Previous Page  64-65 / 126 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 64-65 / 126 Next Page
Page Background

benzer sebeple yenilemedi ve

Manchester City’deki yılları da bir

elin parmaklarını geçmeyecek

muhtemelen. Vaziyet bu şekildey-

ken Mourinho’yu da herhangi bir

kulübün başında uzun yıllar hayal

etmek güç fakat ondan beklenen

şey, en azından kendi futbol

felsefesini görev süresi boyunca

takımına başarılı bir şekilde

yansıtabilmesi. Problemde tam

olarak bu noktada baş gösteriyor.

Futbolun sürekli kendini yenile-

yen, geliştiren ve evrimleşen bir

doğası var. 150 yıldan uzun süre-

dir dünyada en çok sevilen oyun

olmasının temelinde de bu yatı-

yor. Valeriy Lobanovskyi, Alex

Ferguson ve bugün Pep Guardiola

o kabuk değişimine adapte olabil-

diği veya bizzat o değişimi yöne-

tebildiği için sürekli zirvede

tutunabildi. Kariyerinin sadece ilk

8 sezonunu ele alırsak Mou-

rinho’yu da benzer kategoride

değerlendirebiliriz. Portekizlinin

o dönem fark yarattığı katı takım

savunması, etkili pres ve yıldırım

hızındaki kontrataklar bugün

futbol dünyasında adeta birer ön

koşul haline geldi. Mourinho bu

kavramları halen çok iyi uygulu-

yor olabilir ancak o oyun tarzını

ufak dokunuşlarla zenginleştiren

ve farklı yorumlayan çok sayıda

isim türedi. Jürgen Klopp, Diego

Simeone ve Mauricio Pochettino

ilk akla gelenler örneğin. Hatta

Premier Lig’in son şampiyonu

Leicester’ın başarısında da

Mourinho’yu Mourinho yapan

özellikleri görmek çok kolay.

Hal böyleyken Jose’nin giydiği

ve bir zamanlar havalı görünen

kıyafet, bugün birkaç yamayla

herkesin üzerinde giyilebilir

halde.

Bunun adına taktiksel vasat-

laşma da diyebiliriz zira Mourinho

kendi kabuğunu yenileyemedi ve

futbol dünyasındaki aleyhine

değişimden sıyrılamadı. Ancak

tek kişisel sorunu bu da olmaya-

bilir. Rakip teknik adamlardan

medyaya, yöneticilerden hakem-

lere dek herkes Mourinho’nun

agresif ve iğneleyici tutumunu

ezberlemiş halde. Bu durumda

kimse onunla aynı havuza balık-

lama atlamak istemiyor. Real

Madrid’in başındayken Klopp’un

Dortmund’u ile eşleşmesi buna en

güzel örnek olabilir. Mourinho

Alman teknik adamı kendi

“zehirli” havuzuna çekmek için

benzer akıl oyunlarına başvur-

muştu ancak Klopp iki maç önce-

sinde de o alışılagelmiş sempatik

tavrıyla cevap verince Portekizli-

nin havuzu kendine kalmıştı.

Sonrasında ikinci Chelsea döne-

minde de neredeyse hiçbir teknik

adamMourinho ile lâf dalaşına

girmedi. Nitekimbu gerilim oyun-

culara yansıdı ve Jose ile takımın

arası bariz biçimde açıldı.

Kırmızı problemler

Manchester United’ın istenen se-

viyeye gelememesinde tek suçlu

elbette Mourinho değil. Peki, Old

Trafford’daki durgunluğun ta-

kımla ilgili kısmı ne? Öncelikle

son 3.5 sezondur işlerin bir türlü

düzelememesinin getirdiği bir kı-

rılganlıkmevcut. Alex Ferguson

zamanında tam tersi bir ruh hali

vardı ve United geriden gelip sayı-

sız maç çevirebilirdi. Fakat bugün

takımgol yediği anda birçok

ismin yüzü asılıyor. Bu, altından

kalkılması kolay bir yük değil ve

bir kere takıma işlediğinde yoğun

bir sis bulutu gibi dağılması uzun

sürüyor. Ekip içinde kendini ka-

nıtlamakla ilgili sorunu olmayan

ve kazanan bir karaktere sahip

olan tek isimZlatan Ibrahimoviç,

belki David De Gea. Bu gibi isimle-

rin azlığı, takıma özgüven kazan-

dırmak adına Mourinho’nun elini

kuvvetlendirmiyor.

İkinci problem ise 105 milyon eu-

roluk adamPaul Pogba. Onun geri

dönüşü belki de Mourinho’dan

bile daha büyük etki yarattı.

