Previous Page  112-113 / 130 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 112-113 / 130 Next Page
Page Background

Aynı psikolojik eğilimi futbol dün-

yasına bire bir uyarlamakmüm-

kün. İnsanı ihanet noktasına

getiren süreç bir gecede bitmiyor.

Nitekim futbolcuyu da… Yavaş

yavaş kopmalar oluşuyor, gücen-

meler meydana geliyor ve sonu

kızgınlığa kadar varıyor. Ve bu

psikolojik gerçek doğrultusunda

oyuncu kendine şu soruları soru-

yor:

“Şu ana kadar ne başardım?

Gelecekte ne yapabilirim?”

Tüm

bunların birleşimi, insanı kariyeri-

nin durağanlaştığını ve bir değişi-

min şart olduğunu düşünmeye

itiyor. Nihayet ego ipleri eline alıyor

ve kişinin kendini daha önemli his-

setmeye ihtiyacı olduğunu vurgu-

lamaya başlıyor.

Örneğin Luis Figo… Bir anlamda

futbol tarihinin bugüne dek gör-

düğü en şoke edici transfere imza

atan nam-ı diğer hain… 1995 yı-

lında Barcelona’ya transfer oldu-

ğunda henüz 23 yaşındaydı ve

Brian Laudrup gibi bir yıldızın

yerini doldurması bekleniyordu.

Teknik direktör Johan Cruyff’un

ona güveni tamdı. Gün geçtikçe bir

Barça efsanesine dönüştü Figo ve

Luis Van Gaal’in 2 La Liga, bir Copa

del Rey ve bir UEFA Süper Kupa

kazanan takımında önemli bir yer

tuttu. Fakat son sezonunda takım

zayıflamaya ve Van Gaal’in koltuğu

sallanmaya başladı. 28 yaşına

gelen Figo yeteneğinin farkındaydı

ve işte o noktada bu ekiple hiçbir

zaman Şampiyonlar Ligi’ni kaza-

namayacağını düşünmeye başladı

belki de. Üstelik sonradan verdiği

mülakatlarda o dönemBarcelo-

na’da teşkil ettiği öneme göre

gayet düşük bir ücret aldığını be-

lirtti. Öte yanda Galacticos projesini

Figo ile başlatmak isteyen ve

büyük hedefler peşinde koşan bir

Real Madrid kapısını çalıyordu.

Tümbu unsurlar Portekizlinin ego-

sunu geri dönülmez biçimde duy-

gusallığının önüne çekti. Madrid ile

anlaşmaya varınca Barcelona da

ona aynı ücreti önerdi fakat artık

çok geçti zira Figo’nun egosu kont-

rolü bir kere ele geçirmişti. Sonrası

ise her zaman hatırlanacak bir iha-

net hikâyesinden ibaret. 100 bin ki-

şinin tek bir oyuncuya nefret

duyması ve hatta ona domuz kafası

fırlatması…

Veya Sol Campbell… Tottenhamku-

lübünün kapısından içeri girdiğinde

yaşı henüz 15’ti. 21 yaşından itiba-

ren düzenli şekilde forma giymeye

başladı ve gerek altyapıdan gelişi,

gerekse sahadaki mücadelesi so-

nucu taraftarın sevgisini kısa sü-

rede kazandı. Yeni milenyuma

girdiğimizde Campbell’ın yıldızı

iyice parlıyordu fakat 27 yaşında ol-

masına rağmen takımıyla ligi 7.’lik-

ten daha yukarda tamamlayama-

mıştı. Kontratı sona ermeye yakın-

ken onu Chelsea ve Barcelona gibi

kulüpler istiyordu. Taraftarların

önemli bir kısmı da Campbell’ın ta-

kımdan ayrılmasına kendini hazır-

lamıştı ancak kimse onun Arsenal’e

imza atmasına ihtimâl vermiyordu.

Belki de kendi seviyesini artık Tot-

tenham’ın hayalindeki hedeflerden

çok daha yukarıda görüyordu. Ve

elbette ezeli rakibine imza atarken

istediği başarıları orada elde edebi-

leceğine fazlasıyla inanmıştı.

