Previous Page  62-63 / 162 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 62-63 / 162 Next Page
Page Background

karşılaşıyorsunuz. Hoş şeyler bun-

lar. Dünyanın her yerinde böyledir.

Sporcular, sanatçılar bu tip hare-

ketlere lâyık kişiler.

Fenerbahçe ile 1983 yılında yaşadı-

ğınız Türkiye Kupası şampiyonlu-

ğunun ardından sarı-lacivertli

takım 29 yıl bu başarıyı tekrarlaya-

madı. 29 yıl boyunca siz konuşul-

dunuz. Sizinle o dönem zarfında

röportaj yapmıştımve bana,

“Yeter artık Fenerbahçe bu kupayı

alsa da biz de bu röportaj verme

eziyetinden kurtulsak” demiştiniz.

Bu süre zarfınca yaşadığınız ilginç

anılar var mı?

O zaman da üç kulvarda yarışıyor-

duk. Şampiyon olduğumuz sene

Bordeaux’yu elemiştik. UEFA Kupa-

sı’nda yarışa devam ediyorduk.

Türkiye Ligi var, bir de Türkiye

Kupası var. Bunlardan kopmuyor-

duk. İyi de bir takımımız vardı.

İyi arkadaşlığımız vardı. Arkadaşlık

çok önemlidir. 5-6 kişi birden

gezerdik. Belki hepsiyle samimi

olmuyorduk ama hep birlikteydik.

29 sene kupanın alınmamasına

tesadüf diyebilirim. Çünkü belki lige

ağırlık verdi takım… Belki Avru-

pa’ya ağırlık verdi. Gruplara katıl-

mayı garantilemek için yedek kadro

çıktı. Bu yüzden 29 sene geçti.

Fenerbahçe’den sonra Malatya-

spor’da da çok önemli başarılar

kazandınız ve şehrin futbol tari-

hine damga vurdunuz. Takım tari-

hinde ilk kez ligi üçüncü bitirdi.

O günleri nasıl hatırlıyorsunuz?

O dönemMalatyaspor’un yönetimi

çok güçlüydü. Türkiye’nin önemli

oyuncularını transfer ettiler. Ünal

Karaman vardı, Metin Yıldız vardı

Galatasaray’dan… Feyzullah, Oktay,

Levent, Eren iyi futbolculardı. İlk

sezonda ligi beşinci sırada bitirdik.

İkinci sezonda üçüncü olduk ve

Balkan Kupası’na katıldık. Ertesi

sezon Malatyaspor’dan ayrıldıp

Sarıyer’e geldim. Malatya’da iki yıl

kaldım. Çokmutlu günlerimgeçti.

Hâlâ efsane kadro diye anılıyor o

kadro… Ama ertesi sezon Brezil-

ya’dan üç oyuncu geldi. Kaleci Car-

los ve Eder Brezilya Millî Takımı’nın

banko oyuncularıydı. Ama küme

düştüler. Sadece şöhretli futbolcu

aldılar. İyi futbolcu demeyeyim,

şöhret aldılar; küme düştüler.

Sarıyer’e geldim. Sarıyer’de de aynı

şekilde iyi bir kadromuz vardı.

Rahmetli Selçuk Yula, Beşiktaşlı

Fikret Demirel, CemPamiroğlu, ben,

Erdal Keser, Mustafa Yücedağ,

Sercan Görgülü, Cengiz Güzeltepe,

Osman Yıldırım… Kadromuz müt-

hişti. Erdi ile daha sonra Fenerbah-

çe’de buluşmuştuk. Sarıyer’de bir

beşinci, bir üçüncü bitirdik ligi. Yine

aynı başarıyı tekrarlamış oldum.

Bir sezonda 12 penaltının, 8’ini

kurtardım. Arşivlerde vardır bu…

Ben Türkiye’de en çok penaltı atan,

en çok kurtaran kaleciyim…

Şu anda Bursaspor’un kalecisi

5 penaltı üst üste kurtardı ama

rekorumdaha geçilemedi…

Rakamları hatırlıyor musunuz

hocam?

Bir sezonda diyorumdüşünün…

12 penaltının 8’ini kurtardım. 8-10

tane penaltıdan golümvardır.

Penaltı atmak, kurtarmaktan daha

zordur. Çünkü neden? Atamayınca

başkanlar ödüllendirirlerdi. Para

verirlerdi. Tabiî bir ayrıcalık görü-

yorsun kendinde. O şehrin temsil-

cisi olarakMillî Takım’a seçilmek

gurur verici. Ay-yıldızlı armayı taşı-

mak herkese nasip olmuyor. Bugün

İngiltere’deWembley’de oynaya-

mayan bir sürü oyuncu var. Çünkü

Millî Takımoyuncuları oynuyor

Wembley’de. Bunun gibi bir şeydi.

