

lım. Yaşamkoçu babası, abisi, öğ-
retmeni olur. Bizler çocuklarımıza
kötü bir şey öğretemeyiz ki…
Baba sigara içiyordur; “Sigara içme
oğlum” der. Para kaybetmiştir,
“Paranı tut oğlum” der.
Futbolcuların o dönemlerde
yöneticileriyle nasıl bir ilişkisi
vardı; bu dönemnasıl?
Kendimi örnek vereyim. Bir kişi
haricinde hayatımda kimsenin
ofisine gitmedim. Sadece rahmetli
Hüsnü Çil’in yazıhanesine gittim.
Grundig’in Genel Müdürü’ydü. O da
yalnız gitmedim, 2-3 arkadaş gittik.
O huyumyoktur. İdarecilerin ofisle-
rine gideyim, sohbet edeyim. Yapan
arkadaşlar vardır. Olabilir. Benim
hiçbir gazeteciyle hiçbir şekilde bir
alışverişim olmadı. Kimseyle ne
kavgamoldu ne başka bir şey.
23 senelik futbol hayatımda 2 sarı,
1 kırmızı kartımvar. Kırmızı kartta
da yanlış atıldım. Sarı olması gere-
kirken kırmızı oldu. Federasyon bu
yanlışı düzeltti sonra. Yani top oy-
nadım, kazanınca sevindim; kaybe-
dince üzüldüm. Futbolu bıraktım.
Fenerbahçeli Yaşar olarak hâlâ iti-
bar görüyorum. Hoşuma da gidiyor.
Kulübümhakkında kötü konuşan
birisini konuşturmadım. Kendimde
konuşmadım. Şöhretten çok sevil-
mek önemli. Beni Galatasaraylısı,
Beşiktaşlısı ve Trabzonsporlusu
hep sevdi. Her zaman hissettirdiler
bunu. Benim için sevilmek önemli.
Hangi şehre gittiysembunu gör-
düm. Bu benim çok hoşuma gitti.
O gün çok kazanan oyuncuların
büyük çoğunluğu bugün iyi şart-
larda yaşayamıyor maalesef. Bu
durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Ben Fenerbahçe’ye geldiğimde
Türkiye rekoru ile geldim. Ama o
zaman Bosman kanunları yoktu.
Rakam olarak Gaziantepspor ben-
den 27 milyon lira bonservis bedeli
kazandı; bir de İstanbul’da yapılan
özel maçın hasılatını aldı. Ben de bir
ev aldımKurbağalıdere’de… Bir de
araba aldım. Biraz akrabalarıma da-
ğıttım; para bitti. Biz o zaman araba
konuşurduk. Şimdikiler çiftlik ko-
nuşuyor. 100 dönüm, 200 dönüm…
Yat konuşuyorlar, kat konuşuyorlar.
3 milyon eurodan aşağı imza atan
kaleci yok neredeyse… Aynı şey
değil. Ben de o dönemFenerbahçe
ve Millî Takımkalecisiydim. Şimdi
oynayanlar da çok yetenekli.
Arz-talepmeselesi. Onlar istiyor,
öbürleri de veriyor. 1990’dan sonra
bu rakamlar arttı. Hatta İstanbul-
spor’u ve Adanaspor’u alan Cem
Uzan başlattı diyebilirimbu rakam-
ları. Baya büyük bir sektör oldu
dünya çapında… Kıyaslama açısın-
dan sorduğunuzda rakamlar çok
farklı. O dönembize de imrenen
vardı. Beni gazeteler yazdı. 27 mil-
yon liraya ne alınır dediler. Ama ben
almadımki… Kulüpler aldı. Ben bir
ev aldım, bir araba aldım, para bitti
diyorum. Şimdi öyle değil. 3 milyon
euroya neler alınır? İstediğin kadar
harca…
Peki, o günlerdeki Türk spor
medyası nasıldı; bugünkü şartlar
nasıl? O zamanlar daha serbest
bir ortamvardı ancak bugün çok
sınırlandırıldılar. Bu durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Çok fark var. Enteresan… Ben hiçbir
zaman soğuk bir insan olmadım.
