Ajax’ta nokta koymak üzere ülke-
sine döndü.
Sarı Fare, ilerlemiş yaşına rağmen
ikinci Ajaxmacerasına da harikalar
yaratarak başladı. 1981-82 sezonu-
nun ikinci yarısında katıldığı takı-
mında ayağının tozuyla bir lig
şampiyonluğu yaşadı. Ertesi yıl da
Ajax, Cruyff’un önderliğinde hem
ligi hemde kupayı kazanacaktı.
Ancak peri masalı o sezonun biti-
miyle son bulacaktı çünkü kontra-
tını uzatmak isteyen Cruyff’a Ajax
jübile teklif etmekle yetinmişti.
Bu duruma çok sinirlenen Cruyff,
Ajax’ın baş düşmanı Feyenoord’a
transfer olarak kariyerindeki nadir
eksikliklerden biri olan “ülke futbol
tarihinin en sansasyonel transfe-
rine imza atan kişi olma” unvanını
da elde etmiş bulunuyordu.
Az önce ‘peri masalı son bulacaktı’
derken kast ettiğimiz Sindrella,
Cruyff değil Ajax’tı aslında. Zira
Cruyff, Feyenoord’da geçirdiği kari-
yerinin son sezonunda takımını
çifte kupaya taşımayı başarmıştı.
Bu ilginç sezonla birlikte Cruyff
aktif futbolculuk hayatını nokta-
ladı. Ardında bıraktığı başarılar kı-
saca şöyleydi: Bir Dünya Kupası
finalistliği, üç Şampiyon Kulüpler
Kupası, bir Kıtalararası Kupa, bir
Avrupa Süper Kupası, dokuz Hol-
landa Ligi Şampiyonluğu, bir İs-
panya Ligi Şampiyonluğu, altı
Hollanda Kupası, bir İspanya Kral
Kupası, üç defa Avrupa’da Yılın Fut-
bolcusu, iki defa da Hollanda Ligi
gol kralı.
Teknik adamlıktaki
ilk yıllar
Johan Cruyff, her ne kadar aktif
teknik direktörlüğe 1996’da noktayı
koymuş olsa da daha sonrasında
2009-2013 yılları arasında Kata-
lunya karmasının başında sembo-
lik olarak görev almış, 2 Ocak 2013
tarihinde de Katalunya karmasıyla
Nijerya arasında oynananmaçta
teknik adamlıktaki jübilesini
yapmıştı. Bu olayın ardından
TamSaha’da, kendisinin teknik
adamlığıyla ilgili yayımladığımız
yazıda şu ifadelere yer vermiştik:
“İyi futbolcu olmak zor iştir. İyi tek-
nik direktör olmak da en az o kadar
zordur. Hem iyi futbolcu hemde iyi
teknik direktör olmaksa belki de
futbol dünyasında ulaşılması en
güç mertebedir. Öyle ki dünyanın
gelmiş geçmiş en büyük futbolcu-
ları listesine şöyle bir göz atıldığı
zaman, teknik adamlık kariyerinde
de aynı başarıları sürdürmüş isim-
leri neredeyse cımbızla ayıklamak
gerekmektedir.
Örnek vermek gerekirse tüm za-
manların en büyük iki futbolcu-
sundan Pele, aktif futbolculuk
yaşantısını noktalamasının ardın-
dan teknik direktörlüğün T’siyle
dahi alâkadar olmamış ve hiçbir ta-
kımı çalıştırmamıştır. Diego Mara-
dona’ysa bu işe heves etmiştir
etmesine ama Racing Club, Arjan-
tin Millî Takımı ve El Vasl macera-
larının hepsi fiyaskoyla
sonuçlanmıştır. Eusebio, George
Best, Garrincha ve Socrates gibi
isimler de bu alanda Pele’nin gittiği
yolu seçip toptan emekliliğin tadını
çıkarmaya çalışmıştır. Maradona
gibi teknik adamlıkta fiyaskolara
imza atan eskinin şöhretleri içeri-
sinde ilk akla gelenlerinse;
Fransa’yı 1990 Dünya Kupası’na
götüremeyen, 1992 Avrupa Şampi-
yonası’nda da ilk turdan sonrasına
taşıyamayan Michel Platini; tek
menajerlik deneyiminde Preston
North End’i küme düşüren Bobby
Charlton; Hollanda Millî Takımı,
Ajax ve Heerenveen’deki deneyim-
lerinde hiçbir başarı elde edemeyen
Marco van Basten olduğu söylene-
bilir.
