

Ertesi günse sis dağılmıştı ve ta-
kımlar bir kez daha aynı sahada bu-
luşuyordu. Lâkinmaça kaldığı
yerden devam edilmesindense en
baştan, 0-0’lık skorla başlanmasına
karar verilmişti. Bu karardaki bir
başka çelişkiyse, tatil edilenmaçta
kırmızı kart gören Paolo Virdis ile
sarı kart cezalısı konumuna düşen
Carlo Ancelotti’nin, tekrar maçında
oynayamayacak olmasıydı. Maçın
neden 65. dakikada, 1-0’lık skorla
devam etmeyeceğine ikna edici bir
açıklama getirildiği söylenemezdi
fakat Kızılyıldız yetkililerinin itiraz-
ları da bir işe yaramamıştı. Sonuçta
sıfırdan başlanan yeni müsabaka,
Dragan Stojkovic ve Marco van
Basten’in karşılıklı golleriyle 1-1
sona eriyor, penaltı vuruşların-
daysa Milan 4-2’lik üstünlük sağla-
yarak turu geçen taraf oluyordu.
Dahası o Milan, altı ay sonraki fi-
nalde Steaua Bükreş’i de 4-0 yene-
rek Avrupa şampiyonu olacaktı.
Avrupa şampiyonluğuna
giden yol
Kızılyıldız, bu elenmenin acısını iki
sene sonra fazlasıyla çıkartacaktı.
Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk
turda İsviçre’den Grasshoppers’ı 1-1
ve 4-1’lik skorlarla eleyen kırmızı-
beyazlılar, ikinci turda da Glasgow
Rangers’ı 3-0 ve 1-1’le geçerek son
sekiz takım arasına kalıyordu. Çey-
rek finalde ise Doğu Almanya’dan
Dinamo Dresden ile eşleşen Kızılyıl-
dız, kendi evindeki maçı 3-0 kazan-
dıktan sonra çıktığı rövanş maçında
da rakibi karşısında 2-1 öndeydi
fakat bu esnada tribünlerde çıkan
olaylar sonucunda maç yarıda kal-
mış, Dresden de hükmenmağlup
sayılmıştı. Böylece yarı finale yük-
selen Yugoslav şampiyonunun bu
turda karşısına çıkan takımsa,
Alman devi Bayern Münih’ti.
İki ekip arasındaki ilk randevu, 10
Nisan 1991’de Münih’teydi. Bayern
Münih, karşılaşmanın 22. dakika-
sında RolandWohlfart ile öne geç-
tiyse de devre bitmek üzereyken
Darko Pancev, Kızılyıldız’ın bera-
berlik golünü atmayı başarmıştı.
Müsabakanın bitimine 20 dakika
kalaysa bu kez sahneye Dejan Sa-
vicevic çıkacak ve kaydettiği golle
de Kızılyıldız’a bu zorlu deplas-
manda 2-1’lik galibiyeti getirecekti.
İlkmaçta elde edilen bu büyük
avantaja karşın 24 Nisan’da Belg-
rad’da oynanan rövanşta Kızılyıl-
dız’ın işi yine de kolay olmayacaktı.
Bu kez ilkmaçtakinin tersine ben-
zer bir senaryo vardı ortada. İlk golü
bulan taraf, Sinisa Mihajlovic ile Kı-
zılyıldız olmuştu. Kızılyıldız, 25. da-
kikada elde ettiği bu üstünlüğü
yaklaşık 40 dakika boyunca muha-
faza ederken, 65’te Klaus Augent-
haler skoru 1-1’e getirmiş, beş
dakika sonrasındaysa Manfred
Bender fileleri havalandırarak top-
lam skorda eşitliği sağlamıştı.
Ancak herkes maçın uzatmalara gi-
deceğini düşünmeye başlamışken
son dakikada Augenthaler topu bu
kez ters bir vuruşla kendi ağlarına
yolluyor ve böylece karşılaşma da
2-2 sona ererken Kızılyıldız, ezeli
rakibi Partizan’dan 25 yıl sonra Av-
rupa’nın en büyük kupasında finale
yükselen ikinci Yugoslav takımı
oluyordu.
Pancev’den tarihi gol
29 Mayıs’ta İtalya’nın Bari kentinde
oynanan finaldeyse Kızılyıldız’ın ra-
kibi Marsilya’ydı. Fransız ekibi, yarı
finalde son iki yılın şampiyonu Mi-
lan’ı saf dışı bırakmıştı ve bunun da
yarattığı sansasyonla final önce-
sinde çoğu kişinin gözünde favori
konumundaydı. Üstelik sezon ba-
şında Marsilya, Kızılyıldız’ın en
önemli oyuncusu olarak görülen
Dragan Stojkovic’i transfer etmişti
fakat Stojkovic, yaşadığı sakatlıklar
nedeniyle Marsilya’da bir türlü dikiş
tutturamamıştı.
Karşılaşmaya daha baskılı başlayan
taraf Marsilya olsa da Kızılyıldız
özellikle orta saha ile defans ara-
sında çok iyi alan daraltarak rakibi-
nin kolayca gol pozisyonlarına
girmesine engel oluyordu. Maçın ta-
mamında da futbolseverler bu
manzarayı seyredecekti. Rakip sa-
vunmada boşluk ararken çırpınıp
duran bir Marsilya ve neredeyse ta-
mamen gol yememeye odaklanmış
bir Kızılyıldız… Sonuçta planı tutan
taraf da Kızılyıldız Teknik Direktörü
Ljupko Petrovic’ti. Marsilya’nın ho-
cası Raymond Goethals, bir türlü
Kızılyıldız savunmasının kilidini
açacak formülü geliştirememişti.
