Previous Page  88-89 / 164 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 88-89 / 164 Next Page
Page Background

beş maçı da kazanarak üçüncü tura

lider olarak çıkıyordu. Sonrasında

sırasıyla Livorno, Maccabi Haifa,

Benfica veWerder Bremen’i de

kupanın dışına iten Valverde’nin

öğrencileri, kendilerini finalde

bulmuştu. Üstelik Espanyol, finale

gelene kadar oynadığı 14maçta hiç

kaybetmemiş ve sadece üç bera-

berlik almıştı. Mavi-beyazlıların

finaldeki rakibiyse bu kupayı bir

önceki yıl da kazanan Sevilla

olmuştu.

16 Mayıs 2007’de Glasgow’un

Hampden Park Stadı’nda oynanan

mücadelede Sevilla 18. dakikada

Adriano ile 1-0 öne geçerken

Espanyol 10 dakika sonra Riera ile

skora denge getiriyordu. Karşılaş-

manın normal süresi 1-1’lik eşitlikle

tamamlandıktan sonra geçilen

uzatmalardaysa 105’te Kanoute

skoru 2-1 Sevilla lehine getiriyor,

115’teyse Jonatas bir kez daha eşit-

liği sağlıyordu. Böylece beraberlik

uzatmalarda da bozulmuyor ve

penaltı vuruşlarına geçiliyordu.

1987’de, Valverde’nin futbolculu-

ğunda UEFA Kupası’nı penaltılarla

kaybeden Espanyol, kaderin

cilvesine bakın ki bu sefer de

Valverde’nin teknik direktörlü-

ğünde bu kupayı yine penaltılarla

elinden kaçıracaktı. Yapılan atışlar

sonrası 4-1’lik üstünlüğü yakalayan

Sevilla, üst üste ikinci kez kupanın

sahibi olmuştu.

UEFA Kupası’na yoğun bir şekilde

konsantre olunması, Espanyol’un

ligde bocalamasına yol açmış ve

sezon 11. sırada tamamlanmıştı.

Bir sonraki sezonaysa çok iyi bir

giriş yapan Espanyol, ilk 18maçta

36 puan toplayarak Şampiyonlar

Ligi potasına girmişti. Fakat kalan

20maçta sadece 12 puan alabilen

mavi-beyazlılar, sezonu 12. sırada

bitirecekti. Yaşanan bu düşüşün de

etkisiyle Valverde, sezon sonunda

Olympiakos’tan gelen teklifi kabul

edecek ve Espanyol serüvenini

noktalayacaktı.

Yunanistan’da gelen

şampiyonluklar

Valverde’nin Yunanistan günleri

aslında pek de iyi başlamamıştı.

Şampiyonlar Ligi ön elemesinde

Anorthosis’e elenen Olympiakos,

büyük bir şok yaşamıştı. Ancak

kırmızı-beyazlılar bu şoku lige

yansıtmamış ve sezonun neredeyse

tamamını zirvede geçirerek şampi-

yonluğa ulaşmıştı. Aynı zamanda

Yunanistan Kupası’nı da müzesine

götüren Olympiakos, UEFA Kupa-

sı’ndaysa beş takımlı gruplarda

Benfica’yı 5-1, Hertha Berlin’i de

4-0 yenerek etkileyici sonuçlar

aldıysa da bir sonraki turda

St. Etienne’e elenmekten kurtula-

mayacaktı. Avrupa’da hedeflerin

uzağında kalınmasına karşın yurt

içinde kazanılan iki kupa, kulübün

başarılı bir sezon geçirdiği anlamına

geliyordu belki ama sezon sonunda

Olympiakos yönetimi ile Valverde

arasında yapılan kontrat yenileme

görüşmelerinden, ücrette anlaşıla-

madığı gerekçesiyle bir sonuç

alınamıyordu.

Valverde için bir sonraki durak Vil-

larreal olacaktı. Villarreal yönetimi,

Real Madrid’e giden Manuel Pelleg-

rini’nin yerini Valverde ile doldur-

maya karar vermişti. Ancak bu

birliktelik, hayal kırıklığı yaratmak-

tan öteye gidemeyecekti. Önceki üç

sezonda da ligi ilk beş içerisinde

bitiren Villarreal, bu sefer orta

sıralarda takılıp kalacak gibiydi ve

bunun sonucunda da sezon orta-

sında, takım ligde 10. sıradayken

Valverde ile yollar ayrıldı.

İşin ilginci, Yunanistan’da 2005-

2009 periyodunda beş yıl üst üste

şampiyonluk gören Olympiakos,

Valverde ayrıldıktan sonraki sezon

zirveyi ezeli rakibi Panathinaikos’a

kaptırmıştı. Bir başka deyişle iki

taraf da yaşanan ayrılık sonrası

bekleneni bulamamıştı. Dolayısıyla

2010-11 sezonu öncesinde taraflar

çareyi yeniden bir araya gelmekte

buldu ve İspanyol teknik adamın

kariyerindeki ikinci Olympiakos

dönemi başladı.

Valverde, Ağustos ayında göreve

geldiğinde Olympiakos, Avrupa’ya

çoktan veda etmişti. Kırmızı-be-

yazlılar, UEFA Avrupa Ligi üçüncü

ön eleme turunda Maccabi

Tel-Aviv’e boyun eğmişti. Önlerinde

sadece yurt içi hedefleri kalmıştı.