Öte yandan zıt yönde verilebilecek
örnekler de elbette yok değil. Franz
Beckenbauer ve Mario Zagallo,
Dünya Kupası’nı hem futbolcu hem
de teknik adam olarak kazanmayı
başarmıştır. Alfredo Di Stefano
teknik adamlık kariyerinde Valen-
cia’ya hem lig hemde Kupa Galip-
leri Kupası şampiyonlukları
yaşatmış, Ferenc Puşkaş da Panat-
hinaikos’u Şampiyon Kulüpler Ku-
pası’nda final oynatmıştır. Ancak
bunlar da dönemlik başarılar olmuş
ve söz konusu isimler zikredildi-
ğinde akıllara hep futbolcu halleri
gelmiştir (Zagallo 40 yıl boyunca
teknik adamlık yaptığı için bu ör-
neğe biraz ters düşebilir belki ama
1970’teki Dünya Kupası zaferi son-
rası 1997’ye kadar 10’un üzerinde
işte çalışmasına karşın tek bir kupa
sahibi Federal Almanya’ydı.
Hollanda, 7 Temmuz 1974’te Mü-
nih’te oynanan finalde, Dünya Ku-
palarında final maçlarında
görülmüş en etkileyici başlangıca
imza atarken santradan itibaren 17
pas yapıyor, 18’inci pasta topu alan
Cruyff’un ceza sahasına girdiğinde
düşürülmesiyle de penaltı kazanı-
yordu. Topun başına gelen Nees-
kens’in atışı gole çevirmesi
sonucunda da top daha Almanlara
değmeden 1-0’lık üstünlüğe ulaşa-
caklardı. Ancak Federal Almanya
da 25. dakikaya gelindiğinde Höl-
zenbein’in kendisini ceza sahası
içinde yere atması üzerine bir
penaltı kazanacak ve bu kez de
Breitner 11 metreden topu filelere
yollayarak skora denge getirecekti.
İlk yarının sonlarında da Gerd Mül-
ler fırsatçılığını konuşturup takı-
mını 2-1 öne geçiriyor ve bu gol
kupayı Federal Almanya’nın ka-
zanmasını sağlıyordu. Finalde ya-
şadığı hayal kırıklığına rağmen
Cruyff çoğu futbolsever tarafından
kupanın en çok parlayan yıldızı
olarak kabul görmüştü. Zaten yıl
sonunda, kariyerinde üçüncü kez
Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçil-
mesiyle bu görüşler resmiyet de
kazanmış olacaktı.
1974 sonrasında talih Cruyff’u
yavaş yavaş terk etti ve her sene
ikişer üçer kazandığı kupaları
yavaş yavaş unutur oldu. Barcelo-
na’da 1977-78 sezonunun sonuna
kadar geçirdiği süre içerisinde,
şampiyon oldukları ilk sezonun
sonrasındaki dört sezonda ligi üç
kere ikinci, bir kere de üçüncü sı-
rada tamamladılar. Katalan ekibine
veda ettiği son sezondaysa kazanı-
lan Kral Kupası vedasını anlamlan-
dıran hoş bir ayrıntı oluyordu.
1978’de Cruyff çok tartışmalı bir
karara daha imza attı ve Arjan-
tin’de düzenlenecek olan Dünya
Kupası’nda Hollanda forması giy-
meyeceğini açıkladı. Yıldız oyuncu-
nun askeri cunta yönetimindeki bir
ülkede Dünya Kupası düzenlenme-
sine duyduğu tepkiden dolayı böyle
bir karar aldığı öne sürülmüştü.
Yine de yıllar sonra Cruyff bu iddia-
nın gerçekleri yansıtmadığını açık-
layacaktı. Asıl sebep, turnuvadan
bir süre önce ailesiyle birlikte ken-
dilerine karşı bir kaçırma teşebbü-
sünde bulunulması ve kendisinin
de bundan dolayı yaşadığı psikolo-
jik sorunlardı.
Futbolculuktaki son yıllar
31 yaşındaki Cruyff kariyerinde
artık yavaş yavaş vites küçültü-
yordu ve Barcelona sonrasındaki
durağı, o yıllarda birçok ünlü vete-
ran futbolcununki gibi, ABD ola-
caktı. Cruyff yeni dünyada geçirdiği
iki sene içerisinde Los Angeles Az-
tecs veWashington Diplomats for-
malarını giydi. Ancak ABD’deki
futbol ortamını fazla heyecansız
bulan Hollandalı, 34 yaşında tekrar
Avrupa’nın yolunu tutmaya karar
veriyordu. Önce İspanya’ya uğra-
maya niyetlendi fakat sadece 10
maç süren bir Levante macerasının
ardından futbola başladığı yerde,
108
109