Ama şöyle düşündüm. Ben iyiysem
iyi yazacak, kötüysemkötü yaza-
cak dedim. Kimsenin ofisine gitme-
dim. Bu yüzden bana kızanlar da
oldu. Ama o zaman gazetecilikte
antrenmana çocukları gönderiyor-
lardı. Fotoğraf çekiyordu o çocuk.
Editör de altını dolduruyordu. Bakış
açısı farklıydı. Acımasızca eleştiriler
vardı. Şimdi öyle değil. Neden?
Şimdiki gazeteciler de kendilerini
geliştirdi. Onlar da Hollanda’daki,
Almanya’daki gazeteciler neler
yazıyorlar diye bakıyor. Asparagas
haber fazla yok. Ama ben tahmin
ediyorumki gazetecilik okullarında
“Futbol nasıl yazılır?” diye bir ders
yok. Herkes kafasına göre yazıyor.
Millî Takım’a gelelim… Sizin zama-
nınızda da çok kaliteli oyuncular
vardı ancak o dönemki Millî Takı-
mımız hatırı sayılır başarılarla
hatırlanmıyor. Bugün çok farklı
bir durumvar. 1990’ların ikinci
yarısından itibaren çıkışta olan
Millî Takımımız EURO 2016 finalle-
rine katıldıktan sonra şimdi Dünya
Kupası’na gitmek için uğraşıyor.
Bugünkü Millî Takımımızı nasıl
değerlendirirsiniz?
Benim zamanımda Millî Takım’la
maça giderken, “2-0’a razıyız”
diyen arkadaşları görüyordum.
Uçaktasın, takım arkadaşın, “3 olur;
4 olmasın” diyor. Üzülüyordum.
Böyle bir zihniyette maça çıkan
futbolcunun başarısı ne olur?
Tamamen tesadüfe kalır. Şerefli
mağlubiyetler olur. Ama sonradan
cesur antrenörler çıktı ülkemizde…
Başta Fatih Hocamız… Kazanmanın,
yenmenin ne olduğunu anlattı.
Futbolculara ağabeylik yaptı.
Bunlara Şenol Hoca, Mustafa Hoca
da dâhil. Onların çok katkısı var.
Fatih Hoca kampa Amerikalıları
getirdi. Turnuvalar oynattı. Özgüven
verdi. Gençlere önemverdi. Bugün
yöneticiler de kendilerini yeniledi
federasyonda… Bugün bütün
takımlara bakın, şehirlere bakın,
yönetimlere, tesislere bakın…
Muazzam statlar, muazzam tesisler.
Artı yayıncı kuruluş rakamları çok
yükseldi. İlerlemek için imalat
lâzım. Üretkenlik olması lâzım.
Bu üretkenliği Fatih Hoca iş başın-
dayken çok ilerlettik.
Kaleciliği bıraktıktan sonra
futboldan hiç kopmadınız ve birçok
takımda kaleci antrenörlüğü
yaptınız. “Ben kaleciliği bıraktım,
kaleci antrenörümhiç olmadı”
dediniz demin… Kaleci antrenör-
lüğü yeni yeni oturan bir meslek.
Kaleci antrenörlerinin futbolun
ve ekibin içindeki yeri nedir?
Sorunları var mı?
Ben 1994mezunuyum. İlk kaleci
antrenörlerinden biriyim. Kaleciler
yalnız adamlar. Diğer oyuncular ka-
çırabilir, yanlış pas atabilir. Kaleci
skor adamıdır. Yediği zaman tabela
değişiyor. Onun için her zaman iyi
bir psikoloğa ihtiyacı var. İyi psiko-
log kimdir? Başta çocuğudur… Aile
yaşantısıdır. Karısıdır, babasıdır,
annesidir, kardeşidir… Sonra hoca-
sıdır. Yani kaleci antrenörü; “Hadi
aslanım… Olabilir. Yiyebilirsin sen
bu golü. Sen çok kurtardın bizi.
