

ya’nın kurulması, ülkede sporun da
baştan aşağı yeniden organize
edilmesine yol açmıştı. Bu doğrul-
tuda da eski kulüplerin birçoğu
kapatılırken, yerlerine yenileri açıl-
mıştı ki bunların başında da Grad-
janski kulübünün kapatılıp yerine
Dinamo Zagreb’in kurulması
geliyordu.
Yugoslavya, 1950 Dünya Kupası’na
da aşağı yukarı benzer bir kadroyla
gitmişti. İlk iki maçında İsviçre ve
Meksika’yı farklı geçen Yugolar,
sonmaçındaysa ev sahibi Bre-
zilya’ya yenilmekten kurtulama-
mış ve bunun sonucunda grubunu
ikinci sırada tamamlayarak final
etabına yükselme şansını kaçır-
mıştı. 1952 Helsinki Olimpiyatla-
rı’ndaysa Yugoslavya üst üste
ikinci kez gümüş madalyada
kalacaktı.
Ülke içine bakıldığında, Yugos-
lavya’da kısa süre içerisinde dört
takımlı bir yapı ortaya çıktığı söyle-
nebilir. Bunlar, Sırp kanadından
Kızılyıldız ile Partizan, Hırvat cena-
hındansa Dinamo Zagreb ve Hajduk
Split’ti. Özellikle 1940’ların sonunda
ve 1950’lerde bu dört takımYugos-
lavya Ligi’nde hep kafa kafaya bir
mücadele vermiş ve birbirine yakın
sayılarda şampiyonluklar kazan-
mıştı. Ancak 1960’lardan itibaren
de Kızılyıldız ile Partizan’ın ülke
futbolundaki ağırlıkları artmaya
başlamıştı.
Dinamo ve Hajduk
lokomotif görevi gördü
Dinamo Zagreb ile Hajduk Split,
Avrupa kupalarında da Yugoslav ve
onun da özelinde Hırvat futbolu
adına çok geçmeden önemli başa-
rılar elde edecekti. Kupa Galipleri
Kupası’nın düzenlendiği ilk sezon
olan 1960-61’de Yugoslavya’yı tem-
silen turnuvaya katılan Dinamo
Zagreb, yarı finalde, daha sonradan
kupayı da alacak olan Fiorentina’ya
elenmişti. Aynı Dinamo Zagreb,
1966-67 sezonunda Fuar Şehirleri
Kupası’ndaysa, Juventus ve Eint-
racht Frankfurt gibi takımları ele-
yerek geldiği finalde Leeds United’ı
devirmiş ve Yugoslavya’ya bir Av-
rupa kupası getiren ilk takımolma
unvanını da eline geçirmişti.
Dinamo Zagreb’in ezeli rakibi olan
Hajduk Split ise Avrupa kupaların-
daki ilk önemli başarısını 1972-73
sezonunda Kupa Galipleri Kupa-
sı’nda yarı final oynayarak elde
edecekti. Ancak Hajduk, bu turda
Leeds United’a, iki maç sonunda
tek golle elenmekten kurtulama-
yacaktı. 11 yıl sonrasındaysa bu kez
UEFA Kupası’nda yarı finale kalan
Hajduk, müstakbel şampiyon Tot-
tenhamkarşısında evindeki maçı
2-1 kazanmasına karşın deplas-
manda 1-0mağlup olarak final
şansını kaçıracaktı.
Yugoslavya Millî Takımı, Şili’deki
1962 Dünya Kupası’nda 32 yıl ara-
dan sonra bir kez daha yarı final
oynarken bu kez 22 kişilik kadro-
sunda yedi Hırvat kökenli oyuncu
barındırıyordu ve bunlardan Dra-
zan Jerkovic de turnuvada attığı
dört golle, gol krallığını paylaşan
altı isimden biri olmuştu.
Yugoslavlar, aynı zamanda ilk üç
Avrupa Şampiyonası’ndan ikisinde
final oynama başarısını da göster-
mişti. Bunlardan 1960’ta Paris’te
oynanan ilk finalde SSCB’ye uzat-
malarda 2-1 yenilmişlerdi. İki sene
sonraki Dünya Kupası kadrosuna
nazaran bu kez beş Hırvat oyuncu
kadrodaydı. Yugoslavya, 1968’de
İtalya’ya karşı oynadığı finaldeyse
1-1 bitenmaç sonrasında rakibine
tekrar maçında 2-0mağlup olarak
bir kez daha kupanın kıyısından
dönerken kadrodaki Hırvat oyuncu
sayısı dörde düşmüştü.
1970’lerde ve 1980’lerde, 1960’lara
nazaran daha az başarı elde eden
Yugoslav futbolunda 1980’lerin so-
nuna doğru hayli umut verici bir
gelişme yaşanacaktı. Genç millî
takımları, dünya şampiyonasında
çeyrek finalde Brezilya, yarı finalde
Demokratik Almanya ve finalde de
Federal Almanya’yı devirerek şam-
piyonluğa ulaşmıştı. Yugoslav-
ya’nın 18 kişilik kadrosunda
Hırvatlar altı oyuncuyla başı çeker-
ken onları beşer oyuncuyla Sırplar
ve Karadağlılar izliyordu, Boşnaklar
da bu takıma iki oyuncuyla katkıda
bulunmuştu. Daha da önemlisi, söz
konusu altı Hırvat oyuncudan beşi,
takımın ilk 11’inin de değişmez
isimleriydi. Bunlar Davor Suker,
Robert Prosinecki, Zvonimir Boban,
Robert Jarni ve Igor Stimac’tı.
