Previous Page  74-75 / 154 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 74-75 / 154 Next Page
Page Background

kip sekiz sene içeri-

sinde neler yapaca-

ğına dair ufak

ipuçlarıydı. Fener-

bahçe, o sezonu şam-

piyon olarak

tamamlarken Alex de

24 golle takımının en

golcü oyuncusu

oluyor, bunun yanına

16 da asist ekleyerek

bu alanda da ligin zirvesine çıkıyordu.

2005-06 sezonuysa genel olarak Fener-

bahçe için çok iyi geçtiyse de kâbus gibi bir

finalle son buldu ve sarı-lacivertliler son

hafta lider olarak gittikleri Denizli deplas-

manında berabere kalarak şampiyonluğu

ezeli rakipleri Galatasaray’a bıraktı. Buna

karşın Alex 15 gol ve 24 asistle yine ligin en

çok sivrilen oyuncusu olmuştu. Hatta asist

istatistiklerinin tutulmaya başladığı

modern zamanlarda bu alandaki en yüksek

sayıya da ulaşmıştı.

Fenerbahçe’nin 100. yılını da kapsayan bir

sonraki sezon da Alex yine takımının skor

liderliğini üstlenmişti. Sarı-lacivertliler, bir

önceki sezon sonunda yaşadığı travmaya

rağmen yeni teknik direktörü Zico yöneti-

minde şampiyonluğa ulaşırken Alex de

19 golle gol kralı olmuş, bunun yanında da

12 asist üretmeyi bilmişti. Böylece yıldız

oyuncu üç sezonda toplam 110 gole katkıda

bulunmuş oluyordu ve bu katkıların sonu-

cunda da takımı iki şampiyonluk kazanmış,

bir şampiyonluğuysa son dakikada elinden

kaçırmıştı.

Fenerbahçe’de 1950’lerde Lefter efsanesine

tanıklık eden şanslı nesil, o günden beri

Lefter gibi takımın skor yükünü gerekti-

ğinde tek başına sırtlayabilecek bir yıldızın

hayalini kuruyordu. Daha sonra gelen

nesillerse, ağabeylerinden, babalarından

ve hatta dedelerinden dinledikleri Ordinar-

yüs’ü seyredememiş olmanın tesellisini

sağlayabilecek bir ismin yolunu gözlüyordu.

Özellikle 100. yılda gelen şampiyonlukla

birlikte bu kişilerin büyük bir çoğunluğu

artık Alex’in Lefter’den sonra gelen en

büyük Fenerbahçe efsanesi olduğunu

düşünmenin getirdiği huzuru tatmaktaydı.

İki efsane 2009 yılının Eylül ayında Büyü-

kada’da buluştuğundaysa Türk futbolunda

son yıllardaki en güzel fotoğraf karelerin-

den birkaçı ortaya çıkacaktı.

74

75

dan da Palmeiras’a geri döndü,

sonra da Cruzeiro’ya geçiş yaptı.

Son olarak gittiği Parma ise aslında

Alex için belki de hayatının fırsatı

niteliğindeydi. İtalyan ekibi

1990’larda Avrupa futbolunun

önemli güçlerinden biri haline

gelmişti ve Serie A da halen kıtanın

en prestijli ligleri arasındaydı.

Burada yıldızının parlaması halinde

bir sonraki durağın dünyanın en iyi

5-10 kulübünden biri olması

kaçınılmazdı. Bu sayede millî

takımda da kendisine daha sağlam

bir yer edinebilirdi.

Ne var ki Alex İtalya’ya geldiğinde

antrenörleri tarafından fazla kilolu

bulunacaktı. Bu dönemde, biyogra-

fisinde de itiraf ettiği üzere, kendisi

de beslenmesine fazla dikkat etme-

yince söz konusu kilolardan kurtul-

ması da bir hayli zaman almıştı.

Bunun sonucunda Parma Teknik

Direktörü Cesare Prandelli onu

sadece amatör takımlarla yapılan

birkaç hazırlıkmaçında oynattı.

Kulübüyle Alex arasındaki bağlar

kopma noktasına gelmişti.

