26
Birkaç ay sonra Süper Kupa’da, son iki
yılın Şampiyon Kulüpler Kupası
şampiyonu Bayern Münih ile karşı
karşıya geliyorlardı. Kimler yoktu ki o
Bayern Münih kadrosunda? Son dünya
şampiyonu Federal Almanya’nın da
yıldızları olan Franz Beckenbauer,
Gerd Müller, Jörg Schwarzenbeck ve
Sepp Maier’in yanı sıra 20 yaşındaki
genç yıldız Karl-Heinz
Rummenigge’ye de sahip olan Bayern,
eşleşmenin mutlak favorisi
konumundaydı. Fakat 9 Eylül’de
Münih’te oynanan ilk maçı Dinamo,
golcüsü Oleg Blokhin’in tek golüyle
kazanmayı başaracaktı.
Dört hafta sonra Kiev’de oynanan
rövanştaysa günün kahramanı yine
Blokhin olacak ve iki kez ağları havalandırarak takımını
2-0’lık galibiyete taşıyacaktı. Yendikleri takım, çoğu kişi
tarafından o esnada ‘dünyanın en iyi takımı’ olarak kabul
edilen bir yıldızlar topluluğuydu. Gelinen bu seviye, gerek
Ukrayna futbolunun gerekse Sovyet futbolunun kulüpler
düzeyinde geldiği en üst seviye sayılabilirdi ve takımını
yaklaşık bir buçuk sene içerisinde bu seviyeye taşıyan Valeri
Lobanovski de bu başarıda hiç şüphesiz aslan payına sahip
olan isimdi.
SSCB Millî Takımı’na Dinamo Kiev damgası
Lobanovski’nin göstermiş olduğu bu üstün başarı, Sovyet
Futbol Federasyonu yetkililerinin de dikkatinden elbette
kaçmayacaktı. Sonuçta başarılı teknik adamı hem SSCB Millî
Takımı’nı hem de Dinamo Kiev’i çalıştırması için ikna ettiler.
1976 Avrupa Şampiyonası elemelerine de SSCB, Lobanovski
yönetiminde başladı. Bu sayede, Sovyet takımında Dinamo
Kiev etkisi de iyice artmıştı. Hatta elemelerde Türkiye ile
oynadıkları ve 3-0 kazandıkları maçta takımın ilk on birinin
tamamı Dinamo Kievli oyunculardan oluşmaktaydı. Ancak
grubunu lider tamamlayan ve son sekiz takım arasına adını
yazdıran SSCB, bu aşamada Çekoslovakya engeline takılacak
ve o dönemde dört takımın katılabildiği Avrupa
Şampiyonası’nın dışında kalacaktı. Lobanovski ise
Çekoslovakya’ya elenilmesi sonrasında başarısız olduğunu
öne sürerek millî takımdaki görevini bırakacaktı. O
Çekoslovakya ise sonraki aşamadan da alnının akıyla
çıkarak Avrupa şampiyonu olmayı başaracaktı.
Lobanovski’nin millî takımdaki ilk deneyimi istediği gibi
gitmediyse de kendisi Dinamo Kiev ile başarıdan başarıya
koşmayı sürdürecekti. Dinamo artık ülkenin en önemli futbol
gücü haline gelmişti ve SSCB dağılana kadar geçecek olan 15
sezon içinde altı kez daha ligi zirvede tamamlayacak, bunun
yanına beş de kupa zaferi ekleyecekti. 1982-83 arasında yine
bir dönemmillî takımı çalıştıran Lobanovski ise bu
başarıların birer tanesini kaçırmış, onun dışındaysa yine
Dinamo’yu şampiyonluklardan şampiyonluklara taşıyan kişi
olarak kulübedeki yerini almıştı.
Dinamo Kiev’in ve Lobanovski’nin
uluslararası düzeydeki ikinci büyük
başarısı da Kupa Galipleri Kupası’nda,
bu kez 1986 yılında yaşanacaktı.
Kupada Utrecht, Craiova, Rapid Wien
ve Dukla Prag’ı saf dışı bırakarak adını
finale yazdıran Dinamo, finaldeyse
Atletico Madrid’i 3-0’la geçmeyi
başaracak ve bu kupayı ikinci kez
müzesine götürecekti. Ancak bu
başarı, 11 yıl önceki gibi bir de Süper
Kupa zaferiyle taçlandırılamadı ve tek
maç üzerinden oynanan final, Steaua
Bükreş’e 1-0’la kaybedildi.
