

Gönülden Kaleme
“Acaba ger-
çekten öyle
mi?” diye
sormak
geliyor
içimden.
Daha başka
sorular da
var aklımda.
Örneğin, “Kim sevmez, kim
annesinin dünyadaki meleği
olduğuna inanmaz?”
Hayatları boyunca yavrularını her
türlü tehlikeye karşı korur kollar
anneler.
Peki, bumübarek insanlara
neden stadyumlarda koro halinde
küfür ediliyor, bunu anlamakta
zorluk çekiyorum.
Kimse kendi annesine küfür
edilmesini istemezken, neden
başkasının annesine küfreder?
Kendi annesini değerli görüp
başkasınınkini değersiz mi
görmektedir?
Gayet iyi biliyorlar ki başka bir
zaman aynen onların küfür
ettikleri gibi, başkaları da onların
annelerine küfür edecektir.
Peki, bunu bile bile neden
küfredersiniz?
Hiç mi sevmezsiniz annenizi?
Tribünlerdeki bu sözlü şiddeti
nasıl ortadan kaldırabiliriz?
Tribünlerdeki sözlü şiddetin son
bulması neye fayda sağlar?
Tribünlerdeki küfrü önlemenin
yolu, polisiye tedbirlerin yanında
herkesin empati yapmasını
gerektiriyor.
İnsan birinin annesine, bacısına
küfretmeden önce kendi eşine,
kız kardeşine, annesine aynı şey
yapılsa ne hisseder?
Hep söylemiyor muyuz, aileleri
nasıl tribünlere çekebiliriz, seyirci
sayısını nasıl çoğaltabiliriz diye.
İşte seyirciyi stadyumlara çek-
menin yollarından biri de bu. Eğer
empati yapmayarak sözlü şiddet
uygulayanlar olursa, sağduyulu,
küfür etmeyenler tarafından
protesto edilerek küfür edenlerin
seslerini bastırmakla başlayabili-
riz işe.
Bugün pek çok şehrimizde yeni,
modern stadyumlar yapıldı.
Rahat maç seyretmek için fiziki
şartlar oluşturuldu ama bunlar
seyirciyi stadyumlara çekmek
için tek başına yeterli değil.
Sporda şiddetin önlenmesi için
çıkarılan 6222 numaralı yasanın
etkin uygulanması sağlanmalıdır.
Bu konuda futbolun tümbileşen-
lerine iş düşmektedir. Öncelikle
yöneticiler, taraftarları galeyana
getirecek söylemlerden kaçınma-
lıdır.
Gazetelerde yorumyazan,
televizyonlarda yorumyapan
spor yazarlarının, sırf reyting
uğruna yangına körükle
gitmemeleri gerekiyor.
Benimde çok yeni olarak içinde
bulunduğum spor basını tabiî ki
eleştirecek, varsa yapılan
yanlışları ve eksikleri kendi
pencerelerinden aktaracak.
Fakat maalesef bazı spor yazar-
ları, takip ettikleri takımyazarlı-
ğının da dışına çıkarak kendile-
rini amigo yazarlığa dönüştür-
müş durumda.
Dolayısıyla bunların kullandığı
üslup sadece takımlarınınmen-
faatini gözeten, Türk futbolu yara
almış almamış, umursamayan bir
tavrı ortaya çıkarmaktadır.
Basının üzerinde önemle durma-
mızın nedeni şudur… Hafta boyu
ortamı alevlendirecek yazılar ve
yönetici demeçleri taraftarı çok
germekte, tribünlere pimi çekil-
miş el bombası gibi bırakılmakta
ve dolayısıyla olay yaşanması ka-
çınılmaz olmaktadır. El bombası-
nın pimini çekenler, sorumsuz
yönetici ve sorumsuz spor
yazarlarıdır benim gözümde
Seyirciyi stadyumlara çekmenin
diğer bir yolu da takımlarının
başlarındaki teknik direktörlerdir.
Nasıl mı? Takımlarına oynattık-
ları oyunla elbette.
Sahneye konulan oyunun
kalitesi seyircinin zevk aldığı
düzeydeyse, o seyirci bir sonraki
hafta yine maça gelir. Ortaya
konulan oyundanmemnun
değilse, o zaman skoru sorgula-
makla işe başlar. Şiddet, küfür
gibi diğer etkenleri de göz önüne
aldığındamaçlara gelmekten
vazgeçer.
Teknik direktörlerin de iyi oyun
ortaya koymaları yeterli değil.
Onların da ortamı germemeleri
gerekiyor. Hakları mutlaka
hakemhatalarıyla yenilmiş
olabilir.
Bu hatalarda kasıt aramadan,
insanî bir hata olarak değerlendi-
rip ona göre demeç vermeleri
gerekiyor. Tabiî buna yöneticiler
de dâhil edilmeli.
Bu bakış açısı ortamı germek
yerine yumuşatacaktır.
Burada futbolumuzunmarka
değerini korumak ve yükseltmek
için teknik direktörlerle birlikte
hakemlerimize de çok iş düşüyor.
Kendilerini güncellemeleri,
modern futbolun gerektirdiği
şekilde maç yönetmeleri, oyunun
hızını kesmeden, oyun kuralları
içinde ikili mücadelelere
müsaade etmeleri, en ufak bir
şarjda kendini yere atan
futbolculara primvermeyerek
oyunu soğutmalarına fırsat
tanımamaları, mümkün
olduğunca az hata yapmaya,
hatta hiç hata yapmamaya
çalışmaları gerekiyor.
Dört büyük camianınmaçlarında
hata yapmaktan korkmadan
maç yönetmeleri, futbolun
marka değerini yükseltecektir.
Burada hakemlerimizin en büyük
destekçisi onların tümmaçlara
güvenle çıkmalarını sağlayacak
olan Merkez HakemKurulu’dur.
Yani işin özü hakem, dört büyük
takımınmaçlarında yaptığı hata
ile diğer on dört takımınmaçla-
rında yaptığı aynı hataya iki
farklı ceza verilmeyeceğini
bilecek ki, maçlara daha rahat
çıkabilsin. Baskı altında olmadan
maç yöneteceği için daha az
hataylamaçı bitirmesini
sağlayacağı aşikârdır.
Baskı derken söylemek istedi-
ğim, hakemlerin gelecek kaygısı
duymadanmaçlara çıkacak
olmasıdır. Seyirci baskısından
etkilenenler zaten hakemlik
yapmasın!
Bu organizasyonun sahibi olan
Futbol Federasyonumuza
bundan önce olduğu gibi çok iş
düşüyor.
Çeşitli baskılara karşı koyarak,
Türk futbolunun gelişmesi ve
marka değerinin artırılması için
doğru adımlar atmalıdır.
Futbolun tümpaydaşlarının derdi
kendi güncel çıkarları değil de
futbolumuzu geliştirmek,
dünyada zirveye taşımak olursa,
o zaman tribünlerde ne şiddet
kalır ne de küfür.
Otuz yıl önce olduğu gibi taraf-
tarlar tribünlerde yan yanamaç-
ları seyreder. Futbolun bir oyun
olduğu, mağlubiyetin de galibiyet
kadar doğal olduğu bilinciyle,
birbirimize hakaret ve küfür et-
meden kızdırabileceğimiz tatlı bir
rekabetin yaşandığı, futbolun ay-
rıştırıcı değil birleştirici olgusu-
nun öne çıktığı, tribünlerin dolu
olduğu günleri görmek dileğiyle…
Sağlıkla kalın…
İsmail Gökçek
86
87
Cennet annelerin
ayakları altındadır