Ancak Parma tazminat ödemekten

kaçındığı için sözleşme feshine

yanaşmıyor ve Alex’i başka bir ku-

lübe kiralamak istiyordu. Hal böyle

olunca Alex’inmenajeri Juan Figer

ile Parma kulübü arasında büyük

bir ihtilaf yaşandı zira Figer, oyun-

cusunun Parma’dan tazminat ko-

pararak ayrılması taraftarıydı. Neti-

cede Figer, Parma pes edene kadar

bekleme kararı alıyordu ve bu da

Alex’in yaklaşık yarım sezon fut-

boldan uzak kalmasına yol açmıştı.

Cruzeiro’da yeniden doğdu

Nihayet Parma ile Juan Figer

tazminat hususunda anlaşacak ve

böylece Alex, Brezilya’ya geri

dönebilecekti. Bu dönemde ona

kucak açacak kulüpse, daha

öncesinde kiralık olarak formasını

giydiği Cruzeiro’ydu. İkinci Cruzeiro

döneminde kulüpte yaklaşık iki

buçuk sene geçiren Alex, Palmei-

ras’taki ilk dönemindeki perfor-

mansının bile üzerine çıkacaktı.

Takımın kaptanlığına da getirilen

10 numara, bu süreçte Maicon,

Sorin, Gomes, Luisao, Cris, Felipe

Melo, Marcio Nobre, Maldonado ve

Deivid gibi isimlerle birlikte taşıdığı

mavi-beyazlı formayla başarıdan

başarıya koştu. Özellikle 2003 se-

zonunda Minas-Gerais Eyalet Ligi,

Brezilya Kupası ve Brezilya Ligi’ni

kazanan Cruzeiro, Brezilya’da

böylesine bir üçlemeyi başaran ilk

takımoldu (ki şu ana kadar da bu

alanda tek olmayı sürdürüyorlar).

2003 yazında Fransa’da düzenle-

nen Konfederasyonlar Kupası’ysa,

Türk futbolseverler ile Alex’in ilk

tanışmasına vesile olacaktı.

Brezilya’nın kalifiye olmak için

kazanması gereken, Millî Takımı-

mızaysa beraberliğin yettiği son

grupmaçında oyuna ikinci yarıda

dâhil olan Alex, 90+3’te ceza sahası

üzerinden çektiği şutla skoru

2-2’ye getirmişti. Her ne kadar bu

skor Brezilya için yeterli olmadıysa

da Türkiye’deki tüm futbolseverler

artık onun varlığından haberdardı.

Aynı tarihlerde Fenerbahçe’nin yeni

teknik direktörü olarak göreve baş-

layan Christoph Daumda belki de o

maçtan itibaren tâbiri caizse Alex’e

kafayı takmıştı. 2003-2004 sezo-

nunun devre arasında Alex için

şartlar çok zorlandıysa da Cru-

zeiro’nun Libertadores Kupası’nda

yapacağı maçlar ve Alex’in eşinin

ilk çocuklarına hamile olması ne-

deniyle sadece 2004 yaz transfer

dönemi için sözleşmekle yetinildi.

Aradan yaklaşık altı ay geçtikten

sonraysa beklenen transfer nihayet

resmiyete döküldü. Alex, Peru’da

düzenlenen Copa America’da şam-

piyonluk yaşayıp kupayı Brezilya

kaptanı olarak havaya kaldırdıktan

birkaç gün sonra İstanbul’a ayak

basıyor ve sarı-lacivertli formayı

sırtına geçiriyordu.

Türkiye’de istatistikleri

altüst eden başlangıç

Alex’in Türkiye Ligi’nde yıldızlaş-

masıysa uzun sürmedi. Henüz

ikinci maçında, İstanbulspor karşı-

sında, yeni takımı adına ilk golünü

atarken kendisini tutmaya çalışan

rakip stoper Yalçın Ayhan’ı önce

sağa, sonra sola yatırıp ardından da

topu kaleci Oğuz Dağlaroğlu’nun

üzerinden aşırtması, adeta mütea-