Previous Page  110-111 / 130 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 110-111 / 130 Next Page
Page Background

sonucu ezelî rakibine imza atan bir

futbolcuyu henüz tarih kitapları

yazmadı! Bundan sonra da yazaca-

ğını düşünen pek yoktur muhte-

melen. O yüzden en azından futbol

söz konusu olduğunda geri kalan üç

etkenle devam etmekte fayda var.

İdeoloji

Soğuk Savaş dönemindeki gibi

karşı istihbarat konusunda yapılan

son araştırmalar, insanoğlunun 7

büyük günahından biri olan açgöz-

lülüğün zaman geçtikçe ideoloji ele-

mentinin yerini aldığını gösteriyor.

İşte bu gelişme olmasaydı ideolojik

sebepleri de gayet çöpe atabilirdik.

Zira Muhammed Ali’yi “en büyük”

yapan felsefî yaklaşımlar, yakın ta-

rihin önde gelen sporcularının hiç-

birinde yok gibi artık. Bu etken aynı

zamanda futbol kulüplerinin kim-

liklerinden de yavaşça silinip arka

plana atıldığı için fikirsel sebepler-

den ötürü rakip takıma transfer

olan birini görmüyoruz.

İskoç Mo Johnston tamda bu nok-

tada mükemmel bir örnek oluştu-

ruyor. Ama tersinden bir örnek!..

3 yıl Celtic forması giydikten sonra

1987 yılında Nantes’a transfer olur

Johnston. Takımına veda ederken

de 2 yıl sonra kontratı sona erdi-

ğinde geri döneceğinin sözünü

verir. Takvimler 1989 Temmuz’unu

gösterdiğinde ise uzun yıllardır gö-

rülmemiş bir şey gerçekleşir ve bir

Katolik olarak Johnston, Protestan

Rangers’a imza atar. Katolik bir

futbolcu transfer etmek şöyle bir

kenarda dursun, bu inanca sahip

herhangi bir personeli bile gayrı-

resmi bir kural çerçevesinde ku-

lüpte barındırmayan Rangers,

1. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez

böylesine yüksek profilli bir Kato-

lik’i kadrosuna katmıştı.

Bu gelişmeyle birlikte Glasgow şeh-

rinin karışması gecikmedi. Celtic

taraftarının forma yakması ve

Johnston’ı hain ilân etmesi bekleni-

yordu. Ama onlara düşman gözüyle

bakan Rangers taraftarı da bu kez

aynı safta yer aldı! Sezonluk biletle-

rini iptal edenler oldu ve hatta

Johnston’ın attığı golleri kendile-

rince saymadılar! Takımın emektar

malzemecisi bile Johnston’ın for-

masını hazırlamayı ve ona antren-

man aralarında çikolata ikram

etmeyi reddetti! Rangers taraftarı-

nın kendi oyuncusuna gösterdiği

tepkiler, Celtic’lilerin onu hain ilân

edişini çok kısa sürede unutturdu.

1989 Kasım’ında rakip Celtic’e son

dakikada attığı gol sayesinde alınan

1-0’lık galibiyet bile bir kısım taraf-

tarın gönlünü almasına yetemedi.

Mo Johnston, attığı imza sonucu bir

şehrin iki büyük taraftar grubunun

da nefretini kazanmayı bildi.

Ego

KGB’nin araştırmasına göre bir in-

sanı ihanete götüren en güçlü etken

egodan başkası değil. Hatta bu teo-

riye o kadar güvendiler ki, kendi

saflarına çekmek istedikleri kişileri

öncelikle egosal anlamda eksik kal-

mış olanlardan seçmeye çalıştılar.

Örneğin İsveç Hava

Kuvvetleri’nde albay olarak görev

yapan fakat kariyeri tıkanma nok-

tasına gelmiş StigWennerstrom’u

bu sayede NATO’nun gizli sırlarını

kendilerine sızdırma konusunda

ikna ettiler. Ona Sovyet Gizli Servi-

si’nde general rütbesi verdiler ve

gizli bir seremoni eşliğinde madalya

takdim ettiler. Sistemin kıyıya ittiği

egoları iyi analiz eden Sovyetler,

başka bir deyişleWennerstrom’un

açlık duyduğu öncelikli şeyleri

karşılamayı bildi.

110

111

Gonzalo Higuain

90milyon euro

karşılığında

Napoli’den

Juventus’a

transfer

olduğunda

elbette İtalya’nın

güneyinde yer

yerinden oynadı.

Arjantinli golcü de

futbol tarihinde

“hain” sıfatı ile

taçlandırılmış

isimler arasına adını

yazdırdı. Peki, bir

futbolcu böylesine

zor bir kararı nasıl

ve neden alır?

Bunun cevabı biraz

da Soğuk Savaş

döneminde saklı.

Transfer Hikâyeleri

Bir ‘HAİN’in psikolojisi

E

vet, Higuain ilk “hain” değildi.

Sıra ona gelene kadar Roberto

Baggio, Luis Figo ve Sol Campbell

gibi neredeyse şehri yaktıran

transferlerin yanı sıra Cesc Fabre-

gas, Ashley Cole, Emmanuel Ade-

bayor ve Bayern’in son birkaç

yılda Dortmund’dan transfer et-

tikleri gibi nispeten az olaylı geçen

vakalara şahit olduk. Bu isimler

arasında istemeye istemeye

transfer gerçekleştirenler de oldu,

kariyer fırsatını görüp hareket

edenler de oldu, kabına artık sığa-

madığını düşünenler de... Fakat

hiçbirinin bu kararı alması öyle

sanıldığı kadar kolay değildi.

Son Oscar ödüllerinde yarışan

“Casuslar Köprüsü” adlı filmi izle-

yenler hatırlayacaktır. Soğuk

Savaş döneminde ABD ve Sovyet

hükümetlerinin istihbarat birim-

lerine verdiği önemve birbirlerine

gizli casuslar yollayıp durmaları o

dönem sıradan bir durumdu. Bu

casuslar bir taraf için kahraman-

ken öteki için adi bir haindi elbette.

Dönemin Sovyet istihbarat birimi

olan KGB de Amerikan hükümet

birimlerine sokacağı kişileri kendi

safına çekmek adına psikolojik

araştırmalar yapmıştı. Buna göre

bir insanı ihanete sürükleyen dört

temel etken var: Para, ideoloji,

seks ve ego.

Bu yaklaşımve temel etkenler pe-

kala futbol dünyasındaki sansas-

yonel saf değiştirme vakaları ile

paralel incelenebilir. Yalnız önce-

likle seks etkenini saf dışı bırak-

mamız gerek zira bumotivasyon

Mustafa Akkaya

Mo Johnston