Herkesin bir rüyası, hayaliydi…

O dönemdört büyüklerin haricinde

Bursaspor ve Zonguldakspor da

beni istiyordu. Ekonomik durumları

çok iyiydi. Hepsi beni istiyordu.

Tercihimi Fenerbahçe’den yana

kullandım. Transfer hikâyemde

enteresandır. Fenerbahçe beni

istiyor, diğer kulüpler de istiyor.

Gazeteler de yazıyor. BizimFener-

bahçe ile maçımız vardı İstanbul’da.

Omaçta Fenerbahçe bize 4-0 yenil-

seydi küme düşüyordu. 1-0 galiptik.

O zaman Gaziantepspor’da penaltı-

ları ben atıyordum. 1-0 galipken

penaltı oldu. Hocama, “Ben atmaya-

yım. AdımFenerbahçe ile geçiyor.

Dedikodu olmasın” dedim. “Hayır,

sen atacaksın” dedi. Atamadımben

penaltıyı. Kaleci Ademkurtardı.

Fenerbahçe’nin o zamanki hocası

Friedel Raush’du. Adem ile hocası

saha içinde tartışma yaşadı. O dö-

nemki Başkan Ali Şen beni ofisine

çağırdı transferim için. “Niye atma-

dın penaltıyı?” dedi bana… Ben de,

“Atmak istedim ama atamadım

sayın başkanım” dedim. O zaman

geldi sarıldı, öptü beni. Ben gerçeği

söylemiştim. Öyle gerçekleşti

transferim. O zaman şimdiki gibi

Bosman kanunları yok. Bonservis-

lerimiz kulüplere bağlıydı. İstedik-

leri gibi rakam talep edebiliyorlardı.

O şekilde gerçekleşti transferim.

7 yıllık Fenerbahçe kariyerinizde

iki lig, bir Türkiye Kupası

şampiyonluğu yaşadınız.

O 7 yılı nasıl anlatırsınız?

Fenerbahçe’ye gittiğinizde Anadolu

kulüplerindeki gibi rahat bir ortam

göremiyorsunuz. Çok odaklanma-

nız lâzım. Fenerbahçe camiası

ikinciliği bile kabul etmiyor, sadece

şampiyonluk istiyor. Biz de her iki

senede bir şampiyon olduk.

Bir dönem 5 kupayı birden aldık.

Branko Stankovic döneminde

5 kupa aldık. Spor Yazarları,

Donanma Kupası, Türkiye Kupası,

Türkiye Şampiyonluğu, Cumhur-

başkanlığı Kupası… Tabiî çok güzel

duygulardı. İleride gurur duyabile-

ceğiniz başarılar bunlar. O zaman

sizinle yaşayan arkadaşlarınız, aile-

niz, komşular; basında çıkan gurur

verici yazılar yüreğinizi kabartıyor.

İtibar görüyorsunuz. Bir ayrıcalık

görüyorsunuz. Her ne kadar o ayrı-

calıklı kişiliğiniz yoksa bile; o ayrı-

calığı görmek istememenize

rağmen böyle davranış şekilleriyle

Kaleci antrenörümhiç olmadı. Şimdi bu

kadar güzel ortam; her şehrimizde artık

statlar muazzam. Bir antrenör ve

futbolcu olarak yaşam aynı olmalı.

Ev, idman sahası… O kadar… Başka ne

yapacak? Futbolcu sadece işine

odaklanacak. Buna katlanmayacak,

zevkle yapacak.

Fenerbahçe’ye Türkiye rekoru ile

geldim. Bir ev aldımKurbağalıdere’de…

Bir de araba aldım. Biraz akrabalarıma

dağıttım; para bitti. Biz o zaman araba

konuşurduk. Şimdikiler çiftlik

konuşuyor. Yat konuşuyorlar, kat

konuşuyorlar. 3 milyon eurodan aşağı

imza atan kaleci yok neredeyse.

Millî Takım’la maça giderken, “2-0’a

razıyız” diyen arkadaşları görüyordum.

Böyle bir zihniyette maça çıkan

futbolcunun başarısı ne olur? Ama

sonradan cesur antrenörler çıktı.

Başta Fatih Hocamız… Kazanmanın,

yenmenin ne olduğunu anlattı. Bunlara

Şenol Hoca, Mustafa Hoca da dâhil.

62

63