Yugoslavya’nın
parçalanışı ve sonrası
1980’lerin sonu ve 1990’ların başı,
dünya siyasi tarihi açısından en
büyük dönemeçlerden birine sahne
oluyordu. Avrupa’da sosyalizmle
yönetilen ülkeler dağılma aşama-
sına gelmişti. 1989 sonunda Berlin
Duvarı’nın açılmasına karar veril-
mesi ve kısa süre sonra da halkın
duvarı yıkmaya başlaması, 1991’de
Baltık Devletleri’nin SSCB’den ay-
rılma kararı alması ve birkaç ay
sonra da tümbirliğin çökmesi, bu
gelişmelerin en çarpıcı sonuçları
olarak gösterilebilirdi. Yugoslavya
da olan bitenden nasibini almakta
gecikmeyecekti. 1991 yılının Hazi-
ran ayına gelindiğinde Slovenya ile
Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilân
etmesiyle birlikte ülkede iç savaş
patlayıverecekti.
Yugoslavya’nın parçalanma süreci,
futbola meraklı birçok tarihçiye
veya tarihe meraklı birçok futbol-
severe göre aslında 13 Mayıs 1990
tarihinde oynanan Dinamo Zagreb-
Kızılyıldız maçıyla başlamıştı. Kar-
şılaşmadan bir hafta önce ülkedeki
ilk çok partili seçimlere gidilmişti
ve Hırvatistan’da birinci gelen taraf
da milliyetçi lider Franjo Tudjman’ın
Hırvat Demokratik Birlik Partisi’ydi.
Tudjman’ın ayrılıkçı bir çizgide ol-
ması, ülkede Hırvatlarla Sırplar
arasındaki tansiyonu da yükselt-
mekteydi.
Hırvatların takımı Dinamo Zagreb
ile Sırpların takımı Kızılyıldız ara-
sında böylesine bir atmosferde oy-
nanacak karşılaşmanın olaylara
gebe olduğunu söylemek için de
kâhin olmak gerekmiyordu. Üstüne
üstlük, maç öncesinde Kızılyıldızlı
taraftar grubu Delije’nin, Sırp para-
militer gruplarına da liderlik eden
‘Sırp Kasabı Arkan’ lâkaplı Zeljko
Raznatovic önderliğindeki üç bin
kişiyle Zagreb’e çıkarma yapması
da fırtınanın habercisiydi. Nitekim
ilk olaylar Zagreb sokaklarında
patlak verdi ve Delije grubuyla, Di-
namo’nun taraftar grubu olan Bad
Blue Boys üyeleri arasında ciddi ça-
tışmalar yaşandı.
İki grup arasındaki kavganın, maç
gününde Maksimir Stadı’na yansı-
ması da kaçınılmazdı. Henüz müsa-
baka başlamadan tribünlerin
birbirine girmesi sonucunda da
karşılaşma tatil edilecekti. Yaşanan
arbede sırasında bir Hırvat taraftarı
coplayan bir polis memuruna
tekme atan Dinamolu futbolcu
Zvonimir Boban ise bu olaydan
sonra çoğu Hırvatın gözünde bir
halk kahramanı haline gelecekti.
Sırplarla-Hırvatlar arasında 1991’de
başlayan iç savaş, ertesi yıl Bos-
na’ya da sıçrayıp yakın tarihin en
kanlı katliamlarından bazılarına
sahne olurken 1995’e gelindiğinde
savaş nihayet sona erecekti. Ancak
Hırvatlar, futbolda var olabilmek
için savaşın resmen bitmesini de
beklememişti. 1992’de FIFA’ya üye
olan Hırvat Futbol Federasyonu, bir
yıl sonra UEFA üyeliği için gereken
prosedürleri de tamamlamıştı.
Dünya üçüncülüğüne
giden yol
Hırvatistan’ın resmi statüde bir
millî takımla yaşayacağı ilk ulusla-
rarası turnuva macerasıysa 1996
Avrupa Şampiyonası olacaktı.
Elemelerde son dünya ikincisi İtal-
ya’nın yanı sıra Ukrayna, Slovenya,
Litvanya ve Estonya ile mücadele
eden Hırvatlar, İtalya’dan dört puan
alıp sadece bir kez Ukrayna’ya
yenilmiş ve bu sayede grubu
İtalya’nın averajla önünde tamam-
layarak İngiltere’de düzenlenecek
turnuva için gerekli vizeyi almıştı.
Turnuvada da ilk tur gruplarında
son şampiyon Danimarka ile Türki-
ye’yi mağlup ederek Portekiz’in
ardından grubunu ikinci sırada ta-
mamlayan ve çeyrek finale yükse-
len Hırvatlar, bu turda daha
sonradan kupayı da alacak olan
30
31