Devam et. Biz sana güveniyoruz”
demelidir. Programlı antrenmanları
da yaptırırlarsa kaleci yenecek golü
yer; yenmeyecek olanı yemez.
Kendine özgüveni oluşmuştur.
Arkadaşları da “Yaşar bunu yemez,
çaprazdan yemez” diye düşünür.
Her zaman başarılı olurlar. Bizim
zamanımızda yoktu ama bizden
sonra da olmayacak diye bir şey
yok. Ben de bunların öncülerinden
biriyim. İşimi de seviyorum. Bildiğin
işi yapacaksın. Bu ticarette de
böyle. Bardak satarken deri işine
girersen iflâs edersin.
Türkiye’de ve dünyada beğendiği-
niz kaleciler hangileridir? Hangi
özelliklerini beğenirsiniz?
İdolümolan kaleciler var. Brezilya
Millî Takımı’nın kalecisi Felix… Çok
az seyrettim. Sepp Maier, Dino Zoff…
Hatta Lev Yaşin’le tokalaşma şan-
sına da eriştim. Ama seyretmedim…
Son zamanlarda Juventus’un kale-
cisi Buffon’u beğeniyorum. Tür-
kiye’de şu anda millî kaleciler çok
formda. Volkan Babacan, Volkan
Demirel, Onur Kıvrak çok formda.
Beşiktaşlı Tolga Zengin çok iyi
kaleci… Yabancı olarakMuslera…
Geçen sezon Serkan Kırıntılı çok
formdaydı. Konumuz kalecilik.
Yabancı kalecilik var evet ama
hepsi de iyi kaleci değil. Birkaç ismi
kenara koyarsak iyi değil. İtalya’da
bir ara yabancı kaleci yasağı vardı.
Bu yasak Türkiye’de de uygulana-
bilir.
Kalecilik kariyerinizde sizi en çok
hangi futbolcu zorladı?
Şansı tutan oyuncular vardı.
Galatasaray’da Tarık Hodziç vardı
mesela… Gol kralı olmuştu.
Sonrasında Sarıyer’e gitmişti.
Sarıyer’e karşı oynadığımız bir
maçta, “Hocambeni oynat, Yaşar’a
şansım tutuyor” demiş… Hocası da
oynatmış. Seremonide yan yana
giderken “Kardeş bugün sana iki
tane” dedi… Ben de, “Eskidendi o”
dedim. Attı o gün iki tane… Vardı
şansı tutan oyuncular. Benimde
şansımın tuttuğu oyuncular vardı.
Onlar da bana atamazlardı.
Bugün hangi futbolcunun ya da
futbolcuların karşısında kaleci
olmak istemezdiniz?
Ben kimlerle oynadım… Hiç kork-
madım. Sokrates’lere karşı oyna-
dım. Bir tek Platini yoktu; Bordeaux
maçında oynadım. Tigana’lar vardı.
Korkumyoktu. Güzel gol atmışsa,
“Helâl olsun” demişimdir. Çünkü
ben bir maçı 270 dakika yaşarım.
Maçtan önce rakibimi göz önüne
getirirdim. 90 dakika maç oynar-
dım. Maç sonu da, “Ne yaptım” diye
düşünürdüm. Korkumyoktu ama
beğendiğim çok oyuncu vardı.
Bizimunuttuğumuz, sizin eklemek
istediğiniz bir şey var mı?
Çokmutlu oldum. Sağ olun. Hem
eskiye gittik hemyeniyi konuştuk.
Şu çatı altında fotoğrafımı gördüm,
çok gururlandım. İsterimki kızımla
oğlumda gelse, benim fotoğrafımı
görse. Buraya herkesin fotoğrafı
asılmaz. Çok teşekkür ederim.
66
67