

beş maçı da kazanarak üçüncü tura
lider olarak çıkıyordu. Sonrasında
sırasıyla Livorno, Maccabi Haifa,
Benfica veWerder Bremen’i de
kupanın dışına iten Valverde’nin
öğrencileri, kendilerini finalde
bulmuştu. Üstelik Espanyol, finale
gelene kadar oynadığı 14maçta hiç
kaybetmemiş ve sadece üç bera-
berlik almıştı. Mavi-beyazlıların
finaldeki rakibiyse bu kupayı bir
önceki yıl da kazanan Sevilla
olmuştu.
16 Mayıs 2007’de Glasgow’un
Hampden Park Stadı’nda oynanan
mücadelede Sevilla 18. dakikada
Adriano ile 1-0 öne geçerken
Espanyol 10 dakika sonra Riera ile
skora denge getiriyordu. Karşılaş-
manın normal süresi 1-1’lik eşitlikle
tamamlandıktan sonra geçilen
uzatmalardaysa 105’te Kanoute
skoru 2-1 Sevilla lehine getiriyor,
115’teyse Jonatas bir kez daha eşit-
liği sağlıyordu. Böylece beraberlik
uzatmalarda da bozulmuyor ve
penaltı vuruşlarına geçiliyordu.
1987’de, Valverde’nin futbolculu-
ğunda UEFA Kupası’nı penaltılarla
kaybeden Espanyol, kaderin
cilvesine bakın ki bu sefer de
Valverde’nin teknik direktörlü-
ğünde bu kupayı yine penaltılarla
elinden kaçıracaktı. Yapılan atışlar
sonrası 4-1’lik üstünlüğü yakalayan
Sevilla, üst üste ikinci kez kupanın
sahibi olmuştu.
UEFA Kupası’na yoğun bir şekilde
konsantre olunması, Espanyol’un
ligde bocalamasına yol açmış ve
sezon 11. sırada tamamlanmıştı.
Bir sonraki sezonaysa çok iyi bir
giriş yapan Espanyol, ilk 18maçta
36 puan toplayarak Şampiyonlar
Ligi potasına girmişti. Fakat kalan
20maçta sadece 12 puan alabilen
mavi-beyazlılar, sezonu 12. sırada
bitirecekti. Yaşanan bu düşüşün de
etkisiyle Valverde, sezon sonunda
Olympiakos’tan gelen teklifi kabul
edecek ve Espanyol serüvenini
noktalayacaktı.
Yunanistan’da gelen
şampiyonluklar
Valverde’nin Yunanistan günleri
aslında pek de iyi başlamamıştı.
Şampiyonlar Ligi ön elemesinde
Anorthosis’e elenen Olympiakos,
büyük bir şok yaşamıştı. Ancak
kırmızı-beyazlılar bu şoku lige
yansıtmamış ve sezonun neredeyse
tamamını zirvede geçirerek şampi-
yonluğa ulaşmıştı. Aynı zamanda
Yunanistan Kupası’nı da müzesine
götüren Olympiakos, UEFA Kupa-
sı’ndaysa beş takımlı gruplarda
Benfica’yı 5-1, Hertha Berlin’i de
4-0 yenerek etkileyici sonuçlar
aldıysa da bir sonraki turda
St. Etienne’e elenmekten kurtula-
mayacaktı. Avrupa’da hedeflerin
uzağında kalınmasına karşın yurt
içinde kazanılan iki kupa, kulübün
başarılı bir sezon geçirdiği anlamına
geliyordu belki ama sezon sonunda
Olympiakos yönetimi ile Valverde
arasında yapılan kontrat yenileme
görüşmelerinden, ücrette anlaşıla-
madığı gerekçesiyle bir sonuç
alınamıyordu.
Valverde için bir sonraki durak Vil-
larreal olacaktı. Villarreal yönetimi,
Real Madrid’e giden Manuel Pelleg-
rini’nin yerini Valverde ile doldur-
maya karar vermişti. Ancak bu
birliktelik, hayal kırıklığı yaratmak-
tan öteye gidemeyecekti. Önceki üç
sezonda da ligi ilk beş içerisinde
bitiren Villarreal, bu sefer orta
sıralarda takılıp kalacak gibiydi ve
bunun sonucunda da sezon orta-
sında, takım ligde 10. sıradayken
Valverde ile yollar ayrıldı.
İşin ilginci, Yunanistan’da 2005-
2009 periyodunda beş yıl üst üste
şampiyonluk gören Olympiakos,
Valverde ayrıldıktan sonraki sezon
zirveyi ezeli rakibi Panathinaikos’a
kaptırmıştı. Bir başka deyişle iki
taraf da yaşanan ayrılık sonrası
bekleneni bulamamıştı. Dolayısıyla
2010-11 sezonu öncesinde taraflar
çareyi yeniden bir araya gelmekte
buldu ve İspanyol teknik adamın
kariyerindeki ikinci Olympiakos
dönemi başladı.
Valverde, Ağustos ayında göreve
geldiğinde Olympiakos, Avrupa’ya
çoktan veda etmişti. Kırmızı-be-
yazlılar, UEFA Avrupa Ligi üçüncü
ön eleme turunda Maccabi
Tel-Aviv’e boyun eğmişti. Önlerinde
sadece yurt içi hedefleri kalmıştı.
