sağlayarak çeyrek
finale yükselecekti.
Ancak çeyrek final, İs-
panya adına tambir hayal
kırıklığı olacaktı. Bundaki
başlıca etkense, takımın
performansından ziyade
hakemyönetimiydi. İs-