87
86
düşmeyen yedi takımdan biriydi.
Ancak görünen o ki bordo-mavi-
liler bu sezon sonu itibarıyla bu
unvana daha fazla ortak olama-
yacak. Villa, bu yazı kâğıda dökül-
düğü esnada bitime yedi maç kala
düşme hattının bir basamak üze-
rinde yer alan Norwich City’nin 12
puan gerisindeydi ve kalanmaç-
larının hepsini kazanması halinde
bile kümede tutunma ihtimali yok
denecek kadar azdı. Zaten 31 maç
süresince de üç kez kazanabil-
mişlerdi.
Aston Villa’nın Premier Lig geç-
mişine bakıldığında, 1993’te kaza-
nılan ikincilikten sonra takımın
bir daha şampiyonluk potasına
giremediği ancak uzun yıllar ligi
üst sıralarda tamamladığı göze
çarpıyor. Takım, 1993–94 ve 1995–
96 sezonlarında da Lig Kupası’nı
kazanmıştı.
Bordo-mavililer, 1995-2002 ara-
sında Brian Little ve John Gregory
yönetimlerinde yedi sezon süre-
since ligde hep ilk sekiz içinde yer
alırken 1997-98 sezonunda UEFA
Kupası’nda da çeyrek final oyna-
mış ancak bu turda Atletico Mad-
rid’e elenmişti.
Villa, 2000’li yılların ortalarında
ufak çaplı bir kriz yaşayıp alt orta
sıralara inerlerken, 2006’da Mar-
tin O’Neill’ın göreve gelmesiyle
birlikte yeniden Premier Lig’in
kalburüstü takımlarından birine
dönüşmüştü. 2008’den 2010’a
kadar üç sene üst üste ligi altıncı
sırada tamamlayan Villa, bu se-
zonların sonuncusunda 64 puan
toplayarak 1993’ten sonraki en iyi
puanını elde etmişti.
O’Neill gidiyor
çöküş başlıyor
Ne var ki 2010-2011 sezonu başla-
madan sadece beş gün evvel, me-
najer Martin O’Neill, apar topar
istifa ediyordu. Başta konuyla ilgili
detaylı bir açıklama yapılmazken
sonradan O’Neill’ın Villa yöneti-
miyle geleceğe dönük hedefler
konusunda anlaşamaması, yöne-
timin özellikle transfer için yeterli
bütçe ayırmaması sonucunda
görevi bırakma kararı aldığı anla-
şılıyordu. O’Neill’ın yerine göre-
veyse, daha önce Liverpool’u da
çalıştırmış olan Fransız teknik
adamGerard Houllier getirili-
yordu. Ancak Houllier de sağlık
sorunları nedeniyle yedi ay sonra
görevi bırakmak zorunda kala-
caktı. Söz konusu sezon doku-
zuncu sırada, makul sayılabilecek
bir biçimde tamamlansa da bun-
dan sonra kulüpte çözülme başla-
yacaktı.
2011-2012 sezonuna İskoç teknik
adamAlexMcLeish yönetiminde
giren Villa, 38 ligmaçından sadece
yedisinde galip gelebiliyor ve 38
puan toplayıp 16. sırayı alırken sa-
dece iki puanlık farkla kümede
kalıyordu. Başarısız geçen sezo-
nun ardından McLeish ile yollar
ayrılırken görev bu kez bir başka
İskoç’a, Paul Lambert’a verilmişti.
Lambert’ın görevde olduğu ilk se-
zonun bir öncekine kıyasla çok
farkı yoktu. Takım sezonu 41 pu-
anla 15. sırada bitirmişti ve bu kez
de beş puan farkla kümede kal-
mıştı. Buna rağmen yönetim,
Lambert ile yola devamkararı
alırken 2013-2014 sezonunda bir
15.’lik daha geliyordu. Takımbu
kez 38 puanda kalmıştı.
Kümede kalma
mücadeleleri
Aston Villa’nın uzun yıllar sonra
ilk kez ciddi biçimde küme düş-
meme mücadelesi verdiği ilk se-
zonsa 2014-2015 sezonu oluyordu.
Sezonun 25. haftasına gelindi-
ğinde takım sadece beş galibiyet
alıp 22 puan toplayabilmişti ve
bunun sonucunda da düşme hat-
tında yer almaktaydı. Takımın at-
tığı 12 golse, Premier Lig tarihinde
25. haftalar itibarıyla bir takımın
ulaştığı en düşük gol sayısı olarak
kayıtlara geçmişti. Neticede Paul
Lambert ile de yolların ayrılma-
sına karar veriliyordu. Lambert’ın
halefi olan TimSherwood ise
kalan 13 maçta 16 puan toplayıp
Villa’yı üç puan farkla kümede
tutmayı başarıyordu.
