yerleşiyor ve İspanyolların pas tra-
fiğinin tehlikeli bölgelere kolay
ulaşmasına izin vermiyordu. Buna
rağmen İspanyollar Morata’nın
uzaktan çektiği şutta, Jordi Alba’nın
ön direğe yaptığı ortada Hakan Bal-
ta’nın son andaki müdahalesiyle di-
reğe çarpıp kornere giden topta,
Pique’nin altı pasın önünde bomboş
kalıp yaptığı kafa vuruşunda topu
auta göndermesinde gole oldukça
yaklaşmıştı.
İlk yarım saatlik bu bölümde bizim
rakip kale önünde görüntü verdiği-
miz iki pozisyon ise Hakan Çalha-
noğlu’nun biri uzaktan şut, diğeri de
serbest vuruştan olmak üzere
İspanya kalesine yönelttiği ancak
isabet sağlamayan iki denemeydi.
Bu arada İspanyollar pas trafiklerini
giderek hızlandırmaya, özellikle iki
bekimizin arkasına kaçırdıkları
oyuncularla tehlikeli ataklarını art-
tırmaya başlamıştı. İki fırsatı kulla-
namayan sol açıkları Nolito’nun
34’üncü dakikada arka direğe kes-
tiği topa santrforları Alvaro Morata
iye yükseliyor ve Boğaları 1-0 öne
geçiriyordu. Bu golün şokunu atla-
tamadan, üç dakika sonra ikinci
golü de kalemizde görmek ise
sonrasında yelkenleri tamamen in-
dirmemize yol açacaktı. Skorboard
37’nci dakikayı gösterirken Fabre-
gas’ın savunmamızın arkasına
gönderdiği topu Mehmet Topal
uzaklaştıramıyor, onun kafasından
penaltı noktasına inen topu Nolito
yerden bir vuruşla Volkan Baba-
can’ın sağından filelerle buluşturu-
yor ve ilk yarı 2-0 yenilgimizle
tamamlanıyordu.
Fatih Terim’in oyuna ilkmüdahalesi
ikinci yarının hemen başında geldi.
Hakan Çalhanoğlu oyundan alın-
mış, İspanyolların beklerimizin
arkasına sarkmasını engellemek
üzerine Ozan Tufan, Gökhan
Gönül’ün önüne çekilmiş, orta alan
ise Nuri Şahin’le takviye edilmişti.
Fakat bu değişikliğin semeresini
henüz alamadan 48’de üçüncü İs-
panyol golünü de kalemizde gördük.
İspanyol takımının ince işçisi Inies-
ta’nın derin bir pasla savunma ar-
kasında buluşturduğu Jordi Alba
topu içeri çeviriyor, Morata’ya ise
sadece vurmak kalıyordu. Ancak
Alba topla buluştuğu anda ofsayt-
taydı ve Sırp hakemler ne yazık ki
pozisyonu atlamıştı.
Zaten yediği ilk iki golün ardından
adeta tepki veremeyen bir hastaya
dönüşen, bu arada kaptan Arda Tu-
ran’a yönelik tribünlerden yükselen
protesto sesleriyle iyice morali bo-
zulan Millî Takımımız içinmaç bit-
miş gibiydi. Neyse ki İspanyollar da
aynı düşüncedeydi. Maçı kazandık-
larından ve artık ikinci tura geçtik-
lerinin emindiler. Sonrasını da çok
zorlamadılar. Buna karşılıkmillîle-
rimiz Burak Yılmaz ve Olcay Şa-
han’la iki kez rakip kaleye yaklaşsa
da isabet sağlayacak vuruşlar ya-
pamadı.
Hakemin bitiş düdüğü çaldığında,
bizden 3.5 kilometre daha fazla
koşan İspanya 3-0 kazanmıştı. Mil-
lîlerimiz için ise yola devam edebil-
mek için geriye tek bir şans
kalmıştı; Çek Cumhuriyeti’ni yenip
üçüncülüğü elde etmek ve diğer
gruplardan da gönlümüze göre so-
nuçlar çıkmasını beklemek. Tabiî
bunun için de “bırakmaktan” ve
“vazgeçmekten” vazgeçmek!
Şimdi bu iki kelime üzerine Fatih
Hocanınmaç sonundaki sözlerine
kulak verelim:
“Oyunculuk ve teknik adamlık
kariyerimde ve özel hayatımda
bırakmayı ve vazgeçmeyi hiç kabul
etmedim. Bırakanla ve vazgeçenle
hiç uzlaşamadım. Bugünkü sonuç,
bırakan, vazgeçen ve başlamadan
bitiren bir Millî Takım performan-
sıydı. Ne bugün ne de başka zaman
bunu kabul edebileceğimi sanmı-
yorum. Gereği neyse yapacağım-
dan emin olabilirsiniz. Seven,
sevmeyen, destek olan veya
olmayan kim varsa herkesten
Allah razı olsun. Gruptaki son
maçımızda da desteğinizi bizden
esirgemeyin. Kendim ve takımım
adına samimiyetle çok üzgün
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Gereğini yapacağımdan kimsenin
şüphesi olmasın.”
24