Üstelik golsüz eşitlikle sona eren 90
dakikanın ardından geçilen yarım
saatlik uzatmalar da Marsilya’nın
derdine derman olmamıştı. Fran-
sızlar için işin daha da moral bozucu
tarafıysa onca çabalamalarına kar-
şın rakiplerinden üstün oynadıkla-
rına dair bir görüntü de ortaya
koyamamalarıydı. Daha ziyade,
rakip yarı sahada bataklığa saplan-
mış gibi bir suret içerisindeydiler.
Neticede kupayı kazanacak tarafı
penaltılar belirleyecekti. Kızılyıldız,
Robert Prosinecki ile ilk hakkını
gole çevirirken, Marsilya ise Manuel
Amoros ile atışı kaçırmıştı. Kızılyıl-
dız’ın avantajı eline geçirmesinden
sonraki üçer atışta Kızılyıldız’da
Dragisa Binic, Miodrag Belodedici ve
Sinisa Mihajlovic ağları havalandı-
rırken, Marsilya’da da Bernard Ca-
soni, Jean-Pierre Papin ve Carlos
Mozer hata yapmamıştı. Böylece
son penaltı için Darko Pancev topun
başına geldiğinde Yugoslavların ku-
paya uzanabilmeleri için artık ge-
riye tek bir adımkalmıştı. O adımı
da Pancev topu köşeden filelere
göndererek atıyor ve Yugoslavya
tarihinde bir takım ilk ve son kez
Avrupa’nın zirvesine çıkıyordu.
Eski Yugoslavya’nın aynası
Yugoslavya’nın parçalanmasının
hemen öncesinde Kızılyıldız’ın elde
ettiği bu başarı, birçok açıdanmani-
dardı. Takımkadrosundaki futbol-
cuların etnik kökenleri de
Yugoslavya’nın bir aynası gibiydi ve
bir daha kolay kolay bir araya geti-
rilemeyecek türdendi. Biraz önce de
belirtildiği üzere Robert Prosinecki
Hırvat’tı. Darko Pancev ve Ilija Naj-
doski Makedon, Dejan Savicevic ve
Slobodan Marovic Karadağlı, teknik
direktör Ljupko Petrovic ve Milorad
Ratkovic Bosnalı Sırp, Refik Saba-
nadzovic ise Bosnalı Müslümandı.
Hatta Miodrag Belodedici de Ro-
manya’daki Sırp azınlığa mensuptu.
Bu büyük başarıdan sonraysa Yu-
goslavya futbolunun ömrü aşağı
yukarı bir sene sürdü. Millî takım,
EURO 92 elemelerinde grubunu bi-
rinci bitirmiş ve İsveç’te oynanacak
finallerde boy gösterme hakkını
elde etmişti. Ancak 1991 sonunda
Yugoslavya’da patlak veren iç savaş
nedeniyle millî takımın durumu da
tartışılmaya başlanmıştı ve 1992
Avrupa Şampiyonası başlamadan
yaklaşık iki hafta önce UEFA,
Yugoslavya’nın turnuvadanmen
edildiğini, onların yerineyse eleme
gruplarında arkalarında kalan Da-
nimarka’nın alacağını açıklamıştı.
Bu açıklama, bir bakıma Yugos-
lavya futbolunun tabutuna çakılan
son çivi niteliğini taşıyordu. İşin il-
ginci, Yugoslavya’nın yerine apar
topar turnuvaya çağırılan Dani-
marka ise birkaç hafta sonra
Avrupa şampiyonu olarak taç
giyecekti.
Yugoslavya’nın 1992’de resmen
parçalanması sonrasında beş yeni
ülke ortaya çıkacaktı. Bunlar Hırva-
tistan, Slovenya, Bosna-Hersek,
Makedonya ve Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti’ydi. Sonuncusu
2003’te Sırbistan-Karadağ adını
alırken bu birlik de 2006’da Kara-
dağ’ın bağımsızlığını ilân etmesiyle
bozulacaktı. Ancak 1992’den 2003’e
kadar haritalarda yer alan Yugos-
lavya’nın, 1992 öncesindeki Yugos-
lavya’nınmirasçısı olduğunu iddia
etmek pekmümkün değildi. Zaten
bu durum, kendisini futbol üzerinde
de göstermişti ve Sırplarla Kara-
dağlılardan oluşan Yugoslavya, eski
çok uluslu Yugoslavya’nın elde et-
tiği başarıların kıyısından dahi ge-
çemeyecekti.
1987’de dünya gençler şampiyonu
olan Yugoslavya Genç Millî Takı-
mı’nınmirasını iyi değerlendiren
taraf ise Hırvatistan olmuştu. 1998
Dünya Kupası’nda üçüncü olan Hır-
vatların o kadrosundan beş oyuncu,
1987’deki dünya gençler şampiyon-
luğunda da Yugoslavya kadrosunda
olan isimlerdi. Bunlar; Davor Suker,
Robert Prosinecki, Zvonimir Boban,
Robert Jarni ve Igor Stimac’tı. Tabiî
Hırvatlar bu başarıyı elde ettiğinde
hemen hemen her futbolseverin
aklında “Yugoslavya dağılmamış
olsaydı bunun da bir adımötesine
geçip final oynayabilir, hatta kupayı
alabilir miydi?” sorusu belirmişti.
Elbette bu, varsayımsal cevaplara
mahkûmbir soruydu.
94
95
Kızılyıldız, 1991 yılında finalde
Marsilya’yı yenerek Şampiyon
Kulüpler Kupası’nı kazanmış,
bu kupa kısa bir süre sonra
dağılacak Yugoslavya’nın
bayrağıdaki kızıl yıldıza da
son selam olmuştu.