İçinde bulunduğumuz sezona da
TimSherwood yönetiminde giren
Villa’da, oynanan ilk sekiz maçta
sadece dört puan alınması sonu-
cunda Sherwood’un görevine de
son verilirken, son çare olarak
Fransız teknik direktör Remi
Garde ile anlaşılıyordu. Aslında bu
da hayli tartışılır bir karardı zira
Garde’nin sadece üç yıllık bir tek-
nik adamlık kariyeri vardı ve bu
süre zarfında çalıştırdığı Lyon’la
da bir Fransa Kupası haricinde
çok kayda değer bir başarısı
bulunmamaktaydı.
NitekimGarde da Aston Villa’nın
dertlerine derman olamıyordu.
3 Kasım’da göreve gelen Fransız
teknik adam, ligdeki ilk galibiye-
tini iki buçuk ay sonra, takımın
başında çıktığı 10. maçta görebili-
yordu. Bunun devamındaki dört
maçta da beş puan alarak az da
olsa ümitlenmeye başlayan Bir-
mingham ekibi, daha sonraki altı
maçtaysa adeta serbest düşüşe
geçerek sıfır çekince küme düş-
menin 1 numaralı adayı haline
geldi (Bu arada meraklısına ilginç
bir not daha: Geçen sezon 31. hafta
geride kaldığında ligin son sıra-
sında Leicester City yer alıyordu.
O Leicester şu andaysa en yakın
rakibinin beş puan önünde şam-
piyonluğa koşuyor. Ancak o gün
Leicester’ın 22 puanı vardı, bugün
Villa’nınsa 16 puanı bulunuyor).
Gelecek de karanlık
Aston Villa’nın böylesine büyük
bir düşüş yaşamasındaki en
büyük etkenlerin başındaysa,
ekonomik açıdan düzgün yöne-
tilmemesinin yattığı söylenebilir.
Bu durum, takımın transferdeki
başarısız politikasından da anla-
şılabiliyor. Örneğin Villa, sezon
başında golcüsü Christian Bente-
ke’yi Liverpool’a 35 milyon sterlin
karşılığında satıp kulüp tarihinin
rekor gelirini elde etmesine ve
Fabian Delph’i de dokuz milyon
sterline Manchester City’ye gön-
dermesine rağmen transfer sezo-
nunu bir buçuk milyon pounda
yakın zararla kapattı ve Jordan
Ayew, Amavi, Veretout, Traore,
Gueye gibi iyi paralar harcadığı
transferlerinden de neredeyse hiç
verim alamadı. Kulübün önceki
üç sezonki transfer zararıysa 35
milyon sterlini geçiyordu.
Ekonomik yönetimdeki bozukluk
sadece transferle sınırlı değildi.
Kulüp, diğer birçok Premier Lig
takımına kıyasla sponsorluk an-
laşmalarında geride kalmış,
Uzakdoğu gibi yeni pazarlara
açılma stratejilerini de gerektiği
gibi uygulayamamıştı. Kısacası,
2006’da kulübün çoğunluk hisse-
lerini satın alan ABD’li işadamı
Randy Lerner, Aston Villa’yı bir
türlü kâr eden bir müesseseye
dönüştürememiş, bunun sonu-
cunda da kulüp günbegün küçül-
mek zorunda kalmıştı.
En sonunda Lerner, 2014’te ku-
lübü satışa da çıkardı fakat ara-
dan iki yıla yakın bir süre
geçmesine karşın henüz istediği
fiyata alıcı da bulamadı. Takımın
seneye büyük ihtimalle Premier
Lig’de olmayacağı da hesaba ka-
tıldığında Lerner’ın zararını kar-
şılayabilmek adına bütün
kadroyu elden çıkarması da
muhtemel bir senaryo ve böyle
bir durumda kulübün çok daha
karanlık günlerle karşılaşacağı
da bir gerçek. Böylesi bir du-
rumda da Aston Villa taraftarları
uzunca bir müddet, yazının ilk
kısmında bahsettiğimiz o unutul-
maz Avrupa şampiyonluğu başa-
rısıyla övüneceğe benziyor.
Aston Villa’nın son başarıları, 1994 ve 1996
yıllarında kazandığı Lig Kupaları oldu.
Benteke’nin 35 milyon pounda
Liverpool’a satılması da kulübün
mali durumunu düzeltmeye
yetmedi.
Aston Villa bu sezon vveda edeceği ligde
en büyük darbelerden birini 6-0’lık skorla
Liverpool’dan aldı.
Martin O’Neill’in
gidişi, Aston Villa
için sonun
başlangıcı oldu.