Ancak şu ana dek Portekizlinin

Pogba’yı verimli kullandığını söy-

lemek güç. Genç Fransızın en iyi

performansını sergilediği maçları

hatırlarsak, üçlü bir orta sahanın

iç oyuncusu olarak görev yaptı-

ğını görebiliriz. Juventus’ta arka-

sında Pirlo veya Marchisio, hemen

sağ tarafında da Arturo Vidal veya

Khedira olduğunda önündeki

alanı mükemmel değerlendiren

ve iki ceza sahası arasında mekik

dokuyan bir Pogba izledik. EURO

2016 esnasında benzer pozis-

yonda görevlendirilmediği için et-

kisiz kaldı zira takımda o kadar iyi

bir Griezmann vardı ki forvet ar-

kasında oynadığında ne kadar

patlayıcı olabildiğini bir kez daha

gördük. Problem şu ki, Pogba’nın

önünde Mustafa Denizli’nin deyi-

miyle bir 10.5 numara (yani oyun

kurucu ve forvet karışımı) koydu-

ğunuz anda özellikle hücumbe-

cerileri elinden alınıyor ve hatta

defansif zaafları sırıtmaya başlı-

yor. Benzer sorunu United’ta da

yaşıyor zira Mourinho bugüne dek

çoğunlukla 4-2-3-1 taktiği üze-

rinde durdu. Dolayısıyla Pogba’nın

önünde Rooney veya Mata’dan

biri yer alırken Fransız oyuncu

Juventus performansını mumla

arattı. Transfer piyasası hakkında

ne dersek diyelim, herhangi bir

isme bu kadar para verilirken

ondanmaksimumverimi

sağlayacak bir sistemüzerinde

çalışmış olmalıydı Mourinho.

Rooney de aslında benzer bir

sorunsalın bir gömlek büyüğünü

yaşıyor. Patlayıcı ve güçlü bir

golcü olarak futbol sahnesine

çıkan Rooney, özellikle Ronaldo,

Tevez ve Berbatov’un da takımda

olduğu dönemde hücumun sol ta-

rafında da başarılı biçimde görev

yapmıştı. Sonrasında forvet arka-

sına çekilen oyuncu, gol ortala-

ması düşse de hiç sırıtmadı. Ne

var ki bu süreç onu zenginleştir-

mek yerine tam anlamıyla bir

kafa karışıklığına sürükledi.

Bugün geldiği noktada hiçbir

mevkide zirve performansını

gösteremiyor Rooney. Son olarak

sezon başında orta sahada oy-

nama isteğini bildirdi ancak Mou-

rinho onun bu arzusunu kendi

tarzıyla reddetti: “Rooney’nin pas

becerisi harika olabilir fakat bas-

kının olmadığı bölgede benimde

paslarımharika!” Buna rağmen

Watfordmaçında Rooney ile

Pogba’yı orta sahada birlikte

denedi Mourinho ancak sonuç

iç açıcı olmadı. Yine de artık hem

United hemde millî takımda

yedek kulübesinde oturan

Rooney konusunda problemi

biraz da oyuncunun kendisinde

aramak gerek.

Son zamanların en büyük teknik

adam rekabetine tekrar dönecek

olursak, aslında imzalar atılma-

dan önce çoğunluğun fikri

Mourinho ve Guardiola’nın ters

istikamette olduğu yönündeydi.

Pep’i United’a, Jose’yi de City’ye

daha çok yakıştıranlar azınlıkta

değildi. Bugün gelinen noktada

şunu kesin olarak söyleyebiliriz

ki, Guardiola’nın takımı Mou-

rinho’nunkine kıyasla çok daha

ne yaptığının farkında bir görüntü

çiziyor. İkisi de yeni bir şehre ve

yeni bir kulübe dâhil oldu. İkisi de

istediği transferleri neredeyse ek-

siksiz olarak takıma dâhil ede-

bildi. Hatta Mourinho belki de

Premier Lig tecrübesi sayesinde

ufak bir avantaja bile sahipti.

Ancak City geçtiğimiz yıllara göre

ciddi anlamda farklılaşmış hal-

deyken ve gelişen bir çizgide

ilerlerken, United hâlâ bir çözüm

yolu aramakla meşgul. 4-3-3 mü

yoksa 4-2-3-1 mi? Pogba’dan en

iyi verimnasıl alınacak? Klasik bir

Jose Mourinho takımında pek gö-

rülmeyen defansif hatalar nasıl

giderilecek? Rooney tam olarak

nasıl kullanılacak? Mkhitaryan,

Depay, Schneiderlin ve Mata gibi

isimler bu denklemin neresine

yerleşecek? Bunlar muhtemelen

Mourinho’nun hâlâ kendi kafa-

sında bile net cevap veremediği

sorular.

Futbolun en acımasız olduğu

noktalardan biri, o kaçınılmaz

ve sürekli değişime ayak uydura-

mayan kimvarsa yavaşça

oyunun dışında kalması olabilir.

Futbolcular adına olduğu kadar

teknik adamlar için de geçerli bu.

Jose Mourinho’nun son yıllarda

yaşadığı tam olarak böyle bir

vaka. Üstelik bu kördüğümü çöz-

mek için Manchester United gibi

belli alışkanlıklarını kaybetmiş ve

sürekli arayışta bulunan bir ku-

lübü tercih etti. Mourinho ve Uni-

ted’ın problemleri aslında aşağı

yukarı belli ve bunların alt edile-

bilmesi için artık sıra dışı hamleler

gerektiği ortada.

64

65