

yaşadınız. Başakşehir’de ilk
yılınızda ne olacak?
Zamanla göreceğiz neler olacağını…
Ben Arsenal’e gittiğim zaman şam-
piyon olacağımı bilmiyordum. Bazı
şeyleri içte tutmak ve dışarı vur-
mamakta fayda var. Şu an biz de
gidip dışarda söyleyebiliriz şampi-
yon olacağımızı ama bazı şeyler
söylenmez. İçte tutmak daha iyidir.
Lige baktığınız zaman diğer takım-
lar da güçlü. Ama biz kendi futbolu-
muzu oynadığımız zaman herkes
kadar iyi oynadığımızı, hatta daha
da iyi oynadığımızı gösterebilecek
bir takımız. Bu süreçte gördüğüm
bu. Başakşehir açıkçası bana Manc-
hester City’yi hatırlatıyor. Onlar da
bir proje kulübüydü. Proje zamanla
gelişti. Biz de öyleyiz. Baktığınız
zaman bu kulübün arkasında çok
değerli işadamları ve yöneticiler
var. Ondan dolayı burada da başarı
gelecektir ama “Şampiyon olaca-
ğız” demek bence doğru değil.
İstikrar abidesi bir oyuncusunuz.
8 sezonluk Arsenal macerasının
ardından 6 yılınızı da City’de
geçirdiniz. Bu durumdan yola
çıkarak Başakşehir ile hikâyenizi
nasıl görüyorsunuz?
Arsenal’e imza attığım zaman 17,
City’ye imza attığım zaman 25 ya-
şındaydım. Şimdi 32 yaşındayım.
O yüzden 8 sene daha oynayıp
oynayamayacağımı bilemiyorum.
Ama başkanla konuşurken, “Ben
zor karar veririm. Fakat karar
verirsemher şeyden emin olarak
giderimve o kararın arkasında du-
rurum” demiştim. Nitekim 3 yıllık
imza attım. Geçen sezon City’de Gu-
ardiola ile çok başarılı olamasak da
kendisinden çok şey öğrendim. O da
bana söylüyordu sürekli. “Bu kadar
uzun süre bu seviyede oynadın; bu
inanılması zor bir şey. Ama futbola
artık daha farklı bakman lâzım”
diye nasihatlerde bulunuyordu.
Ben de artık onunla beraber futbola
daha farklı bakmaya başladım.
Bana sürekli, “Uzun yıllar Premier
Lig’de oynamış bir oyuncu olarak
diğer insanlara karşı sorumluluğun
var. Hemburada kulüpte çalışan in-
sanlara karşı hemde genç oyuncu-
lara karşı görevlerin var” diyordu.
Ondan dolayı ben de oynamasam
da idmanlarda ve dışarda elimden
geleni yapmaya çalıştım. Baktığınız
zaman ben dünyanın en iyi oyun-
cusu değilim. Arsenal’de oynadım,
City’de oynadım, Fransa Millî Takı-
mı’nda oynadım. Dünyanın en iyisi
değildimbelki ama sürekli çalıştım.
Neymar boşuna Neymar olmuyor.
Messi, Ronaldo boşuna bu kadar
başarılı değiller. Onlar da sürekli
çalışıyorlar. Başakşehir’i ben, takım
arkadaşlarımve bu çatının altın-
daki herkes daha iyi bir yere getir-
meli. Bunun için çalışmalıyız. Ben
gerek saha içi, gerek dışında genç
oyunculara seve seve yardımcı olu-
rum. Hocalarımnaçizane tavsiyeler
duymak isteyebilirler. Buna her
zaman hazırım. Dediğimgibi, bu
kulübü büyütmek benimve bu
kulüpteki herkesin elinde…
14 sezon Premier Lig’de forma giy-
dikten sonra Türkiye’yi buldunuz?
Arada nasıl farklılıklar var?
