kip sekiz sene içeri-
sinde neler yapaca-
ğına dair ufak
ipuçlarıydı. Fener-
bahçe, o sezonu şam-
piyon olarak
tamamlarken Alex de
24 golle takımının en
golcü oyuncusu
oluyor, bunun yanına
16 da asist ekleyerek
bu alanda da ligin zirvesine çıkıyordu.
2005-06 sezonuysa genel olarak Fener-
bahçe için çok iyi geçtiyse de kâbus gibi bir
finalle son buldu ve sarı-lacivertliler son
hafta lider olarak gittikleri Denizli deplas-
manında berabere kalarak şampiyonluğu
ezeli rakipleri Galatasaray’a bıraktı. Buna
karşın Alex 15 gol ve 24 asistle yine ligin en
çok sivrilen oyuncusu olmuştu. Hatta asist
istatistiklerinin tutulmaya başladığı
modern zamanlarda bu alandaki en yüksek
sayıya da ulaşmıştı.
Fenerbahçe’nin 100. yılını da kapsayan bir
sonraki sezon da Alex yine takımının skor
liderliğini üstlenmişti. Sarı-lacivertliler, bir
önceki sezon sonunda yaşadığı travmaya
rağmen yeni teknik direktörü Zico yöneti-
minde şampiyonluğa ulaşırken Alex de
19 golle gol kralı olmuş, bunun yanında da
12 asist üretmeyi bilmişti. Böylece yıldız
oyuncu üç sezonda toplam 110 gole katkıda
bulunmuş oluyordu ve bu katkıların sonu-
cunda da takımı iki şampiyonluk kazanmış,
bir şampiyonluğuysa son dakikada elinden
kaçırmıştı.
Fenerbahçe’de 1950’lerde Lefter efsanesine
tanıklık eden şanslı nesil, o günden beri
Lefter gibi takımın skor yükünü gerekti-
ğinde tek başına sırtlayabilecek bir yıldızın
hayalini kuruyordu. Daha sonra gelen
nesillerse, ağabeylerinden, babalarından
ve hatta dedelerinden dinledikleri Ordinar-
yüs’ü seyredememiş olmanın tesellisini
sağlayabilecek bir ismin yolunu gözlüyordu.
Özellikle 100. yılda gelen şampiyonlukla
birlikte bu kişilerin büyük bir çoğunluğu
artık Alex’in Lefter’den sonra gelen en
büyük Fenerbahçe efsanesi olduğunu
düşünmenin getirdiği huzuru tatmaktaydı.
İki efsane 2009 yılının Eylül ayında Büyü-
kada’da buluştuğundaysa Türk futbolunda
son yıllardaki en güzel fotoğraf karelerin-
den birkaçı ortaya çıkacaktı.
74
75
dan da Palmeiras’a geri döndü,
sonra da Cruzeiro’ya geçiş yaptı.
Son olarak gittiği Parma ise aslında
Alex için belki de hayatının fırsatı
niteliğindeydi. İtalyan ekibi
1990’larda Avrupa futbolunun
önemli güçlerinden biri haline
gelmişti ve Serie A da halen kıtanın
en prestijli ligleri arasındaydı.
Burada yıldızının parlaması halinde
bir sonraki durağın dünyanın en iyi
5-10 kulübünden biri olması
kaçınılmazdı. Bu sayede millî
takımda da kendisine daha sağlam
bir yer edinebilirdi.
Ne var ki Alex İtalya’ya geldiğinde
antrenörleri tarafından fazla kilolu
bulunacaktı. Bu dönemde, biyogra-
fisinde de itiraf ettiği üzere, kendisi
de beslenmesine fazla dikkat etme-
yince söz konusu kilolardan kurtul-
ması da bir hayli zaman almıştı.
Bunun sonucunda Parma Teknik
Direktörü Cesare Prandelli onu
sadece amatör takımlarla yapılan
birkaç hazırlıkmaçında oynattı.
Kulübüyle Alex arasındaki bağlar
kopma noktasına gelmişti.