Takımher ne kadar sezona Iraklis

deplasmanında mağlup olarak

başladıysa da sonrasında seri

galibiyetler alacak ve sezonu da

Panathinaikos’un 13 puan önünde

rahat bir biçimde şampiyon olarak

noktalayacaktı. Kupadaysa çeyrek

finalde PAOK engeline takılmışlardı.

2011-12 sezonundaysa Şampiyonlar

Ligi’nde Arsenal, Dortmund ve

Marsilya ile zorlu bir gruba düşen

Olympiakos, iç sahada Dortmund ile

Arsenal’i 3-1, deplasmanda da

Marsilya’yı 1-0 yenerek dokuz puan

topladı ve grup üçüncüsü olarak

Avrupa Ligi’ne geçiş yaptı. Burada

da ikinci turda Rubin Kazan’ı her iki

maçta da 1-0 yenerek saf dışı bıra-

kan Yunan ekibi, üçüncü turdaysa

Ukrayna’nın Metalist ekibiyle eş-

leşmişti. Deplasmandaki ilkmaçtan

da 1-0’lık galibiyetle dönüldüğünde

çoğu kişi artık çeyrek finali düşün-

meye başlamıştı belki ama bir hafta

sonraki rövanşta Olympiakos, 1-0

öne geçmesine rağmen son dokuz

dakikada yediği iki golle turu

rakibine hediye edecekti.

Ligdeyse kırmızı-beyazlı ekip yine

rahat bir sezon geçiriyordu. Panat-

hinaikos’a bu sefer de yedi puan

fark atılmış ve yine şampiyonluğa

ulaşılmıştı. Yunanistan Kupası da

finalde 4-4 bitenmüthiş bir maç

sonrasında AEK’in penaltılarla

saf dışı bırakılması neticesinde

kazanılmıştı. Ancak Valverde bu

kez de ailevi nedenleri öne sürerek

İspanya’dan daha fazla ayrı kalmak

istemediğini belirtiyor ve ikinci

Olympiakos macerasını da sonlan-

dırıyordu.

Valencia üzerinden

Bilbao’ya

Aynı yıl Aralık ayına gelindiğinde

Valverde bu kez Valencia’nın başına

geçti. Takım ligde istikrarsız

sonuçlar almaktaydı ve bunun

üzerine önceki teknik direktör

Mauricio Pellegrino ile yollar ayrıl-

mıştı. Valverde’nin gelişi sonrasın-

daysa gözle görülür bir toparlanma

yaşanmış ve Valencia, Şampiyonlar

Ligi potasına yaklaşmıştı. Hatta

siyah-beyazlılar son haftaya girilir-

ken bu potanın içindeydi. Ancak Se-

villa deplasmanında alınan 4-3’lük

mağlubiyet ve aynı gün takipçileri

Real Sociedad’ın da Deportivo’yu

deplasmanda tek golle geçmesi ne-

ticesinde Valencia ligi beşinci sırada

bitirdi. Devamındaysa Valverde,

futbolculuğunda da en çok başarılı

olduğu yer olan Athletic Bilbao’dan

gelen teklifi kabul ederek kariye-

rinde yeni bir sayfa daha açacaktı.

Valverde, Bilbao’daki ilk sezonunda

son derece başarılı bir performans

sergileyecekti. Takımı 38 maç

sonunda 70 puan toplayarak ligi

dördüncü sırada tamamlamıştı ki

üzerindeki üç takımın sırasıyla

Atletico Madrid, Barcelona ve Real

Madrid olduğu düşünüldüğünde as-

lında La Liga’nın ‘normal’ takımları

içerisinde en üst sırada yer alanın

Bilbao olduğu dahi söylenebilirdi.

Üstelik bu başarı, sadece Bask kö-

kenli oyuncuları oynattığı için diğer

kulüpler kadar transfer yapma

imkânı olmayan bir takımla elde

edilmişti. Toplanan 70 puan ise

Bilbao’nun, La Liga’da üç puan

sisteminin uygulanmaya başladığı

1996-97 sezonundan beri topladığı

en yüksek puandı. Öyle ki ligi ikinci

sırada bitirdikleri 1997-98 sezo-

nunda bile 65 puan toplamışlardı.

Ertesi sezon Şampiyonlar Ligi ön

elemesinde Napoli’yi 3-1 ve 1-1’lik

skorlarla saf dışı bırakarak gruplara

kalan Valverde’nin öğrencileri,

buradaysa beklediklerini bulama-

yacaktı. Shakhtar, Porto ve BATE

Borisov ile aynı grupta yer alan Bil-

bao, grubu lider tamamlayacak olan

Shakhtar’dan dört puan almasına

karşın kalan dört maçında üç pu-

anda kalınca grupta üçüncü sırada

kaldı ve Avrupa Ligi’ne geçti. Bura-

daysa ikinci turda Torino ile eşleşen

Bilbao, deplasmandaki ilkmaçtan

2-2’lik beraberlikle döndüyse de

kendi sahasında rakibine 3-2 yeni-

lerek turnuvaya veda etti. Öte yan-

dan takım ligde de önceki sezona

88

89