Lobanovski, SSCB Millî Takımı’nın
başındaki üçüncü ve son döneminiyse
1986-1990 aralığında geçirdi. Yine
Dinamo Kievli oyuncuların ağırlıkta olduğu kadrolarla
mücadele eden Lobanovski’nin SSCB’si, ilk sınavı olan 1986
Dünya Kupası’nda ilk turda grubunu lider tamamlamasına
karşın ikinci turda Belçika karşısında, iki kez öne geçtiği maçı
uzatmalarda 4-3 kaybederek turnuvaya veda etti.
Asıl büyük başarıysa 1988 Avrupa Şampiyonası’nda
gelecekti. Turnuvanın ilk turunda Hollanda ve İngiltere gibi iki
rakibini mağlup ederek grubunu lider tamamlayan SSCB, yarı
finalde de İtalya’yı 2-0’la geçerek finale yükselmişti. Ancak
finalde, grup aşamasında 1-0 yendiği Hollanda’ya 2-0’la
boyun eğen SSCB, kupaya uzanamayacaktı. 1990 Dünya
Kupası’ysa, SSCB’nin dağılmasının arifesinde, futbolda da
büyük hayal kırıklığı yaşamasına neden oluyordu ve takım,
ilk tur gruplarını son sırada tamamlayarak turnuvanın
dışında kalıyordu.
Birliğin dağılması ve sonrası
SSCB döneminde Dinamo Kiev haricinde ligde şampiyonluğa
ulaşan iki Ukrayna temsilcisi daha olmuştu. Bunlar 1972’de
Zorya Voroşilovgrad (bugünkü adıyla Zorya Luhansk) ve 1983
ile 1988’de bu başarıyı elde eden Dnipro Dnipropetrovsk
takımlarıydı. Ayrıca Sovyet Kupası’nda da Shakhtar 1980 ve
1983’te iki zafer daha elde ederken 1988’de Metalist, 1989’da
da Dnipro mutlu sona ulaşmayı başarmışlardı. Dolayısıyla
1991’de SSCB dağıldığında, futbolda ağırlık merkezi iyice
Ukrayna’ya kaymış durumdaydı ve yeni oluşan Ukrayna Millî
Takımı’nın da bu mirası ne denli değerlendirebileceği merakla
beklenmekteydi.
Ukrayna futbolunu bu yeni dönemde ayağa kaldırmak da
yine Valeri Lobanovski’ye düşecekti. SSCB’nin dağılması
sonrasında bir müddet Körfez ülkelerinde çalışıp kısa yoldan
servet sahibi olmayı tercih eden tecrübeli teknik adam,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’te geçirdiği yılların
ardından 1997’de ülkesine döndü ve yeniden Dinamo Kiev’in
başına geçti. Dinamo Kiev, Andriy Shevchenko başta olmak
üzere Sergei Rebrov, Oleg Luzhny ve Andrei Husin gibi önemli
futbolculardan oluşan iyi bir jenerasyon yakalamıştı.
Lobanovski’nin bu oyuncular üzerindeki etkisi de kendisini
göstermekte gecikmeyince 1997-98 sezonunda Dinamo,
Şampiyonlar Ligi’nde etkileyici bir performans ortaya
koymuş ve çeyrek finale kadar yükselmiş, daha da önemlisi
bu yolda Barcelona’yı deplasmanda 4-0 yenmek gibi
olağanüstü bir skora da imzasını atmıştı. Ertesi sezonsa
takım bir adım daha ileri gidecek ve çeyrek finalde, son
şampiyon Real Madrid’i devre dışı bıraktıktan sonra yarı
finalde Bayern Münih’e 3-3 ve 0-1’lik skorlarla elenecek,
bir bakıma finali kıl payıyla kaçıracaktı.
Lobanovski’nin vedası, Shakhtar’ın çıkışı
Lobanovski’nin kulüpler düzeyinde yakaladığı bu başarıyı bir
kez daha millî takımlar düzeyine de taşıması istenmekteydi
ve bunun sonucunda Ukrayna Futbol Federasyonu, 2000
yılına millî takımlarının başına geçmesi için tecrübeli teknik
adamla anlaşma sağladı. Ancak elemelerde grubunu
Polonya’nın gerisinde ikinci sırada tamamlayan Ukrayna,
baraj maçlarında da Almanya engeline takılarak turnuvaya
gitme şansını kaçıracaktı. Lobanovski kısa bir süre sonra,
13 Mayıs 2002’de, yani Dinamo Kiev’in kuruluşunun 75.
yıldönümünde, geçirdiği beyin kanaması sonrasında hayata
gözlerini yumunca da Ukrayna futbolu adına yaklaşık 30 yıl
süren önemli bir dönem de kapanmış oluyordu.
