

sonucu ezelî rakibine imza atan bir
futbolcuyu henüz tarih kitapları
yazmadı! Bundan sonra da yazaca-
ğını düşünen pek yoktur muhte-
melen. O yüzden en azından futbol
söz konusu olduğunda geri kalan üç
etkenle devam etmekte fayda var.
İdeoloji
Soğuk Savaş dönemindeki gibi
karşı istihbarat konusunda yapılan
son araştırmalar, insanoğlunun 7
büyük günahından biri olan açgöz-
lülüğün zaman geçtikçe ideoloji ele-
mentinin yerini aldığını gösteriyor.
İşte bu gelişme olmasaydı ideolojik
sebepleri de gayet çöpe atabilirdik.
Zira Muhammed Ali’yi “en büyük”
yapan felsefî yaklaşımlar, yakın ta-
rihin önde gelen sporcularının hiç-
birinde yok gibi artık. Bu etken aynı
zamanda futbol kulüplerinin kim-
liklerinden de yavaşça silinip arka
plana atıldığı için fikirsel sebepler-
den ötürü rakip takıma transfer
olan birini görmüyoruz.
İskoç Mo Johnston tamda bu nok-
tada mükemmel bir örnek oluştu-
ruyor. Ama tersinden bir örnek!..
3 yıl Celtic forması giydikten sonra
1987 yılında Nantes’a transfer olur
Johnston. Takımına veda ederken
de 2 yıl sonra kontratı sona erdi-
ğinde geri döneceğinin sözünü
verir. Takvimler 1989 Temmuz’unu
gösterdiğinde ise uzun yıllardır gö-
rülmemiş bir şey gerçekleşir ve bir
Katolik olarak Johnston, Protestan
Rangers’a imza atar. Katolik bir
futbolcu transfer etmek şöyle bir
kenarda dursun, bu inanca sahip
herhangi bir personeli bile gayrı-
resmi bir kural çerçevesinde ku-
lüpte barındırmayan Rangers,
1. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez
böylesine yüksek profilli bir Kato-
lik’i kadrosuna katmıştı.
Bu gelişmeyle birlikte Glasgow şeh-
rinin karışması gecikmedi. Celtic
taraftarının forma yakması ve
Johnston’ı hain ilân etmesi bekleni-
yordu. Ama onlara düşman gözüyle
bakan Rangers taraftarı da bu kez
aynı safta yer aldı! Sezonluk biletle-
rini iptal edenler oldu ve hatta
Johnston’ın attığı golleri kendile-
rince saymadılar! Takımın emektar
malzemecisi bile Johnston’ın for-
masını hazırlamayı ve ona antren-
man aralarında çikolata ikram
etmeyi reddetti! Rangers taraftarı-
nın kendi oyuncusuna gösterdiği
tepkiler, Celtic’lilerin onu hain ilân
edişini çok kısa sürede unutturdu.
1989 Kasım’ında rakip Celtic’e son
dakikada attığı gol sayesinde alınan
1-0’lık galibiyet bile bir kısım taraf-
tarın gönlünü almasına yetemedi.
Mo Johnston, attığı imza sonucu bir
şehrin iki büyük taraftar grubunun
da nefretini kazanmayı bildi.
Ego
KGB’nin araştırmasına göre bir in-
sanı ihanete götüren en güçlü etken
egodan başkası değil. Hatta bu teo-
riye o kadar güvendiler ki, kendi
saflarına çekmek istedikleri kişileri
öncelikle egosal anlamda eksik kal-
mış olanlardan seçmeye çalıştılar.
Örneğin İsveç Hava
Kuvvetleri’nde albay olarak görev
yapan fakat kariyeri tıkanma nok-
tasına gelmiş StigWennerstrom’u
bu sayede NATO’nun gizli sırlarını
kendilerine sızdırma konusunda
ikna ettiler. Ona Sovyet Gizli Servi-
si’nde general rütbesi verdiler ve
gizli bir seremoni eşliğinde madalya
takdim ettiler. Sistemin kıyıya ittiği
egoları iyi analiz eden Sovyetler,
başka bir deyişleWennerstrom’un
açlık duyduğu öncelikli şeyleri
karşılamayı bildi.
110
111
Gonzalo Higuain
90milyon euro
karşılığında
Napoli’den
Juventus’a
transfer
olduğunda
elbette İtalya’nın
güneyinde yer
yerinden oynadı.
Arjantinli golcü de
futbol tarihinde
“hain” sıfatı ile
taçlandırılmış
isimler arasına adını
yazdırdı. Peki, bir
futbolcu böylesine
zor bir kararı nasıl
ve neden alır?
Bunun cevabı biraz
da Soğuk Savaş
döneminde saklı.
Transfer Hikâyeleri
Bir ‘HAİN’in psikolojisi
E
vet, Higuain ilk “hain” değildi.
Sıra ona gelene kadar Roberto
Baggio, Luis Figo ve Sol Campbell
gibi neredeyse şehri yaktıran
transferlerin yanı sıra Cesc Fabre-
gas, Ashley Cole, Emmanuel Ade-
bayor ve Bayern’in son birkaç
yılda Dortmund’dan transfer et-
tikleri gibi nispeten az olaylı geçen
vakalara şahit olduk. Bu isimler
arasında istemeye istemeye
transfer gerçekleştirenler de oldu,
kariyer fırsatını görüp hareket
edenler de oldu, kabına artık sığa-
madığını düşünenler de... Fakat
hiçbirinin bu kararı alması öyle
sanıldığı kadar kolay değildi.
Son Oscar ödüllerinde yarışan
“Casuslar Köprüsü” adlı filmi izle-
yenler hatırlayacaktır. Soğuk
Savaş döneminde ABD ve Sovyet
hükümetlerinin istihbarat birim-
lerine verdiği önemve birbirlerine
gizli casuslar yollayıp durmaları o
dönem sıradan bir durumdu. Bu
casuslar bir taraf için kahraman-
ken öteki için adi bir haindi elbette.
Dönemin Sovyet istihbarat birimi
olan KGB de Amerikan hükümet
birimlerine sokacağı kişileri kendi
safına çekmek adına psikolojik
araştırmalar yapmıştı. Buna göre
bir insanı ihanete sürükleyen dört
temel etken var: Para, ideoloji,
seks ve ego.
Bu yaklaşımve temel etkenler pe-
kala futbol dünyasındaki sansas-
yonel saf değiştirme vakaları ile
paralel incelenebilir. Yalnız önce-
likle seks etkenini saf dışı bırak-
mamız gerek zira bumotivasyon
Mustafa Akkaya
Mo Johnston