Tabiî ki Premier Lig’i Süper Lig’le
kıyaslamak haksızlık olur. Çünkü
Premier Lig dünyanın en çekişmeli
ligi. Ama açıkçası Türkiye beni şa-
şırtmadı değil… Baktığınız zaman
bu sene yurt dışından çok oyuncu
geldi. Türk futbolseverler, Türk
futbolunun gelişmesini ve öne çık-
masını istiyorlar. Burada duygular
devreye giriyor. Mesela deplas-
manda oynadığımız maçlarda bize
oranla daha küçük çapta diyebile-
ceğimiz takımlar kendi seyircisinin
önünde bazen kazanamayacakları
topa bile baskıya gidiyorlar. Bunu
takımlarına ve taraftarlarına olan
saygılarından yapıyorlar. Maçlar
çok yoğun geçiyor ve duygularla
oynanıyor. Bu da duygu ile oynanan
futbolda uzun topları artırıyor.
Çünkü oyuncu topu alamayacağını
bilse bile baskı yapıyor. Maçlar uzun
topa döndüğü zaman sizin bu topu
kazanma şansınız yüzde 50’ye ini-
yor. Bu da tabiî ligi diğer liglerden
biraz daha farklı yapıyor. Dışardan
gelen kaliteli oyuncular bu ligin
kalitesini arttıracaktır ve daha iyi
bir yere getirecektir. Ama ben
kendi adımıza inanıyorumki çok
güzel bir sezon geçireceğiz.
Birçok ünlü teknik adamla
çalıştınız. Abdullah Avcı’nın farklı
yönlerini bize anlatır mısınız?
Evet, gerçekten birçok iyi hocayla
çalıştım. Ama tabiî ki Guardiola’yı
ayrı bir yere koyarım. Çünkü sadece
futbola bakış açısı farklı değil;
futbol üzerine yaptığı hamlelerle
bütün insanların futbola bakış açı-
sını değiştirebilen özel bir hoca. Ben
Abdullah Avcı hocamızı, “Boss” yani
“Patron” diye çağırıyorum. Bu işi
gerçekten iyi biliyor. Diyaloğa çok
açık. Onunla her şeyi konuşabilirsi-
niz. Dediğimdedik bir insan değil.
Bazı hocalar vardır, her şeyin en
iyisini bildiklerini düşünür ve asla
kendilerinden taviz vermez, diğer
insanları dinlemez. Ama Abdullah
Hoca öyle değil. Yeri geldiği zaman
herhangi bir konuyla ilgili konuştu-
ğunuzda onu kafasında tartıp,
yardımcı antrenörüyle konuşup
normal hayatına katabilecek bir
insan. Bence insanlar çok şey bile-
bilir ama herkes her şeyi bilemez.
Ben bu yaşımda bile ufak kızımdan
bir şeyler öğrenebilirim. O bana bir
şeyler katabilir. Ya da kulüp içindeki
insan olaylara daha farklı bakabilir.
Mutfaktaki ustabaşımız bile farklı
bir şey katabilir bize… Ben buna
inanıyorum. Bence Abdullah Hoca-
mıza baktığımız zaman rakamlar
ve istatistikler onun başarısını des-
tekliyor. Bu tamamen onun futbolu
çok iyi bilmesinden ve diyaloğa açık
olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’de hangi oyuncuları
beğeniyorsunuz?
Kaptanı çok beğeniyorum… Emre
Belözoğlu… O 37, ben 32 yaşındayım.
Kendimi iyi seviyede tutabilmek
için belirli bir efor sarf etmem
gerekiyor. Hatta üstüne koymam
gerekiyor ki, 37 yaşında kaptanın
yaptıkları çok etkileyici, muhteşem
şeyler… Sahip olduğu gücü takımı,
Abdullah Avcı bu işi gerçekten iyi biliyor.
Diyaloğa çok açık. Onunla her şeyi
konuşabilirsiniz. Dediğimdedik bir insan
değil. Bazı hocalar vardır, her şeyin
en iyisini bildiklerini düşünür ve asla
kendilerinden taviz vermez, diğer
insanları dinlemez. Ama Abdullah Hoca
öyle değil.
Kaptanı çok beğeniyorum…
Emre Belözoğlu… 37 yaşında yaptıkları
çok etkileyici, muhteşem şeyler.
Sahip olduğu gücü takımı ve arkadaşları
için kullananmükemmel bir insan.
Bu yaşta yaptıkları diğer oyuncuları da
tetikliyor. Zaten takımı da belirli bir
seviyede tutan onun bu kazanma isteği ve
idmanlarda herkesten fazla çalışması.
“
“
52
53