Aynı yıllarda Ukrayna futbolunda yeni bir yıldız da
doğmaktaydı ve bu yıldızın adı Shakhtar Donetsk’ti.
SSCB döneminde dört kez kupa şampiyonluğu yaşayan ve bu
süreçte Dinamo Kiev’in fazlasıyla gerisinde kalan Shakhtar,
Ukrayna’nın da bağımsızlığını kazanmasından sonra 10 yıl
süren Dinamo Kiev hâkimiyetini kıran ilk takım olacaktı.
Turuncu-siyahlılar, asıl başarılarınıysa 2009 yılında UEFA
Kupası’nı kazanarak elde etti ve bağımsızlık sonrası
Avrupa’da kupa kazanan ilk Ukrayna ekibi oldu. O sezon
Şampiyonlar Ligi’nde grubunu üçüncü sırada bitirerek UEFA
Kupası’na geçen Shakhtar, burada da Tottenham, CSKA
Moskova, Marsilya ve Dinamo Kiev’i eleyerek finale gelmiş,
Kadıköy’de oynanan finalde de Werder Bremen’i uzatmalarda
2-1 mağlup ederek kupaya uzanmıştı. Shakhtar’ın elde ettiği
bu başarıya, altı sene sonra Dnipro da çok yaklaşacaktı.
Ancak finalde Sevilla’ya, maçın başlarında 1-0 öne de
geçmelerine karşın 3-2 kaybederek bu fırsatı kaçıracaklardı.
Millî takım ve hayal kırıklıkları
Ukrayna Millî Takımı’ysa, başarılardan çok hayal
kırıklıklarıyla ön plana çıkıyordu. 2006 Dünya Kupası’nda ilk
turda İspanya’nın ardından grubunu ikinci sırada bitiren
Ukrayna (Tunus ve Suudi Arabistan’ı geride bırakmışlardı),
ikinci turdaysa İsviçre’yi, 120 dakikası golsüz biten maç
sonrası penaltılarla saf dışı bırakıp çeyrek finale kalıyor ve
bugüne kadarki tek somut başarısını elde ediyordu. Ukrayna,
çeyrek finaldeyse, turnuvayı şampiyonlukla tamamlayacak
olan İtalya’ya 3-0’lık skorla boyun eğmişti.
Bu turnuvadan sonraysa bir daha Dünya Kupası’na katılma
başarısını gösteremeyen Ukrayna, Avrupa
Şampiyonası’ndaysa siftahını, ev sahibi olarak direkt katıldığı
EURO 2012’de yaptı. Turnuva öncesinde Ukraynalılar artık
seyirci desteğiyle de birlikte en azından bir çeyrek finalin
hesabını yapıyordu. Fakat ilk maçlarında İsveç’i 2-1
yenmelerine karşın daha sonra Fransa’ya 2-0, İngiltere’ye de
1-0’lık skorlarla boyun eğen Ukrayna, bir kez daha şeytanın
bacağını kıramamanın üzüntüsünü yaşıyordu. 2016 Avrupa
Şampiyonası’ysa, Ukrayna adına çok daha kötü bir şekilde
sonuçlanacaktı. İlk maçında Almanya’ya 2-0 yenilen
Ukrayna, sonrasında grubun en zayıf takımı olarak görülen
Kuzey İrlanda’ya da aynı skorla mağlup oluyor, son maçında
da Polonya’ya tek golle teslim olarak turnuvayı sıfır puan ve
sıfır golle tamamlıyordu ki bu, 24 takım arasındaki en kötü
performanstı.
EURO 2016 sonrasında millî takımın başına eski yıldızları
Andriy Shevchenko’yu getirerek bir yeniden yapılanma
içerisine gitmeye çalışan Ukrayna, 2018 Dünya Kupası
elemelerine de pek istediği gibi bir giriş yapamadı ve ilk
maçında, kendi sahasında İzlanda ile 1-1 berabere kaldı.
Oleg Blokhin
Ukrayna futbolunun
son büyük yıldızı
Shevchenko şimdi
millî takımın başında
27