Takımher ne kadar sezona Iraklis
deplasmanında mağlup olarak
başladıysa da sonrasında seri
galibiyetler alacak ve sezonu da
Panathinaikos’un 13 puan önünde
rahat bir biçimde şampiyon olarak
noktalayacaktı. Kupadaysa çeyrek
finalde PAOK engeline takılmışlardı.
2011-12 sezonundaysa Şampiyonlar
Ligi’nde Arsenal, Dortmund ve
Marsilya ile zorlu bir gruba düşen
Olympiakos, iç sahada Dortmund ile
Arsenal’i 3-1, deplasmanda da
Marsilya’yı 1-0 yenerek dokuz puan
topladı ve grup üçüncüsü olarak
Avrupa Ligi’ne geçiş yaptı. Burada
da ikinci turda Rubin Kazan’ı her iki
maçta da 1-0 yenerek saf dışı bıra-
kan Yunan ekibi, üçüncü turdaysa
Ukrayna’nın Metalist ekibiyle eş-
leşmişti. Deplasmandaki ilkmaçtan
da 1-0’lık galibiyetle dönüldüğünde
çoğu kişi artık çeyrek finali düşün-
meye başlamıştı belki ama bir hafta
sonraki rövanşta Olympiakos, 1-0
öne geçmesine rağmen son dokuz
dakikada yediği iki golle turu
rakibine hediye edecekti.
Ligdeyse kırmızı-beyazlı ekip yine
rahat bir sezon geçiriyordu. Panat-
hinaikos’a bu sefer de yedi puan
fark atılmış ve yine şampiyonluğa
ulaşılmıştı. Yunanistan Kupası da
finalde 4-4 bitenmüthiş bir maç
sonrasında AEK’in penaltılarla
saf dışı bırakılması neticesinde
kazanılmıştı. Ancak Valverde bu
kez de ailevi nedenleri öne sürerek
İspanya’dan daha fazla ayrı kalmak
istemediğini belirtiyor ve ikinci
Olympiakos macerasını da sonlan-
dırıyordu.
Valencia üzerinden
Bilbao’ya
Aynı yıl Aralık ayına gelindiğinde
Valverde bu kez Valencia’nın başına
geçti. Takım ligde istikrarsız
sonuçlar almaktaydı ve bunun
üzerine önceki teknik direktör
Mauricio Pellegrino ile yollar ayrıl-
mıştı. Valverde’nin gelişi sonrasın-
daysa gözle görülür bir toparlanma
yaşanmış ve Valencia, Şampiyonlar
Ligi potasına yaklaşmıştı. Hatta
siyah-beyazlılar son haftaya girilir-
ken bu potanın içindeydi. Ancak Se-
villa deplasmanında alınan 4-3’lük
mağlubiyet ve aynı gün takipçileri
Real Sociedad’ın da Deportivo’yu
deplasmanda tek golle geçmesi ne-
ticesinde Valencia ligi beşinci sırada
bitirdi. Devamındaysa Valverde,
futbolculuğunda da en çok başarılı
olduğu yer olan Athletic Bilbao’dan
gelen teklifi kabul ederek kariye-
rinde yeni bir sayfa daha açacaktı.
Valverde, Bilbao’daki ilk sezonunda
son derece başarılı bir performans
sergileyecekti. Takımı 38 maç
sonunda 70 puan toplayarak ligi
dördüncü sırada tamamlamıştı ki
üzerindeki üç takımın sırasıyla
Atletico Madrid, Barcelona ve Real
Madrid olduğu düşünüldüğünde as-
lında La Liga’nın ‘normal’ takımları
içerisinde en üst sırada yer alanın
Bilbao olduğu dahi söylenebilirdi.
Üstelik bu başarı, sadece Bask kö-
kenli oyuncuları oynattığı için diğer
kulüpler kadar transfer yapma
imkânı olmayan bir takımla elde
edilmişti. Toplanan 70 puan ise
Bilbao’nun, La Liga’da üç puan
sisteminin uygulanmaya başladığı
1996-97 sezonundan beri topladığı
en yüksek puandı. Öyle ki ligi ikinci
sırada bitirdikleri 1997-98 sezo-
nunda bile 65 puan toplamışlardı.
Ertesi sezon Şampiyonlar Ligi ön
elemesinde Napoli’yi 3-1 ve 1-1’lik
skorlarla saf dışı bırakarak gruplara
kalan Valverde’nin öğrencileri,
buradaysa beklediklerini bulama-
yacaktı. Shakhtar, Porto ve BATE
Borisov ile aynı grupta yer alan Bil-
bao, grubu lider tamamlayacak olan
Shakhtar’dan dört puan almasına
karşın kalan dört maçında üç pu-
anda kalınca grupta üçüncü sırada
kaldı ve Avrupa Ligi’ne geçti. Bura-
daysa ikinci turda Torino ile eşleşen
Bilbao, deplasmandaki ilkmaçtan
2-2’lik beraberlikle döndüyse de
kendi sahasında rakibine 3-2 yeni-
lerek turnuvaya veda etti. Öte yan-
dan takım ligde de önceki sezona
88
89