Nitekimkararından hiç pişmanlık

duymadı Campbell. Üstelik hâlâ

fırsat buldukça bu transferin ne

kadar doğru bir karar olduğunu

yineler ve Arsenal’deki her şeyin

Tottenham’dakinden çok daha iyi

olduğunu vurgulamaktan kaçın-

maz. Aynı zamanda Götze, Lewan-

dowski ve Hummels’in de Borussia

Dortmund’tan Bayern’e geçiş hikâ-

yesini Campbell’ınkine benzetmek

mümkün.

Para

Bir futbolcunun egosunu tatmin et-

menin bir sürü yolunu bulabilirsiniz.

Fakat yanına para unsurunu da ek-

lediğinizde onun egosunun uçuşa

geçmesini bile sağlayabilirsiniz.

Figo, Campbell ve Dortmund üçlü-

sünün tamamı egosal sebeplerle

transfer kararı aldı fakat hepsinin

cebi de bir nebze daha kabarmış

oldu. Yine de bu isimlerin hiçbirine

“paragöz” yaftası yapıştırmak

doğru olmaz.

ArseneWenger ezeli rakibinin kalbi

Campbell’ı söküp defansını sağlam-

laştırdığında komşusundan oldukça

fena bir ah işitmiş olmalı. O günden

sonra namağlup şampiyon bile

olmayı başardı fakat sonrasında

kendi eliyle yetiştirdiği yıldızların

birer birer onu terk edişini izlemek

zorunda kaldı. Artık Chelsea ve

Manchester City gibi petrol zengin-

lerinin devri başlıyordu ve Arsenal

gibi yetiştirici kulüpler adeta birer

altınmadeni gibiydi. Önce Ashley

Cole’u Mourinho’nun Chelsea’sine

kaybetti Wenger. Taraftarlar henüz

bu tarz kayıplara alışık olmadığı için

ciddi tepkiler geldi ve Cole paragöz

ilân edildi. Henry ve Vieira gibileri-

nin ayrılışı daha çok değişim ihtiya-

cından ileri geliyordu fakat City’ye

geçiş yapan Adebayor, Kolo Toure,

Gael Clichy ve Nasri’ninmotivasyon

kaynağı paraydı. Özellikle Clichy ve

Nasri ile beraber Arsenal’deki ayrı-

lıklar paradan ziyade ego eksenli

oldu ve Fabregas ile Van Persie gibi

isimler sadece kupa kazanmak is-

tedikleri için çıkış yolunu tercih etti.

1990 Mayıs’ında Roberto Bag-

gio’nun Fiorentina’dan Juventus’a

transferi duyulduğunda Floransa

savaş alanına döndü. Tuğlalar sö-

küldü, molotof kokteylleri atıldı,

demir ve zincirler elden düşmedi.

Şehir kaosa sürükleniyordu ve bu

esnada 50 kişi yaralanırken 9 gös-

terici de tutuklanıyordu. İşin aslı şu

ki, Baggio Mor Menekşeler’den ay-

rılmayı hiçbir zaman istememişti.

Ancak kulübün paraya ihtiyacı

vardı ve Juventus’un ödediği tutar

onu dünyanın en pahalı futbolcusu

yaptı. Artemio Franchi’ye siyah-be-

yazlı forma ile çıktığı ilkmaçta tri-

bünler onu yuhalamaktan geri

kalmadı. Juventus 1-0 yenikken

penaltı kazandı fakat Baggio takı-

mın penaltıcısı olmasına rağmen

kullanmayı reddeti. Bir süre sonra

oyundan çıkarken ona fırlatılan

Fiorentina atkısını alarak öptü üs-

telik. Kaçan penaltının da etkisiyle

maçı 1-0 Fiorentina kazandı ve

Baggio’nun Mor Menekşeler’e olan

aşkı o şartlarda bile vücut buldu.

İdeoloji, ego ve para… İnsanı ihanete

sürükleyebilen bu üç tehlikeli un-

surdan birinin bile sıkıca üstüne

gitmek, taraftarların aklına bile gel-

meyecek transfer hikâyeleri doğu-

rabiliyor. Günümüzde ideoloji iyice

geri planda kalmış olsa bile Figo’dan

Higuain’e, Ashley Cole’dan Fabre-

gas’a kadar uzanan yelpazede ego

ve paranın ciddi etkisini görmek

mümkün.

112

113

Luis Figo

Sol Campbell