Ancak Parma tazminat ödemekten
kaçındığı için sözleşme feshine
yanaşmıyor ve Alex’i başka bir ku-
lübe kiralamak istiyordu. Hal böyle
olunca Alex’inmenajeri Juan Figer
ile Parma kulübü arasında büyük
bir ihtilaf yaşandı zira Figer, oyun-
cusunun Parma’dan tazminat ko-
pararak ayrılması taraftarıydı. Neti-
cede Figer, Parma pes edene kadar
bekleme kararı alıyordu ve bu da
Alex’in yaklaşık yarım sezon fut-
boldan uzak kalmasına yol açmıştı.
Cruzeiro’da yeniden doğdu
Nihayet Parma ile Juan Figer
tazminat hususunda anlaşacak ve
böylece Alex, Brezilya’ya geri
dönebilecekti. Bu dönemde ona
kucak açacak kulüpse, daha
öncesinde kiralık olarak formasını
giydiği Cruzeiro’ydu. İkinci Cruzeiro
döneminde kulüpte yaklaşık iki
buçuk sene geçiren Alex, Palmei-
ras’taki ilk dönemindeki perfor-
mansının bile üzerine çıkacaktı.
Takımın kaptanlığına da getirilen
10 numara, bu süreçte Maicon,
Sorin, Gomes, Luisao, Cris, Felipe
Melo, Marcio Nobre, Maldonado ve
Deivid gibi isimlerle birlikte taşıdığı
mavi-beyazlı formayla başarıdan
başarıya koştu. Özellikle 2003 se-
zonunda Minas-Gerais Eyalet Ligi,
Brezilya Kupası ve Brezilya Ligi’ni
kazanan Cruzeiro, Brezilya’da
böylesine bir üçlemeyi başaran ilk
takımoldu (ki şu ana kadar da bu
alanda tek olmayı sürdürüyorlar).
2003 yazında Fransa’da düzenle-
nen Konfederasyonlar Kupası’ysa,
Türk futbolseverler ile Alex’in ilk
tanışmasına vesile olacaktı.
Brezilya’nın kalifiye olmak için
kazanması gereken, Millî Takımı-
mızaysa beraberliğin yettiği son
grupmaçında oyuna ikinci yarıda
dâhil olan Alex, 90+3’te ceza sahası
üzerinden çektiği şutla skoru
2-2’ye getirmişti. Her ne kadar bu
skor Brezilya için yeterli olmadıysa
da Türkiye’deki tüm futbolseverler
artık onun varlığından haberdardı.
Aynı tarihlerde Fenerbahçe’nin yeni
teknik direktörü olarak göreve baş-
layan Christoph Daumda belki de o
maçtan itibaren tâbiri caizse Alex’e
kafayı takmıştı. 2003-2004 sezo-
nunun devre arasında Alex için
şartlar çok zorlandıysa da Cru-
zeiro’nun Libertadores Kupası’nda
yapacağı maçlar ve Alex’in eşinin
ilk çocuklarına hamile olması ne-
deniyle sadece 2004 yaz transfer
dönemi için sözleşmekle yetinildi.
Aradan yaklaşık altı ay geçtikten
sonraysa beklenen transfer nihayet
resmiyete döküldü. Alex, Peru’da
düzenlenen Copa America’da şam-
piyonluk yaşayıp kupayı Brezilya
kaptanı olarak havaya kaldırdıktan
birkaç gün sonra İstanbul’a ayak
basıyor ve sarı-lacivertli formayı
sırtına geçiriyordu.
Türkiye’de istatistikleri
altüst eden başlangıç
Alex’in Türkiye Ligi’nde yıldızlaş-
masıysa uzun sürmedi. Henüz
ikinci maçında, İstanbulspor karşı-
sında, yeni takımı adına ilk golünü
atarken kendisini tutmaya çalışan
rakip stoper Yalçın Ayhan’ı önce
sağa, sonra sola yatırıp ardından da
topu kaleci Oğuz Dağlaroğlu’nun
üzerinden aşırtması, adeta mütea-